Çalikuşu reşat Nuri Güntekin’in Eserleri
Alacakaya Çiftliği, 10 Eylül
Download 1.32 Mb. Pdf ko'rish
|
Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu
Alacakaya Çiftliği, 10 Eylül
Bir haftadan beri Alacakaya’da, sözüm ona bir çiftliğim var, hayli zamandan beri gidip yoklamadım, işçileri boş bırakmaya gelmez. Seni on beş gün oraya götüreyim. Sana da iyi bir tebdili hava olur; gözün gönlün açılır. Bak, yakında mektep açılıyor. Bütün yıl kapalı kalacaksın. -Doktor Bey, açıklık yerleri çok severim, fakat mektep açılmak üzere. Bilmem ki, nasıl olur? diye cevap verdim. O, hiddetle omuzlarını silkti: -A babam, ben sana gider misin? Diye sormadım ki mülahazat söylüyorsun; götüreceğim, dedim. Sen ne karışırsın? Bu, doktorca bir iş... Olmazsa rapor yazar, zorla götürürüm. Haydi, haydi! Bir kaç parça çamaşır, kütüphaneden benim “Rousseau”larımı al. Hayrullah Bey, beni artık bir mektep çocuğu gibi idare ediyor. Hastalığımdan sonra, zayıflayan irademle ona karşı koymak mümkün değil, hem de daha tuhafı, bundan şikâyet de etmiyorum, bu itaat, adeta hoşuma gidiyor. Doktorun çiftliği bakımsız kalmış. Fakat, ne güzel bir yer. Kışın bile buraları, bir bahara benzermiş. Hele, bir kayalık var ki, seyretmekle doyulur şey değil. Bu kayalar, güneşin sabah, öğle, akşam güneşi olmasına, havanın açık, yahut kapalı bulunmasına göre renk değiştiriyor, lal kırmızısı, pembe, mor, beyaz yahut siyah görünüyor. Onun için buraya: “Alacakayalar” demişler. Çiftlik beni umduğumdan ziyade meşgul etti. Çiftçilerle beraber süt sağıyorum. Artık, benim de samimi bir ahbabım olmaya başlayan Düldül’e binerek civar koruluklarda geziyorum. Hasılı, düşündüğüm kır hayatı. Mamafih, gönlüm pek rahat değil, birkaç güne kadar mektep açılacak, işimin başında bulunmam, binayı silip süpürtmem lazım. Hayrullah Bey’e söz anlatmak kabil değil ki... Doktor, geceleri bana roman okutuyor. -Bu ipsiz sapsız lakırdılara tahammül edilmez ama, senin ağzından bayağı hoş oluyor, diyor. Dün gece, yine ona kitap okuyordum. Kitapta bazı açık sözler var. Onlar geldikçe utanıyor, yerlerine süratle başka kelimeler koymaya, yahut cümleleri atlamaya çalışıyordum. Hayrullah Bey, benim telaşımı fark ediyor, gür kahkahalarla tavanları sarsıyordu. Birdenbire karanlıkta köpekler havlamaya başladı. Pencereyi açtık. Çiftliğin kapısından bir atlı giriyordu. Hayrullah Bey: -Kim o? diye seslendi. Onbaşının sesi: -Benim, yabancı değil, diye cevap verdi. Onbaşının bu saatte Kuşadası’ndan buraya gelmesi mühim bir vakaydı. Doktor: -Hayırdır inşallah! Ben, aşağı inip anlayayım bakalım. Gecikirsem sen yat küçük, dedi. Hayrullah Bey, bir saate yakın bir zaman Onbaşının yanında kaldı. Yukarı çıktığı vakit, yüzü kırmızı, kaşları çatıktı: -Onbaşı niçin gelmiş Doktor Bey? dedim. Sert bir sesle adeta bağırdı: -Sana git yat, dedim yahu, sana ne? Olur rezalet değil bu kız çocuklarının maskaralığı be! Bana ait bir iş. Artık, onun tabiatını öğrenmiştim. Böyle zamanlarda üzerine varmaya gelmiyordu. Çaresiz, şamdanı alarak odama gittim. Bu sabah, uyandığım vakit Hayrullah Bey’in erkenden mühim bir iş için gittiğini, mamafih, dönmezse merak etmememi söylediğini haber verdiler. Herhalde bu zarf bana ait olacak... Bu kâğıt parçası beni derin derin düşündürüyor. Acaba bunu dün gece onbaşı mı getirdi? Öyleyse niçin Hayrullah Bey, benden sakladı? Buna imkân yok; mutlaka bu zarf, kitaplar arasında Kuşadası’ndan gelmiş olacak. Download 1.32 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling