Bin Muhteşem Güneş


Download 1.16 Mb.
Pdf ko'rish
bet51/76
Sana29.04.2023
Hajmi1.16 Mb.
#1400306
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   76
Bog'liq
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş

“Benimle konuşuyor, görmüyor musun?” diye bağırdı genç kadın. “Sıranı bekle!”
Kalabalık tek bir kitle halinde sağa sola sallanıyor, dalgalanıyordu, tıpkı bir esinti açıklığı
yaladığında, kulübe’nin etrafındaki uzun çayırlar gibi. Meryem’in arkasındaki bir kadın, avaz
avaz, kızının ağaçtan düşüp bileğini kırdığını bildirdi. Bir başkası, dışkısında kan gördüğünü
haykırdı.
“Ateşi var mı?” diye sordu hemşire. Kendisine hitap edildiğini anlamak Meryem’in bir
dakikasını aldı.
“Hayır,” dedi.
“Kanama?”
“Hayır.”
“Nerede o?”
Meryem kapalı başların üstünden, Leyla’yla Raşit’in oturduğu yeri gösterdi.
“Onunla ilgileneceğiz,” dedi hemşire.
“Ne zaman?” diye çığırdı Meryem. Biri omzuna yapışmış, geriye doğru çekiyordu.
“Bilmiyorum,” dedi hemşire. Yalnızca iki doktor var, onlar da şu an ameliyatta, diye ekledi.
“Ama acı çekiyor,” dedi Meryem.
“Ben de!” diye haykırdı, kafası kanlı kadın. “Sıranı beklesene!”
Meryem geriye doğru itekleniyordu. Hemşireyle arasına şimdi omuzlar, enseler girmişti.
Burnuna bir bebeğin sütlü geğirtisi doldu.
“Biraz yürüt onu,” diye seslendi hemşire. “Ve bekle.”


***
Bir hastabakıcı nihayet onları içeriye çağırdığında, hava çoktan kararmıştı. Doğumhanede
sekiz yatak vardı, hepsinde de inleyen, kıvranan kadınlar; başlarında, tamamen örtülü
hemşireler. Kadınlardan ikisi doğurmak üzereydi. Yatakların arasında perde yoktu. Leyla’ya
en uçtaki, siyaha boyanmış pencerenin altındaki yatak verildi. Yakınlarda çatlak, kuru bir
lavabo vardı, üstündeki ipe lekeli ameliyat eldivenleri asılmıştı. Meryem, odanın ortasında
alüminyum bir masa durduğunu gördü. Ust çekmeceye is rengi bir battaniye yayılmıştı, orta
çekmece boştu.
Kadınlardan biri, Meryem’in nereye baktığını fark edince, “Canlıları üste koyuyorlar,” dedi.
Lacivert burkalı doktor, ufak tefek, tez canlı bir kadındı; bir kuş gibi sağa sola sekiyordu.
Ağzından çıkan her şeyde sabırsız, acil bir tını vardı.
“İlk bebek.” Dümdüz bir sesle söylemişti, sorar gibi değil de belirtir gibi.
“İkinci,” dedi Meryem.
Leyla bir çığlık attı, yan döndü. Parmakları Meryem’inkilere kenetlendi.
“ilk doğumda herhangi bir sorun yaşandı mı?”
“Hayır.”
“Annesi misin?”
“Evet,” dedi Meryem.
Doktor burka’sının alt kısmını kaldırdı, koni biçiminde, madeni bir alet çıkardı. Leyla’nın
çarşafını sıyırdı, aletin geniş ucunu onun karnına, dar ucunu da kendi kulağına dayadı. Bir
dakika kadar dinledi, aletin yerini değiştirdi, tekrar dinledi, bir daha değiştirdi.
“Şimdi bebeği ellemem gerekiyor, hemşire.” Lavabonun üstündeki ipe mandallanmış
eldivenlerden birini alıp eline geçirdi. Bir eliyle Leyla’nın karnına bastırırken, diğerini içine
soktu. Leyla inledi. Işi birince, doktor eldiveni bir hemşireye verdi, o da sudan geçirip yeniden
ipe tutturdu.
“Kızına sezaryen gerekiyor. Ne olduğunu biliyor musun? Rahmini açıp bebeği çıkarmak
zorundayız, çünkü ters gelmiş.”
“Anlamıyorum,” dedi Meryem.
Doktor, bebeğin duruş biçimi yüzünden, dışarıya kendiliğinden, doğal yoldan
çıkamayacağını açıkladı. “Ayrıca, fazlasıyla vakit kaybedilmiş zaten. Hemen ameliyathaneye
almalıyız.”
Yüzü acıyla kasılmış olan Leyla başını onaylarcasına salladı, sonra başı bir yana düştü.
“Size söylemem gereken bir şey var,” dedi doktor. Meryem’e yaklaştı, eğildi, daha alçak,
daha mahrem bir sesle bir şeyler söyledi. Sesinde şimdi belli belirsiz bir utanç vardı.
“Ne diyor?” diye inledi Leyla. “Bebekte bir sorun mu var?”
“Iyi de, nasıl dayanacak?” diye sordu Meryem. Doktor bu sorudaki suçlamayı duymuş
olmalı ki, savunmaya geçti.
“Ben böyle olmasını ister miyim sanıyorsun? Ne yapmamı bekliyorsun, peki? Ihtiyaç
duyduğum şeyleri vermiyorlar. Bir röntgen cihazım bile yok; ne vantuz, ne oksijen, ne de en
basit antibiyotikler. Sivil Toplum Orgütleri para yardımı öneriyor, Taliban geri çeviriyor. Ya
da parayı erkek aşevlerine aktarıyor.
Meryem sordu: “Ama Doktor sahip, ona vereceğiniz hiçbir şey yok mu?”
“Neler oluyor?” diye inildedi Leyla.
“İlacı kendiniz satın alabilirsiniz, ancak...”


“Adını yazın,” dedi Meryem. “Siz yazın, ben bulurum.”
Do kt o r burka’sının altından başını sertçe salladı; “Vakit yok. Dahası, yakınlardaki
eczanelerde bulamazsın. Bu tra ikte oradan oraya koşturacaksın, belki de kentin öteki ucuna;
üstelik bulma ihtimali de çok düşük. Saat neredeyse sekiz buçuk oldu; sokağa çıkma yasağını
deldiğin için tutuklanabilirsin. Ilacı bulsan bile, muhtemelen paran yetmeyecek. Ya da, senin
kadar çaresiz biriyle kapışman gerekecek. Vakit yok. Bu bebeğin derhal çıkarılması lazım.”
“Neler olduğunu söylesenize!” dedi Leyla, dirseklerinin üzerinde doğrulmuştu.
Doktor derin bir soluk aldı, açıkladı: Hasta narkoz yoktu.
“Ama gecikirsek, bebeği kaybedebilirsin.”
“Oyleyse kesin beni,” dedi Leyla. Yatağa geri devrildi, dizlerini karnına çekti. “Kesin
karnımı ve bebeğimi verin bana.”
***
Eski, iç karartıcı ameliyathanede Leyla’yı bir yatağa yatırdılar, doktor lavaboya gidip
ellerini yıkamaya koyuldu. Leyla tir tir titriyordu. Hemşire onun karnını, sarımsı kahverengi
bir sıvıya batırdığı elbeziyle her silişinde, sıkılı dişlerinin arasından havayı emdi. Bir başka
hemşire, kapıda bekliyordu. Arada bir aralıyor, dışarıya göz atıyordu.
Doktor şimdi burka’sını çıkarmıştı; Meryem onun kabarık, kır saçlarını, etli, dolgun
gözkapaklarını, ağzının iki yanındaki küçük yorgunluk keselerini gördü.
“Ameliyatı burka’yla yapmamızı istiyorlar,” diye açıkladı kadın, başıyla kapıdaki hemşireyi
göstererek. “Nöbet tutuyor. Geldiklerini görecek, ben de örtüneceğim.”
Bunları doğal, neredeyse kayıtsız bir ses tonuyla söylemişti; Meryem ö keyi, hıncı çoktan
aşmış bir kadınla karşı karşıya olduğunu anladı. Bu kadın, diye düşündü, salt çalışabildiği için
bile kendini şanslı sayıyor; çünkü elinden alabilecekleri bir şey, başka bir şey daha olduğunu
biliyor.
Leyla’nın omuz hizasında, iki yanında iki dikey, madeni çubuk vardı. Onun karnını
dezenfekte eden hemşire, bir çarşafı mandallarla bu çubuklara tutturdu. Böylece, Leyla’yla
doktor arasında bir perde oluştu.
Meryem Leyla’nın başının arka tarafına geçti, yüzünü onunkine yaklaştırdı; yanakları
dokunacak kadar. Leyla’nın dişlerinin takırdadığını duyabiliyordu. Elleri buluştu.
Perdenin arkasından, doktorun gölgesinin Leyla’nın soluna, hemşirenin de sağa kaydığını
gördü. Leyla’nın dudakları son raddeye kadar gerilmişti. Kenetlenmiş dişlerinin yüzeyinde
tükürük baloncukları oluşuyor, sonra patlıyordu. Ağzından tıslamayı andıran kısa, kesik sesler
dökülüyordu.
Doktor, “Yürekli ol, kardeşim,” dedi.
Leyla’nın üzerine eğildi.
Kızın gözleri ardına kadar açılıverdi. Sonra, ağzı açıldı. Bu şekilde kala kaldı; titreyerek,
ürpererek, boyun damarları gerilmiş; yüzünden terler akıyor, parmakları Meryem’in
parmaklarını eziyor.
Meryem, çığlık atmasına kadar geçen süre için, Leyla’ya hep hayranlık duyacaktı.



Download 1.16 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   47   48   49   50   51   52   53   54   ...   76




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling