savaktan çağıldayarak aşağı dökülen, değirmenin ızgarasının önünde uğuldayıp duran suyun
sesine kulak kabarttı. Elleri soğuktu, damarlarındaki
kan göğsünden ve gırtlağından bazen duraklayarak, bazen paldır küldür geçip gidiyor,
gözlerini karartıyor, sonra ansızın yeni bir dalga halinde kalbinden yana seğirtiyor, başını
döndürüyordu.
Sonunda eve vardı Hans, odasına çıkıp yatağına uzandı ve hemen de uyudu, düşünde
korkunç mekânlar içinde buldu kendini, uçurumlardan uçurumlara yuvarlandı. Gece yarısıydı ki,
acılar içinde ve bitkin durumda gözlerini açtı, uyku ile uyanıklık arasında gidip geldi sabaha
kadar, susuzluktan yanıp kavruldu
içi, önüne geçemediği güçler kendisini sağa sola savurup duruyordu.
Şafak sökerken tüm acı ve sıkıntısı uzun bir ağıt halinde açığa vurdu kendini, sonunda
gözyaşlarmdan ıslanmış yastık ve yorganlar üzerinde yeniden uykuya daldı.
Yedinci Bölüm
Bay Joseph Giebenrath vakur bir edayla şıra presinin başında harıl harıl çalışıyor, Hans da
kendisine yardım ediyordu. Çağrıya uyup gelen, ayakkabıcı Flaig Usta'nm çocuklarından ikisi
elmalarla meşguldü, şıranın tadına bakmak için ortaklaşa kullandıkları bir bardak almışlardı
yanlarına, ellerinde esmer çavdar
ekmeğinden koca dilimler vardı.
Babasının fıçıcı ustasıyla bir süre uzaklaşmasını fırsat bilen Hans, nihayet oğlanlara Em-
ma'yı sorma cesaretini gösterebildi.
"Emma nerede peki? O gelmek istemedi mi?"
Oğlanlar, ağızlarındaki lokmaları yutup konuşabilecek duruma gelene kadar bir süre geçti
aradan. "Gitti Emma," dediler sonra ve söylediklerini doğrular gibi başlarını salladılar.
"Gitti mi?
Nereye?"
"Evlerine."
"Ayrıldı mı yani buradan? Trenle mi gitti?"
Do'stlaringiz bilan baham: |