Cİlt 1 – 1978 erciyes üNİversitesi yayini-163
Download 3.2 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Yusuf HALAÇOĞLU
Nüzhet KANDEMİR [Emekli Büyükelçi] Osmanlıların getirdiği ve Ermeniler dâhil, imparatorluk sınırları içinde yaşayan farklı din ve kültüre sahip toplulukları, belirli bir düzen çerçevesinde yönetebilmeyi sağlayan; aynı zamanda, değişik dinlere sahip ve millet olarak nitelenen bu topluluklara bir dizi ayrıcalıkları da içeren, sistem yapısında bozulmaların görülmesi ile birlikte, bu milletlerdeki bağımsızlık arzu ve eğilimlerinin de yayılmaya başladığı görülmektedir. İlber Ortaylı hocamızın, Osmanlı Ermenileri adlı eserinde işaret ettiği gibi, Fatih Sultan Mehmet’in, imparatorluk topraklarında yaşa- yan Ermeni milleti için kurdurduğu İstanbul’daki Ermeni Patrikliği, bu milletin yerel, idarî, hukukî ve kültürel yönden idaresini de üstlenmişti. 17. yüzyıla gelindiğinde Patrikhane’nin yönetiminde amira unvanını taşıyan nüfuzlu Ermeniler söz sahibi olmaya başlamışlardı. XIX. yüzyılda ise Tanzimat ve Islahat reformlarıyla, Ermeni milletinin yönetiminde, amiranın etkinliği azalmış, değişik sosyal katmanlara mensup kişilere de bu alan açılmıştır. Tanzimat Fermanı, Müslüman ya da onun dışındaki bir dinden olsun, her iki tebaanın eşitliği ilkesini, din esasına dayalı millet kavramı yerine de bir Osmanlılık fikrini getirmiştir. Bütün devlet makamları gayrimüslimlere açılmıştır; onlara, Müslümanlara tanınan tüm hak ve XXXII HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 ayrıcalıklardan yararlanma olanağı sağlanmıştır. Onların, uzun vadede kazançlı çıktıkları bir başka ayrıcalık ise askerlikten muaf tutulmaları olmuştur. Böylece, İslamiyet’e mensup olanlara nazaran eğitimlerini kesintisiz sürdürmüşler ve toplumda daha müreffeh bir katman oluş- turmuşlardır. 1800’lü yılların ortalarına doğru Ermeni kültür derneklerinin sayı- sında bir çoğalma olduğu görülmektedir. Bu dernekler ruhban sınıfının denetimi altında sivil görünümlü kişilerce idare edilmekteydi. 1849 yılında Paris’te kurulan Ararat Cemiyeti bunlardan biridir. O tarihlerde bir hayır kurumu görüntüsünde olan cemiyet, daha sonraları imparatorluk içinde örgütlenerek, hayır amacından uzak, siyasî amaçlı faaliyetlere girişmiştir. Tanzimat Fermanı sonrasında, 1856 Islahat Fermanı gayrimüslim- lerin haklarına ilişkin düzenlemeler getirmiştir. Gayrimüslim cemaatler kendi iç işlerini düzene sokmak bahanesi altında tüzükler hazırlamış- lardır. 1863 tarihli Ermeni Patrikliği Nizamatı bunlardan biridir. 1876 Osmanlı Devleti Anayasası ve Islahat Fermanı ile imparatorluk bünye- sindeki gayrimüslim toplulukların anayasa benzeri bir düzenlemeye geçmelerinin yolu açılmıştır. Gerçekten 3 Kasım 1839 tarihli Tanzimat Fermanı Osmanlı tarihinde yeni bir dönemin açılmasını sağlamıştır. Milliyetçilik, 19 ve 20. yüzyıllarda, küresel ölçekte kendini his- settirmiştir. Bu milliyetçilik kavramı 19. yüzyılda girdiği her yerde bir hareketlilik ve başkalaşım sürecinin de habercisi olmuştur. Örneğin Fransız milliyetçiliği, Yunanlılara, Macarlara ve Polonyalılara öncülük etmiş bu bağlamda millet, vatan, eşitlik ve insan hakları gibi kavramlar küresel ölçekte etki kazanmıştır. Fransız İhtilali’nin ortaya koyduğu görüş ve fikirlerden etkilenenler arasında Osmanlı İmparatorluğu da vardır. 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanı ise, imparatorluk sınırları içinde yaşayan çeşitli uluslara iktisadî, sosyal, hukukî ve kültürel alanlarda tanıdığı yeni haklarla, milliyetçilik kavramlarının oluşması için uygun bir ortam hazırlamakta yardımcı olan etkenlerin başında gelir. Büyük güçler impa- ratorluk içindeki cemaat çatışmalarını desteklemişler; ayaklanmalara yardım etmişler ve bu bağlamdaki tüm gelişmelerin yakın izleyicisi olmuşlardır.
XXXIII AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI Osmanlı İmparatorluğu içindeki 1804 Sırp ayaklanması ve özerkliği; onu izleyen 1821-1829 Yunan ayaklanması ve bağımsızlığı, Ermenilerin de eyleme geçmesi için önemli birer örnek oluşturmuştur. Ermenilerde milliyetçilik akımlarının kendini göstermesindeki etkenlerin başında Balkan uluslarının, kendi milliyetçilik akımları doğrultusunda, ger- çekleştirdiği ayaklanmalar gelir. Diğer önemli etkenler ise büyük güç- lerin desteği, Ermeni kilisesi ile Ermeni din adamlarının faaliyetleri ve Osmanlı İmparatorluğu hudutları içinde Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın desteğinde yürütülen misyonerlik faaliyetleri olmuştur. Ayaklanmalar ve sağladıkları dış destek ile Osmanlının içyapısın- daki çöküşler imparatorluk içinde yaşayan Ermenilerin bağımsızlık sağlamak amacı ile örgütlenmelerini kolaylaştırmıştır. Büyük güçlerin verdikleri destek ile Ermeniler, 1878 Berlin Kongresi’nde reform ve özerklik talebiyle ortaya çıkmışlardır. Bu kongre Ermeni ulusalcı hare- ketinin en önemli atlama noktası olmuş ve yaratılan Ermeni sorunu uluslararası bir boyut kazanmıştır. Batı Avrupa veya Çarlık Rusyası’nda eğitilen Osmanlı Ermenileri Ermenilerin yarattıkları olaylarda onlara büyük destek sağlamıştır. Sözlerimin başında, örnek olarak verip adını ettiğim, 1849 yılında Paris’te kurulan Ararat Cemiyeti bu kişilerin ortaya koyduğu bir üründür. 19. yüzyılda Ermeni aydınlarınca kurulan üç ayrı siyasî partinin Ermeni milliyetçilik hareketini giderek kökleştirdiği kuşkusuzdur. Kısaca anmak gerekirse, bunlar: liberal demokrat Ramgabar Partisi; sosyal demokrat Hınçakyan Partisi; sosyalist milliyetçi Taşnak Partisi? veya Ermeni Devrimci Federasyonu idi. Siyasî partilerin dışında Ermeni kilisesi ile Ermeni din adamlarının toplum yaşantısında ruhanî işlerden ziyade siyasî işlerle uğraştıklarının ve bu din adamlarının Amerika, Fransa, Rusya ve İngiltere gibi ülkeler tarafından desteklendiklerinin altını çizmek gerekir. Adını saydığım bu ülkeler tarafından yürütülen misyonerlik faaliyetlerinin ise, o günlerde olduğu gibi, ondan sonraki günler ve günümüzde de süregittiğini ve misyoner okulları açma taleplerinin ardının kesilmediğini belirtmekte yarar vardır. Küresel ölçekteki milliyetçilik akımlarının, çok uluslu imparator- luklar bağlamında, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren giderek etkili olduklarını belirtmek gerekir. Belki de bu süreci, Osmanlı İmparatorluğu, XXXIV HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 diğer çok uluslu imparatorluklara kıyasla daha uzun ve daha sancılı bir şekilde yaşamıştır. Sonuç itibariyle, günümüzde, Ermenistan’da yaşayan halk ile bu ülke dışındaki diaspora Ermenileri olarak adlandırılan grup birbirlerin- den farklı çizgilerde ilerlemekte ve Türk düşmanlığı temeline dayanan milliyetçiliklerini farklı türlerde kurma çabası göstermektedir. Erme- nilerin, 19. yüzyıl boyunca, çeteler ve örgütler kurup silahlı eylemler gerçekleştirmek olan politikaları, artık bu tür eylemlerin küresel bazda tepki çektiğini de dikkate alarak, günümüzde, üçüncü ülkeler parlamen- toları, siyasî kurum ve kuruluşları ile ileri teknolojinin sunduğu iletişim olanakları; yazılı ve görsel medya; kitap, matbua ve sinema gibi yollarla gerçekleştirmeye çalıştıkları yoğun propaganda faaliyetleri şekline dönüşmüş bulunmaktadır. Biraz önce de vurgulamaya çalıştığım gibi, değişmeyen tek olgu, geçmiş tarihlerde ve bugün kendilerini destekleyen güçlerin varlığı ve bu ülkelerin, gerektiğinde tüm olanaklarını seferber ederek, aynı desteği sağlamak istikametinde gösterdikleri azimdir. XXXV AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI Mahir AYDIN [Prof. Dr. / Marmara Üniversitesi] Sayın başkan, çok değerli dinleyiciler bütün dikkatinizi ve sabrınızı toplayarak yaklaşık 1,5 saattir bizi dinlediğiniz için çok teşekkür ediyo- rum. En son konuşmacı olmanın zorluğuyla sözlerimi Rumlu Celaleddin hazretlerinin bir dizesiyle, dizeleriyle başlamak istiyorum. “Her gün bir yerden göçmek ne iyi, her gün bir yere konmak ne ala, bulanmadan, donmadan akmak ne güzel, dünle birlikte gitti cancağızım düne dair ne kadar söz varsa şimdi yeni şeyler söylemek lazım” yeni şeyler söy- lemeye çalışmak bana düşüyor. Biraz dikkat ederseniz, lütfederseniz, çok kısa konuşacağım Ermeni soykırımı kelimenin tam anlamıyla ve bir anahtar sözcükle senaryodur. Açıklayacağım: bu senaryo 2 kere ortaya konacaktır. 1.si 1895 yılında, 2.si 1916 yılında sondan başlayayım. İzin verirseniz. Bugün yani son 35 yıldır Türkiye Cumhuriyetinin karşılaştığı ermeni sıkıntısı 3 temel noktadan kaynaklanmakta beslenmektedir. 1.si Amerika’da ki ermeni lobisin yardımıyla ABD ‘den destek almaya çalışan ülkeler, 2.si kendi ayıplarını insanlık havarisi rolüyle örtmeye çalışan ülkeler, 3.sü Türk tarihi gibi çok geniş ve engin bir tarihten ucuz pirim yapmaya çalışan ülkeler toplasan 4 elin parmakları kadar ama gerçekçiliği, geçerliği son derece yoksun, neden 73 de başlayan bu süreç 50 yıldır uykudaydı. Buda batı politikası bizim kültürümüzde, tarihimizde özellikle negatif yüzüyle ortaya çıktığı için emperyalizm kavramı kötüdür, öcüdür ve iticidir ama emperyalizm kavramı batının
XXXVI HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 bir sosyal olgusudur, batının bir devlet politikasıdır. Buda emperyalizmin uzaya binip, uzay gemisine binip, başka gezegene gitmediklerine göre 1918 de karşımıza çıkan ülkelerin bugün ortaya sürdükleri ama gittikçe kan kaybeden, zayıflayan bir biçimde ortaya sürdükleri bir senaryodur daha öncesine gidecek olursak 1895 ölçesine, şimdi 1878 de büyük bir Ermenistan kuruldu. Bugün yaklaşık Türkiye 81 ilinin 23 iline karşılık gelir. Kızılırmağın doğusu, Batı aynı yanlış davranışları yalnız Ermenilere yapmadı. Ermenilerin ayaklarının suya değmesi (1878–1918) kırk yılla- rını alırken çok kan döktüler. Çok can verdiler. Aynı şeyi Ayastefenosta Bulgarlara yaptılar. O kadar büyük bir Bulgaristan çizdiler ki o büyük Bulgaristan’ı normale indirmek 1913 Balkan Savaşı sonunda otuz beş yıl aldı. Bulgaristan ve Makedonya’yı kan gölüne döndürdüler. 1878 Ermenistan için bir iyileştirme hareketi pansuman tedavisi dendi. Bunu Ermeniler bağımsızlık olarak algıladı. Türklerde hani biraz jest yaparak hani bu iş düzelirmi diye baktılar ki bu iş böyle olmuyor. James Brice yani Arnold Tonbeyle birlikte 1916’da “Mavi Kitap” ı yayınlayan kişi hemen parentez açıyorum Ermeni sorununda kutsal başucu kitabı olan mavi kitaptan temel fıkrası gibi ama girmiyorum zamanınızı almamak için 25 tanesini buldum bütün renkli kitapların sayısı şu an 76 ama biraz çalışılırsa 100’ü bulacak. Eşittir mavi kitap sıradan bir yıllıktır almanak- tır. İngiliz politikasının propaganda kitabıdır. James Brice diyecek ki “bu iş böyle olmaz birilerimiz asılmalı birileriniz kesilmeli bizde kalkıp uygar Avrupa olarak sizi kurtarmaya gelelim” doğru Avrupa niye gelsin durup dururken Ermenileri kurtarmaya bir acındırma gerekiyor. Bu acındırma gerekçesi dolayısıyla Ermeniler 23 bölgede ayaklanacaklar ve Doğu Anadolu kan gölüne dönecek. Toplam ölenler 6400 Ermeni bu rakam Amerikan misyonerlerinde 23.000, Avrupa basınında 300.000’e çıkacak bakın senaryo şablonu hazır fakat şu soykırım anıtı dikilmeyecek ama soykırım töreni yapılacak 26 Nisan 1896 yer Londra James Hall fakat Almanya’nın dediği gibi İngiltere havlayacak ama ısıramayacak çünkü ufukta Birinci Dünya Savaşı var. Birinci Dünya Savaşına giden yolda Fransa ve Rusya, Ermeni politikasında şiddet yanlısı olmadığı için Ermenilere destek vermeyince korkan İngiltere ayrılamayacak ve birinci kez Ermenileri yüzüstü bırakacak 1895’te. Bitmeyecek olaylar 1915’te Çanakkale’de boyunun ölçüsünü alan İngiltere bakacak ki Amerika’yı bu işin içine sokmadan başaramayacak ve Mavi Kitap’la Amerikan Kamuoyunu çekecektir. Ve bu şekilde ikinci kez acındırma politikasıyla
XXXVII AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI Türkler, Ermenileri katletti imajı Dünya’ya yayılacak. İngiltere ikinci kez amacına ulaşacak ama Lozan’da bakıyoruz Ermeniler yine kullanılıyor. Sözlerimi kısa tutacağımı söylemiştim hemen o kısalığı sonuçlandırma bilgisine geçiyorum. Adını vermek istemediğim büyük dünya çapında 1988 baskılı ansiklopedinin Ermenistan maddesinde şu yazıyor. Bunu Ermenileri küçümsemek için söylemiyorum. Bir ekonomik saptama için söylüyorum. “ormanlarında ayılar yaşar. Bu coğrafya bilgisi zen- ginliği olarak ya da dağ yamaçlarındaki otlarda yazın hayvanlar besle- nir.” Kısaca Ermenistan aç, Ermenistan ağlamak zorunda, Ermenistan Türkiye düşmanlığı politikası yapmak zorunda, yaparken de Batılılar bunu kullanıyor çünkü Türkiye beyin kuşağında ne Sibirya soğukları ne çöl sıcakları var Türkiye çok zengin bir ülke Çanakkale’de, Truva’da, 5000 yılda gofret gibi dokuz kat uygarlık çıkıyor. Batılı kendine yapay uygarlık oluştururken, Türkler Ermenilerle 1000 yıl öncesinde karşıla- şırken bugün dünya’nın büyük merkezlerine kışın kurtlar iniyordu. O Tolerans’ın ‘t’ si yoktu. Türkiye çok zengin bir ülke bırakalım balından, tadından 2006 nisanında bir akrep bulundu. Dünya serum sektöründe Sırbistan, Mısır ve Güney Amerika’yı sallayacak boyutta (krosikaud andoktonus) Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin yöresinde Dolayısıyla Türkiye büyük ve zengin ülke sadece Ermeniler bir koz olarak siyasal maşa olarak kullanılıyorlar ama Türk Kültüründe güzel bir deyim var “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” Yani komşu olmak avantajdır. Eğer bunu iyi kullanamayan ülkeler varsa ya ikisi birden kendisini aldatıyordur. Ya da biri ötekini aldatıyordur. Biz buradayız bekliyoruz ilginize teşekkür ediyorum saygılar sunuyorum.
XXXIX AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI Ömer TURAN [Prof. Dr. / ODTÜ] Sayın Başkan, Hanımefendiler, beyefendiler 19.yy Avrupa tarihi milliyetçilik çağı olarak anılır.19.yy Avrupa tarihini yazan pek çok batılı tarihçi kitabına milliyetçilik çağı “Age of Natıonalism” gibi adlar vermişlerdir. Batı Avrupa da ortaya çıkan ve Batı Avrupa’nın tarihsel, sosyal, kültürel birikiminin, yapısının ürünü olan milliyetçilik 19.yy’a damgasını vurmuş Daha sonra 19 yy içerisinde yine batı Avrupa’nın, doğu Avrupa ya oradan da orta doğuya geçmiştir. Batı Avrupa’dan farklı bir sosyal toplumsal yapıya sahip olan milliyetçilik Doğu Avrupa da olduğundan çok farklı bir fonksiyon icra etmiştir. Farklı bir mahiyet arz etmiştir. Milliyetçilik üzerine, milliyetçilik teorileri üzerine çok önemli isimlerden birisi olan Hanskon milliyetçiliğin babası denilir. Ve yine çağdaş milliyetçilik mütehassıslarından Peter Şugar dünyadaki milliyetçi hareketleri değerlendirmişler, gruplandırmışlar adlandırmışlardır. Ve bu çalışmalar içerisinde doğu Avrupa milliyetçiliği gibi müstakil bir grup bir milliyetçilik karakteri de olduğunu ortaya koy- muşlardır. Peter Şugar batı Avrupa da ki milliyetçilik hareketleri ana hale dayanır. Doğu Avrupa’da ki milliyetçilik ise mitlere dayanır Geçmişteki bir altın çağı istikbal de gelecek yeniden ihya etmektir milliyetçiliğin esası doğu Avrupa’da her halükarda mevcut durumlarla alakalı değildir mevcut durumdan kopuktur der o şekilde tanımlar yine aynı şahıs; doğu Avrupa’daki milliyetçilik karakterini milliyetçilik hareketlerinin
XL HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 karakterini izah ederken Mesianizm den bahseder. Yani Mesih kurta- rıcı gelecek o hedeflenen toplumu olacak götürecektir dolayısıyla bura vurgulanmak istenen doğu Avrupa’da ki milliyetçilik hareketlerinde ve orta doğuya daha sonra geçen milliyetçilik hareketlerinde toplumsal bir taban toplumsal bir talepten ziyade kendilerini kurtarıcı süsü veren rolü veren insanların eylemleri toplumu yönlendirme çalışmalarıdır söz konusu olan dolayısı ile yine bu şahısların hareketleri çok kolay manipüle edilmiştir çok kolay yönlendirilmiştir büyük devletler tarafından. Doğu Avrupa’da ki Osmanlı’dan ayrılan toplumların milletlerin milliyetçilik hareketleri böyle olmuştur. Hatırlarsanız yunan milliyetçiliği yunan istiklali Bulgar milliyetçiliği Bulgar istiklali Romen Sırp bunların hiç birinde o devletlerin kuruluş anlaşmalarında o devletlerin temsilcileri yoktur. Yunanlılar isyan etmiş isyanları bastırılmış fakat bu isyan dola- yısı ile ortaya çıkan havadan istifade eden Rusya savaş açmış Osmanlı’yı yenmiş ve savaş anlaşmasının savaşın sonunda yapılan anlaşmayla bir Yunanistan hediye edilmiştir. Kurulmuştur. Aynı şekilde Bulgaristan, Sırp isyanı, Roman isyanı sonunda o isyanlar çok kolaylıkla bastırıldığı halde, o devletler kurulmuştur. O devletlerin kuruluş sürecinde o diplomatik görüşmelerin hiç birinde o milletlerin temsilcileri yoktur. Ermenilerde aynı şekilde bu doğu Avrupa’da ki milliyetçilik hareketlerinden esinmişler ilham almışlar daha doğrusu Ermeni milliyetçiliğini yürütmek iddaasında olan insanlar ve aynı şekilde bizde işte isyan ederiz kanımız akar insanlarımız kırılır kırılsın Batı müdahale eder ve bizde aynı şekilde bir Ermenistan sahibi oluruz şeklinde düşünmüşlerdir yine geçmişte ki bir altın çağı da tesis etmek üzere 1000 yıla yakın süredir. Türk milleti ile iç içe yaşayan Ermeniler çok büyük ölçüde Türkleşmişlerdir. Şu kadarını söyleyeyim misyonerlik hareketlerinden çok bahsedildi. O konularda çalışan bir insan olarak 1841 yılında Amerikan Protestan misyonerlerinin Erme- nilere yönelik olarak yapmış oldukları yayın Faaliyetlerinde 1.340.000 sahife Ermenice, yayın yapmışlardır 3.840.000 sahife ermeni harfleri ile Türkçe yayın yapmışlardır. Bu ne demektir? Bu Osmanlı Ermenilerinin 4 de 3 ünün Türkçe konuştuğunun göstergesidir. 3 de 1 inin ancak Erme- nice konuştuğunun göstergesidir. Onlar da Türkçe biliyor tabii. Böyle bir toplumu Bulgarlarda böyleydi. İlk Bulgarca periyodiğe Amerikan misyonerler yine İzmir’de çıkarmışlardı 1840 yılında. Bu kadar Türk kültürüyle iç içe olan bir topluluk o öncüleriyle alınmış ve o isyanlar
XLI AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI yapan devletine 1000 yıldır birlikte yaşadığı vatandaşlarına isyan eden, kan döken, can alan bir topluluk haline getirilmiştir ve çok kolaylıkla manipüle edilmişlerdir. Fakat bütün devletler emperyalist göçler bu hareketleri destekler görülürken O Bulgaristan’da olduğu gibi Yunanistan da olduğu gibi Sırbistan da Romanya da olduğu gibi hiçbir zaman onlar için o Ermenilerin çok beklediği müdahale gerçekleşememiştir. Çünkü Batılı devletler, büyük devletler öyle bir müdahale de bulunabilmek için gerçekçi verilere ihtiyaç duymuşlardır. Ve o yaptıkları araştırmalarda Ermenilerin talep ettikleri toprakların hiç birinde Ermenilerin çoğunluk olmadığını görmüşlerdir. En çok yaşadıkları yerlerde işte Van civarıdır. %40’ın üstünde değildir ermeni nüfusu. Konsolosluk raporları bunları gösterir. Dolayısı ile Ermenilerde maalesef istismar edilmiş, kışkırtılmış, kullanılmış ve bu günkü tablo ortaya çıkmıştır. 19.yy sonlarında durum böyleydi. 1.Dünya Savaşı yıllarında böyle olmuştur. Lozan görüşmelerinde böyle olmuştur. 1.Dünya Savaşı esna- sında Ermenilere her türlü vaatte bulunan devletlerin Lozan’a gönder- dikleri heyetlere verdikleri talimatlar elimizde bugün. Hiç birinde ermeni meselesi yok. Hiç birinde ermeni meselesi o devletlerin öncelikli sorun- ları arasında değildir. Fakat en çok tartışma güya ermeni meselesiyle ilgili olarak çıkmıştı. Ermeni meselesini orda da kullanmışlardır. En çok Ermenilere sahip çıkan Amerikan misyonerlerinin Lozan görüşmelerinde 4 tane temsilcisi vardır. Bu 4 temsilcinin 3’ü Amerikan heyeti, 1’de Ame- rikan kiliseleri adına Ermeniler lehine çalışmalar kulis yapmak üzere Lozan’a gelmiştir. Onlarda ki Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmek iznini alınca İnönü ile yaptıkları görüşmede onlar dahi tenkit ettikleri batılı devletler gibi Ermenileri yüz üstü bırakıp, çekilip gitmişlerdir. Günümüz- deki durumda bundan farklı değildir. Günümüzde de büyük devletler güya Ermenileri savunur. Ermenilerin haklarına sahip çıkar günümüzde. Türkiye ile olan ilişkilerine bağlı olarak parlamentolarında kararlar almaktadırlar. Onların derdi Ermeniler değildir. Onların derdi Türkiye ile dir. Bunu gönül isterdi ki ermeni dostlarımızla da burada müzakere edelim, paylaşalım, umarım bunun farkına onlarda varırlar. İki yıl evvel beklide üç yıl evvel tertip komitesi başkanımızın açılış konuşmasında işaret ettiği Hrant Dink’le Berlin’ e gitmiştik. Bu Almanya parlamento- sundan çıkacak karar öncesinde ikimiz müştereken işte ermeni toplum adına Almanya’ya ve Almanya’nın şahsına batılı devletleri aman ne olur karışmayın lehimize de olsa karışmayın, aleyhimize olsa da karışmayın
XLII HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 biz 1000 yıldır bu topraklarda yaşayan insanlar olarak birlikte konuşma, aramızda anlaşamadığımız hususlar olsa bile anlaşma kültürüne sahibiz ne zaman siz işimize karışsanız kimin lehine karışıyor olsanız bile sonuç itibariyle onun lehine olmamıştır demiştik. Hrant bunu çok açık bir şekilde söylemişti. Onu da götürdüler. Dördüncü beşinci eller kimin eli kimin cebinde belli değil böyle bir komplike durumla karşı karşıyayız. Bu sempozyumun bu çok girift çok iç içe meseleyi ayrıntılı olarak İngiltere boyutuyla, sivil toplum kuvvetleri boyutuyla diğer devletler boyutuyla ele alacak oluşumu memnuniyetle karşılıyorum. Oturumları heyecanla takip edeceğim. Teşekkür ederim. Sayın başkanım. XLIII AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI Yusuf HALAÇOĞLU [Prof. Dr. / Türk Tarih Kurumu Başkanı] Sadece iyi niyetlerle bir sorunun, siyasallaştırılmış bir sorunun çözülebileceğini düşünmüyorum. Zira gösterdiğimiz bütün yaklaşımlar, güzel yaklaşımlar, karşımızdan cevap bulmadığı takdirde hiçbir işe yara- mamaktadır. Nitekim az önce ekranlara akseden, Erciyes Üniversitesi’nin yapmış olduğu girişimler, Erivan’a bilim adamlarının gitmesi, aslında ne kadar faydalı oldu? Bunu çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Bir prob- lemin iki tarafı vardır, ama Ermeni meselesinin iki tarafı yoktur. Çok daha fazla tarafı vardır. Dolayısıyla konuyu çok iyi değerlendirmemiz, ayaklarımızın yere basması gerekir. Zira çoğu iyi niyet gösterileriyle yapılan çalışmaların aslında bir fayda sağlamadığını da görüyoruz. Biraz önce söylediğim gibi hele konu biraz da siyasallaştırılmışsa, bunun çok daha programlı, detaylı değerlendirilmesi ve politikası olması gerekir. Nitekim eğer günümüzde hala bir takım parlamentolar, herhangi bir hukuki dayanakları olmamasına ve yargıladıkları insanlara söz hakkı tanımamalarına rağmen, kararlar alabiliyorlarsa ve bunu bir baskı unsuru olarak kullanabiliyorlarsa, o zaman soruna farklı bir yaklaşım sergilemek gerekir. Gerçekte neler olmuştur bunları göz önüne almadan, sonuca ulaşmamız da mümkün olmaz. Bu bakımdan bugünkü toplantı- nın daha iyi bir değerlendirme ile sonuçlanacağını düşünüyorum. Zira biraz önce sayın büyükelçimizin ve başkanın belirttiği gibi, Avrupa’nın o tarihlerdeki Osmanlı Devleti’ne yaklaşımının ve Avrupa’nın siyasi
XLIV HOŞGÖRÜDEN YOL AYRIMINA ERMENİLER / CİLT 1 konumunun bu mesele üzerindeki etkileri iyi değerlendirilmelidir. Osmanlı toprakları üzerinde 1816’lardan başlayan misyonerlik faali- yetlerinin etkileri nelerdir? Bunların çok iyi değerlendirilmesi gerekir; keza aynı misyonerlerin Anadolu’daki teşkilatlanmalarını çok iyi tahlil etmek gerekir. Keza Avrupa’nın o tarihlerdeki sahip olduğu konumu iyi bilmeliyiz ki, bu da, dünyayı tamamen parsellemiş olduklarıdır ve sömür- geler haline getirmiş olduklarıdır. Bunları gözden uzak tuttuğumuz takdirde, zannediyorum sorunun çözümünde ortaya koyacağımız bir takım hususların etkisi olmayacaktır. Haritada gördüğümüz gibi 1914’te Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları, açık renkte görülen yerler, dört denize açılmaktadır (Harita I). Osmanlı Devleti. Karadeniz, Kızıldeniz, Akdeniz ve Basra Körfezi. Aslında bu coğrafya 1.850.000 metre karedir. Ve doğu batı ticari ilişkilerindeki en önemli kavşak noktalarından biridir ve henüz, dünyayı sömürge haline getirmiş batı dünyasının hakimiyeti burada tam olarak tescillenmemiştir. Mamafih Düyun-ı Umumiye ile Osmanlı bütçelerinin %44’ü batılılara aktarılmakta ise de, hala Osmanlı devleti siyasi gücünü belli oranda devam ettirmektedir. Bunun yanısıra, genelde çoğumuzun, belki de araştırıcıların bildiği bir husus vardır ki, 1828’de Rusya ile İran arasındaki imzalanan Türkmençay antlaşmasıyla Ermenistan vilayeti kurulmuş ve buraya nakledilen nüfusla başlayan siyasi gelişmeler, bölge istikrarını tehdit edecek duruma gelmiştir. Nitekim Anadolu’dan bu yeni kurulan Ermenistan vilayetine irandan olduğu gibi önemli miktarda nüfus nakledilmiştir ki, Sayın Kemal Bey- dilli tarafından bu 1929 göçleri TTK Belgeler Dergisi’nde yayınlanmış- tır. 250.000 Ermeni’nin Anadolu’dan sadece göç ettiğini söyleyecek olursam aslında ilk oluşturulmaya başlanan hedeflerin ne olduğu da ortaya çıkar. Ekranda gördüğünüz gibi 1914’ten önce misyonerlerin Osmanlı topraklarına gelmesiyle birlikte bir okullaşma sürecinin de başladığını görmekteyiz. Yalnız şunu özellikle belirtmek istiyorum ki Osmanlı Devleti’ne gelen misyonerler hiçbir zaman o geldikleri tarihlerde Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için gelmemişlerdir. Tam aksine Hıristiyan Ortodoks kilisesinin mensuplarının Protestan ve Katolik kilisesine bağlanması düşüncesiyle faaliyetlerini sürdürmüşlerdir. Buna bağlı olarak, 1863’lerden başlayan okullaşma süreci -ki ilk olarak Robert Kolej kurulmuştur- çerçevesinde, hemen bütün Osmanlı topraklarında yabancı bir eğitim seferberliği başlatılmıştır. Bu çerçevede Fransa’nın 500, 1914’ten önce, okula sahip olduğunu görüyoruz. İngiltere’nin 178,
XLV AÇILIŞ VE PROTOKOL KONUŞMALARI Amerika’nın 426, Almanya’nın 140 ki, toplam 1244 okul açılmıştır. 1914’ten sonra bu 105’e düşmüştür. Download 3.2 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling