EnstiTÜ MÜDÜRÜ Prof. Dr. M. Münir Aktepe
Download 4.07 Mb. Pdf ko'rish
|
362 RODERIC H. DAVISON nerek antlaşmada Rusya’ya mezhep ayrılığı gözeten bir dinî hami lik hakkı resmî bir madde ile teslim edilmiştir»46. Kendisinin hatalı olduğu açıktır. Açıkçası Thugut haksızdı. Çünkü Rusya’nın Türkiye’yi mağlûp etmesinden sonraki Avusturya’nın vaziyetinden korkuyordu. Rus ya’ya verilen haklar göz önünde tutulursa, Avusturya'nın Yakm- Doğu’da önemli bir rakiple karşı karşıya kalması sebebiyle korkusu anlaşılır. Fakat Hammer, Sorel ve daha sonraki birçok tarihçinin de dayandığı bu mektupta, Thugut’un hadiseler karşısında tepkisi tamamen isteriktir. Rusya'nın «hizipçi» Ortodoksluğun müdafii olduğunu görüp o da, karşı konulmadığı sürece Doğu Akdeniz’de - Katolik mezhebinin baskı altma alınıp imha edileceğini seziyordu. Zihninde şöyle bir fikir uyandırıyordu. Ruslar Karadeniz’in kuzey sahilinde, herhangi bir Avrupa devleti farkına varmadan 36-48 saat içinde İstanbul surlarına 20.000 kişilik bir ordu ile gelip içerideki Ortodoks sempatizanlarının da yardımı ile şehri kuşatabilecek bir güce sahipti. Sultan Asya’ya kaçmak zorunda kalacak, böylece «üretim ve zenginlik bakımından dünyanın başka hiçbir bölgesi ile mukayese edilemeyecek kadar mamur olan» Batı Anadolu, Ege Adaları ve Adriyatik’in batısındaki Yunanistan hizipçilik yolu ile Rusya’nm eline geçecekti. Sonra da Rusya, eski çağların en büyük monarşilerinden daha üstün bir süper devlet haline gelecekti. Ve dahası da var. Bu büyüleyici ve ürkütücü bir mektup olması yanın da hiç de iyi bir rapor değildir47. Thugut’un kâhin gibi tavsiyenamelerinin şüphe uyandıran ya nı yalnız bu görüşle değil, aynı zamanda söz konusu mektubunda : Rusya böylece hızla denizden harekete geçeceğinden şüphesiz gele cekte Tuna nehri boyunca hiçbir Rus-Türk savaşı olamayacağı kehanetinde de ortaya çıkmıştı. Aslmda bir asır içinde buna benzer beş kara savaşı oldu48. Bazı yönlerden Thugut 1774’le kendi keha 46 Hammer, Geschichte, 8 : 578. Hammer’in Fransızca tercümesi, Histoire, 16 :495 lüzumlu olan «umumi teminata dayanarak» ibaresini yazmamıştır. Neden tercüme bu kadar dökük saçık? Histoire’nin 1. cildinin başlık sayfası na göre J-J., Hellert, tercümeyi, Hammer’in kendi yönünde yapmıştır. 47 Hammer, Geschichte, 8 : 577-82. 48 1787-92, 1806-12, 1828-29, 1853-54 ve 1877-78 de Rus-Türk savaşları ol muştu. Philip E. Moseley’e göre Rus donanması Küçük Kaynarca’dan 60 yıl
KÜÇÜK K A Y N A R C A A N TLA ŞM ASI 363
netlerinin esiri oldu. O ve İstanbul’daki Prusya’lı diplomatik mes lektaşı, Türkiye üzerinde daha sonra taleplerini artıran Ruslar ta rafından, 1772’deki Rus-Türk barış görüşmelerinde arabuluculuk rollerinden saptırılmışlardır. Nitekim 1773 ilkbaharında görüşme ler kesilince ve Türklerin durumunda bir gelişme olmaması üzerine Thugut, Rusların hünerinin Osmanlı İmparatorluğu üzerinde et kili hakimiyete yol açacağı kehanetinde bulunmağa başladı49. So nunda bir anlaşma için görüşmelerin yapıldığından haberdar ol mazdan önce bile, Rus hünerinin antlaşmaya bir yoluyle Rum Ortodoks mezhebinin hamiliği hakkını sokacağını ve bu da Kato- likler için Yakın-Doğu’da üzücü neticeler doğuracağını haber ve riyordu; Osmanlı hükümetinin zayıflığına ve beceriksizliğine de üzülüyordu50. Antlaşma hakkındaki 3 Eylül 1774 tarihli hükmü kısmen de olsa kendi kendine yaptığı bir kehanet görünümündedir. Şayet Josef von Hammer-Purgstall, Thugut’un görüşlerini be- nimseseydi ve «Geschichte des Osmanischen ReicJıes» adlı eserinde bazı mektuplarım yayınlamamış olsaydı, bazı tarihçilerin Rusya'nın Osmanlı împaratorluğu’ndaki Ortodoks’ları himaye hakkının k a f ilik derecesi çok az olurdu. Hammer, Thugut’un tüm beyanlarım ka bul etmiyor, fakat bilhassa iddia edilen Rus hamiliği ile ilgili kısmı tasdik ediyordu. Nedeni şaşılacak şey, ama tatmin edici cevabı da yok. Açıkçası Hammer, genel bir anlamda, Küçük Kaynarea’nın Türk’ler için bir felâket olduğunu görüyordu. Kendisinin Rus hükü metinin gerçekten zaman zaman Osmanlı hıristiyanlannm hamisi olma iddiaları hakkında daha sonra edindiği bilgilerin de etkisinde kalmış olduğu düşünülebilir. Hammer ayrıca Thugut’la olan dostluğunun etkisinde de kal mış olabilir, zira her ikisi de Habsburg devletinin görevlisi idiler. Kendileri, Viyanadaki Yeni Şarkiyat Akademisi’nde çalışan eski ve en' zeki Avusturya’lı şarkiyatçılardandı. Daha yaşlı olan Thugut (1739-1818) dışişleri bakanı olduğunda Hammer’i (1774-1856) ilk görev olarak Türkçe’sini ilerletmesi için 1799’da İstanbul’daki sonra Boğazlardan halâ 36 saatlik mesafede idi, Russian Diplomacy and the
s. 7.
49 Thugut’un 3 Mayıs 1773 tarihli mektubu Hammer’in Geschichte kita bında kısmen iktibas edilmiştir, 8 :412, n.a. ve 446, n.b. 50 Thugut’un 18 Temmuz 1774 tarihli mektubu aynı kitapta s. 582-83.
364 RODERIC H. DAVISON Habsburg maslahatgüzarlığına «Sprachknabe» olarak gönderdi. 1802 ile 1816 yılları arasında Hammer Viyana’da Thugut’un sof rasında sık görülen bir misafir idi ve ikisi sık sık uzun uzadıya görüşme fırsatı elde etmişlerdi. Hammer bir şarkiyatçı olarak Thugut’u gölgede bıraktı ama Thugut, ölünceye kadar onu hamisi olarak gördü51. Hammer, her ne şekilde olursa olsun, Thugut’un hıristiyanlar üzerindeki Rus himayesi hususundaki görüşünü Ka bul etmişti. Böylece de zinciri meydana getiren halkalar ortaya çıkmış oldu. Thugut, maddeleri tam olarak bilmeksizin hüküm yürüttü, Hammer tasdik edip bunları yayınladı, Hellert bazı hatalarla bun ları tercüme etti, Sorel, Hellert’in tercümesini mühim kusurlar ve farklı vurgularla iktibas etti ve geçen yüzyılda birçok tarihçi Sorel’e itimat etti. Bu tahrif edilmiş intikal zincirine son bir not olarak Hammer’in Almanca orijinal baskısmda iktibas edilen Thugut’un cümlesine işaret etmek gerek, «Rus hünerinin ve Türk beceriksizliğinin nadir bir örneği». Bu ifadede Rus diplomatları ve Türk temsilcileri ise belirtilmemişti!52 Thugut’un Küçük Kaynarca antlaşmasını yanlış tefsirine kar şı en iyi tekzib belki de, kendisinden sonra en yetenekli Habsburg dışişleri bakanı olan Prens Meternih’in hükmüdür. 1821’de Os- manlı idaresine karşı Yunan isyanından sonra Şark meselesi yeni 51 Joseph Freiherr von Hammer-Purgstall, Fontes Berum Austriacarum, 2. bölüm. 70. cilt (Viyana, 1940), s. 35-38, 132,174-76, 209, 233, 245’te «Errine- rungen aus meinem Leben, 1774-1852». Hammer hakkında bak. aynı zamanda, Constant von Würzbach, Biographisches Lexikon des Kaiserthums Oesterre ich, 60 eüt (Viyana, 1856-91), 7 : 267-89. Franz Maria Freiherr üzerine bak. aynı eser, 45 :1-6. Thugut’u herkes gibi Hammer de eleştirir fakat Geschichte’- de 8 : 577, ilâve kısmında Thugut’un «diplomatik hüner ve doğru görüş» hük münün ispatı niteliğindeki raporların hülâsalarını iktibas etmiştir. Hammer, hülâsaların «politika okuyucuları» tarafından hoşnutlukla karşılanmayacak larını da belirtmektedir. 52 Hammer, Geschichte, 8 :582. Türkçe beyanatlar Küçük Kaynarca’- daki ikinci Türk temsilcisinin «alıklığı» ve «aptallığını» ehle getirir, fakat bunun sebebi kendisine, antlaşma tamamlanıp karara bağlandıktan sonra Rusya’ya ödenecek tezminat meselesini görüşmeye çıkarması söylenmişti, böylece Türklere 15.000 kese akçeye (4.500.000 ruble) maloldu. Bir rivayete göre delegenin dirseğine dayalı uykudan uyanıp uyukladığını gizlemek için kefaleten meselesini ortaya atması büyük bir aptallık idi. Î.H. Danişmend,
KÜÇÜK K A Y N A R C A A N TLA ŞM ASI 365
den ortaya çıkmış, Rusya Osmanlı împaratorluğu’nun Balkan eya letlerinin iç işlerine müdahale hakkı isteklerinde ileri gitmişti. Metemih, Rus taleplerinin ne gibi bir kanunî temele dayandığını anlamak için Rus-Türk antlaşmalarının bir analizini yaptı ki bu antlaşmaların en önemlisi Küçük Kaynarca’dır. Halen Viyana arşivlerinde bulunan bu antlaşma maddelerinin tam hülâsası, Bâbıâli’nin hıristiyan haklarını sadece belirli bölgelerde -Ege Ada ları ve Tuna eyaletlerinde- taahhüt ettiğini ve Rusya'nın sadece buralarda temsilcilik etme hakkı olduğunu göstermiştir. Ayrıca 7. maddede Bâbıâli genel bir taahhütte de bulunmuştu : «Hıristi yan dinini ve kiliselerini daima himaye etmek». Metemih’in bu analizi, «14. maddede yetki verilen İstanbul’da yeni bir kilisenin kurulmasiyle ilgili olan» bu maddeyi ters yorumlamış, geri kalan kısmını almamıştır. Bununla ilgili olarak umumî hiçbir şey yoktu53. Meternih’in antlaşma ile ilgili tahlili, Osmanlı hıristiyanlannm hamisinin, tüm Rusların imparatoru değil, Bâbıâli olduğunu gös termiştir. Şayet genel bir anlamda Osmanh hıristiyanları ile ilgili Rus hakları üzerine başka herhangi bir tartışma gerekiyorsa bu sadece Türk hükümetinin verdiği genel taahhüt ile belirli olabilir. Şüp hesiz Osmanlı devleti hıristiyanların, hamisiydi54. Rusya bu mad de ile ne bir temsilcilik ne himaye ve ne de müdahale hakkı elde etmemiştir. Ancak BabIâli’nin taahhütü Rusya ile ikili bir antlaş mada verilmiştir. Bu, Osmanlı hıristiyanları açısından Rusya’nın bazı özel menfaatlerini elde etmesi manasına mı geliyordu? Kı rım savaşma yol açan 1853 krizinde Osmanh hükümeti antlaşma 53 Meternih’ten Prens Esterhazy’ye (Londra), Mart 17, 1822, «Disposi tions des Traités entre la Russie et la Porte, relativement aux Chrétiens/ : Grecs :/habitans des Provinces Européennes de l’Empire Ottoman, «in Haus- Hof-und Staatsarchiv (Viyana), Staatskanzlei, England, Kart. 166, Korr Weisungen. Meternih’in analizi OsmanlIların Asya topraklan hakkında hiçbir şey ihtiva etmemiş ama Bükreş antlaşmasının (1812) şartlarına yer vermiştir- Paul Schroeder, Mettemich’s Diplomacy at its Zenith (New York, 1969), s. 188, n. 80, Meternih’in analizine danışır fakat mektup tarihini Nisan 24, 1822 diye hatalı olarak verir. 54 Zinkeisen, Geschichte, 5 :3 , Osmanlı împâratorluğu’nun Rus tebanın din hürriyetini taahhüt etmesiyle ügili bu maddeyi tercüme eder. Doğruluğu is pat edilemeyecek kadar dar bir yorumdur. 366 RODERIC H. DAVISON nın böyle bir hususi menfaat tanımadığım söylemişti55. Rus başve kili Kont Nesselrode ise verdiğini söylemişti50. Nesselrode ve çar 1853’ün ilk altı ayında bu iddiayı daha da ileri götürmüşlerdi. Fa kat Nesselrode Rus-Türk antlaşmalarının maddelerini iyi bilmiyor du ve savaş başladıktan sonra çar da kendisine iyi malûmat veril mediğini itiraf etmişti. I. Nikolas «Küçük Kaynarca antlaşması ile ilgili haklar hakkmda kendisine yanlış bilgi verildiğini... aksi halde tavrının başka türlü olacağmı... ama gösterilen yolun yanlış» olduğunu demiştir” . Burada ayııı yıl Rus-Türk savaşma yol açan 1853 ihtilâfının yeniden tetkikine girmek yersiz olur. Aslında çarın beyanatı, 1853’teki Rus iddialarının kaale alınma yacağını açıklığiyle gösterir. Bunun yerine antlaşma maddelerine dönüp ve bilhassa BabIâli’nin ikili bir antlaşma ile verdiği' «hıris- tiyan mezhebi ve kiliselerinin tam olarak himayesi» taahhütün- den dolayı Rusya’ya intikal eden herhangi bir himaye hakkının mütalâası ele alınmalıdır58. Rusya, belirtilmiş olduğu gibi, antlaşma.uyarınca Osmanlı İm- 55 Reşid’den Musurus’a (Londra), Ağustos 25; 1853, Dışişleri Bakanlığı Hazine-i Evrak (Dışişleri Bakanlığı Arşivi, İstanbul), dosya 609. 56 A.M. Zaionchkovskii, Vostochnaia voina 1853-1856 g g 4 cilt (St. Pe tersburg, 1908-13), Prilozheniia, 1 : 449-50, yuvarlak olarak Mayıs 30/Haziran 11, 1853. 57 Nesselrode, Rusya’nın özellikle Edirne antlaşmasına dayanarak elde ettiği haklar hakkında düpedüz hata yapıyor. Çar’ın Kont Orlov’u kabulü, Sir Hamilton Seymour (St. Petersburg) tarafından Clarendon’a rapor edüdi, =j= 176 Şubat 21, 1854, Secret and Confidential, Public Record Office (Londra), FO 65/445, G.B. Henderson, Crimean War Diplomacy (Glasgow, 1947) s. 10, bu mektubu arzeder. (ilk olarak History, Ekim 1933’teki makalesinde belirtilen); Temperley, England and the Near East, s. 469, da buna isnat eder- 58 Şu kabul edüebilir ki Rusya'nın, Osmanlı hıristiyanlarının koruyucusu gibi hareket etmesine dair hiçbir antlaşma temeline ihtiyacı yoktu. Burada üzerinde durmayacağımız bu muhakeme 1853’e ait bazı Rus beyanlariyle dile getirildi. Çar’ın Londra elçisi olan Baron Brunnow, Prens Mençikof ve Kont Nesselrode’a özel olarak şöyle yazm ıştı: «Rusya kuvvetli, Türkiye zayıftır, işte bütün antlaşmalarda önsözümüz budur». F.F. Martens, Recueü des traites et conventions conclus par la Russie, 15 cilt (St. Petersburg, 1874-1909), 12 : 311, Mart 21/Nisan 2, 1853 tarihli mektup. Nesselrode daha sonra kendi si şöyle y a z a r: «Rusya’nm hakları şu inkâr edilmez gerçeğe dayanır : 50 milyon Rus Ortodoks, Sultan’ın 12 milyon Ortodoks tebasmm kaderine kayıtsız kalamaz». Nesselrode’dan Brunnow’a Nisan 20 (belki eski takvimdir, o zaman Mayıs 2), 1853, aynı eser, s. 318. KÜÇÜK K A Y N A R C A A N TLA ŞM ASI 367
paratorluğu’nda hıristiyanlar namına hareket etmek için gerçek ten bazı sarih haklar elde etmişti. Bû haklar üç tane idi, İstanbul’ da bir Rus-Grek kilisesi inşa etmek, bu tek kilise ve mensupları nın diplomatik alanda temsilciliğini yapmak ve Eflâk ve Boğdan’- daki hıristiyanlarm da aynı alanda temsilciliğini yapmak. Olduk ça dar olan bu şartnameler daha geniş anlamda temsil, himaye ve müdahale şartları talep etmeye vesile olabilirdi. Fakat bunlar fazlalaştırdıkları istekleri için sağlam temel değildirler. Küçük Kaynarca antlaşmasının Rusya'ya himaye ve temsilcilik için ge niş haklar verdiği yolunda eski iddiayı yıllar boyunca tekrarlayan tarihçiler açıkça hatalıdırlar. Rus haklarının dahi sınırlı olduğunu söyleyenler gerçeğe daha yakındır. Küçük Kaynarca antlaşmasının Rus hünerini ve Osmanlı be ceriksizliğini göstermiş olduğu hükmü, aynı zamanda sağduyunun yokluğunu temsil etmektedir. Aslmda iddia edildiği kadar olmasa bile Rus hüneri vardı. Sorel ve diğerleri, ilgili maddelerin ustaca serpiştirilmelerinin farkına vardıklarına işaret etmişlerdi -özellikle, güya aralarındaki bağlantıyı Türk’lerden ve dünyadan saklamak için bilhassa İstanbul’da bir kilise ile ilgili 7. ve 14. maddelerin ayrılması. Fakat Rusça orijinal antlaşma teklifinde iki madde yanyana konmuştu. Druzhinina her iki tarafın müzakereler sıra sında «maddeleri nizamsız bir biçimde biraraya getirerek» birbirini aldatmaya çalışmasına bir delil bulamamakta 7. ve 14. maddeleri, yapmak zorunda kaldıkları feragatlerin İstanbul’daki umumi tesirini azaltmak için muhtemelen Türk’lerin ayırmış olduğunu söylemektedir59. Ruslar’ın bile bâzı aptallıkları vardı : meselâ Os- manlı Sultan’ını, yeni bağımsız Kırım Hanlığı’nın meşru halifesi olarak tanımışlardı. Bu durum büyük anlaşmazlıklara sebep ol muş daha sonra 1779’da Aynalı-Kavak antlaşması ile düzeltilmişti60. Osmanlı beceriksizliğinden de örnek vardı. Bu da -Küçük Kaynar- ca’daki son barış görüşmelerindeki tutumlarından ziyade daha iyi bir uzlaşma yapabileceği savaşın ilk safhalarında barışa ya naşma cesaretini gösterememeleridir. 1772-73’te ve gene 1774 yı lında yapılan barış görüşmeleri sırasında OsmanlI’lar yukarıda be 59 Druzhinina, Kiuchuk-Kainardzhiislcü mir, s. 278 ve 346. 60 G.F. de Martens’in Recueil’mdeki metin, 2. baskı, 2 : 653-61; Nora- dounghian Recueil, 1 : 338-44.
368 RODERIC H. DAVISON lirtilen yalnızca üç hak dışında Rusya’ya verilmiş genel anlam da herhangi bir temsil veya himaye hakkı görmüyorlardı. Asıl Os manlI beceriksizliği Polonya meselesi üzerine savaşa girmesi ve dönüşü olmayan bu savaştan mağlûp çıkması idi. Thugut’un Küçük Kaynarca hususunda arzettiği Rus hüneri ve Türk beceriksizliği şeklindeki hükmü iki asırdan beri hoş bir hikâye olarak süregelmiş, Sorel’in tasviri ise geçen doksan sekiz yılda bu hikâyeyi pekiştirmiş olduğundan artık gerekli değişikliği yapma zamanı gelmiştir. Erol Aköğretmen 1865 TARİHÎNDE GÜNEY-DOĞU ANADOLU’NUN ISLÂHI* Paul Dumont Bugün Kilikya, İktisadî başarı açısından değerlendirildiğinde, Türkiye’nin en sağlıklı bölgelerinden birisidir. Pamuk, tahıl ve tu runçgiller tarımı, besin ve tekstil sanayileri, bölge ve memleket çapında bir ticaret, kara, demir ve deniz yolları trafiğinin yoğunlu ğu, bu bölgede kuvvetli bir burjuvazinin elinde sağlam bir zenginli ğin unsurlarını teşkil etmektedirler. Benim, niyetim, bu makalede, Güney-Doğu Anadolu tarihinin nisbeten az tanman bir safhasının bu İktisadî gelişmeye katkısını göstermekten ibârettir. Kilikya’da, ıslâh teşebbüsleri, XIX. asrın ilk yarısı boyunca, hiçbir zaman bir neticeye ulaşmaksızm, birbirini tâkip etmektedir ler. Bu devir hakkında ancak yaklaşık bir bilgiye sahibiz; bu bilgi ler esas itibariyle bağımsız iki derebey ailesinin, yâni Payaslı Küçük Alioğullarmın ve Kozan-dağh Kozanoğullarının tarihî çer çevesi içinde kalmaktadır1. * Türk sosyal tarihi açısından ehemmiyetli olan bu araştırmanın aslı, «La paeification du Sud-Est Anatolien en 1865» adı altında Turcica (Paris- Strasbourg, 1975, t. V, s. 108-130)’da yayınlanmıştır. Bu konuda, 1973 yılında, Yusuf Halaçoğlu da «Fırka-i İslâhiye ve Yapmış Olduğu İskân» (İ.ÜJH.F. Ta
naklarına bakılırsa, Paul Dumont’un, kendisininkinden daha önce yayınlanmış olmasına rağmen, Y. Halaçoğlu’nun makalesini görmediği anlaşılmaktadır. An cak bu iki incelemeden birincisi diğerini tamamlar niteliktedir. Bu sebeple Türkçeye tercüme edilmesi faydalı görülmüştür. 11 Ocak 1978 tarihli mektup larıyla bu makalenin türkçe tercümesini yayınlamamıza müsaade eden Sayın Paul Dumont’a teşekkür ederim (Mütercim). 1 Küçük Alioğulları hakkında birçok eser vardır. Meselâ, krş., Princesse de Belgiojoso, Asie Mineure et Syrie, Paris, 1858, ve bilhassa W.B. Barker,
hakkında başlıca kaynağı, Cevdet Paşa’mn hatıraları teşkü etmektedir; fakat Tarih Enstitüsü Dergisi - F. 24 370 P A U L DUMONT Küçük Alioğulları, asnn başında, Bâb-ı Âlî tarafından kendile rine karşı gönderilen Yozgatlı Çapanoğullannı püskürtmüş ve 1817’- ye kadar Adana valisinin birlikleriyle çarpışmıştı2. 1817’de dağıtı lan Küçük Alioğulları, on sene sonra Payas’da iktidarı yeniden ele geçirmektedirler. Aynı devreye doğru, Közan-oğullan hâkimiyetle rini yavaş yavaş Sis ve Haçin arasında bulunan bütün bölgelere yaymaktadırlar. Mısır'ın Kilikya’yı işgali sırasmda (1832-184:0), İbrahim Paşa Payas ve Kozandağı’nda nizamın düzenlenmesi hu susunda O sm a n lIlardan daha üstün bir başarı gösteremez ve neti cede derebeylere belli bir muhtariyet tanımak zorunda.kalır. 1840’- tan sonra, İmparatorluk Hükümeti, tekrarlanan askerî başarısız lıklar sonunda, aynı tutumu benimsemek mecburiyetinde kalmıştır. O halde, 1850’ye doğru, Kilikya ovası ve dağlık çevreleri daima Bâb-ı Alî’nin kontrolü dışında kalmaktadır. Ovanın göçebeleri ve dağlılar, askerlik hizmetini ve vergiyi bilmez gözükmekten gurur duymaktadırlar. Victor Langlois’ya göre, Adana Paşalık’ı 1852 yılında imparatorluk hâzinesine on milyon kuruş borçludur3, şüp hesiz bunun sebebi yukarıda zikrettiğimiz husustur. Her yerde eşkiyahk, ortalığı kırıp geçirmektedir. Türkmen aşiretleri, sâhil ve Sivas’ın güneyinde bulunan yazlık otlakları Uzunyayla arasın daki göçleri sırasmda, yol boyunca ele geçirebildikleri her şeyi silip süpürmektedirler. Silahlı çeteler, yollardaki stratejik .noktalan iş gal etmekte ve geçiş hakkı almaktadırlar. Gâvur-dağı’nın geçit nok tası olan Payas’da, Mekke hacılannın utamlmaksızm soyuldukları na şâhit olunmaktadır. Kısacası, kargaşalik ve anarşi imparatorlu ğun en verimli eyâletlerinden birini harâbetmektedir. Neticede hükümet harekete geçmiş; 1865’te, Derviş Paşa ve Cevdet Paşa’nm komutasında bir ıslâh tümeni (fırka-i İslâhiye) Ki- likya’ya gönderilmiştir. Bu askerî seferin düzenlenmesi birçok gayeye yöneliktir. Her- şeyden evvel, K ınm harbinin akabinde, Osmanlı ordusuna yeni «as- dağmık bâzı bilgiler için Kotschy’nin seyâhat anılarına da başvurulabilir, Reise in den Ctticischen Taurus, Gotha, 1858, ve Reise nach Cypern und Kieinasien, Gotha, 1862-63; V. Langlois, Voyage â Sis, Paris, 1855, ve Voyage dans la Gilicie et dans les montagnes du Taurus, Paris, 1861; P. Tchihatcheff, Reisen in Kieinasien und, Armenien, Gotha, 1867. 2 W.B. Barker, Lares and Penates, s. 85-87. 3 Voyage dans la Cüicie, s. 48.
GÜNEY-DOĞU A N AD OLU ’NUN ISLÂH I 371
ker kaynakları» temin etmek; ikinci olarak, verginin intizamlı bir şekilde toplanmasını sağlamak; nihâyet, eşkiyalığa son vermek, mal ve insan ulaşımını emniyet altına almak, mevsimlik göç hareket leri sayısız karışıklıklara sebep olan göçebeleri yerleşik hayata ge çirmek söz konusudur. Bu ilk hedefler dışında, bu askerî seferin geniş muhtevalı bir proje olduğu sezilmektedir: Kilikya ovasının iskânı (colonisation) ; bilhassa pamuk ve tahıl gibi ticâret tarımlarının bölgeye sokulma sı yoluyla bölge ekonomisinin canlandırılması ve karayollarıyla il gili bir alt-yapmm inşası. Kısaca söz konusu olan, henüz derebey- ler çağında yaşayan Kilikya’nm kapitalist devreye sıçrayışını sağ lamaktan ibârettir. Islâh faaliyetlerinin hemen sonunda, teknokra- tik ve otoriter bir bürokrasinin yerleştirilmesi, ilerde görüleceği gi bi, bu tekâmülün belli başlı faktörlerinden biridir. Bu önemli dönemin tarihi iyi tanınmamaktadır. Yirmi sene ka dar önce, W. Eberhard belli sayıdaki anâneleri yerinde toplayabil miş ve sözlü şehâdetlerden hareketle bir kaç türkmen aşiretinin Gü- ney-Doğu Anadolu bölgesine yerleşmesinin tarihini yeniden yaza- bilmiştir1. Eberhard tarafından ortaya konan bu bilgiler, -E.J. Da vis ve H. Grothe ve diğerleri5- gibi çeşitli seyyahların eserlerinden ve Venedikli bir «mékhithariste»* Alishan’m derleme kitabından el de edilebilen mâlumatlara eklenmiştir. 1899’da Venedik’te yayın lanan Sissouan ou l’Arméno-Cïlicie çok zengin bir eserdir, fakat ih tiyatla kullanılması gerekmektedir. Almanların coğrafya çalışma ları da bir takım bilgiler ortaya koymaktadırlar6. Diğer yandan, Ki- likya’mn Fransız işgali neticesinde yapılan belli sayıda incelemeler vardır7. Türkçe olarak, bu bölgeden yetişen bir mütebahhir olan Ka sım Ener’in çalışmalarını haber vermek gerekmektedir; K. Ener, Adana ovasının umumî tarihi hakkında yazdığı eserde8, Menemen- 4 «Nomads and* Farmers in South-eastem Turkey. Problems of Seule ment», Oriens, VI, 1953, s. 32-49; Minstrel Taîes from South-eastem Turkey, 1955’de de bir takım bilgiler vardır. 5 E.J. Davis, IAfe in Asiatic Turkey, Londres, 1879; H. Grothe, Meine
* Sivas doğumlu Ermeni bilgin Mékhitar (1670-1749) tarafından kurulan bir dinî tarikata mensup olan kigi, ermeni katolik din adamı (mütercim). 6 Bilhassa krş-, FJX. Schaffer, CUvcia, Gotha, 1903. 7 Meselâ, P. Redan, La Cïlicie et le problème ottoman, Paris, 1921. 8 Tarih Boyunca Adana Ovasına Bir Bakış, İstanbul, 1964. 372 PAUL, DUMONT cioğulları ailesi vakayî-namesinden geniş ölçüde yararlanmıştır. A.R. Yalgm’m düzensiz araştırmaları da ilgi gösterilmeye değer9. Fakat, genel olarak, Kilikya tarihinin türkçe bibliyografyası açık bir şekilde yetersiz gözükmektedir. 1933’ten itibaren, Anadolu’da tarih araştırmalarını teşvik etmek için Halk Evleri tarafmdan gi rişilen faaliyete rağmen, mahallî arşivler, ancak çok mütevazı bir şekilde kullanılabilmiş ve ancak kısmî ve dağınık, yararlanılması güç bir takım neşriyatlara imkân vermişlerdir. Farklı değerlere sahip olan bu malzemeler karşısında, Fvrka-i
temel bir kaynak teşkil etmektedir. Bilindiği , gibi Cevdet Paşa (1822-1895), XIX. asır Osmanlı imparatorluğu tarihinde önemli bir yer işgal etmektedir. Cevdet Paşa, birçok kere bakan olmuş ve Bos na’nın ve Güney-Doğu Anadolu’nun islâhmda (pacification) büyük bir rol oynamıştır. Osmanlı Hukukunun modernleşmesinde başlıca etkën olan Cevdet Paşa, tarih (Tarih-i Cevdet) ve sözlük (lexico graphie) çalışmalarıyla da şöhret bulmuştur10. Hatıralarının iki versiyonu tanınmaktadır. Ma’ruzât adını taşıyan (Ma’ruzât deyimi özellikle sultanın faydalanması için kaleme alman belgeleri belirt mektedir) ve Sultan H. Abdülhamid’e tahsis edilen birinci versiyo nun en önemli kısımları 1924 ve 1926 yılları arasında Ahmet Refik tarafından Türk Tarih Encümeni Mecmuasv’nda. yayınlanmıştır11. Başka bir metin Cevdet Paşa tarafından tarihçi Lütfi Efendi’ye gönderilmiştir, bu metin Tezâkir adını taşımaktadır. Bu iki metin biribirine çok yakındır, ve ancak (en azından Kilikya seferiyle il gili hususlarda) çok küçük teferruatlârla biribirinden ayrılmakta dır. O halde, onları farksız bir şekilde kullanmak mümkündür. Te- zâkir’ e gelince, onun Cavit Baysun tarafından hazırlanan yeni bir baskısı vardır; bu baskı sayesinde Tezâkir daha kullanışlı bir hâle gelmiştir12. « 9 Cenupta Türkmen Oymakları, 5 fasik., 1931-1939. 10 P. Babinger, Die Geschichtsschreiber der Osmanen und ihre Werke, (Leipzig, 1927, s. 376 vd.) adlı eserinde Cevdet Paşa’yı kısaca tanıtmaktadır. Ayrıca krş., A. ölmezoğlu, «Cevdet Paşa», İslâm Ansiklopedisi, ve C. Baysun, «Cevdet Paşa. Şahsiyetine ve İlim Sahasındaki Faaliyetine Dair», Türkiyat Mecmuası, XI, 1954, s. 213-230. 11 Bizi ilgilendiren bölümler için, krş., no : 10-13 '(yeni seri), 1925-1926. 12 4 cilt, T.T.K., Ankara, 1953-1967.
GÜNEY-DOĞÜ AN AD OLU 'N U N ISLÂH I 37â
Tezâkir1i meydana getiren kırk tezkire, Cevdet Paşa’mn hizmet yıllarının çeşitli devrelerine aittir. Burada bizi sadece Fırka-i İslâ hiye’nin gönderilmesine ve Hşlep vilayetinin yeniden teşkilâtlandı rılmasına hasredilmiş 27-39 numaralı bölümler ilgilendirmektedir. Bu kısımlar, XIX. asırda Kilikya’ya nüfus yerleştirilmesi hakkında oldukça geniş bilgi vermekte ve bu bölgenin islâh tarihi üzerine ışık tutmaktadır13. Bu tezkireler, her birinin sonunda bulunan tarihe inanmak ge rekirse, 1862 yılında, yâni nakledilen olaylardan onbeş sene kadar sonra kaleme alınmıştır. Bununla beraber, öyle bir açıklığa sahip tirler ki, sanki olay sırasında yazılmış gibidirler. O halde, Cevdet Paşa’nm, hatıralarını vesikalara dayandırmak için, önemli malzeme lere sahip olduğunu farzetmek uygun olacaktır. Cavit Baysun haklı olarak şahsî notlar varsayımını ileri sürmektedir. Ayrıca, şüphesiz bizzat Cevdet Paşa’nın başkanlığında, FvrkaA İslâhiye’nin resmî bir sefer günlüğünün mevcudiyeti de düşünülebilir. Her halükârda, Tezkireler kendileriyle ilgili olaylar sırasında yazılan raporlardan, mektuplardan, notlardan, vs. geniş ölçüde yararlanmaktadır. îslâb devrinde yapılmış istatistik vesikalar gibi bu metinler de çoğu kez tam olarak zikredilmiştir. Böylece Tezâkir1 de, Karataş ve Ayas li manları hakkmdaki Ahmet Muhtar Bey’in raporunu11 veya İsken derun ve Halep arasında bulunan ticâret ve ulaşım yolları hakkm daki Mes’ud Bey’in raporunu13 okumak mümkün olmaktadır)' yine bu sâyede, Halep vilâyetinin askerî seferden hemen sonra tesbit edi len nüfus sayımı hakkında bilgi sahibi olunabilmektedir16. Kısacası, Cevdet Paşa sadece şâhit olarak değil, fakat tarihçi olarak da çalış mıştır; arşivlerde araştırma yapmış, vakayî-nameleri incelemiş, is tatistikleri karıştırmıştır. Şüphesiz, hatıralarının zenginliği ve gü venilirliği buradan gelmektedir. Cevdet Paşa sayesinde, seyyahların eksik ve bâzan karışık şe- hadetleri nisbeten tanzim olunabilmekte ve XIX. asrın ortalarına doğru, Güney-Doğu Anadolu’da belli başlı üç anarşi yuvası farke- dilebilmektedir: İlk olarak, Kilikya ovasının kuzeyinde, Kozanoğul- 13 Baysun baskısının üçüncü cildi, Ankara, 1963, s. 107-240. Bundan böy le, Ts. kısaltması bu cilde atıf yapacak ve onu sayfa numarası takip edecektir. 14 (Ts., s. 191-195). 15 (Ts., s. 228-234). 16 (Ts., s. 220-225). 374 p a ü l
, d u
M o n t
¡arının hâkimiyeti altında bulunan ve bundan dolayı da Kozan-dağı adını taşıyan dağlar; ikinci olarak, Sis’ten Gâvur-dağı (Amanus)’na kadar, kürt ve türkmen göçebe aşiretler elinde bulunan Kilikya ova sının kendisi; üçüncü olarak, Payas sancağı ve Keferdiz nâhiyesi17 arasında, belli miktarda asî derebeylerin şiddet faaliyetleri göster diği Gâvur-dağı ve Kürd-dağı. KozanoğuTlan : Güneyde Sis, kuzeyde Aziziye nâhiyesi, batıda Zamantı çayı, doğuca Sunbas vâdisi Kozanoğullarmm nüfuz bölgesinin sınırla rını çizmektedir. Söz konusu olan, Kilikya toroslanmn göbeğinde, 2000-2700 metre yüksekliğe ulaşan, güç nüfuz edilebilir bir dağlar silsilesidir. Bu dağlar, Ermenilerle (Sis, Haçin, Zeytun) ve Türk- menlerden müteşekkil bir azınlıkla, bilhassa Selçuklular devrinde buraya gelen Varsaklarlaıs meskûndur. Kozanoğulları, XVIII. asır da mâzisi karanlık bir aşiretten meydana gelmekte ve o zamanlar Göksu vâdisine yerleşmiş olan ArikTılar’d&n müteşekkil küçük bir aşiretin başmda bulunmaktadırlar19. 1800’e doğru, Anklilar’m beyi,. Topal adıyla tanınmaktadır. Kardeşi Hacı adını taşımaktadır. On lardan itibaren, Cevdet Paşa’mn topladığı bilgiler20 ve Türk folklor araştırıcısı T. Toros’un bize gösterdiği bir arşiv vesikası sayesinde, Kozanoğullarmm soy kütüğü ve tarihi yeniden tanzim edilebilmek tedir21. XIX. asrın başmda, Topal’ın -veya belki de Hacı’nm- oğlu 17 Sancak’tan çok daha küçük bir idârî birim olan nâhiye, köyler toplu luğundan ibarettir. 18 Bu Kilikya Vorsafcları hakkında Faruk Sümer’in eserinde bir takım dağınık bilgiler bulunmaktadır, Oğuzlar, 2. baskı, Ankara, 1972. Alishan (Sis- souan, s. 176 vd.) bunları A f şarlar aşiretine bağlamaktadır. 19 Cevdet Paşa’ya göre (Tz., s. 109), Kozanoğullarmm Antep yakınların daki Kozan köyünden olmaları ihtimali vardır. Alishan, (aynı eser, s. 176) da, «bu aşiretin Kozan adındaki kurucusunun bu yerlere altı arkadaşı ve Osman- lüarm atasıyla birlikte yerleştiğini» tahmin etmektedir. 20 (Tz., s. 109-119). 21 T. Toros’un ortaya çıkardığı vesika, Meclis-i Valâ sicillerinin özetidir (Dosya 4, no: 23861). Ts-’lerdeki bilgilerden pek azmi teyit etmektedir. Temel fark, Yusuf’un soykütüğü konusundadır; resmî kaynağa göre, Yusuf’un baba sının Topal değü, Hacı olması gerekmektedir. Diğer farklüıklar, kız çocuklar ve küçük oğullardan ayrılan soy kolları silsilesiyle ilgilidir.
GÜNEY-DOĞÜ AN AD O LU ’NUN ISLÂH Î 375
Yusuf, adamlarını Sis’te hükümran olan ve Kozandağı’nın her yöre sinde iktidarını hissettiren Divanoğulları’na karşı harekete geçir mektedir. Daha sonra, Orta Anadolu’daki Çapanoğulları Adana eyâ letini zaptetme teşebbüsüne giriştiği vakit, Yusuf bölgesini kıyası ya müdafaa edecek ve felâketten büyümüş olarak çıkacaktır. Kozan, XIX. asrın ortalarında, mîras oyunlarıyla ikiye bölün müştür : Batı Kozan ve Doğu Kozan. Batıda Zamantı çayı ile sınır lanan Batı Kozan, kuzeyde -ağanın kışlağı olan- Belenköy bölgesi ni ve Rum nâhiyesini, doğuda Göksu vâdisini, güneyde Sis bölge sini ihtiva etmektedir. Çeşitli aşiretler, bn geniş bölgeye yayılmış lardır. Rum nâhiyesi ve Belenköy arasında Oruçlulara, rastlanmak- tadır; Karacalar Göksu’nun iki kıyısını işgal etmektedirler; Sis bölgesi Ermeniler ve Kürtlerle meskûndur. (Aslında kuzey-doğuda bulunan) Doğu Kozan kuzeyde Aziziye’den batıda Rum nâhiyesine kadar uzanmaktadır. Bu bölgede esas itibariyle Ermeniler ve Var- saklar oturmaktadır. Doğu Kozan, Mağara bölgesini, ermeni şehri olan Haçin’i ve biraz daha güneyde, ağanm oturduğu Gürleşen kö yünü ihtiva etmektedir. Gürleşen ve Belenköy arasındaki yol orta sında bulunan Feke, her iki Kozan’a da hâkimdir ve âile toplantı ları burada yapılmaktadır. Batılı seyyahlardan birçokları, 1850’ye doğru, Doğu Kozan’m ağası Çadırcı Mehmed’den söz etmektedirler. Cevdet Paşa, Çadırcı Mehmed’in «çok yararlı» birisi olduğunu yazmaktadır. Korkunç bir eşkiya olan Çadırcı Mehmed, Kilikya’mn Mısır işgali devrinde (1832-1840), İbrahim Paşa’nın birliklerine karşı bir çete gurubu (gerilla) kurmayı başarabilmiştir. Doğu. Kozan’m aşiret reisi Sa mur Ağa’nın Mısırlılara teslim olmasına rağmen, Doğu Kozan bu devrede, Çadırcı Mehmed sayesinde, Mısırlı valinin kontrolünden kurtulmuştur. Yine Çadırcı Mehmed, 1850’den sonra, Arabistan or- dusunuh komutanı Kıbrıslı Mehmed Paşa’nın kendisine karşı gön derdiği tümene başarılı bir şekilde karşı koyabilmiştir.
376 P A U L DU^IÖÎ'ÎT KozanoğuTları’nm soykütüğü : . . Langlois’ya göre, Çadırcı ihtiyarladığında işi boyun eğmekle bitirmiş olmalıdır22. Tezâkir’e bakılırsa, aksine onun resmî bir un van kılığı altında, yâni Kozan kaymakamı unvanıyla bağımsızlığı nı tasdik ettirdiği ortaya çıkmaktadır. Aynı anda, Doğu Kozan ağa sı da müdîr unvanını almaktadır23. « 1850 yıllarında, Çadırcı öldüğü zaman, kardeşi Ömer onun ye rine Batı Kozan’ın başına geçer; sonra öz oğlu Ahmed tarafından o da makamından uzaklaştırılır. Aynı devreye doğru, Doğu Kozan’- da, Samur’un oğulları sırasiyle müdîrlik görevine gelirler. (Cevdet Paşa’ya göre) «tembel bir. mîzaca sahip olan» büyük oğul Ahmed Varsak?ların vergilerinden ayrılan yıllık bir gelir ile iktifa eder. Mehmed müdîr olur, fakat dokuz ay sonra ölür; yerine Yusuf ge çer24. Islâh harekâtı arefesinde, resmî Unvanlarına rağmen, Bâb-ı Âlî’nin hâkimiyetini, ne Batı Kozan’da Ahmed ne de Doğu Kozan’- da Yusuf kabul etmektedir. Tam aksine, vergileri kendilerinde alı koymakta, silâhlı çeteler beslemekte ve dağlarına sultanın temsil cilerinin girişini yasaklamaktadırlar25. Din kanunlarını önemsemek- sizin, arzularına göre, idâreleri altında bulunan kişilerin hayat ve ölüm hakkını ellerinde bulundurmakta, kendi menfaâtlan için mi rasların bir kısmını müsâdere etmekte, bir kelimeyle hoşlarına gi den her şeyi yapmaktadırlar. Sis’teki Ermeni Patrik’i, Kozanoğul- ları’na ağır bir haraç ödemek zorundadır20. Toprak bakımmdan, Kozanoğulları’nın iktidarı, geniş ölçüde Toroslara yayılmaktadır; hattâ nüfuzları, kendilerine tabî göçebe aşiretler vasıtasiyle, Kilikya ovası istikâmetine doğru taşmaktadır. Gerçekten, aşiretler onlara, mevsimlik göçleri sırasında Kozan-dağı 22 Voyage dans la CUicie, s. 82. 23
cak’ın bir bölümü olan kazanın yöneticisini ifâde etmekteydi. 24 (T z s. 111-112). 25
Langlois, Voyage â Sis, s. 10; Tz., s. 114. 26
Langlois, Aynı eser., s. 45. ĞÜNEY-DOĞU A N AD O LU ’NUN ISLÂH I 377
vadilerinden (özellikle Göksu) geçebilmek için keyfî geçiş hakla rından başka, çaldıkları mallardan (at, sığır, vs.) bir yüzde ve bil hassa askerlik hizmeti borçludurlar. Dağlarda, sadece -Ermenilerin oturduğu-, Haçin ve Zeytun şehirleri belli bir muhtariyete sahiptir ler. İdarî bakımdan Doğu Kozan müdîr’ine bağlı bulunan Haçin as lında müdir’e haraç ödemekle yetinmektedir. İncelememizin konu sunu teşkil eden devrede tam bir hareketlilik içinde bulunan Zey- tun’a gelince, o, kendisininkinden başka hiç bir egemenlik tanıma maktadır27. Bu şehir dışında, ağalarm hâkimiyetine hiçbir yerde itiraz edilmemektedir. Kozan’m yayılma politikası karşısındaki engeller Kozan-dağı’- mn haricinde bulunmaktadır: Doğuda Sunbaslı Kökülü-oğullan ve Yağbasan aşireti; batıda KaraisalI Menemenci-oğulları. Burada söz- konusu edilenler, Kozanoğulları’nın eskiden beri mevcut olan hasım- larıdır: Menemenciler, Kozanoğulları’na saldırmak için Mısır istilâ sından faydalanmışlardı28; Yağbasanlar da, Mısırlıların çekilişinden sonra Osmanlılar Kilikya’yı yeniden ele geçirmek istedikleri zaman, Osmanlı birlikleriyle ittifak kurarak saldırganlıklarını açığa vur muşlardı. Fakat bu kötü komşulara rağmen, Kozanoğullan sarsıl maz bir üstünlüğe sâhip gibi gözükmektedirler. Böyle olmakla birlikte, Kozanoğullan hakkında, çok mübalâğa lı bir fikre kapılmamak gerekmektedir. Gerçekten, XDC. asrm or talarında, Kozanoğullan büyük bir itibardan faydalanmaktadırlar; fakat aslında bu itibarı çok daha önce kendileri hakkında oluşan bir efsâneye borçludurlar. Tezakir okunduğunda, Kozanoğullan ger çekten, hayvancılık ve az miktarda ziraatla ve kalan ihtiyaçlanm tamamlamak için de haydutluk yaparak sefil bir şekilde yaşayan bir avuç yarı-göçebe29 aşiretlerin başmda, büyük serveti olmayan, 27 ' Tz., s. 120-122. Ayrıca krş., Alishan, Aynı eser., s. 202 vd. Umumî olarak, bu devrede Kilikya’ daki Ermeni cemaatlar inin tarihiyle ilgili her hu sus için bu esere atıf yapmaktayım. Zeytun hakkında, bk., Aghassi, Zeitoun
28 Kasım Ener, Tarih Boyunca Adana..., s. 298-299. 29 Tz., s. 113. Langlois (Voyage dans la Cilicie, s. 21) Var saklar m 800 ça dırdan ve Kozanoğullarının 500 haneden müteşekkil olduğunu yazmaktadır. Cevdet Paşa da (Tz., s. 223-224) Sis’te 3956, Belenköy'de 1895, Haçin’de 1584 müslüman aile saymaktadır. Oysa Alishan (Aynı eser) bu istatistikleri ermeni halkm sayı bakımından üstünlüğünü gösterecek tarzda yalanlamaktadır.
37S p a ú l
d u
M o n t
okuma yazma bilmeyen ve oldukça köylü tavırlı zorba köy soylu ları olarak gözükmektedirler. Bununla birlikte, merkezî iktidarın ihmali kargısında tehlikeli olmaktadırlar; zira, dağlarmda anarşi nin sürüp gitmesinden hiç de memnun olmamaları sebebiyle, bölge nin temèl ulaşım yollarmı tıkamakta ve netice itibariyle, ovanın İk tisadî gelişmesine engel teşkil etmektedirler. Şehir ticaretinin bü yümesi ve verimli bir
Download 4.07 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling