Orhan pamuk


Download 1.5 Mb.
Pdf ko'rish
bet31/79
Sana28.12.2022
Hajmi1.5 Mb.
#1012237
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   79
Bog'liq
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )


YOLA ÇIKMADAN ÖNCE 
Ömer öğle uykusundan kalktı, saatine baktı. "Ne kadar uyu­
muşum!" diye düşündü. "Nazlı'ya geç kalıyorum!" Merdivenleri 
indi. Pencereden konağın arka bahçesini, yeşillikleri neşelendiren 
bahar ışığını gördü. Uzaktan deniz gözüküyordu. Bakırköy'ün 
önünden bir mavna geçiyordu. "Kemah'a gideceğim!" Sivas-
Erzurum hattında çalışmaya karar vermiş, bir şirketle anlaşmış, 
Kemah ile Erzincan arasındaki bir tünelde çalışmak için bir 
134 


anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre kendisi de işe sermaye 
katacaktı. Bu sermaye için şimdilik yeterli parası vardı, ama sonra 
sıkışacağını düşünüyor, Cemile Teyze'nin kirasını aldığı evi, sonra 
aynı yerdeki başka bir arsayı, Kapalıçarşı'daki bir dükkânı satmak 
istiyordu. Bunun için Cemile Teyze'ye gitmesi gerekiyordu. 
Eniştesi salonun bir ucunda komşuyla bezik oynuyordu. Ömer'i 
görünce: "Uyandın mı?" dedi. Sonra komşuya döndü: "Vidonuzu 
görüyorum, efendim!" 
Teyze yün örüyor, arada bir pencereden dışarı bakıyordu. O 
da: "Uyandın mı?" dedi. 
"Ben gidiyorum, geç kaldım!" dedi Ömer. "Uyuşmamak," diye 
düşündü, esnedi. "Bir havaya kapılmamalı, buna çok dikkat 
etmeli!" 
"Cemile Hanım'a mı?" dedi teyze. 
"Evet, onunla şu ev ve arsalar hakkında konuşmak istiyo­
rum!" 
"Enişten de görürdü o işleri!" dedi teyze. "Neyse, selâm söyle. 
Cemile'nin yeğeni nasıl? Neydi onun adı?" 
"Nazlı! Hadi, teyzeciğim, geç kalıyorum. Akşama gelirim!" 
Teyze fırsat çıktığı için sevinerek onu yanağından, eskiden 
rahmetli annesinin de öptüğü yerden öptü. Ömer akan zamanı 
farketti. Hızlı hızlı yürüyerek bahçeyi geçti. Bir faytona bindi. 
Sonra istasyonun önünden bir taksi çevirdi. Yolda İstanbul'dan 
uzaklaşmak zorunda kaldığı için hüzünlendi, ama tasarılarını 
kendi kendine tekrarlayınca rahatladı. Yalnız tatillerde değil, 
her gün komşusuyla bezik oynayan eniştesini, durmadan yün 
ören teyzesini düşünerek, "Onlar gibi olmamalı!" diye mırıldandı. 
"Refik gibi de olmamalı. Muhittin gibi sabırlı da olamayacağıma 
göre..." Araba köprüyü geçerken Nazlı'yı düşündü. Onu bir ay 
önce gördüğü zaman konuştukları şeyleri hatırladı. "Niye arada 
bir öyle kızarıyordu?" diye düşündü. "Bir milletvekilinin kızı. 
Bir milletvekili fatih olma yolunda insana neler sağlayabilir?" 
Kendini Nazlı'nın kocası ve o milletvekilinin damadı olarak 
düşündü. Ankara'da yeni yeni ihaleler alıyor, çok para kazanıyor, 
ona ve karısına hayran oluyorlar, arkasından da 'Şu Ömer Bey 
hiçbir şeyle yetinmez' diyorlardı. Birden düşüncelerinden uta­
narak: "Ne ayıp şey! Ne saçma şey!" diye mırıldandı ve güldü. 
135 


Sonra Cemile Teyze'ye dükkânlar ve arsalar için söyleyeceklerini 
tasarlamaya başladı. 
Kapıyı Cemile Teyze açtı. Ömer'i gene neşeyle karşıladı, daha 
önce gelmediği için çıkıştı, teyzesini ve eniştesini, hava günlük 
güneşlik olmasına rağmen yolda üşüyüp üşümediğini, kahvesini 
nasıl istediğini sordu. Ömer'in cevaplarını dikkatle dinledi, 
hizmetçinin izinli olduğunu söyledi, kahve pişirmek için mutfağa 
gitmeden önce de biraz hizmetçiden yakındı. Ömer, kadının 
arkasından bakarken, "Ee, Nazlı yok mu?" diye söylendi. 
Kahvelerini içerlerken havadan sudan konuştular. Ömer, 
Cemile Hanım'ın sorması üzerine teyzesinin ve eniştesinin 
sağlığını, günlük hayatlarını anlattı. Cemile Hanım da kendi 
sağlığından yakındı. Tombul kollarını göstererek romatizma­
larından çektiklerini anlattı. Sonra Ömer'in beklediği gibi bir 
sessizlik başladı. Teyze uzun uzun iç çekti. 
Bunun üzerine Ömer çabuk çabuk anlattı: Kemah'a gidiyordu, 
bir yıla kalmadan yüklüce bir paraya ihtiyacı olacaktı. Cemile 
Teyze'sinden dükkânlara, ortak oldukları eve, arsalara alıcı 
bulmasına yardımcı olmasını rica ediyordu. 
"Aman, her şey öyle satılır mı?" dedi kadın. 
"Şimdi satılmayacak, teyzecigim. Sonra satılması gereke­
cek!" 
"Satmak iyi bir şey değildir. Rahmetli babam, bir kere mülk 
satmaya başladın mı sonu gelmez, derdi." 
"Ben bunları yemek için satmayacağım ki!" dedi Ömer. 
"Sermaye etmek için satacağım." 
"tyi değildir, iyi değildir!" diye mırıldandı kadın. Ama sonra 
elinden gelen yardımı da yapacağını söyledi. 
Ömer, "Ben buraya niye geldim?" diye düşündü. "Bu kadın 
bana hiçbir zaman yardım edemez. Ben buraya... Yoo, niye ol­
masın? Erenköy'ü iyi tanır..." 
"Oğlum, Kemah nerede?" 
"Erzincan'da." 
"Soğuk olur oraları." 
"Önümüz yaz!" 
"Gene de sen kalın birşeyler almayı ihmal etme!" dedi Cemile 
Hanım. Sonra Erzurumlu bir uzak akrabasını anlatmaya başladı. 
1.36 


Çayı elden ele dolaştırdıkları bir kocaman şeker parçasını yalaya 
yalaya içtiklerini söyledi. Sonra çay demlemek için mutfağa 
koştu. 
Ömer odaya giren kül rengindeki kediyi gördü, ayağa kalktı. 
"İstanbul'dan gidiyorum!" diye düşündü, ama içinde arabadayken 
uyanan hüzün uyanmadı. Uyku mahmurluğundan kurtulmuş, 
hırsını bulmuş, bir fatih olması gerektiğini kesinlikle anlamıştı. 
"Bu hayatta çok şey yapılabilir!" diye mırıldandı. Kedi onu 
gözünün ucuyla süzerek yaklaştı, bir koltuğun üzerine bir 
hamlede sıçradı, yastığı kokladı, kıvrılıp yattı. "İstanbul'un da 
ama, tadını çıkaramadan gidiyorum!" Odanın içinde aşağı yukarı 
yürüyordu. Birşeyleri kırıp dökmek için sabırsızlanarak: "Hangi 
tat?" diye söylendi. "Londra'dayken İstanbul'u hiç de iyi dü­
şünmezdim!" Pencereden dışarı, Boğaz'a bakıyordu. "Evet, İs­
tanbul'u sevgiyle düşünmezdim, ama şimdi görüyorum ki, burada 
dostluklar var, bazı insanlar, yakınlar, tanıdık bir koku, gövdemi 
saran ılık bir hava var!" Bu doğruydu. Pencereden öteki duvara 
doğru yürüyordu. Bir kütüphane ve üstüste yığılmış kitaplar 
gördü. "Sözgelimi şu kız var! Ne okuyor acaba?" Kediyi gördü. 
"Ama burada kalırsam uyuşabilirim de. Para lâzım bana!" Bu 
da doğruydu. Geri dönüp pencereye doğru yürüdü. "Para ka­
zanmak için istanbul'dan kaçıyorum, ama İstanbul'u fethede­
ceğim." Üsküdar'ın üstünde iki bulut kümesi vardı. "Belki de 
bu fatihlik denen şeyi abartıyorum, özeniyorum. Sakın, Avrupa'da 
öğrendim dediğim şeyler saçma şeyler olmasın?" Gene geri 
dönmüş duvara doğru yürüyordu. "Ama yok! Tutkularım var 
benim. Başkalarına benzemiyorum. Cesaretim var! Nerede kaldı 
şu kadın?" Ayak sesleri duyarak geri döndü. "Çayı getiriyor!" 
Kapıya döndü, dalgın dalgın baktı: "Aaa, Nazlı bu!" 
"Kusura bakma, çıkamadım, komşu çocuğuna İngilizce öğ­
retiyordum," dedi Nazlı. 
Ömer yüzünün alıklaştığmı farkederek gülümsedi: "Tabii, tabii. 
Demek İngilizce öğretiyorsun?" 
Nazlı: "Odanın içinde aşağı yukarı yürüyordun galiba!" de­
di. 
Ömer kızın boynunun uzunluğuna şaşarak: "İstanbul'dan 
ayrılıyorum üç gün sonra!" dedi. 

Download 1.5 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   79




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling