Oğlanlar, evet anlamında çabuk çabuk
başlarını salladı. "Ne zaman?"
"Bu sabah."
Oğlanlar, tekrar ellerindeki elmaları yemeye koyuldu. Hans, bastıra bastıra presin kolunu
çeviriyordu, gözlerini şıranın aktığı fıçının içine dikmişti, durumu yavaş yavaş kavramaya
başlamıştı.
Az sonra babası düşüp geldi; çalışmalar, gülmeler birbirini izledi. Flaig Usta'nm çocukları
teşekkür ederek
koşup gittiler. Akşam oldu derken, Hans'la babası da yola dönüp eve döndüler.
Yemeğin ardından odasına çekildi Hans, tek başına oturdu. On oldu saat, on bir oldu, ışığı
yakayım demedi. Sonra da kalkıp yattı, deliksiz, uzun bir uyku çekti.
Sabahleyin her günkünden daha geç gözlerini açtığında, yaşanmış bir felaketle, uğranılmış
bir kayıpla ilgili
belli belirsiz bir duygu vardı içinde. Ansızın Emma geldi aklına, Emma gitmiş, bir hoşça kal
bile demeden çekip gitmişti. Bir gece önce beraberlerken kasabadan ne zaman ayrılacağını
biliyordu kuşkusuz.
Emma'nın gülüşünü, kendisini öpüşünü, üstünlük taslayarak gösterdiği sevecenliği
anımsadı. Onu hiç ciddiye almamıştı Emma.
Öfkeyle karışık bir acı ve içinde uyandırılıp da doyuma kavuşturulmamış
sevisel isteklerin tedirginliği bir araya geldi, bulanık bir bezginliğe dönüştü. Bezginlik
önüne kattı Hans'ı, evden bahçeye, oradan da sokağa çıkardı, ormana götürüp sonra yine eve
döndürdü.
Böylece, belki vaktinden önce, aşkın sırların-
dan kendi payına düşeni öğrenip yaşamıştı Hans, payına düştüğü kadarı da tatlılıktan çok
bir burukluğu ve acılığı getirmişti beraberinde. Boş
yakınmalar, özlem dolu anımsamalar ve pis pis düşünmelerle geçirilen günler, kalp
çarpıntılarından ve bunalacak gibi olmalardan gözüne bir türlü uyku girmediği ya da kâbuslar
Do'stlaringiz bilan baham: |