Bin Muhteşem Güneş


Download 1.16 Mb.
Pdf ko'rish
bet65/76
Sana29.04.2023
Hajmi1.16 Mb.
#1400306
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   76
Bog'liq
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş

bir kadını işaret eder. Her zaman. Bunu aklından çıkarma, Meryem.
***
Meryem’in mahkemesi bir hafta önce görülmüştü. Ne avukat, ne halka açık bir duruşma, ne
kanıtların incelenmesi, ne de temyiz. Meryem tanıklık etme hakkından feragat etti. Bütün olay
on beş dakikadan az sürdü.
Ortada oturan yargıç, sağlıksız görünüşlü Talib, mahkeme başkanıydı. Dikkat çekecek
kadar sıskaydı, sarı, köselemsi bir teni, kıvırcık, kızıl sakalı vardı. Gözlerini fazlasıyla büyüten,
gözaklarının sarılığını ortaya çıkaran bir gözlük takmıştı. Boynu, kafasındaki bol kıvrımlı,
dolambaçlı türbanı taşıyamayacak kadar zayıf görünüyordu.
“Suçunu kabul ediyor musun, hemşire?” diye sordu bir kez daha, yorgun sesiyle.
“Ediyorum,” dedi Meryem.
Adam başını pekâlâ anlamında salladı. Belki de sallamamıştı. Söylemesi güçtü, çünkü
elleriyle başında, Meryem’e Molla Feyzullah’ın titremesini anımsatan, bariz bir sallanma vardı.
Çayını yudumlamak istediğinde, incana uzanmıyordu. Solunda duran geniş omuzlu adama
başıyla işaret veriyor, o da incanı alıp hürmetle onun dudaklarına götürüyordu. Yargıç da
sessiz ve zarif bir minnet ifadesiyle, gözlerini yavaşça yumuyordu.
Meryem’e kalırsa, adamda güven veren, insanı rahatlatan bir şey vardı. Konuşurken,
sesinde gönül çelen, sevecen bir tını seziliyordu. Tebessümü sabırlı, hoşgörülüydü. Meryem’e
tepeden, küçümseyerek bakmıyordu. Ona kinle ya da suçlarcasına değil, yumuşak, alttan alan
bir tonla hitap ediyordu.
“Söylediklerinin tam anlamıyla bilincinde misin?” diye sordu, yargıcın sağında oturan,
kemikli yüzlü Talib -çay içiren değil. Bu, üç yargıcın en genciydi. Hızlı hızlı, vurgulu ve mağrur
bir özgüvenle konuşuyordu. Meryem’in Peştun dilini konuşamadığını öğrenince sinirlenmişti.
Meryem karşısında, yetkisinin tadını doyasıya çıkaran, baktığı her yerde kabahat, kusur
gören, kavgacı bir delikanlı görüyordu; yargılamayı, hüküm vermeyi doğuştan hakkı sayan.
“Bilincindeyim,” dedi Meryem.
“Kuşkuluyum,” dedi genç Talib. “Allah bizi farklı yaratmış; siz kadınlarla biz erkekleri.


Beyinlerimiz farklı. Sizler bizim gibi düşünmeyi beceremezsiniz. Bunu Batılı doktorlar
bilimsel olarak kanıtladı. Işte, tek bir erkeğin tanıklığına karşılık iki kadın tanık istememizin
nedeni de bu.”
“Yaptığım şeyi kabul ediyorum, kardeşim,” dedi Meryem. “Bunu yapmasaydım, onu
öldürecekti. Boğazına sarılmış, boğuyordu.”
“Bu senin iddian, elbette. Ote yandan, kadınların her an her şey için yemin ettiği de
malum.”
“Doğruyu söylüyorum.”
“Tanıkların var mı? Embağ’inin dışında, yani?”
“Yok,” dedi Meryem.”
“Buyurun işte.” Ellerini havaya kaldırdı, alayla güldü.
Sözü, hasta görünüşlü yargıç aldı.
“Peşaver’de bir doktorum var,” dedi. “Genç, düzgün bir Pakistanlı. Ona bir ay önce
göründüm, son olarak da geçen hafta. Bana gerçeği söyle, dostum, dedim. O da üç ay, taş
çatlasın altı ay, Molla sahip, dedi; her şey Allah’a bağlı, elbette, diye de ekledi.”
Solundaki geniş omuzlu adama usulca işaret etti, uzatılan çaydan bir yudum daha aldı.
Titreyen elinin tersiyle ağzını sildi. “Tek oğlumun beş yıl önce ayrıldığı bu dünyayı terk etmek
beni korkutmuyor; bize dert üstüne dert veren, artık kaldıramayacağımız kadar yüklenen bu
yaşamı. Hayır, vakti geldiğinde büyük bir keyifle çekip gideceğim, eminim.
“Beni korkutan şey, hemşire, Allah’ın beni karşısına dikip, Neden sözümü dinlemedin, Molla?
Neden buyruklarıma uymadın? diye soracağı gündür. Ona kendimi nasıl anlatır, nasıl açıklarım,
hemşire? Emirlerine itaatsizliğimi nasıl savunur, kendimi nasıl aklarım? Dolayısıyla,
yapabileceğim... hepimizin yapabileceği tek şey, bize tanınan bu sürede, O’nun bize verdiği
emirlere uymak, boyun eğmektir. Sonumu açık seçik gördükçe, hesaplaşma günüme
yaklaştıkça, O’nun sözüne uyma, yasalarını uygulama kararlılığım da artıyor, güçleniyor -ne
kadar acı verici olursa olsun.”
Minderinde kıpırdandı, yüzünü acıyla buruşturdu.
“Kocanın aksi, huysuz biri olduğunu söylüyorsun, ben de sana inanıyorum.” Gözlüklerinin
ardındaki, hem sert hem de şe katli gözlerini Meryem’e dikti. “Ama yine de, yaptığın eylemin
vahşiliği beni rahatsız ediyor; sen bunu yaparken üst katta, babası için ağlayan çocuk beni
rahatsız ediyor.
“Yorgunum ve ölmek üzereyim, dolayısıyla merhametli davranmak istiyorum. Seni
affetmek istiyorum. Ama Allah beni çağırıp, Affetmek sana düşmezdi, Molla, dediğinde, ne
cevap veririm?”
Yanındakiler başlarıyla onayladılar, hayran hayran ona baktılar.
“Içimde, senin kötü bir kadın olmadığına dair bir his var, hemşire. Ama çok kötü bir şey
yaptın. Ve yaptığın şeyin bedelini ödemek zorundasın. Şeriat bu konuda çok açık, sarih. Seni,
yakında benim de gideceğim yere yollamamı emrediyor.
“Anlıyor musun, hemşire?”
Meryem önüne, ellerine bakıyordu. Anladığını söyledi.
“Allah seni affetsin.”
Dışarıya çıkarmadan önce, Meryem’e bir belge uzattılar, ifadesinin ve molla’nın hükmünün
altını imzalamasını söylediler. Uç Talib izlerken, Meryem adını yazdı (mim, ra, yeh, sonra yine

Download 1.16 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   61   62   63   64   65   66   67   68   ...   76




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling