EnstiTÜ MÜDÜRÜ Prof. Dr. M. Münir Aktepe
Download 4.07 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- ¡Şebabettin Tekindağ
hak k ın da, eski
olmakla beraber ilk araştırmayı yapmış olan Defremery, Halife el- Mu’tasım’m meşhur kumandanlarından Afşin’in, onun ölümünden sonra başkumandanlık mevkiine yükselen ve halife tarafından bir tac verilen Aşnâs’m ve el-Mütevekkil zamanmda ordu kumandanlı ğı, beytülmâlm idaresi, hâciplik ve berîd teşkilatı reisliği vazifele rini uhdesinde toplıyan Inak’ın emirülümerâ olabileceklerini ileri sür mektedir25. Burada şu hususu belirtmek gerekmektedir: Aynı ünva- nın îbn Râ’ik’ten önce bazı kumandanlara verildiği açık bir şekilde görülmektedir. Ancak bu hususta kaynakların verdiği kısa bilgiler- ' den, İbn Râ’ik ile diğerlerinin sahip oldukları hak ve selâhiyetler ba kımından aralarmda büyük farklar olduğu neticesine varılabilir. Az rastlanmakla beraber emirülümerâlık başlangıçta ordu kumandanı yerine kullanılıyordu. Yukarıda bahsettiğimiz selâhiyetlerin onlara da verildiğine dair herhangi bir bilgiye rastlayamadık. Afşin, Aş- nâs ve Inak’m emirülümerâ oldukları görüşü ise, bunların sahip ol dukları kudret ve nüfûz sebebiyle bir tahminden ileri gidememekte- dir. Her ne kadar gerek bunlar ve gerekse Halife el-Mütevekkil’den itibaren bazı kumandanlar halifelere hemen her istediklerini kabul ettiriyor iseler de, bu sadece sahip oldukları kuvvetten ileri gelmek te idi. Halifeler tarafından kumandanlığın ötesinde kendilerine bir selahiyet verilmemişti. İbn Râ’ik ise bunlara karşılık bizzat halife tarafından büyük selahiyetlerle teçhiz edilmişti. Bu, bakımdan emi- rülümeralığm, vezirlik, hâciplik, valilik v.s. gibi bir müessese ola rak bu şekilde geniş selahiyetlerle ilk defa Halife el-Râdî tarafın dan 324 (936) yılında kurulmuş olduğunu kabul edebiliriz. İbn Râ’ik ile başlıyan emirülümerâlık, kısa süre sonra devlet erkânı arasında rekabet unsuru olmada gecikmedi. Nitekim iki yıl 23 İbn Miskeveyh, I, 188; İbn'el-Esîr, V U , 188. 24 İbn el-Esîr, V E , 255. 25 Defremery, aynı makale, 106 vd. EMİRÜLÜMERÂLlĞlISf O R T A Y A ÇIKIŞI 107
sonra maiyetindeki kumandanlardan Beekem el-Türkî, İbn Râ’ik’i uzaklaştırarak kendisini bu makama tayin ettirdi (938). Diğer ta raftan yine siyasî sebeplerle 942 yıbnda Hamdânîler’den Haşan (Nasır el-Devle)’a emirülümeralık payesi verildi26. Büveyhîler’in 945 yılında Bağdad’ı işgalleri üzerine Halife el-Müstekfî bu hâne- dândan Ahmed’i Mu’izz el-Devle Unvanı ile emirülümerâ tayin etmek mecburiyetinde kalmıştır27. Siyasî bakımdan halifeye bağlılıkların- dan pek söz edilemiyen Hamdânîler ile halifeye tamamen tahakküm eden Büveyhîler’e bu Unvanın verilmesi bir mecburiyet tahtında ol muş ve emirülümerâlık müstakil bir hükümdar karşılığında kulla nılmaya başlamıştır. Bu Unvanın Selçuklular’dan itibaren Osmanlı imparatorluğunun son yıllarına kadar değişik mahiyetteki memuriyetleri ifade etmek için kullanıldığı görülmektedir. Selçuklular’da hanedan üyesi olup bir şehrin veya bölgenin idaresine memur edilenlere emirülümerâ denmekte idi. Meselâ Sultan Melikşah’m amcası Osman, emirülüme râ lâkabını taşıyor ve Toharistan’ın idaresini yürütüyordu28. Diğer taraftan Selçuklu ordusunun üst seviyedeki kumandanları olan si- pehsâlâr, emîr-i emîrân, mukaddem ül-ceyş, nakîb ve serhenk ara sında emirülümerâya da rastlamaktayız29. Fatımîler’de, Musul ve Şâm atabeglerinde ve Memlûkler’de kumandan olarak emirülümerâ kullanılmaktadır30. îlhanlılar zamanında ordu kumandanına Bey lerbeyi (Biglâr Bigi) yahut emirülümerâ veya Mir-i mirân deniyor du31. Akkoyunlular’da ise ordu başkumandanı, emirülümerâ veya melikülümera ünvanmı taşıyordu32. Osmanlı devletinde eyalet teş 26 Marius Canard, aynı eser, 425 vd. 27' K.V. Zİettersteen, «Büveyhîler» mad., İslâm Ansiklopedisi. 28 İbrahim Kafesoğlu, Sultan Melikşâh Devrinde Büyük Selçuklu İmpa ratorluğu, İstanbul 1953, 20; Osman Turan, Selçuklu Tarihi ve Türk İslâm Me deniyeti, İstanbul 1969, 153. 29 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, İstan bul 1941, 60; İbrahim Kafesoğlu, aynı eser, 163. 30 Emile Tyan, aynı eser, İ, 533, not 1. 31 Bertold Spuler, İran Moğolları, türkçe tere. Cemal Köprülü, Ankara 1957, 436. 32 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, aynı eser, 309.
108 H A K K I D U R S U N Y IL D IZ kilatı kurulduktan sonra eyalet valileri olan beylerbeyilere aynı za manda emirülümerâ da deniyordu33. Bu uzun müddet devam etmiş ve 1259 (1843-44) yılından itibaren mülkî rütbelerden livalığa kar gılık olmak üzere emirülümerâ rütbesi ihdas edilmiştir. Bu durum Osmanlı devletinin son yıllarına kadar devam etmiştir34. 33 Tursun Bey,Târih-i Ebu’l-Feth, haz. A. Mertol Tulum, İstanbul 1977, 208; ayrıca bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı tarihinde Kapıkulu Ocakları, Ankara 1944, H, 78; aynı müellif, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teş kilatı, Ankara 1948, 186, 219, 325. 34 Mehmet Zeki Pakalm, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 197U, I, 527.
ŞEHÎNŞÂH’IN OĞLU ŞEREFEDDÎN İSHAK HAKKINDA BİR KİTÂBE ¡Şebabettin Tekindağ Umûmiyetle Anadolu Selçuklu Sultam I. Rükneddin Mes’ud (öl. 1156) ’un' oğlu olup, babasının ölümünden sonra Ankara, Çan kırı ve Kastamonu vâliliğinde bulunan Şehinşâh ( = Şâhân-Şâh)1 m oğullarına dâir kaynaklarda veya kitâbelerde bir kayıd yoktur. Kaynaklarda daha ziyâde büyük kardeşi II. İzzeddin Kılıç Arslan (1156-1192) ’in oğullan bahis konusudur. Halbuki, Şehinşâh’m yedi oğlu olup, bunlar Kılıç Arslan’m Malatya seferinde esir düşmüşler, Halep ve Şam Atabeyi Nureddin Mahmud ( = el-Âdil) ’un (öl. 1174) da delâletiyle geri istenmelerine rağmen, Kılıç Arslan bunlan iâde etmemiş, hattâ, kararını belirtmek maksadiyle bunlardan birisini öldürüp Şehinşâh’a göndermiştir2. Bu çocuklar, muhtemelen, babaları Nizâmeddin- Yağıbasan (öl. 1164)’m ölümünden sonra Selçukluların hizmetine giren Daniş- 1 Şehinşâh, önceleri «sevgili bir evlâd gibi» (bk. Urfalı Mateos Vekayi-
Ankara 1962, s. 313) ağabeyisi Kılıç Arslan’a itaat etti ise de, sonradan onun ortanca kardeşini öldürmesi üzerine Ankara ve Çangırı kalelerine kaçmış ve kardeşine bir daha görünmemiştir (bk. Urfalı Mateos, Aynı eser., s. 313). Bununla beraber, Danişmendli Yağıbasan’ın damadı olan Şehinşâh, Danişmend- li Zünnun ile birlikde, önce Nureddin Mahmud’a iltica etmiş, sönra da ağabeyi- sine karşı yürüyen Manuel Comnöne’in tarafmı tutmuş (1159), Kılıç Arslan topraklarını zabt edince de Manuel’in yanına sığınmıştır (1175). 2 Bk. O. Turan, Küıg Arslan, İslâm Ansiklopedisi, VI, 691.
110 Ş E H A B E T T İN T E K lN D A Ğ mendli şehzâdeler gibi3, resmî görevlere atanmışlardır. İşte bunlar dan biri olan Şerefeddin İshak’a âid bir kitabe bugün Konya’da İzzet Koyunoğlu Kütüphânesinin bahçesinde bulunmaktadır. Kon ya surlarının tâmiri sırasında bir burcun onarılmasında rol oyna yan bu emirin ismi yazılı kitâbenin en üstünde «Sultânî» lâkabı ve Selçuklu armasının altında da : «Şerefeddin tshak b. Şehinşâh» adı açıkça okunmaktadır : 3 Nitekim, Selçukluların hizmetine girip Emîrü’l-ümerâ (•= Beylerbe- yi)lığa yükselen emirler gibi, bizzat Nizâmeddin Yağıbasan’m Muzafferüddin Mahmud, Zahîrüddin-üi ve Bedreddin Yusuf adlarmdaki oğıilları da, uç-beyleri olarak, I. Gıyâseddin Keyhusrev (öl. 1211) ve I. Izzeddin Keykâvus (öl. 1220) zamanlarında önemli roller oynamışlardır, bk. Ibn Bibi, el-Evâmirü’l-Alâ’iyye, nşr. A.S. Erzi, Tıbkıbasım, Ankara 1956, s. 76 v.d.; ayn. müel., Muhtasar Sel-
Yazıcı-zâde Ali, nşr, M. Th. Houtsma, IV, 24, 40, 44, 75. Ayr. bk. Kerimüddin Mahmud, Zahîrüddin Keyhusrev (öl. 1211) ve I. Izzeddin Keykâvus (öl. 1220)
XV. YÜZYILIN İLK YARISINDA TİMURLULAR’DA ZİRAÎ VE TİCARÎ FAALİYETLER İsmail Aka Timur’un herkesi dehşetler içinde bırakan seferlerinden sonra, ülkenin çeşitli bölgelerinde mirzalar ve ileri gelen beglerin hüküm sürmeleri, geçmişin yaralarının sarılmasını kolaylaştırmıştı. Bun lar bulundukları bölgeleri bayındır ve buralarda refahı temin ede bilmek için, İktisadî hayatın sağlam temellere dayanması ve istik rarın sağlanması gerektiğini idrak ediyorlardı. Bütün tahripkârlığma rağmen Timur kendisi de ticaretin dev let için en büyük gelir kaynağı olduğunun farkında idi. Bu düşünce iledir ki, 1402 yılında Fransa kralına gönderdiği mektubunda karşı lıklı olarak tüccarların gelip-gitmesini, tüccarlara güçlük çıkarıl mamasını, zira dünyanın tüccarlar sayesinde bayındır ve müreffeh bir hal aldığını ifade ediyordu1. Tüccarları koruma siyaseti oğlu Şahruh zamanında da devam etti. Çünkü bu tarz ifadelere biz onun birçok hükümdarlara gönderdiği mektuplarında da rastgeliyoruz2. Abdürrezzak-ı Semerkandî, kendisi ile konuştuğu bir tüccarm de falarca Çin’den aldığı kumaşları Mısır ve Anadolu’ya, oradan aldı ğı malları da Çin’e götürdüğünü söylediğine işaret ile, Şahruh za manında artık Mısır ile Çin arasındaki yolun işlek, aslında çok uzak olan bu mesafenin ise yakınlaştığını kaydeder3. • 1 Muhammed Kazvinî, Nâme-i Emir Timur Gürgân, Bist Makale-i Kazvinî, Tahran 1332 h.ş., 41. 2 Meselâ bk. A. Semerkandî, Matla’-ı Sa’deyn, yay. Muhammed Şefi’, Lahor 1946-1949, 227; Makr'izî, Küabu’s-Sülûk, yay. Sa’id Aşur, Kahire 1972, IV, 1187. Keza, Şahruh 1414 yılında Hemedan ve Luristan’ı Mirza Baykara’ya tefviz ettikten sonra, ona tüccarlara iyi davranmasını buyurmuştur (Hafız-i Abrû, Zubdetü’t-Tevârih-i Baysungurî, Fatih Ktb. nr. 4370/1, 513 b; Matla’-ı
3 Matla’-ı Sa’deyn, 831. 112 İS M A İL A K A Mogollar’in hıristiyanlar ve yahudiler’e karşı müsamahalı dav ranışları, Avrupa ile Moğol hâkimiyetindeki ülkelerin ticarî müna sebetlerini daha da geliştirmişti. Ceneviz ve Venedikliler İlhanlIlar ile devamlı temas halinde bulunuyorlardı. İskenderun limanından Sivas-Erzincan-Erzurum yolu ile Tebriz’e ulaşan kervan yoluna Ce nevizliler ayrı bir değer veriyorlardı. Bundan dolayı 1276 yılında Sivas’ta ve 1304 yılında ise Tebriz’de Cenevizliler ticaret konsoloslu ğu açmışlardı. Ayrıca Trabzon ile Tebriz arasında İktisadî anlaşma bulunuyordu ki4, «çek» kelimesinin Avrupa dillerine geçişi de yine bu devirdeki ticarî münasebetler ile ilgilidir5. Doğuda, Merv, Belh ve Nişabur gibi büyük merkezlerin Moğol istilâsı sırasmda tahrip edilerek öylece kalmalarından dolayı Çin, Doğu Türkistan ve Hindistan ile Karadeniz ve Akdeniz’in çıkış nok talarında kolonileri bulunan Ceneviz ve Venedikliler arasındaki ti caret yollan Tebriz ve Sultaniye’nin uzantısı olarak ister-istemez Herat üzerinden geçmeye başlamıştı. Memlûkler’in elinde bulunan Hind deniz ticaretine darbe vur mak için Îlhanlılar, Cenevizlilerden faydalanma yoluna gitmişler ve bu maksatla Argun zamanmda Cenevizli ustalar Bağdad’a gönde rilerek, Aden’den'geçen Hind ticaretine engel olmak için gemi in şasına memur edilmişlerdi. Bütün bunlardan îlhanlılar’m ticaret yollarını güneyden kuzeye, yâni Tebriz ve Sultaniye üzerine çekmek için gayret gösterdikleri anlaşılıyor. Daha sonraları Timurlular dev rinde de Tebriz ve Sultaniye’nin ticarî ehemmiyeti eskisi gibi devam etti. Sultaniye’ye her yıl bilhassa yaz aylarında develerden müteşek kil büyük kervanlar geliyordu. Bunlar arasında Hindistan’dan gelen kervanlar daha çok baharat getirmekte olup, bunlar ticarî rekabet yüzünden Suriye’ye gönderilmiyordu6. Hazar Denizi kıyısındaki Gilân ve Şirvan’dan buraya gelen ipek ler, İranlı tüccarlardan başka, Ceneviz ve Venedikli tüccarlar eli ile Suriye, Anadolu ve Kefe’ye götürülüyorlardı. Şiraz havalisinden ge len pamuklu, ipekli ve krep kumaşlar ile Horasan havalisinden ge- 4 Ahmet-Zeki Velidi, «Mogollar Devrinde Anadolu’nun İktisadî Vaziyeti», THİT Mecmuası, I, 17. 5 Barthold, Orta Asya Türle Tarihi Hakkında Dersler, Ankara 1975, 176. 6 Clavijo, Embassy to Tamerlane
don 1928, 159; türkçe tere. Ömer Rıza Doğrul, Kadis’ten Semerkand’a Seyahat, I, 121. T İM U R L U L A R ’ D A Z İ R A Î V E T ÎC Â R Î F A A L İY E T L E R 113
len kumaşlar da Sultaniye’de iyi pazar buluyorlardı. Hürmüz’den ise inci ve sedef gibi kıymetli taşlar Sultaniye ile Tebriz’e getirile rek işleniyor, yüzük ve küpe haline getirildikten sonra Kefe ve Trab zon gibi hıristiyan şehirleri ile diğer İslâm ülkelerinden gelen tüc carlara devrediliyorlardı7.. Ancak güneydeki Hürmüz ve civarındaki adaların beynelmilel ticaretin merkezi olduğu anlaşılıyor. Hicrî 845 (1441-42) yılında el çilikle Hindistan’a gönderilen müverrih Abdürrezzak-ı Semerkandî, Hürmüz’e de uğramıştı. O, dünyanın her tarafından Mısır, Suriye, Anadolu, Azerbaycan, Arab ve Acem Irak’ı, Horasan, Maverâün- nehr, Türkistan, Deşt-i Kıpçak, Kalmuk ülkesi, Çin ve Deniz ülke leri yâni Güneydoğu Asya memleketleri, Habeşistan, Zengibar, Hind ve Arab yarımadası kıyısındaki şehirlerden ve çeşitli dinlerden tüc carların buraya geldiklerini, mal getirip götürdüklerini, ister para, ister değiş-tokuş yolu ile alış-veriş yapılabildiğini, memurların ge lenlere âdil bir şekilde davranıp, altın ve gümüş dışında herşeyden öşür aldıklarını kaydetmektedir8. Menşei Uygurlar’a kadar uzanan, ancak Mogollar devrinde canlandırılan, devlet sermayesine dayalı ortaklık müessesesi9, bu devirde de varlığını sürdürmekte idi. Dev let hâzinesinden kredi alan ortaklara büyük imkânlar sağlanıyor, hatta tarhanlık verilerek, her türlü vergiden muaf tutulup, hiç kim senin onları rahatsız etmemesi, rüşvet ve hediye istememesi,. hay vanlarına dokunmaması buyuruluyordu10. Hissedarları arasında hükümdar, mirzalar ve ileri-gelenlerin bulunduğu bu ortaklıklarda, faizli kredi usûlü de tatbik olunmuş, bu ise şeriata aykırı sayıldığından zaman zaman hükümdarlar ile ulemâ arasında anlaşmazlıklara ve ulemânm şiddetli itirazlarma yol açmıştı. Hvandmir’in naklettiğine göre, Uluğ Beg, alış-verişte bu lunup, dönüşünde geri yermek üzere tüccardan birine kıymetli bir taş vermiş, fakat aradan bir müddet geçip tüccar aldığını geri ve- 7 Aynı eser, ing. tere., 159; türkçe tere. I, 122 v. dv. 8 Matla’-ı Sa’deyn, 768. 9 Bu müessese hakkında bk. Z.V- Togan, Umumî Türk Tarihine Giriş, İs tanbul 1970, 309 v. dv.; A.Y. Yakubovskiy, Altın Ordu ve İnhitatı, İstanbul 1955, 131. 10 Bu gibi tarhanlık beratlarmm suretleri için bk. Gottfried Herrmann, Der Historische Gehalt des Nama-yi Namî von Handamir, Göttingen 1968, nr. 20 ,
.
114 I s m a i l a k a
remeden ölünce, mirza şahitler göstererek tüccarın mirasından his se almak istemişti. Ancak bunu haber alan Semerkand kadısı Şem- seddin Muhammed Miskin, saraydan birisini çağırtarak ona, Uluğ Beg’e giderek «bu işi şahitler getirerek dava konusu yapmanın hü kümdara bir fayda sağlamayacağını, çünkü işin iç yüzünün kendin ce bilindiğini, buna rağmen davanın kendi lehine sonuçlanmasını is tiyor ise, o vakit havaların iyice soğuk olduğu şu günlerde kendi sinin yâni kadının el ve ayaklarını bağlayıp, kendinden geçip bayı- lmcaya kadar suya batırılıp çıkarıldıktan sonra, kendini bilmez bir halde mirzanın kaybolan taşı karşılığında tüccarın malından hisse verilmesine karar verebileceğine» dâir bir haber göndermişti11. 842(1438) yılı başlarında 10 deve yükü mal ile Şiraz’dan çıkıp, Herat ve Merv üzerinden Harezm’e geçip, Ürgenç ve Saray şehirle rine kadar uzanıp, burada alış-verişte bulunduktan sonra Horasan’a geçen ve Yezd-üzerinden 844(1440) yılı başında 725 gün sonra Şi- raz’a dönen tüccar Şemseddin Muhammed'in de Şiraz'da Mirza Ab dullah’ın hâzinesinden bir miktar kredi almış olduğu anlaşılıyor. O, temin ettiği 30.000 dinar ile işe girişip, 21.857 dinar harca yarak 2003 aded irili-ufaklı inci, amber, Java ve Kamboçya malı öd ağacı, ak ve kızıl sandal ağacı, karabiber, zencefil, Hindistan ce vizi, karanfil tanesi, abanoz ağacı, çivit boyası satın almıştı. Saray şehrine kadar yolda develer için ödenen kira, bac ve tamga olarak 2395 dinar ödenince, yekûn 25,253 dinarı bulmuştu. Artan para ise kervanda bulunan kimselerin günlük ihtiyaçları için harcanmış ol malıdır. Yolda, Herat ve Ürgenç’te malların bir kısmı elden çıkarıl mış olmakla birlikte, esas alış-veriş Saray’da yapılmıştı. Şemsed din Muhammed, Saray’da Çin mamulâtı olan ibrişim, kemha, atlas, örmek denilen yarı ipekli kumaşlar ile Rus keteni ve yünlü kumaş lar alarak 45,900 dinar ödemişti. Bunların bir kısmmı dönüşünde Herat’ta elden çıkarıp, bazı şeyler alarak Yezd’e gelen tüccar, bu rada da Herat’taki gibi alış-verişte bulunmuş ve nihayet elde artan malları Şiraz’da sattığı zaman, bütün masrafları hariç 158.969 di nar eline geçmişti. Bunun 30.000 dinarım aldığı borç karşıhğı olarak ödediğinde, elinde 128.969 dinar kalıyordu ki, bu ana sermayenin hemen hemen beş misline yakındı. Sermayeye katılan tüccarlara ve - 11 Habibü’s-Siyer, yay. Celâleddin-i Humayî, Tahran 1333 h.ş., IV, 37; Barthold, Uluğ Bey ve Zamanı, İstanbul 1930, 108.
T İM U R L U L A R ’D A Z İR A Î V E T İC Â R Î F A A L İY E T L E R 115
Mirza Abdullah’ın hâzinesi hissesine düşen kâr kararlaştırıldığı üzere bölündükten sonra, tâcirin kendisine de 38.969 dinar kal mıştı12. Başşehir olması dolayısı ile Herat bütün imparatorluğun gelir lerinin toplandığı yerdi. Herat’ın bugün olduğu gibi, o devirde de derileri meşhurdu13. Şehir ayrıca köle ticaretinin merkezi olarak ta nınıyordu. Türkistan ve Kandahar yolu ile Hindistan’dan buraya her yıl 20.000 köle getirilir ve bunlar ucuzluğu olmadan, gerçek kıyme tini her zaman bulurdu11. Herat’m yakacak odunu ile inşaatlarda kullanılan kereste Badgis’den15, halkın ekserisinin giyeceği ise Ku- histan16 ve Merv’den17 geliyordu. Cam’m yünlü dokumaları o kadar tanınmış idi ki, burada dokunan kepenekler 200-300 dinara alıcı bu luyor ve her tarafa gönderiliyordu18. Semerkand’m ise kırmızı ka difeleri meşhurdu19. Güney İran’daki Yezd şehrinde ise bol miktarda şeker üretil diğinden imalâthaneler bulunuyor20, ülkenin en iyi dokumaları bu radan her tarafa gönderiliyordu. Yezd’in bilhassa seten ve muslin kumaşları aranıyordu21. Şahruh tarafından Kâbe’ye gönderilecek olan örtü bile burada dokunmuştu22. Şehrin dokumacılarının başı ve ibrişim ile ilgili işleri yürütmekle sorumlu olan Mevlâna Ferec’in dokuma tezgâhları için 1445’de bir atölye inşa ettirdiğini biliyoruz23. 12 W. Hinz, Ein Orientalisches Handelsunternehmen im 15. Jahrhundert, Die Welt des Orients (1949), I, metin, 316-324; alm. terc., 327-334. 13 Aynı eser, 332. 14 Muinüddin Muhammed Zemçi-i İsfizarî, Ravzatüt-Cennât fi Evsafı
23 v. dv. 15
16
>Aynı eser, I, 327. 17
Aynı eser, I, 173. 18
Aynı eser, I, 242; W. Hinz, Handelsunternehmen, 332. 19 Babur, Vekayî, Babur’un Hatıratı, Ankara 1943, 30. 20 Meselâ Emir Çakmak 830 yılında tamamlanan bir şeker imalâthanesi inşa ettirdiği gibi (Ahmed b. Hüseyin b. Ali-i Kâtib, Tarih-i Cedid-i Yezd, yay. İrec-i Afşar, Tahran 1345 h.ş., 99), şehrin üeri gelenlerinden Haee Şehabeddin de büyük bir şeker imalâthanesi inşa ettirmişti (Aynı eser, 113). 21 W. Hinz, Handelsuntemehmungen, 332. 22 Tarih-i Cedid-i Yezd, 149. 23 Aynı eser, 224. Ayrıca Hazar Denizi’nin güney kıyüarmda da bol mik-
|
ma'muriyatiga murojaat qiling