eline aktarıyordu sürekli. Şemsiyeyi bazen koltuğuna bazen dizlerinin arasına sıkıştırıyordu;
hatta birkaç kez elinden yere düşürdü, her seferinde de onu yerden alıp kaldırmak için bavulu
bir kenara bıraktı. Sanki alt tarafı Stuttgart'a gidiş dönüş bileti almamıştı da, Amerika'ya doğru
bir yolculuğa çıkacaktı. Oğlu Hans'a gelince, pek sakin görünse de gizli bir korku gırtlağına
sarılmış, adeta boğmaya çalışıyordu. Derken tren geldi, babayla oğul bindiler, müdür bey el
salladı. Bay Giebenrath bir puro yaktı; az sonra kasabayla ırmak aşağılarda kalmış, ova gözden
kaybolmuştu. Yolculuk, babayla oğlun ikisi için de işkenceden farksızdı.
Stuttgart'ta baba ansızın canlandı, neşeli, centilmen, güler yüzlü birine dönüştü; »birkaç
günlüğüne başkente inen bir taşralının haz ve kıvancı doldurdu içini. Hans ise tersineAöaha çok
durgunlaştı, bir ürkeklik çöktü üzerine, kenti görür görmez sıkıntı bastı ruhunu, bunalır gibi
oldu; yüksek ve görkemli binalar, uzayıp giden yorucu caddeler, atlı tramvaylar ve sokaklardaki
gürültü patırtı gözünü korkuttu, yüreğini bir sızı kapladı. Doğruca Stuttgart'taki halanın evine
yollandılar. Evdeki yabancı odalar, güler yüzlü ve konuşkan hala, amaçsızca uzun zaman
oturmalar, babasının bitip tükenmeyen cesaretlendirici sözleri Hans'ı büsbütün yılgınlığa
sürükledi. Bu yabancı odada şaşkın bir halde büzülmüş oturuyordu. Alışmadığı çevreyi, halayı
ve onun şehirli giysisini, kocaman desenlerle bezenmiş duvar kâğıtlarını, pandüllü konsol saatini,
duvardaki resimleri inceleyip seyrederken ya da pencereden gürültülü sokağa bakarken, âdeta
ihanete uğramış hissetti kendini, sanki evden ayrılalı pek çok zaman geçmiş, o vakte kadar bin
bir çabayla öğrenip belledikleri aklından tümüyle çıkıp gitmişti. Öğleden sonra bir kez daha
Yunanca edatlar üzerinde çalışacak olduysa da, halası hep beraber kentte bir gezinti
Do'stlaringiz bilan baham: |