lambalarının ışığından yararlanarak ders çalışmakta hiç sakınca görmediğini bilmem söylemeye
gerek var mı? Oysa yoksul bir ailenin çocuğu değildi Lucius, çok rahat yaşam koşullarında
büyümüştü.
Zaten öyledir hep, fakir insanların çocukları arasında parasını idareli kullanıp tutumlu
davrananına seyrek rastlanır, yoksul ailelerin çocuklarının ellerinde gereksinimlerini
karşılamaya yetecek kadar para vardır ancak, bir kenara ayırıp biriktirecek kadar paraları
hiçbir zaman olmaz.
Ne var ki, Lucius yalnızca maddi değerler, elle tutulup gözle görülür nesneler konusunda
bir çıkarcılıkla yetinmeyerek manevi alanda da fırsat düştü mü kendine çıkar sağlamayı iş
edinmişti. Bu konuda o kadar akıllıydı ki, ele geçireceği tüm manevi servetlerin ancak görece
değer taşıdığını hiç aklından çıkarmıyordu. Bu yüzden, yalnızca üeriki bir sınavda semeresini
alabileceği derslere
hakkını vererek çalışıyor, ötekiler üzerinde fazla durmayarak ortalama bir notla işi idare
etmeye bakıyordu. Ne kadar bilgi edinip ne kadar başarılı olduğunu öğrenci arkadaşlarının
başarılarıyla karşılaştırarak ölçüyordu. İki kat fazla şeyi bilip de sınıfta ikinci olmaktansa, yarısı
kadar bilgiyle birinci
olmak yeğleyeceği bir şeydi kuşkusuz. Dolayısıyla, arkadaşlarının vakit geçirmek için türlü
yollara başvurduğu, oyun oynayıp kitap okuduğu akşamlarda onun sessiz sedasız oturup ders
çalıştığı görülüyordu. Oda arkadaşlarının gürültüsü patırtısı hiç rahatsız etmiyordu kendisini,
hatta bazen başını çevirip her türlü kıskançlıktan uzak, âdeta memnun gözlerle onlara bakıyor,
hiç kıskançlık duymuyor, hatta bu durum hoşuna gidiyordu. Öyle ya, arkadaşları da kendisi gibf
oturup ders çalışsa, kendi çalışmalarından istediği sonucu alamayacağı kesindi.
Bütün bu kurnazlık ve numaralarından ötürü kimsenin çalışkan ve açgözlü Lucius'a kızıp
Do'stlaringiz bilan baham: |