Aziz Nesin
— — İşbölümü: Yorganını ayağına göre değil, ayağını yorganına göre uzat. Çizmeden yukarıya çıkma! —
Download 422.63 Kb. Pdf ko'rish
|
(@Turkchani organamz) Aziz Nesin - Ah Biz Eşekler (1)
—
— İşbölümü: Yorganını ayağına göre değil, ayağını yorganına göre uzat. Çizmeden yukarıya çıkma! — — Rekabet: İlerlemenin tek yolu rekabettir. Rekabetle Karabet’i birbirine karıştırma! — — Her koyun kendi bacağından asılır. Her öküz kendi boynuzundan çekilir. Herkes kendi paçasını kurtarsın. — — Kılıç kuşananın, iş becerenindir. Becerebilene aşkolsun. — — Gemisini kurtaran kaptan. Kör eline geçirdiğini sever. — — Zengin, arabasını dağdan aşırır, yoksul düz ovada yolu şaşırır. — — Parayı veren düdüğü çalar. Arkasına güvenen borazancı başı olur. — — Hak değirmende bulunur. Altta kalanın canı çıksın! Adam Smith, ortaya koyduğu bu ilkelerle, en güzel sermayenin özel sermaye olduğunu isbat etmiş bulunuyor. Biz bugün, özel sermayenin yerlisini, yabancısını ayırt etmemeliyiz. Çünkü yabancı sermayenin desteğine de ihtiyacımız vardır. Yabancı sermaye ile düzelebiliriz ve batı medeniyeti yoluna düzülebiliriz. Özel sermaye düşmanları, yabancı sermayeyi yalnızca barlardaki, pavyonlardaki yabancı uyruklu konsomatrisler, striptizciler, dansözler olarak göstermeye çalışmaktadırlar. Ekonomi bilimindeki sermaye ile o biçim sermayeyi birbirine karıştırmamalıdır. Batı dillerinde sermayeye kapital denilir. Kapitalist, elindeki sermayesini işleten, yani işadamı demektir. Sermayeyi işletmenin en kazançlı yolu ise, ticarettir, işte bu nedenle tüccarlar, bir ülkenin kalkınmasında üstlerine büyük görevler almışlardır. Bir şairimiz bu konuda şöyle demiştir: Tüccarları çalışmayan memleket, Nehirleri kurutulmuş gibidir. Krediler kesilirse felâket... Dağa çıkmak, adam soymak tabiidir. Bu değerli şairimizin de dediği gibi, memleketin nehirleri kurumuş çorak bir toprağa, bir çöle dönmemesi için, devlet kesesinin açılması, tüccarlarımıza kredi verilmesi gerekir. Yalnız burada şunu da belirtmemiz gerekir ki, bankalara enaz birkaç milyon liralık borç takarak piyasadaki itibarlarını henüz isbat etmemiş ve bankaların alacaklarını kurtarmak için daha çok kredi açmaya çırpındıkları insanlar dışında kalanların konumuzla bir ilişkisi yoktur. Ellerindeki küçücük sermayeyle çalışıp, zorlukla geçinmeye uğraşanların kendilerini tüccardan sayıp övünmeleri hiç doğru olmaz. Dünyada yapılan istatistikler göstermiştir ki, herhangi bir ülkede devlet, tüccarlara bol kredi açmazsa, o ülkede soygunculuk, dolandırıcılık, hırsızlık, yankesicilik artmaktadır. Bir devlet, bu gibi kötülüklerin önlenmesini istiyorsa, tüccarlarına bol krediler açarak onların kanun dışı yollara sürüklenmesine engel olmalıdır. Çünkü, kredi ve sermaye bulmak yüzünden dağa çıkanlar, yol kesenler, bu gibi kötü yollara sapmak zorunda kalanlar bulunmaktadır. Bu gibi kimseler, devletten bol bol krediler sağlayabilselerdi, o zaman hiç de dağa çıkıp yol kesmez, soygunculuk, eşkiyalık yapmak zorunda kalmaz, kanun dairesinde şehirde ticaret yaparlardı. Özel sermayenin havasında gelişebileceği liberalizm, özgürlük demektir. Fiyat kontrolü, satış sınırlandırılması, servet bildirisi gibi tedbirler ise, özgürlüğü sınırlayan etkenlerdir. Bunlar, bir ülkenin ticaret hayatını öldürür. Gümrük duvarlarıysa, bir ülkeyi cezaevine çevirir. Ticarete karşı gümrük duvarları yerine, çoktan eskimiş, modası geçmiş yabancı düşüncelere karşı duvarlar çekilmelidir. İngiliz Adam Smith’in ikiyüzelli yıl önceki liberalizm düşünceleriyse, bizim ulusal bünyemize son derece uygundur. Reformlar yapılması için karar alınmasından iki yıl sonra, reform tasarılarına başlanması yolunda çalışmalara girişilmesi için ortamın hazırlanmasının gerekli olup olmadığı üzerinde tartışmaların yürütülmesinin düşünülmesine başlandığı bugünlerde, reformlara yardımcı olmak amacıyla düşüncelerimizi açıklamış bulunuyoruz.» NEDEN BU HALE DÜŞTÜK? Yaşadığım altmış yılın içinde, iktidar baskısının ençok arttığı günlerdeydik. Herşeye egemen olan çıkarcılar, gerçeklerin açıklanmasına katlanamıyorlardı. Doğruları söyleyip yazanları, türlü yasadışı yollarla, baskılarla susturuyorlardı. Halk görülmemiş darlık, anlatılamaz sıkıntı içindeydi. Geçim çok zorlaşmıştı. Baskı günden güne artıyor, yaşamak da gittikçe zorlaşıyordu. Herkes birbirine «Neden bu hale düştük?» diye sormaktaydı. O tarihte bir gazetede fıkra yazarıydım, hergün yorumlar yazıyordum. Ben de herkes gibi, kendikendime «Neden bu hale düştük?» diye soruyor, kendi soruma bir cevap bulamıyordum. Ama kafamın içinde hep bu soru vardı, bir burgu gibi beynimi oyup duruyordu. Okurlarımdan gelen mektupları atmam. Onları bir dosyaya kor, saklarım. Bununla da yetinmem, dosyalardaki mektuplar artınca, onları konularına göre ayırır, yeniden dosyalarım. Sıralayıp ayırdığım o okur mektuplarından bir bölümü, bitürlü cevabını bulamadığım, neden bu hale düştüğümüz sorusuna cevap vermekteydi. Onun için o mektupları koyduğum dosyanın üstüne «Neden bu hale düştük?» diye yazmıştım. Aradan yıllar geçti. Ben o dosyayı çoktan unutmuştum. Geçenlerde birkaç arkadaş toplanmış, aramızda, neden bu hale düştüğümüzü konuşuyorduk. Herkes yeter inandırıcılıkta görülmediğinden, her konuşan, sözünü aynı soruyla bitiriyordu: «Neden bu hale düştük?» Birden o eski okur mektuplarını ansıdım. — Bende, sanırım, bu soruyu cevaplandırabilecek bir dosya var... dedim. Dosyayı getirdim. Dosyadaki mektuplardan gelişigüzel birkaçını okudum. Okuduğum mektuptan, hiçbir değişiklik yapmadan buraya aktarıyorum. «Muhterem efendim, Zatıâlinizin pek kıymetli yazılarınızı yirmi senedenberi devamlı surette zevk ve istifade ile okumaktayım. (O tarihte ben sekiz yıllık yazardım.) Medenî cesaretinizin sonsuz hayranıyım. Tahammül edilmez çilesini doldurmakta olan milletimizin, sizin cesur ve namuslu kaleminize, bugün her zamankinden daha çok ihtiyacı var. işte bu sebepledir ki, bendeniz de son çare olarak size müracaatı uygun gördüm. Hükümet makamlarının ihmal ve ilgisizliği yüzünden başıma gelen çok feci bir hâdiseyi, halka duyurmanız için size anlatacağım. Yalnız, zatıâlinizden pek önemli bir ricada bulunacağım. Bendeniz, altmışiki yaşında bir ihtiyarım. Zamanın kötülüğü, başımızdakilerin zulmü elbet sizce bilinmektedir. Arzedeceğim bu hâdiseyi gazetenizde yazdığınız zaman, yazıdan dolayı bir dâva açılacağı kesindir. Bendeniz bu yaşlı halimde mahkemelerde sürünecek durumda değilim. Bunu elbet zatıâliniz de takdir ederek, mektubuma imzamı atmamış olmamı, cesaretsizliğime vermeyeceğinizi umarım. Adımı ve adresimi yazmıyorum. Çünkü, bugünkü idarenin baskısı sonunda düştüğümüz bu hal...» Arkadaşlardan biri, mektubu okumamı burca keserek, Download 422.63 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling