Töb-der tarihi İsmail Aydın “de te fabula narratur” “anlatılan senin hikayendir”
Download 3.81 Mb. Pdf ko'rish
|
Programı Yayınlandı” şeklindedir 96 . Bu haberde Ferit Melen Hükümeti’nin programında eğitim reformuna ilişkin görüşlere yer verilmiştir. Hükü- met programında ilköğretim konusunda özetle şu görüşler yer almaktadır; “Bugün ilkokullarımızı bi- tiren çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu üst okul- lara devam etmek veya bir meslek sahibi olmak imkanlarından yoksun bulunmaktadır. (…) İlkokulların sekiz yıla çıkarılması çalışmalarına devam edilecek ve bu okulların yurt ölçüsünde yayılmasına çalışılacaktır.” Bültenin birinci sayfasında “Kongremiz Arifesinde” başlıklı bir yazı bu- lunmaktadır. Bu yazıda özetle; “Ve nihayet Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği kısa adıyla TÖB-DER’in ilk olağan kongresini yapa- cağı günlere gelebildi. (…) Şube sayısının 280’e ulaştığı, yeni bir öğretmen ve yeni bir üye tipinin ortaya çıktığı, bu yeni üyelerin genç ve bireyciliği aşmış kişiler olduğu unutulmamalıdır” denilmektedir. Bültenin ikinci say- fasında “Kitap Yılı” ve önceki sayılardan devam eden “İnsanın Evrimi” başlıklı yazılarla Çorum Halkevi’nin çıkardığı “Madımak” dergisinin ila- 73 nı yer almıştır. Bültenin “Haberler” başlıklı üçüncü sayfasında “Kulu’da Lise Müdürü Dövüldü”, “Urfa Şubemiz Açıldı”, “Yozgat Merkez Ortao- kulu Almanca Öğretmeni İzzet Uludağ, Ülkücü-Komandolar Tarafından Dövüldü”, “Develi TÖB-DER Başkanı Serbest Bırakıldı”, “Eskişehir Kız İlk Öğretmen Okulu Meslek Dersleri Öğretmeni Murat Kahyaoğlu Uşak Or- taokulu’na Sürülünce 20 Bin Lira Değerindeki Kitaplarını Öğrencilerine Hediye Etti” haberleri göze çarpmaktadır. “Kıyım Kıyım Kıyım” başlıklı bölümde “Kağızman’da Beş Öğretmen Tu- tuklandı”, “Konya’da bir öğretmen açığa alındı”, “TÖS üyelerinden Fikri Yavuz Samsun’dan Kulu’ya Nakledildi” haberlerini okumaktayız. Bülten- de TÖB-DER’in Birinci Olağan Genel Kurul Toplantısının 27-28 Haziran
rilmiştir. Bültenin 15.7.1972 tarihli 30. sayısı Genel Kurul ağırlıklı olarak çıkmış. Bülten 24 sayfadır. Sağ üst köşede bir önceki sayıda yer verilen Ata- türk’ün sözleri bu sayıda da aynen yer almıştır. Bültenin manşetinde “TÖB- DER Genel Kurul Toplantısı Yapıldı” başlıklı yazı bulunurken başyazının başlığı “Başkanı Dinlerken” dir. Bül- tenin 1. sayfasında “TÖB-DER Genel Kurulu Temsilcileri Ata’nın Huzurun- da” etiketiyle bir fotoğrafa da yer ve- rilmiştir 97 Tarihsel bir belge olduğunu düşündüğümüzden “TÖB-DER Genel Kurul Toplantısı Yapıldı” başlıklı yazı- dan bazı bölümlere kısaca yer verme- yi uygun bulduk; TÖB-DER I. OLAĞAN GENEL KURULU TOPLANIYOR
624 sayılı yasanın memurlara sağladığı sendika kurma hakkının ortadan kalkması üzerine 3 Eylül 1971 tarihinde resmen kurulmuştur. Kısa zaman- da yurt çapında gelişen TÖB-DER, ilk olağan genel kurulunun yapıldığı 4-5 Temmuza kadar Müteşebbis Heyetçe yönetilmekteydi. TÖB-DER Ge- 74 TÖB-DER’in İlk Genel Başkanı Haydar Orhan
Bu genel Kurulun seçimleriyle ilgili bilgiler vermeyi daha sonraya bıraka- rak genel kurulda TÖB-DER Genel Başkanı Haydar Orhan’ın yaptığı ko- nuşmanın bir özetini buraya alalım;
“Burada siyaset kavramına açıklık getirmek isterim. Bildiğiniz gibi bu sözcüğün birkaç anlamı vardır. Bunlardan ilki geniş anlamlıdır ve eski Yunanlılar bunu insanla hayvanı ayırmada kullanırlardı. İnsanın hay- vandan farkı, insanın politik bir yaratık olmasıdır derlerdi. Bu yorum siyasetin insanın tabiatında doğal olarak var olduğunu gösterir. Sosyolo- jide kullanılması ise çok daha geniş bir anlam içerir. Siyaset kişinin kendi yönetimine, kendi iradi etkisini katması demektir. İnsan ne içgüdüsüyle yaşayan bir yaratıktır ne de başkalarının güdümünde yaşatılan gayrı ira- di bir yaratık, yani bunların ikisi de değildir. O halde bizim hem bir va- tandaş, hem de bir insan olarak kendi yönetilmemizde söz hakkına sahip 75 olmamız doğaldır. Esasen düşünce özgürlüğüne duyulan gereksinme ve bu uğurda sürdürülen mücadele buradan çıkmaktadır. Yurt sorunları ile ilgilenme ve bu sorunlar üzerinde düşünce açıklaması çağımızda bireyin önde gelen en doğal bir hakkı, aynı zamanda bir vatandaşlık görevidir. Biz bu hakkımızı kullanacağız.(…) Siyaset sözcüğünün bir başka anlamı daha vardır ki, onu Yargıtay Yüksek Heyeti açıklamaktadır: Siyaset devlet idaresinde iktidar olmak ve iktidara gelmek için yürütülen mücadele- dir. Biz hiçbir gün ve hiçbir dönemde, öğretmen kuruluşu olarak böyle bir mücadelenin içinde olmadık ve bugün de böyle bir mücadeleyi dolaylı ya da dolaysız düşünmüyoruz. Ama üzüntü ile belirtelim ki, öğretmenler böyle bir suçlamadan kendilerini kurtaramadılar. Sendika mesleki bir kuruluştur. Dernek de mesleki bir kuruluştur. Sendika emekle sermaye arasında çıkar mücadelesine dayalı bir örgüt olduğun- dan sınıfsal bir anlam içerir. Dernekte böyle bir içerme yoktur. (…) Bizim ülkemizde öğretmen topluluğu tarihin hiçbir döneminde gerçek anlam- da sendikal nitelikte bir örgüte kavuşmamıştır (…) Kurtuluş Savaşı’nda yedek subay olarak en önlerde çarpışan öğretmen, savaş bittikten sonra, ordu kışlasına çekilip kendi görev hazırlıklarına girerken, öğretmen yeni dönemin ve devrimlerin savaşımını vermek üzere yurdun en ücra köşelerine kadar giderek her türden tutucu ve karanlık güçlere ve karşı devrim hareketlerine karşı mücadeleyi sürdür- mekle görevlendirilmiştir. Bu dönemde önde Atatürk vardı, öğretmen yalnız değildi. (…) Ve bu dönemde öğretmenle halk yan yana, tutucu güçlerle de karşı karşıyadır. İkinci Dünya Savaşı’nın bitimini takiben sosyal mücadelenin yığınsal örgüt niteliğinden çıkarak sınıfsal niteliğe uygun örgütlenme biçimine dönüşmesi öğretmenin de kendi bünyesi içinde bir tavır takınmasını ge- rektirmiştir. Öğretmen Dernekleri ve daha sonra Türkiye Öğretmenler Sendikası olarak örgütlenme çabaları bu dönemin gereğidir. Öğretmen yine geleneği icabı ve bu geleneğin içine düştüğü şartlar gereği sosyal mücadele içindeki görevini sürdürmektedir. Fakat bir süre sonra öğret- men karşısında bir yığın halinde tutucu irtica güçlerini değil, bu güçlerin egemen olduğu siyasal iktidarı bulmuştur. Öğretmenin karşısında bilinçli, çağdaş benzerlerinin bütün deneylerinden yararlanan ve dış desteklere sahip bir egemen sınıf vardır. 76 Burada da öğretmen kendi yurtseverlik, kendi Atatürkçülük anlayışı doğrultusunda bir mücadelenin içindedir. Değişik yurt gerçekleriyle karşı karşıyadır. Mücadele alışık olmadığı biçimde kıyasıyla sürdürül- mektedir. Ve derken 27 Mayıs’a gelindi. Bu hareket öğretmene, düşmanın denize dökülmesinden sonra kavuştuğu ferahlık ve güveni getirmişti.(…) 27 Mayıs hareketinin ardından ordu yine kışlasına dönmüş, öğretmen de tıpkı Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi 27 Mayıs Anayasasının getirdiği yeni, halka dönük düzeni geniş halk topluluğuna benimsetmek üzere seferber edilmiştir. Öğretmen bu tarihsel görevi şerefle yerine getirmiş- tir.
100
utanç verici tablonun değiştirilmesi uğruna verildi. Elbetteki TÖS, bir sos- yal sınıf ve dolayısıyla iktidar olma iddiasında değildi. Ama Anayasanın savunulup halka benimsetilmesi görevi yine öğretmene verilmişti. Ve bu görev onun geleneğine de sınıfsal niteliğine de uygundu. (…) Varlığı süresince TÖS, bütün gücüyle karanlığa karşı geleneği ve mesleğinin ni- teliği gereği bir mücadele vermiştir. Ama hiçbir zaman yasaların dışına çıkmamıştır. Yasalar dışına çıkanlar, ona saldıran gerici güçler ve onların örgütleyicileridir. (…) Aydın bürokrat, zinde güçler vb. tekerlemelerinin avuntusu içinde Türkiye öğretmeni yalnız bırakılınca hem irticanın hem de tutucu sosyal sınıfların biriken kiniyle karşı karşıya kaldı. TÖS bildiğiniz gibi örgüt olarak aleyhine açılan bütün davalardan bera- at etmiştir. Yakın tarihin öğretmenlere karşı düzenlenmiş olan sürgünler, kıyımlar ve yobaz ayaklanmaları yanında bilinçli örgütlendirilmiş toplu saldırılarını bir yana bırakırsak bile Konya Olaylarını, Kayseri Olaylarını, Kırıkhan ve Tunceli olaylarını unutmak mümkün olmayacaktır. Bu gün bunları hatırlatmaktan maksat sizleri yakın geçmişin anılarıyla karşı karşıya getirmek değildir. Maksat, TÖS çalışmalarının durdurulması ile meydana gelen boşluğa işaretle TÖB-DER’in hangi güç koşullar içinde kurulmuş olduğunu belirtmektir.(…) İlk kuruluşumuzun adı Türkiye Öğretmenler Birliği’ydi. Kuruluş tarihi 3 Eylül 1971’dir. Çeşitli zorluklarla boğuştuktan ve tüzüğümüzde yaptığı- 77 mız bir değişiklikten sonra Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği adını almak durumunda kaldık. İlk kuruluş anlarında paramız yoktu. Kardeş örgüt TÖYKO bize bir odasını verdi. (…) Ama tabiidir ki, bize maddi ve manevi varlıklarıyla en büyük desteği TÖS verdi. (…) Bu gün 285 şubemiz vardır. (…) Sayın Delegeler, o günlerdeki şartlar içerisinde örgütümüzün başlıca görevi Bakanlık emrine alma, işten el çektirme, çeşitli nedenlerle maaş alamayan öğretmenlerin çoluk çocuğunu dost ve düşmana muhtaç et- memek ve bu güne kadar süregelen öğretmen kuruluşlarının, Atatürk- çü, ilerici, yurtsever ve Anayasacı birikimini ayakta tutmak idi.(…) Bizim için yurtseverliğin ölçüsü birlikte yaşadığımız toplumun özellikle halk kesimin mutluluğuna katkıda bulunma derecesidir. Uluslar arası sermaye karşısında kalifiye fikir işçisi yetiştirmekle yükümlü öğretmen kendi doğal edinimiyle içinde yaşadığı koşulların oluşturduğu bir insandır. Bundan dolayıdır ki, öğretmenin kendi sorunlarıyla yurt sorunları birbi- rinden ayrılmaz ve yine bundan dolayıdır ki öğretmen sadece ABC öğre- ten bir robot ve eski Yunanlıların anlayışıyla bir dadı değildir. Öğretmen kendisiyle birlikte halkının mutluluğa kavuşması için çabalayan kimsedir. O ulusal mutluluğu sadece küçük bir azınlığın mutluluğu anlamında al- maz, alamaz. Tam tersine ulusal mutluluğu kendi ulusunun çoğunluğunu oluşturan sınıf ve toplulukların mutluluğu anlamına alır. (…) Genel Başkan Haydar Orhan, konuşmasında TÖB-DER’in eğitim anlayışı- na da değinerek bu konuda özetle şu görüşleri dile getiriyor:
78 abartı sayılmaz. (…) Hem kapitalist insan yaratma çabasında olalım ve hem de 17. yüzyıl rasyonalizm kavramıyla ortaçağ teokratik eğitim kar- ması bir uygulama içerisinde çırpınıp duralım. (…) Öğretmen, halkla omuz omuza olmak, onun güvenini sağlamak ve onun gücünü kendi yanında bulmak zorundadır. Eğitimdeki bozuk düzen, öğ- retmeni hem halka, hem sınıfına ve hem de bazı karanlık güçlerin etki- siyle yurduna yabancılaştırdığı bir gerçektir. (…) Öğretmen, edinimleriyle içinde yaşadığı şartların oluşturduğu bir insandır. Görevi, içinde yaşadığı koşullara uygun, o koşulları tahlil ve yargı yeteneğine sahip üretici, yurt- sever yurttaş yetiştirmektir. (…) Öğretmen ne bir laf ebesidir, ne de soyut mantık oyunlarıyla öğrenciyi içinde yaşadığı koşullara yabancılaştıran, onu Emil gibi hayaller aleminin hayali yaratığına dönüştüren kişidir. (…) Bundan dolayıdır ki; öğretmen huzur ve güven içinde bulunmayı ister. Huzurlu, endişesiz ve güvenli insan yetiştirmenin tek yolu da, bizzat ken- disinin huzur ve güven içinde bulunmasıdır. (…) Öğretmen hiçbir şeye ka- rışmayan, bitkisel bir hayat seviyesinde uyurgezer de değildir. (…) Oysa bize ve karşılaştığımız muamelelere bakın. (…) 2 yıl içinde 10 binin üzerin- de öğretmen kapitalist ülkelere göç etmiştir.(…) Haydar Orhan konuşmasının sonlarına doğru geri kalmışlık meselesine de değinmektedir:
Bültende yer alan “TÖB-DER I. Olağan Kongresi Seçim- Sayım Tutana- ğı”na göre; Genel Başkan için kullanılan oy sayısı 136’dır. Genel Başkan- lığa tek aday olarak önerilen Ali Bozkurt 134 oy alarak TÖB-DER Genel 79 Başkanı seçilmiştir. Yönetim Kuruluna 20 kişi, Yürütme Kuruluna ise 11 kişi seçilmiştir. 101
kanı’na yazılan ve “Biz Atatürk’ü sizden daha iyi biliriz” temalı bir “Açık Mektup”a yer verilmiştir. 102
Mektupta yer alan görüşlerden bir bölümü- nü buraya aktarıyoruz: “(…) Biz 160 bin kişiyiz. (…) Etin tadını hatırlamaz olduk. Yalnız bir şeyi unutmadık: ATATÜRK’ü. Gazetede demecinizi okuduk geçende. Her gelen bakan neler demedi bi- zim için. Fakat hiç biri bize: Atatürk’ü tanımıyorsunuz demedi, diyemedi. Atatürk’ü bizden iyi kimse tanıyamaz. En zor koşullarda devrimleri tek başına sırtlayan bizleriz. Gericiliğin azdığı dönemlerde tek hedef bizler olduk. Kubilaylar bizdendir. Bizdendir Atatürkçülükten ödün vermeyip kı- yım yiyenler. Nice hışımlara uğradık Atatürkçülüğümüzden. Tanırız tanı- rız, Atatürk’ü iyi tanırız. (…) Bize çok şeyler söylendi. Atatürk’ü tanımıyorsunuz denmedi. Nasıl tanı- mayalım O’nu? Can verdik devrimleri yoluna, sürüldük kış ortaları, kıyıl- dık, yoksulluğa düştük çoluk-çocuk…Nasıl tanımayalım Ata’yı?”
Bültenin “Eğitim Köşesi”nde ise “İlkel Komünal Toplum Biçimi” başlıklı yazı gözümüze çarpıyor.
TÖB-DER’İN BİRİNCİ YILININ DEĞERLENDİRİLMESİ Buraya kadar TÖB-DER’in kuruluşundan ilk kongresini yaptığı yaklaşık bir yıllık faaliyetlerini kendi yayın organlarını temel kaynak olarak kullanıp anlatmaya çalıştık. Ancak okuyucuların kafasında oluşan bazı sorulara da yanıt verebileceğini umarak öğretmen hareketinin geçmişine ve bu güne kadar geçirdiği sürece kısaca değinmekle yarar gördük. Çalışmamızın başında belirttiğimiz gibi eğitim emekçilerinin örgütlenerek eğitimin ve ülkenin sorunlarına müdahil olmaları 1908 yılından itibaren başlamıştır. Encümen-i Mualliminden 1971 yılında TÖB-DER’in kuruluşu- na kadar geçen yaklaşık yarım asırlık sürede eğitim emekçilerinin kendi 80 özlük ve mesleki sorunlarını çözmek için sürekli örgütlenme çabası içinde olduklarını gördük. Eğitim emekçilerinin örgütlenmesi, 1908’den Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS)’nın kurulduğu 1965 yılına kadar kesintilere rağmen dernek örgütlenmesi şeklinde, 8 Temmuz 1965’te TÖS ile birlikte sendika olarak sürmüştür. 1971 yılında TÖS sıkıyönetimce kapatılınca 6 yıllık sendikal örgütlenme sona ermiştir. TÖB-DER’in 1971’de kurulma- sıyla, eğitim emekçilerinin örgütlenmesi yeniden dernekçiliğe dönmüş- tür. 9 yıllık bu süreçten sonra 12 Eylül darbesiyle TÖB-DER yasaklanır. Yöneticilerinden bir bölümü yurt dışında TÖB-DER ile dayanışma bürosu- nu oluşturarak Türkiye’de eğitim emekçilerinin yeniden örgütlenmesi yo- lunda çaba sarf ederler. Bu süreç 8 yıl sonra 1988’de Eğitimciler Derneği (EĞİT-DER) nin kurulmasıyla son buldu. Böylece eğitim emekçilerin kur- duğu bir örgüt, ilk kez öğretmen adıyla değil geneli kapsayan eğitimci- ler adıyla kurulmuş oldu. Eğit-Der, eğitim emekçilerinin son kez dernek olarak örgütlendiği bir kurum oldu. Bu derneğin çabaları sonucu eğitim çalışanları TÖS’ün kuruluşundan 25 yıl sonra yeniden sendikal örgütlen- meye kavuşmuşlardır. 28 Mayıs 1990’da Eğitim-İş, 13 Kasım 1990’da ise Eğit-Sen kuruldu. Böylece eğitim emekçilerinin dernekçilikle başlayan ör- gütlenme çabaları sendika örgütlenmesine dönüşmüş oldu. Bu süreci aslında tüm eğitim emekçileri açısından değerlendirmek olduk- ça güçtür. Çünkü kurulan örgütlerin tamamı öğretmen örgütüdür. Oysa eğitim emekçisi kavramıyla anlatılmak istenen sadece öğretmenler değil aynı zamanda eğitimle ilgili kurum ve kuruluşlarda çalışanların tümüdür. Kurulan örgütlerin adlarına ve kurucularının mesleklerine bakıldığında memurların, hizmetlilerin veya dönem dönem akademisyenlerin temsil edilmediği görülür. İşte bu yüzden eğitim emekçilerinin örgütlü tarihin- den bahsedilirken daha çok öğretmen örgütlenmesinden söz edildiği gö- rülecektir. Öncelikle şunu belirtmeliyiz; TÖB-DER yönetiminde görev alan veya TÖB- DER içerisinde yer alan siyasi grupların aktif temsilcilerinden bazıları, TÖB-DER’in ilk yılını, yani Haydar Orhan’ın Genel Başkan olduğu dönemi görmezden gelmekte veya önemsiz bir dönem olarak değerlendirmek- tedirler ki, kanımızca bu o dönemin koşullarının yeterince göz önünde bulundurulmamasından kaynaklıdır. 81 Bir kere 12 Mart 1971’de ordu hükümete 12 Mart Muhtırası adıyla anılan muhtırayı vermiş, Başbakan Demirel “şapkasını alarak gitmiştir.” Ülke- nin büyük bir bölümünde “Sıkıyönetim” ilan edilmiş, gençlik önderleri katledilmiş veya idam edilmiştir. 1961 Anayasasının temel özgürlük alan- larıyla ilgili hükümleri işletilmemeye başlanmış, kitaplar yasaklanmış, kamu personelinin sendika kurma hakları ellerinden alınmıştır. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kapatılmış, yöneticileri tutuklanarak yargı- lanmışlardır. Dönemin en güçlü çalışanlar örgütü TÜRK-İŞ’in yöneticileri düzenle uyum içerisinde olduklarından bu örgüt toplumsal muhalefet gö- revini yerine getirememektedir. Diğer bir emek örgütü olan DİSK, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ni örgütleyecek ancak sıkıyönetim tarafından bu muhalif örgüt de etkisiz hale getirilecektir. Bu ortamda eğitim emekçi- leri kapatılan sendikaları TÖS’ün yerine TÖB-DER’i kurarak mücadeleleri- ni kesintisiz olarak sürdürme kararlılığını göstereceklerdir. Doğaldır ki, kurulan bu dernek o dönemin koşulları (sıkıyönetim döne- mi) 103 nedeniyle toplumsal muhalefet görevini yapamayacaktır. Bunun yerine tutuklanan, yargılanan veya açığa alınan üyelerine hukuki ve pa- rasal yardımlarda bulunan; eğitimle ilgili konularda bakanlığa raporlar yazarak görüş bildiren, öğretmenleri yeniden örgütlemeye çalışan bir ör- güt konumunda kalacaktır. TÖB-DER’in bir yıllık faaliyet döneminde günlük basına yansıyan hiçbir etkinliği de göze çarpmayacaktır. Ali Bozkurt’un TÖB-DER Genel Başkanlığına seçilmesinden sonra yeni yö- netim bölge toplantılarına başlamış, bu konuyla ilgili haber Bültenin 32. sayısında “Samsun ve TrabzonToplantıları Başarılı Geçti” başlığıyla yer almıştır. Download 3.81 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling