Charlotte Brontë 2007, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti


Download 1.77 Mb.
Pdf ko'rish
bet21/36
Sana25.02.2023
Hajmi1.77 Mb.
#1229882
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   36
Bog'liq
8330-Jane Eyre-Charlotte Bronte-Nihal Yeghinobali-2013-494s

Rochester’ı büyüleme gücünden yoksundu!
Zaferi hemen kazanmış olsaydı, Mr. Rochester hemen vurulup
bütün varlığıyla ona bağlansaydı, ben de bahtıma küser, karalar bağlar,
onları aklımdan silmeye bakardım. Blanche Ingram iyi, yüksek ruhlu,
kişilik sahibi, duygulu, sevecen, aklı başında bir kadın olsaydı, iki yırtıcı


kaplanla aynı zamanda müthiş bir boğuşmaya tutuşmak zorunda
kalırdım: kıskançlık kaplanı ile umutsuzluk kaplanı. Ama sonra,
yüreğim parça parça olup tükenmiş bir durumda, bu kadına karşı saygı,
hayranlık beslemekten kendimi alamazdım. Onun üstünlüğünü,
efendime layık olduğunu kabul eder, ömrümün sonuna kadar huzura
kavuşurdum. O, Mr. Rochester’a ne kadar layık olursa benim huzurum
da o derece derin, saygım o derece büyük olurdu. Şimdi ise durum
bambaşkaydı.
Blanche Ingram’ın efendimi büyülemek için giriştiği çabaları, bu
çabaların nasıl her kez boşa gittiğini görüyordum. Kendisi ise boşuna
uğraştığının farkında bile olmadan attığı her okun ereğe isabet ettiğini
sanıyor, bu başarısından ötürü kurumundan yanına varılmıyordu. Onun
bu kibirli kendini beğenmişliği, gözünü kamaştırmak istediği kişiyi
gitgide soğutmakta, uzaklaştırmaktaydı. İşte bütün bunları gördükçe,
hem sürekli bir heyecan içinde, hem de amansız bir baskı altında
kalıyordum. Çünkü ben yalnız Blanche Ingram’ın başarısızlığa
uğrayışını görmekle kalmıyor, onun başarıya ulaşmak için ne yapması
gerektiğini de biliyordum. Efendime isabet etmeden hep ayakları dibine
düşen, bir işe yaramayan oklar, biliyordum ki, daha usta bir elle atılmış
olsa, o gururlu yüreğin tam ortasına saplanabilir, o sert bakışlı
gözlerinde sevda, o haşin, alaylı yüzünde bir yumuşama yaratabilirdi;
hatta, daha bile güzeli, silah falan kullanmaksızın, sessiz sedasız bir ele
geçirme seferberliği başarıyla sonuçlanabilirdi.
“Bu kadın ona bu derece yaklaşmak mutluluğuna sahip olduğu
halde, neden daha çok etkilemiyor onu?” diye kendi kendime
soruyordum. “Onu gerçekten sevmiyor da ondan! Duyguları gerçek bir
aşk değil! Onu gerçekten sevse böyle durmadan gülümsemek, anlamlı
bakışlar fırlatmak, bu derece özentili nazlar, böyle hesaplı cilveler
yaratmak gereğini duymaz. Bana öyle geliyor ki bu kadın salt onun
yanında sessizce oturup daha az işve yapmakla onun gönlüne daha çok
girebilirdi. Bütün parlaklığıyla onu büyülemeye çalıştıkça onun yüzü
donuyor, sertleşiyor... Bense onun yüzünde ne bambaşka ifadeler
görmüşümdür! Ne var ki bu ifadeler kendiliğinden doğmuştu;
yapmacıklarla, hesaplı oyunlarla yaratılmış değil! Onun sorduklarına
doğal karşılıklar verdikçe, yerinde, sırasında, yapmacıksız konuştukça
yüzündeki ifade tatlılaşır, daha yumuşar, neşelenir, bir güneş gibi
insanın içini ısıtırdı... Bu kadın ya evlendikten sonra onu hoşnut


etmesini nasıl becerecek? Onların bu işi yürütebileceklerini hiç
sanmıyorum. Oysa bana kalırsa bu iş pek güzel başarılabilir, efendimle
evlenen kadın da yeryüzünün en mutlu kadını olabilir. Bütün varlığımla
inanıyorum buna...”
Bu arada Mr. Rochester’ın kazanç, unvan hatırı için evlenmek
tasarısını yerecek anlamda bir şey söylemiş değilim henüz. Onun böyle
bir niyet beslediğini ilk sezdiğim zaman şaşaladım. Kendine eş seçerken
böylesine bayağı amaçlar beslemeyecek bir erkek sanırdım ben onu.
Ama durumu, iki tarafın konum, eğitim, öğrenim, çevre seviyelerini
düşündükçe kendimi gitgide daha haksız bulur oldum. Mr. Rochester da,
Blanche Ingram da, ta çocukluklarından beri ruhlarına işlemiş olan
düşünüş yöntemlerine, geleneklere, inançlara uygun davranıyorlardı
besbelli; bu yüzden de ben onları kınayamazdım. Bütün yüksek
tabakada aynı inançlar geçerliydi, onların bu türlü düşünüşlerinde
benim akıl erdiremediğim birtakım nedenler olsa gerekti. Gene de,
bana öyle geliyordu ki ben Mr. Rochester gibi bir beyefendi olsam,
ancak sevebileceğim bir kadını kendime eş olarak alırdım. Böyle bir
evliliğin bir erkeğe vereceği mutluluk öylesine gün gibi ortadaydı ki,
çaresiz, “Benim hiç bilmediğim birtakım sakıncaları da olsa gerek,” diye
düşünüyordum. Sakıncaları olmasa dünya âlem benim düşündüğüm
gibi davranırdı. Şu da var ki son zamanlarda efendime karşı, salt bu
konuda değil, bütün konularda büyük bir hoşgörü duymaya
başlamıştım. Onun bir zamanlar hiç gözümden kaçmayan kusurlarını
unutur olmuştum şimdi. Önceden onun kişiliğinin bütün yönlerini
incelemeye, iyi yönleri kadar kötü yönlerini de görmeye, ikisini hakça
tartarak dengeli bir yargıya varmaya çabalardım. Şimdiyse hiçbir kötü
yön görmüyordum onda. Eskiden sinirime dokunan alaycılığıyla beni
irkilten haşinliği şimdi bana yalnızca nefis bir yemeğe çeşni katan
baharat gibi geliyordu: Varlıkları çok belirgin olarak duyulmuyordu,
ama ortadan kalksalar arkada bir yavanlık bırakırlardı.
Sonra başka bir şey daha vardı: Dikkatli birisi Mr. Rochester’ın
gözlerinde ara sıra anlaşılmaz, bilmeceli bir ifadenin belirdiğini
ayrımsardı, ama yarı açılan bu ürkütücü uçurum, daha insan derinliğini
ölçecek vakit bulamadan, kapanıverirdi. Düşmanca bir bakış mıydı bu,
yoksa acı mı belirtiyordu? Bir içten pazarlığın mı, yoksa umutsuzluğun
mu ifadesiydi? Eskiden bu bakış karşısında titrerdim... Yanardağlar
arasında dolaşırken birdenbire yerin sarsıldığını duymuş, yarıldığını


görmüşçesine. Bu gizemli ifadeyi efendimin gözlerinde hâlâ gördüğüm
oluyordu. Her görüşümde de yüreğim çarpıyordu, ama korkuyla değil!
Şimdi, çekinip kaçmak şöyle dursun, cesaretimi toplamak, uçurumun
derinliklerini keşfetmek için can atıyordum. “Ne mutlu Blanche’a!” diye
düşünüyordum. “Çünkü o ileride bu uçurumu rahat rahat görüp
tanımak, gizlerini keşfetmek, bilmecesini çözmek fırsatını bulacak!”
Bu arada, ben yalnız efendimle ileride karısı olacak kadını görüp
düşünür, yalnız onların konuşmasına kulak verir, yalnızca onların
davranışlarını önemserken, topluluğun öteki kişileri kendi eylemlerini
ve eğlencelerini sürdürmekteydiler. Lady Lynn ile Lady Ingram ciddi
konuşmalar yapmayı sürdürüyorlardı. İki kocaman kukla gibi o türbanlı
başlarını sallayıp duruyor, yüzüklü ellerini, yaptıkları dedikodunun
cinsine göre, karşılıklı şaşkınlık, öfke ya da dehşet anlatımlarıyla
kaldırıp açıyorlardı. O sakin Mrs. Dent, iyi huylu Mrs. Eshton’la
arkadaşlık ediyordu ve bu iki hanımın ara sıra bana nazik bir gülüş,
tatlı birkaç söz bağışladıkları da oluyordu. Sir George Lynn, Albay Dent,
Mr. Eshton bir araya gelince, politika, memleket sorunları ya da yönetim
işleri üstüne konuşuyorlardı. Lord Ingram, Amy Eshton’la flört ediyor,
Louisa, Lynn Beyefendilerin biriyle şarkı söyler ya da piyano çalarken
Mary Ingram da Lynn Beyefendilerden öbürünün nazik konuşmalarına
baygın bir edayla kulak veriyordu. Arada hepsinin, sözleşmişler gibi,
kendi yaptıkları işi bırakarak, başaktörle aktrisi dinleyip seyretmeye
başladıkları da oluyordu; çünkü, ne de olsa, topluluğa ruh, can katan
Mr. Rochester’dı, bir de, onunla yakın ilişkisi yüzünden, Blanche Ingram.
Mr. Rochester salondan bir saat ayrı kalsın, konukların üzerine gözle
görülür bir durgunluk çöker gibi oluyor, sonra o içeriye girer girmez
konuşma yeni baştan canlanıyordu.
Onun iş için Millcote’a gittiği, geç saatlere değin de dönmeyeceği
bir gün, topluluğa can katan, neşe veren varlığının eksikliği özellikle
duyulmaya başlamıştı. Hava yağışlıydı. Hal köyünün ötesindeki bir
alana geçenlerde çadır kurmuş olan çingeneleri gidip görmek için
sabahtan verilmiş olan karar bu yüzden suya düşmüştü. Beylerden
kimisi ahırlara, atlara bakmaya gitmişlerdi. Delikanlılarla genç kızların
kimisi de bilardo oynamaktaydılar. Lady Ingram ve Lady Lynn avunma
yolunu kâğıt oynamakta bulmuşlardı. Mrs. Dent’le Mrs. Eshton’un
hoşbeş etme çabalarını kaba, kısa karşılıklarla yarıda kesen Blanche
Ingram önce piyanoda kendi kendine, alçak sesle birkaç romantik şarkı


çalıp söylemiş, sonra da kitaplıktan bir roman alıp gelerek gururlu bir
bezginlikle kendini bir kanepeye bırakarak ayrılığın bitip tükenmez
saatlerini bu yolda geçirmeye hazırlanmıştı. Salon, hatta bütün ev
sessizlik içindeydi. Yalnız ara sıra, yukarıdan bilardo oyuncularının
şakrak sesleri geliyordu.
Alacakaranlık basmaya başlamış, akşam yemeği için hazırlanmak
zamanının geldiğini saat haber vermişti ki salonun penceresinde, benim
yanı başımda oturmakta olan küçük Adela birden; “Voilà Monsieur

Download 1.77 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   36




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling