Cİlt 1 – 1978 erciyes üNİversitesi yayini-163


Download 3.2 Mb.
Pdf ko'rish
bet2/41
Sana17.10.2017
Hajmi3.2 Mb.
#18084
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   41

Nüzhet KANDEMİR

[Emekli Büyükelçi]

Osmanlıların getirdiği ve Ermeniler dâhil, imparatorluk sınırları 

içinde yaşayan farklı din ve kültüre sahip toplulukları, belirli bir düzen 

çerçevesinde yönetebilmeyi sağlayan; aynı zamanda, değişik dinlere 

sahip ve millet olarak nitelenen bu topluluklara bir dizi ayrıcalıkları 

da içeren, sistem yapısında bozulmaların görülmesi ile birlikte, bu 

milletlerdeki bağımsızlık arzu ve eğilimlerinin de yayılmaya başladığı 

görülmektedir.

İlber Ortaylı hocamızın, Osmanlı Ermenileri adlı eserinde işaret 

ettiği gibi, Fatih Sultan Mehmet’in, imparatorluk topraklarında yaşa-

yan Ermeni milleti için kurdurduğu İstanbul’daki Ermeni Patrikliği, bu 

milletin yerel, idarî, hukukî ve kültürel yönden idaresini de üstlenmişti. 

17. yüzyıla gelindiğinde Patrikhane’nin yönetiminde amira unvanını 

taşıyan nüfuzlu Ermeniler söz sahibi olmaya başlamışlardı. XIX. yüzyılda 

ise Tanzimat ve Islahat reformlarıyla, Ermeni milletinin yönetiminde, 



amiranın etkinliği azalmış, değişik sosyal katmanlara mensup kişilere 

de bu alan açılmıştır.

Tanzimat Fermanı, Müslüman ya da onun dışındaki bir dinden 

olsun, her iki tebaanın eşitliği ilkesini, din esasına dayalı millet kavramı 

yerine de bir Osmanlılık fikrini getirmiştir. Bütün devlet makamları 

gayrimüslimlere açılmıştır; onlara, Müslümanlara tanınan tüm hak ve 



XXXII

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

ayrıcalıklardan yararlanma olanağı sağlanmıştır. Onların, uzun vadede 

kazançlı çıktıkları bir başka ayrıcalık ise askerlikten muaf tutulmaları 

olmuştur. Böylece, İslamiyet’e mensup olanlara nazaran eğitimlerini 

kesintisiz sürdürmüşler ve toplumda daha müreffeh bir katman oluş-

turmuşlardır.

1800’lü yılların ortalarına doğru Ermeni kültür derneklerinin sayı-

sında bir çoğalma olduğu görülmektedir. Bu dernekler ruhban sınıfının 

denetimi altında sivil görünümlü kişilerce idare edilmekteydi. 1849 

yılında Paris’te kurulan Ararat Cemiyeti bunlardan biridir. O tarihlerde bir 

hayır kurumu görüntüsünde olan cemiyet, daha sonraları imparatorluk 

içinde örgütlenerek, hayır amacından uzak, siyasî amaçlı faaliyetlere 

girişmiştir.

Tanzimat Fermanı sonrasında, 1856 Islahat Fermanı gayrimüslim-

lerin haklarına ilişkin düzenlemeler getirmiştir. Gayrimüslim cemaatler 

kendi iç işlerini düzene sokmak bahanesi altında tüzükler hazırlamış-

lardır. 1863 tarihli Ermeni Patrikliği Nizamatı bunlardan biridir. 1876 

Osmanlı Devleti Anayasası ve Islahat Fermanı ile imparatorluk bünye-

sindeki gayrimüslim toplulukların anayasa benzeri bir düzenlemeye 

geçmelerinin yolu açılmıştır. Gerçekten 3 Kasım 1839 tarihli Tanzimat 

Fermanı Osmanlı tarihinde yeni bir dönemin açılmasını sağlamıştır.

Milliyetçilik, 19 ve 20. yüzyıllarda, küresel ölçekte kendini his-

settirmiştir. Bu milliyetçilik kavramı 19. yüzyılda girdiği her yerde bir 

hareketlilik ve başkalaşım sürecinin de habercisi olmuştur. Örneğin 

Fransız milliyetçiliği, Yunanlılara, Macarlara ve Polonyalılara öncülük 

etmiş bu bağlamda millet, vatan, eşitlik ve insan hakları gibi kavramlar 

küresel ölçekte etki kazanmıştır. 

Fransız İhtilali’nin ortaya koyduğu görüş ve fikirlerden etkilenenler 

arasında Osmanlı İmparatorluğu da vardır. 1839 Tanzimat Fermanı ve 

1856 Islahat Fermanı ise, imparatorluk sınırları içinde yaşayan çeşitli 

uluslara iktisadî, sosyal, hukukî ve kültürel alanlarda tanıdığı yeni 

haklarla, milliyetçilik kavramlarının oluşması için uygun bir ortam 

hazırlamakta yardımcı olan etkenlerin başında gelir. Büyük güçler impa-

ratorluk içindeki cemaat çatışmalarını desteklemişler; ayaklanmalara 

yardım etmişler ve bu bağlamdaki tüm gelişmelerin yakın izleyicisi 

olmuşlardır.


XXXIII

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI

Osmanlı İmparatorluğu içindeki 1804 Sırp ayaklanması ve özerkliği; 

onu izleyen 1821-1829 Yunan ayaklanması ve bağımsızlığı, Ermenilerin 

de eyleme geçmesi için önemli birer örnek oluşturmuştur. Ermenilerde 

milliyetçilik akımlarının kendini göstermesindeki etkenlerin başında 

Balkan uluslarının, kendi milliyetçilik akımları doğrultusunda, ger-

çekleştirdiği ayaklanmalar gelir. Diğer önemli etkenler ise büyük güç-

lerin desteği, Ermeni kilisesi ile Ermeni din adamlarının faaliyetleri ve 

Osmanlı İmparatorluğu hudutları içinde Amerika, İngiltere, Fransa ve 

Rusya’nın desteğinde yürütülen misyonerlik faaliyetleri olmuştur.

Ayaklanmalar ve sağladıkları dış destek ile Osmanlının içyapısın-

daki çöküşler imparatorluk içinde yaşayan Ermenilerin bağımsızlık 

sağlamak amacı ile örgütlenmelerini kolaylaştırmıştır. Büyük güçlerin 

verdikleri destek ile Ermeniler, 1878 Berlin Kongresi’nde reform ve 

özerklik talebiyle ortaya çıkmışlardır. Bu kongre Ermeni ulusalcı hare-

ketinin en önemli atlama noktası olmuş ve yaratılan Ermeni sorunu 

uluslararası bir boyut kazanmıştır. Batı Avrupa veya Çarlık Rusyası’nda 

eğitilen Osmanlı Ermenileri Ermenilerin yarattıkları olaylarda onlara 

büyük destek sağlamıştır. Sözlerimin başında, örnek olarak verip adını 

ettiğim, 1849 yılında Paris’te kurulan Ararat Cemiyeti bu kişilerin ortaya 

koyduğu bir üründür.

19. yüzyılda Ermeni aydınlarınca kurulan üç ayrı siyasî partinin 

Ermeni milliyetçilik hareketini giderek kökleştirdiği kuşkusuzdur. Kısaca 

anmak gerekirse, bunlar: liberal demokrat Ramgabar Partisi; sosyal 

demokrat Hınçakyan Partisi; sosyalist milliyetçi Taşnak Partisi? veya 



Ermeni Devrimci Federasyonu idi.

Siyasî partilerin dışında Ermeni kilisesi ile Ermeni din adamlarının 

toplum yaşantısında ruhanî işlerden ziyade siyasî işlerle uğraştıklarının 

ve bu din adamlarının Amerika, Fransa, Rusya ve İngiltere gibi ülkeler 

tarafından desteklendiklerinin altını çizmek gerekir. Adını saydığım bu 

ülkeler tarafından yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin ise, o günlerde 

olduğu gibi, ondan sonraki günler ve günümüzde de süregittiğini ve 

misyoner okulları açma taleplerinin ardının kesilmediğini belirtmekte 

yarar vardır.

Küresel ölçekteki milliyetçilik akımlarının, çok uluslu imparator-

luklar bağlamında, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren giderek etkili 

olduklarını belirtmek gerekir. Belki de bu süreci, Osmanlı İmparatorluğu, 



XXXIV

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

diğer çok uluslu imparatorluklara kıyasla daha uzun ve daha sancılı bir 

şekilde yaşamıştır. 

Sonuç itibariyle, günümüzde, Ermenistan’da yaşayan halk ile bu 

ülke dışındaki diaspora Ermenileri olarak adlandırılan grup birbirlerin-

den farklı çizgilerde ilerlemekte ve Türk düşmanlığı temeline dayanan 

milliyetçiliklerini farklı türlerde kurma çabası göstermektedir. Erme-

nilerin, 19. yüzyıl boyunca, çeteler ve örgütler kurup silahlı eylemler 

gerçekleştirmek olan politikaları, artık bu tür eylemlerin küresel bazda 

tepki çektiğini de dikkate alarak, günümüzde, üçüncü ülkeler parlamen-

toları, siyasî kurum ve kuruluşları ile ileri teknolojinin sunduğu iletişim 

olanakları; yazılı ve görsel medya; kitap, matbua ve sinema gibi yollarla 

gerçekleştirmeye çalıştıkları yoğun propaganda faaliyetleri şekline 

dönüşmüş bulunmaktadır. Biraz önce de vurgulamaya çalıştığım gibi, 

değişmeyen tek olgu, geçmiş tarihlerde ve bugün kendilerini destekleyen 

güçlerin varlığı ve bu ülkelerin, gerektiğinde tüm olanaklarını seferber 

ederek, aynı desteği sağlamak istikametinde gösterdikleri azimdir.



XXXV

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI



Mahir AYDIN

[Prof. Dr. / Marmara Üniversitesi]

Sayın başkan, çok değerli dinleyiciler bütün dikkatinizi ve sabrınızı 

toplayarak yaklaşık 1,5 saattir bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ediyo-

rum. En son konuşmacı olmanın zorluğuyla sözlerimi Rumlu Celaleddin 

hazretlerinin bir dizesiyle, dizeleriyle başlamak istiyorum. “Her gün bir 

yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne ala, bulanmadan, 

donmadan akmak ne güzel, dünle birlikte gitti cancağızım düne dair 

ne kadar söz varsa şimdi yeni şeyler söylemek lazım” yeni şeyler söy-

lemeye çalışmak bana düşüyor. Biraz dikkat ederseniz, lütfederseniz, 

çok kısa konuşacağım Ermeni soykırımı kelimenin tam anlamıyla ve bir 

anahtar sözcükle senaryodur. Açıklayacağım: bu senaryo 2 kere ortaya 

konacaktır. 1.si 1895 yılında, 2.si 1916 yılında sondan başlayayım. İzin 

verirseniz. Bugün yani son 35 yıldır Türkiye Cumhuriyetinin karşılaştığı 

ermeni sıkıntısı 3 temel noktadan kaynaklanmakta beslenmektedir. 

1.si Amerika’da ki ermeni lobisin yardımıyla ABD ‘den destek almaya 

çalışan ülkeler, 2.si kendi ayıplarını insanlık havarisi rolüyle örtmeye 

çalışan ülkeler, 3.sü Türk tarihi gibi çok geniş ve engin bir tarihten 

ucuz pirim yapmaya çalışan ülkeler toplasan 4 elin parmakları kadar 

ama gerçekçiliği, geçerliği son derece yoksun, neden 73 de başlayan bu 

süreç 50 yıldır uykudaydı. Buda batı politikası bizim kültürümüzde, 

tarihimizde özellikle negatif yüzüyle ortaya çıktığı için emperyalizm 

kavramı kötüdür, öcüdür ve iticidir ama emperyalizm kavramı batının 


XXXVI

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

bir sosyal olgusudur, batının bir devlet politikasıdır. Buda emperyalizmin 

uzaya binip, uzay gemisine binip, başka gezegene gitmediklerine göre 

1918 de karşımıza çıkan ülkelerin bugün ortaya sürdükleri ama gittikçe 

kan kaybeden, zayıflayan bir biçimde ortaya sürdükleri bir senaryodur 

daha öncesine gidecek olursak 1895 ölçesine, şimdi 1878 de büyük bir 

Ermenistan kuruldu. Bugün yaklaşık Türkiye 81 ilinin 23 iline karşılık 

gelir. Kızılırmağın doğusu, Batı aynı yanlış davranışları yalnız Ermenilere 

yapmadı. Ermenilerin ayaklarının suya değmesi (1878–1918) kırk yılla-

rını alırken çok kan döktüler. Çok can verdiler. Aynı şeyi Ayastefenosta 

Bulgarlara yaptılar. O kadar büyük bir Bulgaristan çizdiler ki o büyük 

Bulgaristan’ı normale indirmek 1913 Balkan Savaşı sonunda otuz beş 

yıl aldı. Bulgaristan ve Makedonya’yı kan gölüne döndürdüler. 1878 

Ermenistan için bir iyileştirme hareketi pansuman tedavisi dendi. Bunu 

Ermeniler bağımsızlık olarak algıladı. Türklerde hani biraz jest yaparak 

hani bu iş düzelirmi diye baktılar ki bu iş böyle olmuyor. James Brice yani 

Arnold Tonbeyle birlikte 1916’da “Mavi Kitap” ı yayınlayan kişi hemen 

parentez açıyorum Ermeni sorununda kutsal başucu kitabı olan mavi 

kitaptan temel fıkrası gibi ama girmiyorum zamanınızı almamak için 

25 tanesini buldum bütün renkli kitapların sayısı şu an 76 ama biraz 

çalışılırsa 100’ü bulacak. Eşittir mavi kitap sıradan bir yıllıktır almanak-

tır. İngiliz politikasının propaganda kitabıdır. James Brice diyecek ki 

“bu iş böyle olmaz birilerimiz asılmalı birileriniz kesilmeli bizde kalkıp 

uygar Avrupa olarak sizi kurtarmaya gelelim” doğru Avrupa niye gelsin 

durup dururken Ermenileri kurtarmaya bir acındırma gerekiyor. Bu 

acındırma gerekçesi dolayısıyla Ermeniler 23 bölgede ayaklanacaklar 

ve Doğu Anadolu kan gölüne dönecek. Toplam ölenler 6400 Ermeni bu 

rakam Amerikan misyonerlerinde 23.000, Avrupa basınında 300.000’e 

çıkacak bakın senaryo şablonu hazır fakat şu soykırım anıtı dikilmeyecek 

ama soykırım töreni yapılacak 26 Nisan 1896 yer Londra James Hall 

fakat Almanya’nın dediği gibi İngiltere havlayacak ama ısıramayacak 

çünkü ufukta Birinci Dünya Savaşı var. Birinci Dünya Savaşına giden 

yolda Fransa ve Rusya, Ermeni politikasında şiddet yanlısı olmadığı için 

Ermenilere destek vermeyince korkan İngiltere ayrılamayacak ve birinci 

kez Ermenileri yüzüstü bırakacak 1895’te. Bitmeyecek olaylar 1915’te 

Çanakkale’de boyunun ölçüsünü alan İngiltere bakacak ki Amerika’yı 

bu işin içine sokmadan başaramayacak ve Mavi Kitap’la Amerikan 

Kamuoyunu çekecektir. Ve bu şekilde ikinci kez acındırma politikasıyla 


XXXVII

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI

Türkler, Ermenileri katletti imajı Dünya’ya yayılacak. İngiltere ikinci kez 

amacına ulaşacak ama Lozan’da bakıyoruz Ermeniler yine kullanılıyor. 

Sözlerimi kısa tutacağımı söylemiştim hemen o kısalığı sonuçlandırma 

bilgisine geçiyorum. Adını vermek istemediğim büyük dünya çapında 

1988 baskılı ansiklopedinin Ermenistan maddesinde şu yazıyor. Bunu 

Ermenileri küçümsemek için söylemiyorum. Bir ekonomik saptama 

için söylüyorum. “ormanlarında ayılar yaşar. Bu coğrafya bilgisi zen-

ginliği olarak ya da dağ yamaçlarındaki otlarda yazın hayvanlar besle-

nir.” Kısaca Ermenistan aç, Ermenistan ağlamak zorunda, Ermenistan 

Türkiye düşmanlığı politikası yapmak zorunda, yaparken de Batılılar 

bunu kullanıyor çünkü Türkiye beyin kuşağında ne Sibirya soğukları 

ne çöl sıcakları var Türkiye çok zengin bir ülke Çanakkale’de, Truva’da, 

5000 yılda gofret gibi dokuz kat uygarlık çıkıyor. Batılı kendine yapay 

uygarlık oluştururken, Türkler Ermenilerle 1000 yıl öncesinde karşıla-

şırken bugün dünya’nın büyük merkezlerine kışın kurtlar iniyordu. O 

Tolerans’ın ‘t’ si yoktu. Türkiye çok zengin bir ülke bırakalım balından, 

tadından 2006 nisanında bir akrep bulundu. Dünya serum sektöründe 

Sırbistan, Mısır ve Güney Amerika’yı sallayacak boyutta (krosikaud 

andoktonus) Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin yöresinde Dolayısıyla 

Türkiye büyük ve zengin ülke sadece Ermeniler bir koz olarak siyasal 

maşa olarak kullanılıyorlar ama Türk Kültüründe güzel bir deyim var 

“Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Yani komşu olmak avantajdır. 

Eğer bunu iyi kullanamayan ülkeler varsa ya ikisi birden kendisini 

aldatıyordur. Ya da biri ötekini aldatıyordur. Biz buradayız bekliyoruz 

ilginize teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum.


XXXIX

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI



Ömer TURAN

[Prof. Dr. / ODTÜ]

Sayın Başkan, Hanımefendiler, beyefendiler

19.yy Avrupa tarihi milliyetçilik çağı olarak anılır.19.yy Avrupa 

tarihini yazan pek çok batılı tarihçi kitabına milliyetçilik çağı “Age of 

Natıonalism” gibi adlar vermişlerdir. Batı Avrupa da ortaya çıkan ve Batı 

Avrupa’nın tarihsel, sosyal, kültürel birikiminin, yapısının ürünü olan 

milliyetçilik 19.yy’a damgasını vurmuş Daha sonra 19 yy içerisinde yine 

batı Avrupa’nın, doğu Avrupa ya oradan da orta doğuya geçmiştir. Batı 

Avrupa’dan farklı bir sosyal toplumsal yapıya sahip olan milliyetçilik 

Doğu Avrupa da olduğundan çok farklı bir fonksiyon icra etmiştir. Farklı 

bir mahiyet arz etmiştir. Milliyetçilik üzerine, milliyetçilik teorileri 

üzerine çok önemli isimlerden birisi olan Hanskon milliyetçiliğin babası 

denilir. Ve yine çağdaş milliyetçilik mütehassıslarından Peter Şugar 

dünyadaki milliyetçi hareketleri değerlendirmişler, gruplandırmışlar 

adlandırmışlardır. Ve bu çalışmalar içerisinde doğu Avrupa milliyetçiliği 

gibi müstakil bir grup bir milliyetçilik karakteri de olduğunu ortaya koy-

muşlardır. Peter Şugar batı Avrupa da ki milliyetçilik hareketleri ana hale 

dayanır. Doğu Avrupa’da ki milliyetçilik ise mitlere dayanır Geçmişteki 

bir altın çağı istikbal de gelecek yeniden ihya etmektir milliyetçiliğin 

esası doğu Avrupa’da her halükarda mevcut durumlarla alakalı değildir 

mevcut durumdan kopuktur der o şekilde tanımlar yine aynı şahıs; 

doğu Avrupa’daki milliyetçilik karakterini milliyetçilik hareketlerinin 


XL

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

karakterini izah ederken Mesianizm den bahseder. Yani Mesih kurta-

rıcı gelecek o hedeflenen toplumu olacak götürecektir dolayısıyla bura 

vurgulanmak istenen doğu Avrupa’da ki milliyetçilik hareketlerinde ve 

orta doğuya daha sonra geçen milliyetçilik hareketlerinde toplumsal 

bir taban toplumsal bir talepten ziyade kendilerini kurtarıcı süsü veren 

rolü veren insanların eylemleri toplumu yönlendirme çalışmalarıdır söz 

konusu olan dolayısı ile yine bu şahısların hareketleri çok kolay manipüle 

edilmiştir çok kolay yönlendirilmiştir büyük devletler tarafından. Doğu 

Avrupa’da ki Osmanlı’dan ayrılan toplumların milletlerin milliyetçilik 

hareketleri böyle olmuştur. Hatırlarsanız yunan milliyetçiliği yunan 

istiklali Bulgar milliyetçiliği Bulgar istiklali Romen Sırp bunların hiç 

birinde o devletlerin kuruluş anlaşmalarında o devletlerin temsilcileri 

yoktur. Yunanlılar isyan etmiş isyanları bastırılmış fakat bu isyan dola-

yısı ile ortaya çıkan havadan istifade eden Rusya savaş açmış Osmanlı’yı 

yenmiş ve savaş anlaşmasının savaşın sonunda yapılan anlaşmayla bir 

Yunanistan hediye edilmiştir. Kurulmuştur. Aynı şekilde Bulgaristan, 

Sırp isyanı, Roman isyanı sonunda o isyanlar çok kolaylıkla bastırıldığı 

halde, o devletler kurulmuştur.

O devletlerin kuruluş sürecinde o diplomatik görüşmelerin hiç 

birinde o milletlerin temsilcileri yoktur. Ermenilerde aynı şekilde bu 

doğu Avrupa’da ki milliyetçilik hareketlerinden esinmişler ilham almışlar 

daha doğrusu Ermeni milliyetçiliğini yürütmek iddaasında olan insanlar 

ve aynı şekilde bizde işte isyan ederiz kanımız akar insanlarımız kırılır 

kırılsın Batı müdahale eder ve bizde aynı şekilde bir Ermenistan sahibi 

oluruz şeklinde düşünmüşlerdir yine geçmişte ki bir altın çağı da tesis 

etmek üzere 1000 yıla yakın süredir. Türk milleti ile iç içe yaşayan 

Ermeniler çok büyük ölçüde Türkleşmişlerdir. Şu kadarını söyleyeyim 

misyonerlik hareketlerinden çok bahsedildi. O konularda çalışan bir 

insan olarak 1841 yılında Amerikan Protestan misyonerlerinin Erme-

nilere yönelik olarak yapmış oldukları yayın Faaliyetlerinde 1.340.000 

sahife Ermenice, yayın yapmışlardır 3.840.000 sahife ermeni harfleri ile 

Türkçe yayın yapmışlardır. Bu ne demektir? Bu Osmanlı Ermenilerinin 4 

de 3 ünün Türkçe konuştuğunun göstergesidir. 3 de 1 inin ancak Erme-

nice konuştuğunun göstergesidir. Onlar da Türkçe biliyor tabii. Böyle 

bir toplumu Bulgarlarda böyleydi. İlk Bulgarca periyodiğe Amerikan 

misyonerler yine İzmir’de çıkarmışlardı 1840 yılında. Bu kadar Türk 

kültürüyle iç içe olan bir topluluk o öncüleriyle alınmış ve o isyanlar 


XLI

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI

yapan devletine 1000 yıldır birlikte yaşadığı vatandaşlarına isyan eden, 

kan döken, can alan bir topluluk haline getirilmiştir ve çok kolaylıkla 

manipüle edilmişlerdir. Fakat bütün devletler emperyalist göçler bu 

hareketleri destekler görülürken O Bulgaristan’da olduğu gibi Yunanistan 

da olduğu gibi Sırbistan da Romanya da olduğu gibi hiçbir zaman onlar 

için o Ermenilerin çok beklediği müdahale gerçekleşememiştir. Çünkü 

Batılı devletler, büyük devletler öyle bir müdahale de bulunabilmek için 

gerçekçi verilere ihtiyaç duymuşlardır. Ve o yaptıkları araştırmalarda 

Ermenilerin talep ettikleri toprakların hiç birinde Ermenilerin çoğunluk 

olmadığını görmüşlerdir. En çok yaşadıkları yerlerde işte Van civarıdır. 

%40’ın üstünde değildir ermeni nüfusu. Konsolosluk raporları bunları 

gösterir. Dolayısı ile Ermenilerde maalesef istismar edilmiş, kışkırtılmış, 

kullanılmış ve bu günkü tablo ortaya çıkmıştır.

19.yy sonlarında durum böyleydi. 1.Dünya Savaşı yıllarında böyle 

olmuştur. Lozan görüşmelerinde böyle olmuştur. 1.Dünya Savaşı esna-

sında Ermenilere her türlü vaatte bulunan devletlerin Lozan’a gönder-

dikleri heyetlere verdikleri talimatlar elimizde bugün. Hiç birinde ermeni 

meselesi yok. Hiç birinde ermeni meselesi o devletlerin öncelikli sorun-

ları arasında değildir. Fakat en çok tartışma güya ermeni meselesiyle 

ilgili olarak çıkmıştı. Ermeni meselesini orda da kullanmışlardır. En çok 

Ermenilere sahip çıkan Amerikan misyonerlerinin Lozan görüşmelerinde 

4 tane temsilcisi vardır. Bu 4 temsilcinin 3’ü Amerikan heyeti, 1’de Ame-

rikan kiliseleri adına Ermeniler lehine çalışmalar kulis yapmak üzere 

Lozan’a gelmiştir. Onlarda ki Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmek iznini 

alınca İnönü ile yaptıkları görüşmede onlar dahi tenkit ettikleri batılı 

devletler gibi Ermenileri yüz üstü bırakıp, çekilip gitmişlerdir. Günümüz-

deki durumda bundan farklı değildir. Günümüzde de büyük devletler 

güya Ermenileri savunur. Ermenilerin haklarına sahip çıkar günümüzde. 

Türkiye ile olan ilişkilerine bağlı olarak parlamentolarında kararlar 

almaktadırlar. Onların derdi Ermeniler değildir. Onların derdi Türkiye 

ile dir. Bunu gönül isterdi ki ermeni dostlarımızla da burada müzakere 

edelim, paylaşalım, umarım bunun farkına onlarda varırlar. İki yıl evvel 

beklide üç yıl evvel tertip komitesi başkanımızın açılış konuşmasında 

işaret ettiği Hrant Dink’le Berlin’ e gitmiştik. Bu Almanya parlamento-

sundan çıkacak karar öncesinde ikimiz müştereken işte ermeni toplum 

adına Almanya’ya ve Almanya’nın şahsına batılı devletleri aman ne olur 

karışmayın lehimize de olsa karışmayın, aleyhimize olsa da karışmayın 


XLII

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

biz 1000 yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar olarak birlikte konuşma, 

aramızda anlaşamadığımız hususlar olsa bile anlaşma kültürüne sahibiz 

ne zaman siz işimize karışsanız kimin lehine karışıyor olsanız bile sonuç 

itibariyle onun lehine olmamıştır demiştik. Hrant bunu çok açık bir 

şekilde söylemişti. Onu da götürdüler. Dördüncü beşinci eller kimin eli 

kimin cebinde belli değil böyle bir komplike durumla karşı karşıyayız. Bu 

sempozyumun bu çok girift çok iç içe meseleyi ayrıntılı olarak İngiltere 

boyutuyla, sivil toplum kuvvetleri boyutuyla diğer devletler boyutuyla 

ele alacak oluşumu memnuniyetle karşılıyorum. Oturumları heyecanla 

takip edeceğim. Teşekkür ederim. Sayın başkanım.



XLIII

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI



Yusuf HALAÇOĞLU

[Prof. Dr. / Türk Tarih Kurumu Başkanı]

Sadece iyi niyetlerle bir sorunun, siyasallaştırılmış bir sorunun 

çözülebileceğini düşünmüyorum. Zira gösterdiğimiz bütün yaklaşımlar, 

güzel yaklaşımlar, karşımızdan cevap bulmadığı takdirde hiçbir işe yara-

mamaktadır. Nitekim az önce ekranlara akseden, Erciyes Üniversitesi’nin 

yapmış olduğu girişimler, Erivan’a bilim adamlarının gitmesi, aslında 

ne kadar faydalı oldu? Bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Bir prob-

lemin iki tarafı vardır, ama Ermeni meselesinin iki tarafı yoktur. Çok 

daha fazla tarafı vardır. Dolayısıyla konuyu çok iyi değerlendirmemiz, 

ayaklarımızın yere basması gerekir. Zira çoğu iyi niyet gösterileriyle 

yapılan çalışmaların aslında bir fayda sağlamadığını da görüyoruz. Biraz 

önce söylediğim gibi hele konu biraz da siyasallaştırılmışsa, bunun çok 

daha programlı, detaylı değerlendirilmesi ve politikası olması gerekir. 

Nitekim eğer günümüzde hala bir takım parlamentolar, herhangi bir 

hukuki dayanakları olmamasına ve yargıladıkları insanlara söz hakkı 

tanımamalarına rağmen, kararlar alabiliyorlarsa ve bunu bir baskı 

unsuru olarak kullanabiliyorlarsa, o zaman soruna farklı bir yaklaşım 

sergilemek gerekir. Gerçekte neler olmuştur bunları göz önüne almadan, 

sonuca ulaşmamız da mümkün olmaz. Bu bakımdan bugünkü toplantı-

nın daha iyi bir değerlendirme ile sonuçlanacağını düşünüyorum. Zira 

biraz önce sayın büyükelçimizin ve başkanın belirttiği gibi, Avrupa’nın 

o tarihlerdeki Osmanlı Devleti’ne yaklaşımının ve Avrupa’nın siyasi 


XLIV

HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1

konumunun bu mesele üzerindeki etkileri iyi değerlendirilmelidir. 

Osmanlı toprakları üzerinde 1816’lardan başlayan misyonerlik faali-

yetlerinin etkileri nelerdir? Bunların çok iyi değerlendirilmesi gerekir; 

keza aynı misyonerlerin Anadolu’daki teşkilatlanmalarını çok iyi tahlil 

etmek gerekir. Keza Avrupa’nın o tarihlerdeki sahip olduğu konumu iyi 

bilmeliyiz ki, bu da, dünyayı tamamen parsellemiş olduklarıdır ve sömür-

geler haline getirmiş olduklarıdır. Bunları gözden uzak tuttuğumuz 

takdirde, zannediyorum sorunun çözümünde ortaya koyacağımız bir 

takım hususların etkisi olmayacaktır. Haritada gördüğümüz gibi 1914’te 

Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları, açık renkte görülen yerler, dört 

denize açılmaktadır (Harita I). Osmanlı Devleti. Karadeniz, Kızıldeniz, 

Akdeniz ve Basra Körfezi. Aslında bu coğrafya 1.850.000 metre karedir. 

Ve doğu batı ticari ilişkilerindeki en önemli kavşak noktalarından biridir 

ve henüz, dünyayı sömürge haline getirmiş batı dünyasının hakimiyeti 

burada tam olarak tescillenmemiştir. Mamafih Düyun-ı Umumiye ile 

Osmanlı bütçelerinin %44’ü batılılara aktarılmakta ise de, hala Osmanlı 

devleti siyasi gücünü belli oranda devam ettirmektedir. Bunun yanısıra, 

genelde çoğumuzun, belki de araştırıcıların bildiği bir husus vardır ki, 

1828’de Rusya ile İran arasındaki imzalanan Türkmençay antlaşmasıyla 

Ermenistan vilayeti kurulmuş ve buraya nakledilen nüfusla başlayan 

siyasi gelişmeler, bölge istikrarını tehdit edecek duruma gelmiştir. 

Nitekim Anadolu’dan bu yeni kurulan Ermenistan vilayetine irandan 

olduğu gibi önemli miktarda nüfus nakledilmiştir ki, Sayın Kemal Bey-

dilli tarafından bu 1929 göçleri TTK Belgeler Dergisi’nde yayınlanmış-

tır. 250.000 Ermeni’nin Anadolu’dan sadece göç ettiğini söyleyecek 

olursam aslında ilk oluşturulmaya başlanan hedeflerin ne olduğu da 

ortaya çıkar. Ekranda gördüğünüz gibi 1914’ten önce misyonerlerin 

Osmanlı topraklarına gelmesiyle birlikte bir okullaşma sürecinin de 

başladığını görmekteyiz. Yalnız şunu özellikle belirtmek istiyorum ki 

Osmanlı Devleti’ne gelen misyonerler hiçbir zaman o geldikleri tarihlerde 

Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için gelmemişlerdir. Tam aksine 

Hıristiyan Ortodoks kilisesinin mensuplarının Protestan ve Katolik 

kilisesine bağlanması düşüncesiyle faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Buna 

bağlı olarak, 1863’lerden başlayan okullaşma süreci -ki ilk olarak Robert 

Kolej kurulmuştur- çerçevesinde, hemen bütün Osmanlı topraklarında 

yabancı bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. Bu çerçevede Fransa’nın 

500, 1914’ten önce, okula sahip olduğunu görüyoruz. İngiltere’nin 178, 


XLV

AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI

Amerika’nın 426, Almanya’nın 140 ki, toplam 1244 okul açılmıştır. 

1914’ten sonra bu 105’e düşmüştür.



Download 3.2 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   41




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling