Bin Muhteşem Güneş


Download 1.16 Mb.
Pdf ko'rish
bet71/76
Sana29.04.2023
Hajmi1.16 Mb.
#1400306
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   76
Bog'liq
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş

Kulübe’nin girişinde duraklıyor. İçeride vızıldayan sinekleri duyabiliyor.
Içeriye girmek için büyük, titreşen bir örümcek ağının yanından geçmesi gerekiyor. Içerisi
loş. Alışması için gözlerine birkaç dakikalık süre tanıyor. Gözler karanlığa alışınca, içerinin
beklediğinden de küçük olduğunu görüyor. Zemin tahtalarından yalnızca bir tanesi kalmış, o
da çatlamış, çürümeye yüz tutmuş. Gerisi, yakacak odun olmak üzere sökülmüş olmalı. Toprak
zemin şimdi kuru kenarlı yapraklarla, kırık şişeler, çiklet kâğıtları, yabani mantarlar, eski,
sararmış izmaritlerle kaplı. Ama en çok, yabani otlarla; bazısı güdük, bazısıysa arsızca
büyümüş, duvarlara tırmanmaya koyulmuş.
On beş yıl, diye düşünüyor. Burada tam on beş yıl.
Oturuyor, sırtını duvara veriyor. Söğütlerin arasından süzülen rüzgârı dinliyor. Tavan da
örümcek ağlarıyla sarılı. Biri, püskürtme boyayla duvara bir şeyler yazmış, ama boyanın çoğu
soyulmuş, Leyla sözcükleri çıkaramıyor. Sonra, har lerin Rusça olduğunu ayrımsıyor. Bir
köşede, boş bir kuş yuvası var; bir başka köşede, duvarın tavanla kesiştiği noktaya bir yarasa
tutunmuş, baş aşağı sarkıyor.
Leyla gözlerini kapıyor, bir süre böyle oturuyor.
Pakistan’da bazen Meryem’in yüzünü anımsamakta zorlanırdı. Bazı anlar, dilinin ucundaki
bir sözcük gibi, Meryem’in yüzü ondan kaçardı. Ama şimdi, burada, Meryem’i gözkapaklarının
ardına çağırmak çok kolay: bakışlarındaki yumuşak ışıltı, uzun çenesi, boynunun kalınlaşmış
derisi, sımsıkı kapalı dudaklarındaki gülümseme. Burada, Leyla yanağını Meryem’in yumuşak
kucağına yeniden gömebilir, Kuran’dan sureler söylerken, öne arkaya sallanan bedenini, bu
bedeni titreşerek kat eden sözcüklerin dizlere indiğini, sonra kendi kulaklarına ulaştığını
hissedebilir.
Sonra, bir anda, yerdeki yabani otlar küçülmeye, çekilmeye başlıyorlar; sanki biri, bir şey
yerin altından köklerine yapışmış, onları çekiyor. Alçalıyor, alçalıyorlar, ta ki ku lübe’nin
toprağı son dikenli yaprakçığı da yutuncaya kadar. Orümcek ağları, mucizevi bir biçimde
açılıyor, dağılıyor. Kuş yuvası kendi kendini dağıtıyor, incecik sürgünler, çöpler yuvadan teker
teker, çat diye ayrılıp uç uca kulübe’den dışarıya uçuyorlar. Görünmeyen bir silgi, duvardaki
Rusça yazıyı siliyor.
Yer kaplamaları geri geldi. Leyla şimdi bir çift yer yatağı görüyor, bir tahta masa, iki
iskemle, köşede dökme demirden bir soba, duvarlarda ra lar, üzerlerinde kaplar, tavalar,
kararmış bir çaydanlık, incanlar, kaşıklar. Dışarıda tavukların gıdakladığını, bir ırmağın


uzaktan uzağa çağıldadığını duyuyor.
Gencecik bir Meryem masada oturmuş, yağ lambasının donuk kızartısında bir bebek
yapıyor. Bir şarkı mırıldanıyor. Yüzü pürüzsüz, taptaze, saçları yıkanmış, geriye taranmış.
Bütün ilişleri tamam.
Leyla, örgü yünlerini tutam tutam alıp bebeğinin kafasına yapıştıran Meryem’i seyrediyor.
Birkaç yıla kalmadan, bu küçük kız, hayattan çok küçük talepler de bulunan, hiç kimseye yük
olmayan, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını, alaya alınan hayallerini hiç kimseye, asla
yansıtmayan bir kadın olacak. Bir ırmak yatağındaki kaya gibi, hiç yakınmadan katlanan,
zarafeti, vakarı üzerinden akıp geçen çalkantılar tarafından bozulmayan, şekillenen bir kadın.
Leyla bu küçük kızın gözlerinin gerisinde, öze, çekirdeğe derinden gömülmüş bir yerde, daha
şimdiden, Raşit’in de Taliban’ın da kırmayı başaramayacağı bir şey görüyor. Bir kireçtaşı
kütlesi kadar sert, dayanıklı bir şey. Sonunda, onun kendi eliyle, bizzat bozacağı, Leyla’ya
kurtuluşu getirecek bir şey.
Küçük kız başını kaldırıp bakıyor. Bebeği bırakıyor. Gülümsüyor.
Leyla co?
Leyla’nın gözleri açılı veriyor. Nefesi kesiliyor, oturduğu yerde dikeliveriyor. Yarasayı
korkuttu, hayvan kulübe’nin bir ucundan ötekine hızla, kurşun gibi uçuyor, çırpınan kanatları
bir kitabın hızla çevrilen sayfaları gibi; sonunda, pencereden uçup gidiyor.
Leyla ayağa kalkıyor, pantolonuna yapışan kuru yaprakları silkeliyor. Kulübe’den çıkıyor.
Dışarıda, ışık hafiften değişmiş. Rüzgâr otları dalgalandırıyor, söğüt dallarını hışırdatıyor.
Açıklıktan ayrılmadan önce, Leyla son bir kez dönüp Meryem’in uyuduğu, karnını
doyurduğu, hayal kurduğu, Celil’in uğruna nefesini tutup saniyeleri saydığı kulübeye bakıyor.
Söğütler, yıpranmış duvarlara her esintide yer değiştiren, kıvrımlı desenler düşürüyor. Düz
dama bir karga konmuş. Bir şeyi gagalıyor, acı acı gaklıyor, uçup gidiyor.
“Hoşça kal, Meryem.”
Sonra dönüyor, koşarak otların arasına dalıyor; ağladığının farkında değil.
Hamza hâlâ aynı taşın üzerinde. Leyla’yı görünce, doğruluyor.
“Hadi, dönelim,” diyor. Sonra, ekliyor. “Sana vermem gereken bir şey var.”
***
Leyla onu dışarıda, bahçe kapısında bekliyor. Daha önce onlara çay getiren oğlan,
kucağında bir tavuk, incir ağacının altında durmuş kayıtsızca onu süzüyor. Leyla’nın gözüne
iki surat ilişiyor; hicaplı, yaşlı bir kadınla genç bir kız bir pencereden sakin sakin onu
seyretmekte.
Evin kapısı açılıyor, Hamza görünüyor. Elinde bir kutu var.
Kutuyu Leyla’ya veriyor.
“Celil Han, ölümünden bir ay kadar önce bunu babama verdi,” diyor. “Gelip alıncaya kadar,
Meryem için saklamasını istedi. Babam kutuyu iki yıl sakladı.
Vefatından hemen önce de bana verdi, Meryem adına saklamamı söyledi. Ama o...
biliyorsun, o hiç gelmedi.”
Leyla oval biçimli, teneke kutuya bakıyor. Eski bir çikolata kutusuna benziyor. Zeytin
yeşili; solmuş, yaldızlı bir süsleme, menteşeli kapağı boydan boya kat ediyor. Yanlarda ha if
pas lekeleri var, kapağın ön çeperinde de iki küçük çukur. Leyla kutuyu açmaya çalışıyor, ama
kilitli.


“Ne var içinde?” diye soruyor.
Hamza onun avucuna bir anahtar koyuyor. “Babam hiç açmadı. Ben de öyle. Açmak sana
nasip olacakmış; Allah böyle istedi demek.”
***
Otele döndüğünde, Tarık’la çocukların henüz dönmediğini görüyor.
Yatağa oturuyor, kutuyu kucağına alıyor. Bir parçası, hiç dokunmamak, Celil’in sır olarak
kalmasını istediği şey her neyse, öylece bırakmak istiyor. Ama sonunda merakına karşı
koyamıyor. Anahtarı kilide sokuyor. Biraz kurcalaması, sallaması gerekiyor, fakat kutuyu
açıyor.
İçinden üç şey çıkıyor: bir zarf, bez bir kese ve bir video kaseti.
Leyla kaseti alıp aşağıya, resepsiyona iniyor. Dün onları karşılayan yaşlı görevliden, otelde
sadece bir tane video oynatıcısı olduğunu öğreniyor; en büyük süitte. Süit şu an boş, adam
Leyla’yı oraya götürmeyi kabul ediyor. Resepsiyonu cep telefonuyla konuşmakta olan, takım
elbiseli, genç, bıyıklı birine devrediyor.
Yaşlı adam Leyla’yı ikinci kata çıkarıyor, uzun koridorun sonundaki odaya götürüyor.
Kapıyı açıyor, onu içeri alıyor. Leyla’nın gözleri, köşedeki televizyonu buluyor. Onun dışında,
süitteki hiçbir şeyi algılamıyorlar.
Televizyonu açıyor, video aygıtını çalıştırıyor. Kaseti içine kovuyor, PLAY düğmesine
basıyor. Birkaç dakika boyunca ekran boş kalıyor; Leyla, Celil’in Meryem’e ne diye zahmet
edip de boş bir kaset bıraktığını merak ediyor. Ama sonra, müzik başlıyor, ekranda görüntüler
beliriyor.
Leyla kaşlarını çatıyor. Bir iki dakika kadar seyrediyor. Sonra STOP’a basıyor, hızlı ileri
sarıyor, yeniden PLAY’e basıyor. Aynı filmin devamı.
Resepsiyoncu dalga geçercesine ona bakıyor.
Ekranda oynayan film, Walt Disney’ın Pinokyo’su. Leyla anlayamıyor.
***
Tarık’la çocuklar altıyı az geçe dönüyorlar. Azize Leyla’ya koşuyor, Tarık’ın aldığı küpeleri
gösteriyor; gümüş, üzerinde mineli kelebekler var. Zalmay, uzun burnu sıkıldığında öten,
şişme bir yunusu kucaklamış.
“Nasılsın?” diyor Tarık, kolunu Leyla’nın omzuna dolarken.
“iyiyim,” diyor Leyla. “Sonra anlatırım.”
Karınlarını doyurmak için, yakındaki kebapçıya gidiyorlar. Küçük bir yer; yağlı, muşamba
masa örtüleri, duman, gürültü. Ama kuzu eti yumuşacık, sulu; ekmekler sıcak. Daha sonra, bir
süre sokaklarda yürüyorlar. Tarık yolun kenarındaki bir kulübeden çocuklara gülsuyu
serpilmiş dondurma alıyor. Bir tahta sıraya oturup dondurmalarını yiyorlar; arkalarındaki
dağlar, kızıl akşam alacasında karanlık siluetler. Hava ılık, sedir ağaçlarının rayihasıyla dolu.
Leyla videoyu seyrettikten sonra odasına dönünce, zarfı açmıştı, içinden bir mektup çıktı;
sarı, çizgili kâğıda, mavi mürekkeple yazılmış.
Şöyle diyor:

Download 1.16 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   76




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling