Sevgili Milena


Download 0.97 Mb.
Pdf ko'rish
bet17/71
Sana02.04.2023
Hajmi0.97 Mb.
#1318916
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   71
Bog'liq
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )

Pazartesi
Akşam geç vakit geldi mektupların. Yarın sabah
mühendisle Bozen'e dek uzanmak istiyorum. "Yavrucuğum"
dediğim için bana çıkışmakta haklısın, bunu görünce; dur
dedim, okuyamazsın şimdi bu mektupları... Yarın erkenden
yola çıkacağım, birazcık olsun uyumam gerekiyor. Ama
duramadım, okudum gene; güç anladım ne demek istediğini,
sonra anladım, anlayınca da üzüntüm geçti. Burada olsaydın
(yalnız sıcaklığını duymak için değil) ne iyi olurdu... Başımı
omuzuna kor, geniş bir soluk alırdım. Hastasın! Seni
tanıyorum artık, yoksa "yavrucuğum" sözü kızdırır mıydı
böylesine?
Şakadan ben de anlarım, ama bana da gözdağı gibi gelebilir
her şey. "Dün mektubundaki "ve'leri saydım, ne çoktu?


Utanmıyor musun bana bunca "ve" yazmaya?!" dersen,
bunun şaka olmadığını da sezinlersem, inanırım seni
kırdığıma, üzülürüm. Gerçekten bir küçümseme gizlidir
bunda belki, kim bilir? Anlaşılması zor her halde.
Gelgeldim, şaka ile ciddiyi ayırt etmek zor değildir pek.
Ama yaşayışlarını yalnız buna göre düzenleyenlerde güçleşir
biraz. Gözler mikroskop gibi görmeye başlar, bu duruma
gelince de kurtuluş yoktur artık. En güçlü olduğumu sandığım
günlerde bile, yeterince güçlü değildim bu konuda. İlkokula
gidiyordum, birinci sınıftaydım daha. Kısa boylu, kara kuru,
sivri burunlu, yanakları çökük, ama tuttuğunu koparan,
dediği dedik bir kadın aşçımız vardı; o götürürdü beni
sabahları okula. Küçük bulvarı büyük bulvardan ayıran
sokaktaydı evimiz.
Önce bulvardan, sonra Tayn Sokağından, kale kapısı gibi
bir kemerden geçip Pazar Sokağına, oradan da balık pazarına
inerdi yolumuz. Bir yıl her sabah, çekiştim durdum'aşçıyla.
Kapıdan çıkar çıkmaz başlardı söylenmeye: Evdeki
yaramazlıklarımı bir bir anlatacakmış öğretmene. Pek
yaramaz bir çocuk denmezdi bana, ama inatçıydım,
tembeldim, öfkeli, üzgün bir çocuktum. Bunlar bir araya
gelince, öğretmenin işine yarayacak bir şeyler çıkardı ortaya
belki. Bu yüzden korkar, inanırdım aşçının söyleyeceğine.
Okulun yolu bitmeyecek gibi uzun görünürdü önceleri, yolda
neler olmaz der, umutlanırdım. (Oysa hiç bitmeyecek gibi
uzun değildir yollar. Bu çocukluktaki inançlar, gün geçtikçe
yerleşir içimize, bizi körü körüne ağırbaşlı, korkak biri yapar.)
Daha bulvardaydık, hem inanmıyordum aşçının öğretmenle
konuşabileceğine! Aşçımız sözünü bize geçirebilirdi, ama


öğretmenimiz herkesin saydığı biriydi, kulak asar mıydı bir
aşçı parçasmm söyleyeceklerine? Kadına da söylerdim bunu.
İnce, hain dudaklarım büzer, sert bir karşılık verirdi: Sen
inanma, ama görürsün!
Pazar Sokağına yaklaşırken -başka anılarım da vardır
buralarda- (senin çocukluğun hangi semtte geçti?) korkum
artardı.
Sevmezdim okulu, aşçının yüzünden tiksiniyordum da
şimdi. Başlardım yalvarmaya; o hayır diye başını sallardı...
Yalvardıkça önemini kavrardım yalvardığını şeyin, artardı
korkum. Dururdum sokağın ortasında, özür dilerdim, o beni
kolumdan çekerdi. Anama babama söylerim bu yaptıklarını
derdim, gülerdi... Güçlüydü bu konuda, vız geliyordu.
Dükkân 
kapılarına, 
duvarlara 
tutunurdum,
eteğinden çekerdim, direnirdim, beni bağışlamadan bir adım
atmak istemezdim (ona da neler çektirmişim!) ama sürüklerdi
beni, şimdi bu yaptıklarımı da öğretmene anlatacağını söyler,
sürüklerdi beni. Vakit ilerler, kilisenin saati sekizi vururdu;
okulun 
zillerini 
duyar, 
öteki 
çocukların 
koşmaya
başladıklarını görürdüm. En korktuğum şey; okula geç
kalmaktı. Biz de başlardık koşmaya, bir yandan da
"söyleyecek - söylemeyecek" diye pazarlığa, girişirdim
kendimle. Söylemezdi! Hiçbir vakit de ele vermedi beni..
Ama isteseydi yapabilirdi ya! (Dün söylemedim, bugün
söyleyeceğim; bak görürsün!) Bu gözdağı bitirirdi beni. Kimi
gün - düşün Milena - öfkesinden, duruverirdi sokakta, hırsla
yere vururdu ayağını... Dükkânlardan çıkarlar, bize
bakarlardı! Ne saçma şeyler bunlar, değil mi? Ne türlü
seninim Milena, anla! Bu aşçı kadınlar, bu korkutmalar, otuz


sekiz yılın ciğerimde biriktirdiği toz toprakla ne denli seninim
bilsen! Bunlar değildi demek istediğim, ya da başka türlü
diyecektim, olmadı... Gece ilerledi, kesmeliyim artık,
uyumam gerekiyor... Oysa biliyorum; uyuyamayacağım. Sana
yazmaktan vazgeçtiğim için uyuyamayacağım. Eski günlerimi
bilmek istiyorsan, altı ay önce babama yazıp da veremediğim
uzun mektubu gönderirim sana.
Mektubunun karşılığını yarın vereceğim, geç dönersem
öbür gün yazarım. Birkaç gün daha kalıyorum burada;
Fransensbad'a, anamın babamın yanına gitmeyeceğim, içim
götürmüyor buradan ayrılmayı... Balkonda, hiçbir şey
yapmadan yatmanın nesinden geçilmez dersin?
F.
Salı
Seni gördüm düşümde bu sabah gene. Yan yana
oturuyoruz... Sen itiyorsun beni, ama kızmadan; gülerek.
Üzülüyorum, ittiğin için değil, seni itmeye zorla-, yan
davranışıma üzülüyorum. Sızlanmayan, yakınmayan herhangi
bir kadına davranır gibi davranıyorum sana; sessizliğinin
ardındaki sesi -hem de bana seslenen sesi- duymadığıma
üzülüyorum. Duyamadım mı dersin? Duymuş da olsam,
karşılık veremedim ya!
İlk düşümden daha bitik, daha kötü ayrıldım yanından. Bir
yerde okumuş olacağım, bir benzetiş geldi şimdi usuma:
"Ateşten örülmüş uzun yalımlardır sevgilim, dolaşır
yeryüzünü, sarar beni. Ama sardıklarını değil, görmesini


bilenleri sürükler ardından..."
Senin
(Adımı da yitirdim! Küçüle küçük "Senin" kaldı yalnız.)

Download 0.97 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   71




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling