Charlotte Brontë 2007, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti


(Fr.) Çabuk gelin, sevgili dostum Matmaz el Jeannette. (Y.N.) 19


Download 1.77 Mb.
Pdf ko'rish
bet10/36
Sana25.02.2023
Hajmi1.77 Mb.
#1229882
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   36
Bog'liq
8330-Jane Eyre-Charlotte Bronte-Nihal Yeghinobali-2013-494s

18. (Fr.) Çabuk gelin, sevgili dostum Matmaz el Jeannette. (Y.N.)
19. Kuz ey İngiltere folklorunda hayvan kılığındaki hayalet. (Y.N.)
20. T homas Moore’un Sacred Songs (Kutsal Şarkılar) eserinden alıntı. (Y.N.)


XIII
Mr. Rochester hekimin sözünü dinleyerek olsa gerek, o gece erken
yatmış. Ertesi sabah da erken kalkmadı. Aşağıya ancak iş için indi.
Vekilharcıyla kiracılarından birkaçı gelmişler; onunla konuşmak
istiyorlarmış.
Adela ile bana kitaplıktan göçmek düşmüştü şimdi. Mr. Rochester
konuklarını her gün burada kabul edecekmiş. Üst kattaki odalardan
birinde ateş yakılmıştı. Kitaplarımızı oraya taşıdım, bu odayı derslik
olarak hazırladım. O sabah Thornfield’in değişmiş, bambaşka bir yer
haline gelmiş olduğunu görüp anlamakta gecikmedim. O kilise sessizliği
artık yok olmuştu; konağın içi her saat kapı vuruşlarıyla, çıngırak
sesleriyle çınlıyordu. Sofadan da sık sık adımlar yürüyüp geçiyor, yeni
yeni, değişik değişik sesler duyuluyordu. Konağın içinde dış dünyadan
bir rüzgâr esiyordu. Sahipli bir evdi şimdi burası. Ben kendim bu
durumu eskisine yeğ tutuyordum.
O gün Adela’nın aklına ders sokmak kolay olmadı. Kafasını
kitaplara veremiyordu bir türlü. Mr. Rochester’ı görebilmek umuduyla
kapıya koşup, tırabzandan aşağı bakıp duruyordu. Sonra da, durmadan,
aşağı kata inmek için bahaneler yaratıyordu. Ama ben onun niyetinin
kitaplığa gitmek olduğunu anlayacak kadar kurnazdım elbet; onu orada
istemediklerini biliyordum. Sonunda, biraz kızdım, yerinden kalkmasını
yasakladım. Küçük kız bu kez de hiç aralıksız, mon ami
21
dediği Mösyö
Edouard Fairfax de Rochester’dan söz etmeye, “Acaba ne gibi
armağanlar getirdi?” diye tahminler yürütmeye başladı; çünkü gece Mr.
Rochester, bavulları Millcote’tan geldiği zaman, eşyaların arasında bir
küçük sandık çıkacağını, bu sandığın içindeki şeylerin Adela’yı
ilgilendireceğini dokundurmuş! Adela şöyle diyordu:
“Et cela doit signifier qu’il y aura là-dedans un cadeau pour moi, et peut-
être pour vous aussi, mademoiselle. Monsieur a parlé de vous: il m’a demandé
le nom de ma gouvernante, et si elle n’était pas une petite personne, assez
mince et un peu pâle. J’ai dit qu’oui: car c’est vrai, n’est-ce pas,


mademoiselle?”
22
Öğrencimle, her zamanki gibi gene öğle yemeğimizi Mrs. Fairfax’in
odasında yedik. Öğleden sonra fırtınayla karışık kar yağdığı için
saatlerimizi derslikte geçirdik. Karanlık olunca Adela’nın derslerini
bırakıp aşağı koşmasına izin verdim; çünkü aşağıya az çok bir sessizlik
çökmüştü, kapı da artık çalınmadığı için Mr. Rochester’ın serbest
olduğunu tahmin ediyordum. Yalnız başıma kalınca pencereye doğru
yürüdüm. Dışarıda göz gözü görmüyordu. Alacakaranlık, kar her yeri
sararak çimlikteki taflanları bile gözden gizlemişti. Perdeyi indirdim,
gene ateş başına döndüm.
Parlak korlar arasında, bir resimde gördüğüm Ren kıyısındaki
Heidelberg Şatosu’nun hayalini yaratmaya başlamış gibiydim ki Mrs.
Fairfax içeri girerek benim yaratmakta olduğum ateşten mozaiği dağıttı.
Bu yalnızlık dakikalarımı doldurmaya başlamış olan karamsar, tatsız
düşüncelerimi de dağıttı.
“Mr. Rochester seni de, öğrencini de bu akşam salonda çaya
çağırıyor,” dedi. “Gidebilirsen çok memnun olacak. Bütün gün işleri
başından aşkın olduğu için sizleri çağırtamadı.”
“Onun çay saati ne zamandır?” diye sordum.
“Altıda. Buraya, kent dışına geldiği zamanlar erken yer, erken yatar.
Hanım kızım, elbiseni değiştirsen iyi olacak. Ben de odana geleyim de
sana yardım edeyim. Şu mumu da alalım.”
“Elbisemi değiştirmek gerekir mi?”
“Evet, daha iyi olur. Mr. Rochester burada olduğu zamanlar ben
akşamleyin daha resmî bir şeyler giyerim.”
Bu tören biraz aşırı resmî gibi geldi bana. Gene de, odama gittim,
Mrs. Fairfax’in yardımıyla siyah yün elbisemi çıkarıp siyah ipekli
elbisemi giydim. Zaten giyebileceğim “daha resmî” tek elbisem buydu.
Bir de lame bir giysim vardı; ama Lowood’dan edinme giyim kuşam
ölçülerine göre bunu pek gösterişli buluyor, ancak balolara falan
giyebileceğimi düşünüyordum!
Mrs. Fairfax, “Bir de iğne ister,” dedi.
Miss Temple’in ayrılık armağanı olan tek bir küçük inci iğnem
vardı. Bunu da taktım, aşağıya indik. Yabancılara alışık olmadığım için
böyle resmî olarak Mr. Rochester’ın karşısına çağırılmak benim için
kolay değildi. Mrs. Fairfax’in yemek odasına benim önümden girmesini
sağladım. Mor perdeleri şimdi inik duran kemerin altından o güzel


oturma salonuna geçerken de Mrs. Fairfax’in gölgesine sığındım.
Masanın üzerinde, şöminenin önünde birer çift mum yakılmıştı.
Ocakta gürül gürül yanan ateşin önünde, ışığın, sıcağın sefasını
sürercesine, Kılavuz uzanmıştı, Adela da onun yanında diz çökmüş
duruyordu. Mr. Rochester kanepelerden birinin üzerine yarı uzanmış,
ayağının altına bir şilte konmuştu. Adela ile köpeğe bakıyordu; şömine
ateşi tam yüzüne vurmuştu. O kömür gibi, gür kaşlarından, düz kara
saçlarının düşmesiyle büsbütün dört köşe görünen o çıkık alnından
tanıdım yolcumu! Güzellikten çok ruh sağlamlığını belirten burnunu,
sinirli, huysuz olduğunu gösteren geniş burun deliklerini, sert çizgili
çenesini, avurtlarını tanımıştım... Evet, iyice sert çizgili, sert ifadeliydi
bu yüz, bundan hiç kuşkunuz olmasın. Şimdi pelerinsiz gördüğüm
yapısı da yüzünün dört köşe çizgilerine uyuyordu. “Pehlivan yapılı”
dedikleri anlamda iyi bir beden sayılırdı bu: Boylu, ince olmamakla
birlikte geniş omuzlu, dar kalçalıydı.
Mr. Rochester, Mrs. Fairfax’le benim içeri girdiğimizin farkındaydı
besbelli, ama bizimle ilgilenmek içinden gelmiyor olsa gerekti; çünkü
başını bile kaldırmak zahmetine katlanmadı.
Mrs. Fairfax, her zamanki serinkanlılığıyla, “Size Jane Eyre’i
getirdim, efendim,” dedi.
Mr. Rochester gözlerini çocukla köpekten ayırmaksızın şöyle bir
başını eğdi, “Otursun,” dedi.
Bu zoraki, resmî baş selamında, sesinin resmî olmakla birlikte
sabırsızlık ifade eden tonunda, “Jane Eyre’i getirmişsen bana ne yani?
Şu anda onunla görüşmek istemiyorum,” der gibi bir şey vardı.
Hiç sıkılmadan geçip oturdum. Bir salon adamının nazikliğiyle
karşılansam elim ayağım dolaşırdı sanırım; çünkü ben kendim, ince
hareketlerle, çıtkırıldım sözlerle karşılık vermeyi beceremezdim. Oysa
böyle sert bir tutum beni hiçbir yük altında bırakmıyordu; tersine, bu
tuhaf tutumlar karşısında sakin, terbiyeli olmak bir çeşit üstünlük
sağlıyordu bana. Sonra, bu karşılayıştaki tuhaflık merakımı da
uyandırıyordu. “Bakalım bu adam bundan sonra neler yapacak?” diye
ilgiyle bekliyordum.
O ise heykel gibi davranmakta direndi. Ne kımıldıyor ne de
konuşuyordu. Mrs. Fairfax birimizden birimizin söyleşiyi yürütmesini
zorunlu sayar gibiydi. Onun için, kendisi konuşmaya başladı. Her
zamanki gibi iyi, uslu, gene her zamanki gibi biraz beylik sözlerle


efendisini bütün gün çok çalıştığı için avuttu, bir yandan ayağı acırken
böyle işlerinin çok olmasının canını sıktığını söyledi; gösterdiği sabrı,
metinliği övdü. Aldığı tek yanıt şu oldu!
“Hanımefendi, biraz çay istiyorum.”
Kadıncağız hemen çıngırağı çaldı, çay tepsisi getirildiği zaman da
bardakları, kaşıkları, tabakları titizlikle çabuk çabuk düzenlemeye
başladı. Ben de, Adela da masa başına gittik, ama efendimiz
kanepesinden kalkmadı.
Mrs. Fairfax bana, “Mr. Rochester’a bardağını uzatır mısın?” dedi.
“Adela belki çayı döker.”
Söylenileni yaptım. Mr. Rochester bardağı elimden alırken Adela
benim adıma bir istekte bulunmak için zamanın uygun olduğunu
düşünmüş olsa gerek ki hemen sordu:

Download 1.77 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   36




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling