Hercai hercai
Download 1.36 Mb. Pdf ko'rish
|
Sümeyye Koç - Hercai
7
VEDA Hissetmemesi gereken duyguların, içinde nasıl alevlendiğini seyrediyordu şimdi. Asıl hissetmesi gereken duygular ise gittikçe köreliyordu. İntikam, ödeşme arzuları… Nezdinde büyüyen paslı kin duyguları… Oysa böyle hayal etmemişti Miran. Bu oyunun her zerresinden haz duyacak, katiyen pişman olmayacaktı. Şimdi neyin nesiydi bu vicdan muhakemesi? Neden yaptıklarını sorguluyordu gecenin bu vakti? Oturduğu koltukta zihnini ele geçiren kirli düşünceler eşliğinde gökyüzünü seyrediyordu. Haksızlığı sevmezdi. Ona göre herkes eşit olmalı, aynı derecede gülmeli, aynı derecede ağlamalıydı. Bir taraf hayatın keyfini sürerken diğer taraf feleğin sillesini yememeliydi. Yoksa nasıl eşit olurduk ki? Böyle tutuyordu o nefretini ayakta. Dimdik duran düşmanca duyguların pençesinde kıvranan merhametini, işte böyle susturuyordu. O çok acı çekmişti babasının yüzünden. Şimdi Reyyan da kendi babasının günahlarının bedelini ödemeliydi. Tedirgindi genç adam. Sabaha kadar uyuyamayacak olmanın verdiği işkenceyle sabahlayacak, olanları düşünecekti çaresizce. Kına gecesini geride bırakmışlardı. Miran’a göre oldukça çileli geçen ve yorgun noktalanan bir gece olmuştu. Onu böylesine yoran şey gecenin kalabalığı değil, zihnindeki sığlaşmış düşüncelerdi. Bu iş artık çığırından çıkıyor, kendisinin bile hesap edemediği noktalara doğru yol alıyordu… Bir şeyden emindi ki Azat, Reyyan’a delicesine vurgundu. Kına gecesi boyunca onu ortalıkta göremeyişinden, gecenin sonunda konağa sallana sallana girişinden anlamıştı bu durumu. Kına gecesi tüm gürültüsüyle devam ederken patlayan silah sesleri Miran’ı tedirgin etmişti. Bedirhan’ın ellerinde duran tabanca tehlikesiz bir şekilde havaya kurşun saçarken halay çekilmeye devam ediliyordu. Bu yöredeki düğünlerin en büyük âdetlerinden biriydi, peş peşe havaya atılan kurşunlarla kutlanırdı düğün. Gel gör ki Miran, silahtan ve çıkardığı o uğursuz sesten nefret ederdi. Her bir vuruşun gürültüsü kulağına dolduğunda zihnindeki kanlı manzara tekrar vücut bulur, ebedi bir öfke dolardı sinesine. Tüm bu intikam planlarının sebebi de babasının ölümüne yol açan, olmaz olasıca bir silah ve ondan çıkan kör bir kurşun değil miydi? Ne tuhaftı… Silahlardan nefret ederek büyümüştü. Fakat ruhunun derinliklerinde bir namlunun kendisine çevrilmiş olduğunun farkında bile değildi. İçindeki çocuk çaresizce kıvranırken, o, dışındaki adamın acımasız silahıyla ölüyordu! Oturduğu koltukta bıkkın bir şekilde etrafı izlerken gözlerinin önüne Reyyan’ın hayali takılmıştı. Kına gecesi boyunca tüm içtenliğiyle gülümsemişti etrafındaki insanlara, başına geleceklerden habersizce. Çok da güzeldi, tıpkı bir günah gibi çekici, melekler kadar masum… Onu izlerken dudakları alayla kıvrılmıştı genç adamın. Bu gece sabaha kavuştuğunda, zaferini ilan ettiği gün olacaktı. Reyyan’ı o konaktan gelin olarak çıkardığında ilk planı kusursuzca gerçekleşmiş olacaktı. Gece boyunca Miran’a zorluk çıkaran Gönül’ü de unutmamak gerekirdi. Kına boyunca surat asıp durmuş, insanların ilgisini üzerine çekmişti. Soru sordukları zaman hastayım diyerek geçiştirmişti. Onun bu halinin sebebini tek bilen Miran ve teyzesiydi. Böyle bir gecede nasıl öldüğünü gözleriyle anlatmaya çalışmıştı ikisine de. Nergis Hanım’ın bu bakışlar karşısında içi ezilirken Miran’ın umurunda olmuyordu. Tam aksine, Gönül’e, bir sorun çıkarmamasını ima eden tehdit yüklü bakışlar yolluyordu. Hangi kadın kendi kocasının düğününde sakin kalabilirdi ki? Fakat Gönül’ün durumu farklıydı. O, Miran’ın gözünde bir kadın bile değildi belki. Kendisini bu evlilikte zorla kabul ettiren gurursuz bir paçavraydı. Miran’ın bir intikam planı olduğunu bile bile onunla evlenmeyi kabul etmişti. Nereden bilebilirdi ki bu intikamın içine başka bir kadının karışacağını? Miran’ın bu gece hesap etmediği şeylerden biri de imam nikâhıydı. Kına gecesi yavaş yavaş sona erdiğinde misafirlerde dağılmaya başlamıştı. Hazar Bey tam o sırada Reyyan’ı ve Miran’ı konağın bir odasına çekmiş, imamın huzurunda dini nikâhlarını kıydırmıştı. Ne kadar reddetse de, ne kadar yalan bir evlilik olsa da Reyyan artık onun karısıydı. Gecenin sonunda arabaya binip konaktan uzaklaştıklarında Nergis Hanım gözyaşlarına engel olamamıştı. Giriştikleri bu kötü oyunun günahının ne denli büyük olduğunun farkındaydı. Ancak yeğenine söz geçiremiyordu. Masum bir insanın canını yakarak intikam alınır mıydı? Bu saçmalıktı… Günahtı, büyük günahtı! Fakat buz tutmuş bir yüreğe nakış gibi işleyen tek duygu acıysa, günahın hiçbir önemi olmazdı. Nitekim Miran böyle bir adamdı. Sağırlaştırdığı vicdanının çığlıklarını uzun zaman önce susturmuştu… Üç beş kuruşa tav olmuş sahte bir memurla yalan bir evlilik yapacaktı bu sabah. Her şeyi parasal gücü sayesinde kolayca ayarlamıştı. Yarın Reyyan’ın eline sahte bir evlilik cüzdanı verilecekti. Her şey sahte olduğu gibi soyadı da sahteydi. Miran kendisini bu aileye başka bir soyadla tanıtmıştı. İntikam oyununun bir parçasından ibaretti bu da. O, Hazar Şanoğlu’nun yıllar önce öldürdüğü Ahmet Karaman’ın oğlu Miran Karaman’dı. Hazar Bey, Miran’ı gerçek kimliği ile tanımış olsa, saniyesinde kim olduğunu anlardı. Bir tek yarın kalmıştı. Sorunsuz geçmesi gereken tek bir gün daha! Yarından sonra gerçek kimliğini gizlemek zorunda kalmadan düşürecekti yüzündeki maskesini. Ne yazık ki onun korkunç yüzüyle ilk tanışan Reyyan olacaktı. En olmayacak insan… *** Şafak söküyordu yine… Güneş kızıllarını gökyüzüne salarken tüm ihtişamıyla haber veriyordu gelişini. Sabahın habercisi olan aydınlık kendisini gösterdiğinde hiç uyumadığı yatağından kalktı Miran. Kırk gün kadar süren bir serüven bugün sona eriyordu. Nasıl da oynamıştı ama? Nasıl da kandırmıştı ona güvenen tüm o insanları? Özellikle Reyyan’ı. Nasıl da inandırmıştı yalan aşkının gerçekliğine? Bugünden itibaren Mardin’den ayrılıyordu Miran. Hazırladığı eşyalarını son kez kontrol ederken konsolun üzerindeki uçak biletleri çarptı gözüne. Eğilip eline aldığı biletlerle birlikte yatağa doğru yaklaştı ve arkası dönük kadına seslendi. “Uyumadığını biliyorum, kalk artık.” Evet, Gönül uyumuyordu. Tıpkı o da Miran gibi sabahlamıştı. Yine de ağzını açıp tek kelime edememişti. Aralarındaki ilişki gün geçtikçe dayanılmaz bir boyuta ulaşıyor, Miran ondan daha çok nefret ediyordu. Zaten Reyyan ile yapacağı evlilik engelleyemeyeceği bir şeydi. Bu yüzden susuyordu. Miran’ın sesini duyduğunda istemsizce yataktan kalktı. Kıpkırmızı olan gözleri, sabaha kadar ağladığını ispat ediyordu. Sabaha kadar birbirlerine sırtı dönük bir şekilde yatmışlardı. Her zamanki gibi… Miran, Gönül’ün sessiz sessiz ağlayışını duydukça uyuyamamıştı, zaten olmayan uykusu iyice kaçmıştı. “Bugün her şey son bulacak,” dedi Miran kısık sesle. Bu söylediğine kendisi ne kadar inanıyordu, bilmiyordu. Acı dolu bir gülümseme yerleşti Gönül’ün yüzüne. Zoraki araladığı kurumuş dudaklarından zaruri cümleler döküldü. “Hiçbir şey son bulmayacak Miran, aksine! Her şey daha yeni başlıyor.” Gönül, sözlerinde sonuna kadar haklıydı. Ne bitmişti ki? Bugünden sonra normal olmayacaktı hiçbir şey. Günaha bulanmış bir ömür, ne kadar normal devam edebilirdi? Miran bu sefer sessiz kalmayı tercih etti. Verecek bir cevabı yoktu çünkü. Elinde tuttuğu uçak biletini yatağın bitişiğindeki komodinin üzerine bıraktı. “Düğünden sonra teyzemle birlikte havaalanına gidin. Sarp sizi İstanbul’da karşılayıp eve götürecek, ben gelene kadar da evden dışarı çıkmayın.” Miran sözlerini noktalayıp elinde ceketiyle odadan ayrıldığında güçlü bir hıçkırık firar etti Gönül’ün boğazından. Ellerini ağzına kapattı, onu kimseler duymasın diye. Gidiyordu işte. Şimdi simsiyah bir damatlık giyecek ve başka bir kadının kocası rolünü oynayacaktı, öyle mi? Ölüyordu adeta… Kalbini yerinden sökebilecek kadar kudretli bir acı ömrüne yerleşiyordu acımasızca. Haykırıyordu ama duyan yoktu, çığlık çığlığa susuyordu geceler boyunca. En acısı da, ölürken yaşamaya devam ediyordu. Tıpkı acı çeken diğer kadınlar gibi… Gelecekti Miran, söz verdiği gibi tekrar Gönül’e dönecekti. Yine onun kocası olacaktı ancak Gönül ne zaman onun gözlerine baksa, orada Reyyan’ı görecekti. Arada başka bir kadının varlığı, onun izleri, koca bir ihanet ve onun gölgesi olacaktı! *** Düğün telaşı sarmıştı konaktaki herkesi. Çoğu hazırlıklar tamamlanmış, herkes damat tarafının gelmesini beklemeye koyulmuştu. Hayatının bir evresini tamamlamış gibi hissediyordu Reyyan. Dile kolay… Doğup büyüdüğü, ömrünün on dokuz yılını geçirdiği bu ev artık onun evi değildi. Geriye kalan tek şey, duvarlara bakınca gördüğü kırık anılar, boğazına oturan bir yumru ve vedalaşmanın vereceği azaptı. Nefesini tutuyordu, üzerinde acayip bir gerginlik vardı. Karmaşık duyguların verdiği sıkıntıyla mücadele etmeye çalışıyordu. Heyecan, hüzün, mutluluk… Hepsini aynı anda yaşıyordu. Üzerindeki gelinlik gerginliğinden ötürü onu sıkıyor gibiydi. Aynadan kendisine baktı, Havin son kez kontrol ediyordu her şeyini. Yanında götüreceği eşyalarının hepsi tamamdı. Sadece sayılı dakikalar kalmıştı. Su gibi akacak zamanın ardından Mardin’e, doğup büyüdüğü bu büyülü şehre veda edecekti. “Dünden daha güzel oldun Reyyan, maşallah nazar değmesin!” “Evet,” diyerek destekledi Elif. “Maşallahın var güzelim.” Söz olsun diye konuşmuyordu, gerçekten güzel olmuştu Reyyan. Saçı ve makyajıyla ilgilenen kadın bugün daha da özenmiş, düne göre daha güzel bir kız çıkarmıştı ortaya. Reyyan gülümsedi. Ne dese, ne söylese bilmiyordu. Gülüşü bile öyle buruktu ki… Havin ise etrafa sürekli neşeli gülücükler saçmaya çalışıyordu. Sürekli konuşuyor, ortamdaki kasveti dağıtmak için uğraşıyordu. Çünkü sussa ağlayacak, Reyyan’ı da ağlatacaktı. Ki Reyyan zaten sabaha kadar ağlayıp durmuştu. Zira annesi de öyle. Söylediği sözler kalbinin ortasına mıh gibi çakılmış, yüreğini sızım sızım sızlatmıştı. Download 1.36 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling