hayli dışına çıktı, 'su terazisi'nin oraya kadar uzandı; burada su derinleşiyor, yüksek çalılar
arasından aheste aheste akıp gidiyordu. Giysilerini çıkaran Hans ilkin elini, sonra ayağını önce
bir denemek ister gibi suya soktu, ürperir gibi oldu biraz, ardından sıçrayıp kendini suya attı.
Hafif akıntıya karşı yavaş yavaş yüzmeye koyuldu, son günlerin
ter ve sıkıntıları kayıp gitti üzerinden, ırmak sıska bedenini kucaklayıp serinletirken,
tekrar güzel yurdunda olmanın verdiği haz kapladı tüm ruhunu. Daha hızlı yüzmeye başladı,
durup dinlendi, sonra
yeniden yüzdü, hoş bir serinlik ve yorgunlukla sarılıp sarmalandığını hissetti. Sırtüstü yatıp
kendini sularla
ırmaktan aşağı sürüklenmeye bıraktı, altın yaldızdan çemberler çizerek havada uçuşan
akşam sineklerinin incecik vızıltısını dinledi; hızla kanat çırpan küçük kırlangıçlar, günün bu geç
saatinde dağların ardında giderek gözden kaybolan güneşin pembemsi aydınlığına gömülmüş
gökyüzünü delip geçiyordu. Hans sudan çıkıp giyinerek düşler içinde evin yolunu tuttuğunda,
ovanın dört bir yanma gölgeler inmişti. Tüccar Sackmann'm meyve bahçesinin önünden geçti.
Küçük bir çocukken başkaAçocuklarla henüz olgunlaşmamış ham erikler çalarlardı bahçeden.
Doğramacı Bay Kirchner'in atölyesinin önünden geçti daha sonra; sağda solda beyaz çam
tomruklar görülüyordu; eskiden bu tomrukların altından balık avı için gerekli solucanları
toplardı hep. Müfettiş Gessler'in evinin önünden geçti derken; kızı Emma'ya iki yıl önce paten
kayarlarken kur yapmayı ne çok istemişti! Kasabadaki okulun en nazlı, en zarif kızıydı Emma,
aynı yaştaydılar ve Hans bir yolunu bulup onunla konuşmak, onun elini tutabilmek özlemiyle
yanıp tutuşmuş, hiçbir şeyi bu kadar arzulamamıştı.
Do'stlaringiz bilan baham: |