Üç Büyük Camide Akustik Tasarım
Download 168.83 Kb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- “Akustik diye bir bilim yok”
- “Boşluklu rezonatörler diye bahsi geçen aslında basit küpler”
- “Gürültü diye bir sorun hiç yok”
- “Süleymaniye ve Selimiye’de alçak frekans vardır”
- “Anadolu’da Sinan ne yaptı”
- “Rezonatörler genellikle alçak frekansta rezonans yapar”
- Prof. Dr. Mutbul Kayılı
- Prof. Dr. Ali Günyaktı
- Prof. Dr. Ali Günyaktı
1
Konuşmacı: Prof. Dr. Mutbul Kayılı (Gazi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Öğretim Görevlisi) Prof. Dr. Mutbul Kayılı: s anat tarihçi Jale Erzen’in enteresan bir lafı var , yine bir kongrede bunu söyledi : “Sinan bir simgedir. Bir uygarlığın simgesi . Sinan Osmanlı
Uygarlığı’nın yapı, sanat ve teknolojisinin tepe noktasını yaratan kişidir.”
Sinan’ın mimarisi ve sanat dalı anlayışı üzerine çok
detaylı araştırmalar, yayınlar yapılmıştır. Bizler için ki sizler de buna gireceksiniz, a rtık neredeyse her lafın başında Sinan’dan bahsederiz , Sinan’la yatıp kalkmaya başlarız. Ama aslında olayın bir diğer boyutu var; b u kadar çok lafı edilir de nedir yaptığı diye ciddi araştırma yoktur. Sadece şey kavgası vardır , mesela Sinan Süleymaniye’yi bitirince içinde nargile
içmiş , orada nargile t ömbeki var mıydı yok muydu? Varsa günah. Nasıl oldu?
N argile sesi bizim anlaşılabilme testinde kullandığımız cihazın çıkardığı sese çok benzer. E nteresan bir şey işte , nasıl o kadarını düşünmedi. Yani bugün biz düğmeye basıyoruz , istediğimiz frekansları taratıp , sonuç alıp ahkâm
kesebiliyoruz. Ama o gün , akustik diye bir konu ortada zaten yok. iyi anlaşılıyor mu anlaşılmıyor mu? A kustiğin içine gürültünün girmesi II. Dünya Savaşı’nın sonunda , bu ayrı bir konudur . 60’lara
kadar akustiğin çalışma alanında g ürültü k ontrolü diye bir kavram yok . Dünyada
zaten gürültülü bir ortam yok.
“Akustik diye bir bilim yok” B enim en çok üzerinde durduğum , uzmanlarının araştırmasını istediğim diğer bir konu ise “İs Odası”
konusudur, çok ciddi bir konudur. Belki günümüzde birçok şeye ışık tutabilir. Ama bunlara giren yok . İşte hep böyle ufak tefek , sağdan soldan gel en birtakım araştı rmala r ortaya çıkıyor. Şimdi
şöyle bir olay oldu : “ Sinan Ölümünün 400. Y ılı” etkinliklerinde camilerin akustik durumunu incelememi istediler, daha doğrusu yapabilir misin yapamaz mısın diye teklif geldi. Yaparım deyince bayağı destek olundu,
üniversitemizde cih az yoktu, TRT’den cihaz bulundu. TRT bir şoför , iki
teknisyen, bir minibüs komple ve set verdi. Biz altı pilot cami seçtik . Tabii bunlarda uygulanan akustik teknoloji çok iyi. Yani biraz önce söylediğim gibi bugünkü
koşullarda belli bilimsel çalışmaların üzerine kurulan bir şey değil , ortada akustik diye bir bilim yok, ona rağmen akıl almaz derecede doğru uygulamalar yapılıyor.
“Boşluklu rezonatörler diye bahsi geçen aslında basit küpler” Kullanılanlar boşluklu rezonatörler , aslında basit küpler ve Anadolu’da bunların evler de d
âhil kullanıldığını , özellikle Doğu’da çok miktarda kullanıldıklarını hepsini görmedim ama bir kısmını gördüm. Boşluklu rezonatörler diye burada bahsi geçen aslında basit küpler . Bu sistem olarak bir yay ucunda ağırlık var , çekiyor sunuz bıraktığınız zaman o rezonans frekansı nda salınım yapıyor. Boşluklu rezonatörler de aynen bu sistemde çalışır. Ağızdaki hava kütle görevi yapar. Yani o ağırlığın karşılığıdır. İçindeki hava yay görevi yapar, esner. Ağızdaki sürtünmeler ise sönüm değerini verir. Onun için
de ileride Vitruvius’un yazdıklarına geleceğiz. Vitruvius bronz küplerden bahseder. Bronz küpün bu görevi yapması mümkün değildir.
2 Şimdi biz altı camiyi pilot olarak seçtik:
Süleymaniye
(İstanbul) ,
Şehz ade. B
unlar artık üç büyük cami ama Şehzade’de restorasyon vardı. O nedenle orada ölçü yapamadık.
Üsküdar Mihrimah Sultan (İstanbul). Edirnekapı’dakiyle karıştırmayın. Üsküdar Mihrimah Sultan Camisi bir “Şale Köşkü”
ve “Orman Köşkü” gibidir, uzun saçaklı , çok
zarif, küçük bir camidir .
Rüstem Paşa (İstanbul). Tahta Kale ’deki Rüstem Paşa tamamen çini kaplıdır, kasnağa kadar , hatta rahmetli Dalokay’ın çok enteresan şeyleri vardır bu cami üzerinde , vakit kalırsa onlar a da girelim.
Sokullu Mehmet Paşa (Kad
ırga, İstanbul) . Ç ok sade bir camidir.
Cenabî Ahmet Paşa (Ankara). Ankara Ulucanlar’dan bir cami seçtik . Ancak uzmanlarının fikri , Sinan’ın bunu görmediği ama isminin “Baş Mimar” olduğu için bu camide de geçtiği konusunda fikirleri var.
“Gürültü diye bir sorun hiç yok” S öylediğim gibi gürültü diye bir sorun hiç yok. Zaten ilk literatürdeki gürültü niteliğindeki kayıt 1600’lerdedir . O
da savaştaki gürültünün verdiği rahatsızlık ve problem şeklindedir. Sadece hacim a kustiğiyle ilgilenir. Akustik zaten sa nal akustiğinden çıkar, Antik Yunan’a kadar gidiyor. Fakat Antik Yunan’la ilgili de bir kanıt yok. Belki Yunanistan ’la bir ilişkiye geçip sormak lazım ama sorarsak ne cevap verirler o da ayrı bir konu.
konuyu ilk iki etapta ele alır:
Öncelikle hacimde homojen ses dağılımı sağlanamaz. Şimdi anlatacağım , bun
ların hepsini
Selimiye’de
görüyoruz .
Optimum çınlama zamanının gerçekleşmesi. Kaynak sustuktan sonra ses enerjisinin 60 dB düşmesi için geçen süreye m imari akustikte “Çınlama Zamanı”
yahut y apı a kustiğinde “Çınlama Zamanı” diyoruz. Bu değer anlaşılabilmeyi etkileyen temel değer . U
zadığı zaman sesler birbirini maskelemeye başlar, kısa olduğu zaman ise kulak tatmin olmaz yine anlama zorluğu çeker.
Sinan yahut Os manlı mimarisinde Sinan’dan önce de gördüğümüz bu karnaslar var. Köşeler , dikdörtgenler prizması hacimlerde temel yahut başlıca rezonansların oluştuğu noktalardır. Yine bunları söylerken de formülüne koyuyoruz. En faz la rezonans frekans diyagor enlerde çıkar ve köşeler çok önemlidir. Bunun için köşeler yumuşatılmıştır.
3
Selimiye’deki bu karnasları görüyoruz. Bu Selimiye Camisi ’ nde “ok işaretiyle gösterilen”
kısımda daha önceden birçok camide bugün hala mevcut , pandantif dediğimiz , düzdür buralar , i
birer pandantif, yine onlar da sesi yönlendirir. Hâlbuki bu orta ve yüksek frekanslarda sesi dağıtarak yansıtır . B
u sesin dağılması için bir avantaj.
Aynı şekilde Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’ nde de, yalnız iki cami arasındaki renklendirme faktörünü dikkatle incelerseniz Süleymaniye’deki zarafet
birden bire ön plana çıkar. Bir daha bakmakta bence yarar var. B ir defa iç açıcı huzur verici renkler, tabii bu restorasyondan sonraki hali.
Kadırga’ya döndüğümüz zaman daha gri bir renk.
Şimdi aslında mimari akustik veyahut yapı akustiğinde her işlev için “Çınlama Zamanı Eğrisi”
vardır . O zaten
literatürde çok
rahat rastladığımız bir şey. Bu yatayda hacim büyüklükleri vardır, düşeyde ise süre vardır. Yani 60 dB ses enerjisinin düşmesi için geçen süreyi belirtir ve üzerinde de isimler vardır. Bunlardan cami için ol an benim koyduğum bir değerdir.
4
Yaptığımız ölçü sonuçlarında Süleymaniye ve
Selimiye’nin grafiği
, bu iki camide alçak frekans vardır.
Kalın seslere frekansın rakamsal değeri daha
aşağıda , düşük olduğu için a lçak
frekans diyoruz. İnce
seslere ise, frekans değeri rakamsal olarak daha yuka rıda
olduğu için yüksek frekans
diyoruz.
Bu küplerin sıvanmasının getirdiği bir rahatsızlıktır. Ama diğer
dört küçük
camide inanılmaz bir düzgünlük var.
kadar çini kaplıdır. Orada m
utlaka bir teknoloji var. Yani çini dediğim zaman hepimizin aklına gelen herhalde
hamam gibi sesi yansıtmasıdır a ma bu olmuyor, inanılmaz değer . D iğer küçük camilerde de bu var. B ir defa küplerle alçak frekansları
özellikle kontrol ediyorlar ve herhalde caminin hacmi de fazla büyük değil. Ama Süleymaniye ve Selimiye hakikaten inanılmaz büyüklükte , 80 bin – 100 bin m 3 civarında olan çok büyük hacimler. Aslında yine elimizdeki literatürlerden 400 –
kişilik literatürde “M eskor
”
olarak geçen korolar ; ancak 50 bin m 3 ‘e kadar yeterli olabiliyor, ondan sonra yetişmesi mümkün değil, seslendirm e gerekiyor.
B
, ben kullanıcı faktörünü , yani insanlar girdiği takdirde ilave bir ses yükümlüsü olacak , onu eklediğim zaman çınlama zamanı bu oktav bant h esaptır. Ölçü ise üçte bir oktav bant ölçüdür. B u eğriler ç ok daha d üzgün bir hale geldi. Bunlar l iteratürde çok önemli değerler. Şimdi bunu aradığımız ve
incelediğimiz zaman ilk karşımıza boşluklu rezonatörler çıkıyor. Kafamızı kaldırıp kubbeye baktığımız zaman boşluklu rezonatörleri görürüz.
“Ok işaretiyle gösterilen yere”
bakın ben deliği görüyorum . Bu Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camisi’nden çekilen bir fotoğraf
.
5 Aynı şekilde Süleymaniye’de “ok işaretiyle gösterilen
yerlerin” ben rezeptör ağzı olduğunu düşünüyorum.
Restorasyondan sonra gidip kontro l etmek lazım, restorasyon tutanaklarına bakmak lazım. B urası için onu göreceğiz . I. Süleymaniye inşaat defterlerinin birinci cildinde kayıt var .
Süleymaniye’de ölçü
yaparken TRT’nin
teknisyenleri Sultan Ahmet’e namaz kılmaya gittiler ve heyecanla geldiler. Sultan
Ahmet’te i skele varmış, “Kubbeye çıkacağız” dediler. Kalktık, kubbeye çıktık. Çok cici bir şantiye şefi vardı. Rica ettik kendisinden ve “N e istiyorsanız yapalım” dedi. İç içe üç daire üzerine toplam 75 adet ana kubbede bulund u, bütün camide mutlaka rezonatör olması lazım. En içte bulunan dairede 7 adet rezonatör var, ikinci sırada 28 adet rezonatör var, en dışta yine bir daire üzerine 40 adet rezonatör bulunmaktadır.
, açtığımız zaman kazığıyla beraber buld uğumuz
u görüyorsunuz . Daha sonra kazık çakılmış rezonatör ağzı bu. Maalesef daha önce söylediğim gibi Osmanlı bunları onaramamıştır.
1800’lerde , 19. yüzyılda İtalyan Fosaki ailesi gelip bunları onarmışlar. Bu kazıkları k imin yaptığını bilmiyoruz ama bunlar var.
Küplerin derinliğini ve
ağız çaplarını ölçtüm . D erinliği 50 cm çıktı. Fakat bu karın genişliğini ölçemedik, çok basit bir sistemle ölçebilirdik ; fakat çok acele bir çalışmamız vardı. Ağız yarıçapları ise bir kısmında 1.5 cm, bir kısmı da 3 cm’di . Y ani çapı 6 cm ve 1. 5 ve 3 cm, iki tip kullanılmıştır. Benim tahminim , ana durumda bu işle uğraşanların literatür kaydı olmadığı için , bildikleri birtakım temel kurallarla seçiminin yapıldığını düşünüyorum . Tabii arşivler ortaya çıktıktan sonra bunların kayıtları da bulunacaktır ; çünkü her şey çok detaylı kayıt edilmiş durumda . Bende iki defter var, Süleymaniye iki cildi ama ilk 500’ü herhalde Bulgaristan’ da.
Osmanlı’da birtakım arşiv ler ve
bazı evraklar Bulgaristan’a kâğıt
olarak satıldı. İki tren gitti , üçüncüsü geri getirildi. Ömer Lütfi Barkan’ın Türkçesini çevirdiği birinci cildin 72. sayfasında aynen bu terim var. Cami içinde sadânın aksini kuvvetlendirmek için kubbenin içine ve köşelere ağzı iç tarafı açık olarak gömülerek örülmüş olan küçük kavanozlardan (sebûlardan) 255
6 adedini satın almak için (tanesi 2’şer akçeden) ödenmiş olan 510 akçenin 88’inci defterde bulunduğu tespit edilmiştir. Bu defter
de şu an mevcut olduğu için ilk akustik tasarım kaydıdır. Bu kayıt var . B
unların Antik Yunan’da da kullanıldığını biliyoruz. Aynı şey İtalya’da da var ; ancak bir kayıt bulunmadı . Bulunabilir de bulunmayabilir de ilk kullanılan belge bu. Biraz önce
söylediğim üzere 83’te tamamlanan Selimiye Camisi res torasyonunda bu vakıfların baş m imarının gene bir kongrede söylediği , vakıfların dergisinde de yayınlandı . B ildirilerin arkasından yapılan tartışmalar da yayınlanıyor. B unları da size gösterebilirim. İşte “Biz çok sayıda bulduk , ağzı
sıvanmış” falan deniyordu.
Yine Sultan Ahmet’te dönelim. Sultan Ahmet’in de rest orasyonunu daha önce kimin yaptığı soruldu . Ben “H erhalde Fosakiler ” dedim.
Semavi Eyice “Hayır, ben kubbeye kadar çıktım . Bir Ermeni u stanın adı , imzası vardı” dedi. Bu , evlerde kullanılıyor dedim. Kayseri’de Talas’ta Palamut Konağı’nda böyle bir rezonatör ağzı var. Özellikle Haki’den rica ettim , Urfa’da görebilecek mi , hemen fotoğrafını çek kaydını al, içine metre sokabilirsen derinliğini ölç, belki o göbek çatıyı çapraz bir şeyle ölçme k mümkün olabilir ve bir şey kayda geçirebiliriz.
Enteresan bir şey de, Kayseri 1205 yılında yapılan Gev her Nesibe Sultan Darüşşifası . B urada da hastalar müzi kle tedavi ediliyor. B enim dolaştığımda kanallar vardı
, kanallar açıkça görülüyordu. Sonra restore edildi ; fakat nasıl bir restorasyon oldu bilmiyorum, kanallar kayboluyor. Yine Anadolu’da bunun çok kullanıldığını , sade Osmanlı’da değil, Anadolu’ya da yaygın bir genel kültür olduğu için Hermos değil de Anadolu rezonatörü diyorum. Fiziki olarak Hermos ’un tabii çok büyük saygısı , bilgisi var. İtiraf edeyim
akustiğin dışında neyle uğraştığını bilmiyorum .
Anadolu’da çok yaygın . O nedenle “yandaki fotoğrafı”
Sayın Oluşar’ın arşivinden aldım .
nden kalma
Peçin’de üzerinde çalıştığı bir cami : “ Yelli Cami .”
Y ine köşede bir rezonatör ağzı. Şi mdi t
abii Vitruvius çok uzun yazıyor. Kitabının üçüncü
bölümde tiyatro arazilerinden, temelleri ve
akustiğinden
bahsediyor, dördüncü bölümde armonisi
, beşinci
bölümde ses katları diye veriyor , tiyatro planını vs ., devam ediyor.
Enteresan bir şey , ben günümüze örnek olarak bunu yaparım. Yine bölüm beşte , madde sekizde aynen bu cümleyi Türkçeye tercümesinden aldım ; çünkü akustikteki bazı terimlerin Türkçesi yerine tam oturmuyor: “…Elimizde ayrıca, Korint’teki tiyatroyu tahrip ettikten sonra tunç kapları Roma’ya getirerek bunların satışından kazandığı para ile Luna Tapınağına adak sunan Lucius Mummius’un kanıtı var.” diye
yazıyor.
7
Bu önemli bir belge , çok meşhur Aysanur
diye bir
akustikçi var . B
üyük bir kitabı var. Orada bu Vitruvius’tan bahseder ve onu n tarif ettiği tunç kapların bir çizimi vardır. Bu tunç kaplar böyle bir görev yapmaz. B en bunların efe kt olarak,
yani oyun anında belli sesleri
çıkartmak için
kullanıldığını tahmin ediyorum.
Ama Vitruvius rezonatör olmayacağını net
olarak söylüyor.
“Anadolu’da Sinan ne yaptı?”
Anadolu’da Sinan ne yaptı? Üç b üyük
c amisini ele aldığımız zaman olay biraz farklı. Sanıyorum ilk dünyadaki büyük cami Şehzade Camisi , onu soruşturuyorum. Daha başka yerde daha büyüğünün yapıldığı ve daha önce yapıldığı hakkınd a bir belgeye rastlamadım . Y
aklaşık hacmi 50 000 m
3 , yani bir koronun limiti yaklaşık alanı 1 440
m 2 . Daha önce
de söylediğim gibi büyük koronun sesinin yetebileceği sınır.
Planına baktığımız zaman , mihrap burada,
yalnız üç taraftan giriş var, müezzin mahfilide kuzeybatı fil ayağının hemen yanında. K üçük camilerdeki müezzin
mahfillerinden biraz
büyükçe ;
ancak Sokullu Mehmet Paşa’ ya
baktığınız zaman farklı mahfiller
de var.
“Ses kaynağı gücü yetersiz” Şehzade Camisi’nde ses kaynağı ise, müezzin
mahfilde dua okuyan belli sayıda din adamıdır.
Böyle büyük bir hacme seslerin yettiğini düşünmüyorum ve Sinan’ın da bunu fark ettiğini tahmin ediyorum. Ses kaynağı gücü yetersiz.
Sinan Süleymaniye’yi yaparken birden bire rakamlar çok büyüyor .
Yaklaşık a lan 1600 m 2, yaklaşık hacim 80 bin m 3 . Dolayısıyla insan sesiyle beslenmesi mümkün değil . B ugünün bilgileriyle 8 elektronik seslendirme olmaksızın insan kaynaklı ses gücünün yeterli ses gücünü elde etmek olanaksız.
Planına baktığımız zaman yine ana giriş imiz
taraftan. M üezzin mahfilini hemen mihrabın batı tarafındaki fil ayağına koyuyor ve Şehzade Camisi ’
daha büyük. Ancak arka fil ayaklarına küçük balkonlar koyuyor ve bu arada da tekrarcı müezzinler geliyor. Tabii bugün bunu rahat konuşabiliyoruz. Bir y
k aynaklar arasında fas farkı var . D olayısıyla bir kargaşa neden olacak. S onuç olarak ses
kargaşası , gürültü , anlaşılma yetersizliği geliyor.
“Selimiye’nin tasarımı farklı” Selimiye’de bunu ortadan kaldırdığını görüyoruz ; çünkü Selimiye’nin tasarımı farklı. Birden bire bu mimari tasarım değişiyor. Yaklaşık alanı 1600 m 2 , yaklaşık hacim 60 bin m 3 . Selimiye’ de total bir mek ân vardır ve çok ferah bir mekândır. Rahmetli Haluk Karamağaralı Gazi’de bölüm başkanıydı , hep onu sorardı. Müezzin mahfili bu kadar güzel total bir mekân ortaya çıkardıktan sonra , müezzin mahfilini niye tam ortaya koydu? Total mek ânı parçalıyor.
255 rez onatör. Kubbe sesi olumsuz derecede içinde dolaştırıp sonra çıkmasına müsaade eden bir formdur. Hâlbuki
rezonatöre çarpan ses rezonatörün titreşimiyle , rezonatör kaynakmış gibi küresel olarak sesi yayar. Dolayısıyla düz duvardan yansıdığı zaman birim , alandaki enerji ancak duvara enerji hemen hemen aynı miktarda yansır ve dolayısıyla ekolar rezonanslar ortaya çıkabilir. Hâlbuki aynı enerji küresel yansıdığı zaman , küre büyüdükçe , kaynaktan uzaklaştıkça çok büyük yüzeye dağılacağı için birim alana düşen enerji miktarı düşüktür. Dolayısıyla bu problem ortadan kalkar. Bu da mimari tasarım ve akustik tasarımı birleştirip başarıya ulaşmasının göstergesidir.
Tabii sonuç olarak bilimin zaferi, teknolojik gelişme, kubbenin olumsuz verileri kalıyor . K
ağırlığı artıyor, ses ilahi nitelik kazanıyor , böyle bir etkisi de var. Rezonatörler genellikle alçak frekansta rezonans yapar. Dolayısıyla kalın sesler güçlendirilmiş oluyor. Yani işte müezzinin sesi ince dahi olsa daha ilahi tanrının sesi ortaya çıkıyor . B
.
9 S onuçta elde ettiğimiz bu şey bir harika ; fakat bunları söyledikten sonra unutmamız gereken bir faktör var:
İnsan faktörü , gereken önemi vermediği takdirde bütün bu teknolojik gelişme yok oluyor. Bana maalesef çoğunlukla İnka’ları anlatıyor. O müthiş tapınakların içinde yarı çıplak birtakım adamlar etrafınızda dolaşıyor, bizdeki olayda bana bunu anlatıyor.
Prof. Dr. Ali Günyaktı (Atılım Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı)
Süleymaniye 1600 m 2
bin m 3 hacminde ve bunun insan sesine yeterli olmadığını söylediniz. Peki Mimar Sinan bunu yaparken bugün gerekli
olan teknolojik gelişmeleri düşünerek mi yaptı , yoksa o zaman bu iletişim nasıl sağlandı? Müezzinlerle mi?
Prof. Dr. Mutbul Kayılı: Süleymaniye’de ikinci müezzinlerle bunu gidermeye çalıştı. Tabii bizim bilgimizle değil . Bence o da ciddi bir düşünce , yan i ileri bir düşünce ; çünkü o seviyede işte şu kadar m 3 yeterli gibi bir bilgi yok ortada, buna rağmen bunu görüp kendi bilgisiyle önlem almaya çalışıyor ama başarısız ; çünkü ses kargaşasına neden oluyor. Yani yetmiyor, işte fas farkı özellikle problem çıkartıyor.
Günyaktı: Selimiye’de bu telafi ediliyor mu?
; çünkü hemen kubbenin altında müezzinler birinci elden veya en kısa yoldan tüm enerjiyi alıyor ve rezonatörler küresel yaydığı için zaten köşelerde de bol miktarda rezonatör var . T abii aslında bu kayıtları çıkartıp hepsini tek tek bulmak lazım , yani bil inçli olmak lazım. Süleymaniye i nşaat d efterinde de rezonatörler nerde olduğu iki cildinde de yok ; fakat rezonatör koyduğunun kaydı var, o çok önemli . Bir yerden mutlaka çıkacak ve belki de kubbe planını da bulacağız. Çünkü rahmetli Şevket Sunar gene bir makalesinde bu defterleri karıştırıp parşömen kâğıdı , mum, çini mürekkebi gibi kalemleri tespit edip şunlar şunlar var diye bir bildiri vermişti , onu hatırlıyorum.
mümkün değil . Z aten araştırma yok . Yani ilk benim yaptığım ölçüleri devam ettirmek lazım , kaynak koymak gerekiyor, ciddi bir sorun. Daha önce
de söylediğim gibi Batı’ da ne var? Bir defa Hermos uğraştığına göre Batı’da da bir şeyler var. 2000 yılında Almanya’da kongre ye girerken bizim ana cihaz imal eden firmadır. Birel’in oğlu o da elektronik doktoru, “İtalya’da biz bulduk bunları”
diye fırladı. O çok güzel bir tartışma oldu . Hermos bulduklarını , küplere bağırdıkları zaman sesin geri geldiği gibi birtakım şeyler söyledi. Ama dediğim gibi en azından bir küçük mikrofonlar elde edip belki içine mikrofon sokup rezonanslarını tespit e tmemiz lazım
. Y ayılan enerji miktarını hesaplamak lazım ki ne olduklarını çok iyi bilmemiz gerekiyor.
ahfili ortaya almasının yanı sıra Süleymaniye dört ayak üzerine kurulmuş, Selimiye sekiz ayak yani buradaki mimari tasarım formun un da etkisi olabilir mi?
yani dikkat edin. Süleymaniye’ye dönelim . P
arçalanıyor önce. Birçok yerlerde kolonların , yani fil ayaklarının gölgesinde kalıyorlar. Y ani sadece küp koymakla olmuyor. Mimarisini de ona göre yapıyor . Planlamayla, yani mimari akustik tasarım bu işin o radan geliyor. Rahmetli Ali 10
Karama ğalı iyi bir sanat t arihçiydi. Mesela o buna takmıştı , n iye güzel ve içi de çok ferahtır? Restorasyondan sonra daha hırpalanmadan biz gitmiştik. Bu müezzin mahfilinin alt ında bir çeşmesi vardır , Süleymaniye’nin esprileri vardır. Yalnız enteresan bir şey oldu, Beyazıt Camisi’ nin
İstanbul’da restorasyonunu yaparken yanlışım yoksa
ağızdan aldım bunu yani görmedim. Birdenbire bir boru patlatıyorlar ve beyaz bir şey akmaya başlıyor. Telaşlanıyor adam bir fabrikanın yoğurt deposunun borusunu kırmışlar .
Soru: T abii biz bunu şu
anda Mimar Sinan’ın camilerinde gördük. Eğer Anadolu’ya bakarsak çoğu kubbede bu boşluklu rezonatör olarak kast ettiğimiz
şeyler var. Hem Mimar Sinan hem de Anadolu’da gerçekten var olan
bir kültür . B unu nereden almış olabilirler ya da burada mı ölçülmeye başladı?
Benim kafamdaki soruda “Acaba Yunan ailelerinden mi Anadolu’ya yayıldı?”
Şule Hanım’la. Efes’e gidelim falan diye konuştuk . O
radaki restorasyonlarda ne çıktı , Antik Yunan kentlerindeki konutlarda bu tip şeyler var mı? Hatta kulübü kuralım, grup olarak bir gezi yapalım, bol bol fotoğraf çekelim. K alıntılarda ölçüm bulabiliriz de, o gözle aramamız lazım .
Ayasofya’da var mı?
Batı tarafından çok incelendi. Olsaydı mutlaka çıkardı. Hatta televizyonda falan da
yapılışları yayınlandı , en ufak bir kayıt görmedim. Ama Antik Tiyatroları daha eski , yani o gözle tekrar bakmakta yarar var.
Yunan’dan, Bizans’tan gelen aktarılan bir bilgi mi? Eğer öyle aktarılan bir bilgi ise Ayasofya’da benzer şeylerin bulunması beklenir. Tabii Ayasofya’nın kubbesi falan
o resimlerin etkisi varmış, kapanmış olması da…
Ama Ayasofya bu ay ki Ayasofya değil , yıkılan bir Ayasofya var. Yanlış bilmiyorsam 600’lerin Ayasofya’sı var, 1200’lerin ortalarında başka bir Ayasofya var .
rleri n bir Ayasofya’sı .
Yani o zaten birbirini devam eden bir süreç değil .
Soru: İbadet şekli de eski. S onuçta bir yerde belki sade bir müezzinle yapılırken mimari şekli belki koroyla yapıldığı için çok gereksinim olmadı , sesi daha güçlü kaynaktan çıktı. Belki onun için böyle yaptılar.
Prof. Dr. Mutbul Kayılı: Koro
da olsa ses dağılımının ve sesi n,
enerjinin düşüşünü n kontrol edilmesi lazım. Ama hiç böyle bir kaynak yok, olsa yaygara kopardı.
m yalnız şöyle bir şey var : Eski Yunan şeylerine baktığımız zaman açık alan. B iliyoruz ki sesin açık havadaki davranışı havanın sıcaklık ve soğukluk etkisiyle biraz daha farklı . Dolayısıyla baktığımız zaman burada bir kapalı alan var. Aslında Mimar Sinan kapalı alanda kullanan bir kişi gibi görünüyor .
11
Prof. Dr. Mutbul Kayılı: Hayır, onu şey yapmayayım. Edirne’de Siddişah , Fatih’in kızı için yapılan bir cami var , çok harap , k ubbesi yıkık , küp duvarı da gördüm, duruyordu. Daha önceden var. Onun fotoğrafını çektik mi onu hatırlamıyorum . Türkler Anadolu’ya geldiğinde Rumlar var ama daha önce
de Yunanlılara ne oldu , bunların hepsi katledilmedi herhalde. Onların konutlarından halka mı geçti , halka geçmesi devlete geçmesinden bence daha kolay. O şekilde halk kültürü haline geldiğinde oradan mı camilere gitti.
Download 168.83 Kb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling