T. C. Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ bati dilleri ve edebiyatlari(rus diLİ ve edebiyati) anabiLİm dali


Aleksandr İvanoviç Kuprin: Kritiko-Biografiçeskiy Oçerk


Download 5.01 Kb.
Pdf ko'rish
bet10/12
Sana21.02.2017
Hajmi5.01 Kb.
#977
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12
Aleksandr İvanoviç Kuprin: Kritiko-Biografiçeskiy Oçerk , Moskva 1956, s. 66. 

Yaşadığım ve gördüğüm her şeyi yazmam gerek. Ve romanımla çarlık ordusunu 
düelloya davet edeceğim ...” demiştir. 
433
 
Romanın baş kahramanı; Teğmen Romaşov’dur. Bu tipte tüm yönleriyle 
Kuprin’e has, doğruluk arayıcısı, hümanist, yalnız, hayalperest bir kahramanın 
çizgileri verilmiştir. Subay çevresinde Romaşov düşüncelerine destek bulamaz. 
Nazanski dışındaki herkes ona yabancıdır.
434
 
 
A. A. Volkov’a göre; diğer subaylardan farklı olarak Romaşov askerlere 
insanca davranmaktadır. Romaşov’da üniformanın  şerefi sahte duygusu yerine 
insanlık onurunun gerçek duyguları gelişmiştir.
435
 Alayda yaşanan kirli aşk 
ilişkilerine iğrenerek bakan Romaşov, gerçek bir aşk düşlemekte, kendisi de içten ve 
karşılık beklemeden sevmektedir. (Bu temiz ve karşılıksız aşk motifiyle daha önceki 
eserlerinde karşılaştığımız gibi sonraki eserlerinde de yine karşılaşacağız.) 
Romaşov’un düşüncelerinde pek çok ütopik ve saf yönler bulunmakla birlikte bunlar, 
özellikle toplumsal adaletsizlikle mücadele ederken, bayağılığı protesto ederken ve 
insanlarla münasebetlerde bizzat kendisi insanlık örneği verirken, ona olan sempatiyi 
engellememektedir. Değersiz bir hata veya yürüyüş esnasında yanlış adım attığı için 
astlarını acımasızca döven astsubayın davranışına bir anlam veremez. Askeri hizmet 
diye adlandırılan bu kabusa tüm ruhuyla karşı çıkar.
436
 
 “Moloh”ta 
olduğu gibi “Düello” da da aşk trajedisi sosyal trajediden 
kaynaklanmaktadır. Romaşov ve Şuroçka’nın ilişkilerinde iki karakter, iki dünya 
görüşü çarpışmaktadır.  Şuroçka ile Romaşov’un mutluluğu neden imkansızdır? 
Çünkü  Şuroçka tüm gücüyle toplumdaki yerini sağlama almaya gayret etmekte, 
                                                           
433
 O. M. Mihaylov, Kuprin , Moskva, 1981, s. 69. 
434
 A. A. Volkov, 1962, s. 181. 
435
 ibid, s. 182. 
436
 ibid, s. 182. 

Romaşov’un ise yavaş yavaş ayağının altındaki kum taneleri kaymaktadır. Zira 
içinde bulunduğu toplumun ruhsal ve ahlaki normlarına tahammül edememektedir. 
Romaşov’un hayatta belirgin bir amacı yoktur.
437
  
 
Tüm öykü boyunca Romaşov başarısız, zayıf bir insan olarak görünmektedir. 
Fakat korkak değildir. Sadece iradesi zarar görmüştür, zira yorgun ve düş kırıklığına 
uğramış entelektüeller kuşağındandır. Yine de içinde doğruya, adalete duyduğu 
sevgi, onu bir anda kararlı davranışlara sevk edebilen, insana duyduğu saygı vardır. 
Dayaktan bunalmış Er Şarafutdinov’a arka çıkmakta, sarhoş bir halde kılıcını 
çekerek etrafındaki kişilerle kavgaya giren üsteğmen Bek-Agamalov’u, hayatını riske 
atarak durdurmaktadır.
438
 
 
Entellektüel kesim ve halk konusu “Düello”da o kadar parlak, o kadar canlı 
ve gerçek işlenmiştir ki, bu konu bizzat yazarın da muzdarip olduğu bir konudur. 
Kuprin’in ruhsal arayışlarının yansıması Nazanski ve Romaşov’un sohbetlerinde 
hissedilir.
439
 Nazanski felsefeye yatkın, düşünmesini bilen, ama yaşamasını bilmeyen 
bir subaydır. 
 Gorki’de 
aşk ölüme galip gelir. Aşk, insanları mutluluğa ulaşmak için verilen 
mücadelede birleştirir. Kuprin’de ise aşk ölüme götürür. Onda aşk asla zayıflamayan 
çılgınca bir saadettir; zira ümitsizdir ve karşılıklı bir duyguyla tatmin olmamıştır.
440
 
 “Kıdemli Üsteğmen Rıbnikov”, çarlık ordusunun Japonya savaşı  sırasında 
aldığı utanç verici mağlubiyetin hemen arkasından yazılmıştır. Yazarın böyle bir 
öyküde casusluk yapan bir Japon subayını baş kahraman olarak seçmesinin nedeni; 
yeni, eleştirel, özgün bir gerçekçi konu bulduğu içindir. Bu yazara keskin satirik 
                                                           
437
 ibid, s. 185. 
438
 ibid, s. 186. 
439
 ibid, s. 190. 
440
 ibid, s. 197. 

tabloları oluşturma imkanı vermiştir. Bu eser, özgün bir psikolojik dedektif 
öyküsüdür.
441
 Moğol görünümlü, Rusçaya günlük konuşma bazında hakim olmuş bir 
Japon albayı casus olarak başkent sokaklarında dolaşmakta, karargahlara girip 
çıkmakta, restoranlardaki konuşmaları kendi karargahına iletmekte ve hiç kimse 
donuk bir Kıdemli Üsteğmen kılığındaki bu adamdan şüphelenmemektedir. Sadece 
gazeteci  Şçavinski bu adamın bir casus olduğunu sezinlemektedir. Rıbnikov, 
rahatlamak için ilişkiye girdiği kadının yanında uyurken rüyasında Japonca bir şeyler 
mırıldanınca foyası ortaya çıkar. 
 “Yaşam Irmağı” öyküsünde baş kahraman ve belirgin bir konu yoktur. 
Burada sadece farklı türden insanların karakterlerinin tesadüfen kesiştiği, küçük ve 
büyük ihtiraslarıyla günlük yaşamdan bir parça alınmıştır. Olay üçüncü sınıf bir 
otelde geçmektedir. Küçük bir burjuva dünyası, hareketsiz bir bayağılık dünyasıdır 
burası.
442
 Bir gün bu otele bir öğrenci gelir ve jandarma albayının yaptığı sorgudan 
duyduğu utançtan dolayı arkadaşlarına uzun bir mektup yazarak intihar eder. Öğrenci 
kendine olan güvenini kaybetmiş, ama insanlığa olan inancını kaybetmemiştir. 
Mektupta anlattığı çocukluğuyla ilgili bölümler Kuprin’in biyografisiyle 
örtüşmektedir. 
 Kuprin, 
karanlık şimdiki zamanla aydınlık gelecek arasındaki temas noktasını 
görmez. Bu sebeple de gelecek zamanların insanını bu kadar sisli bir şekilde tasavvur 
eder. “Kadeh” öyküsünde yeni yüzyılın iki yüzüncü yılına gidilir, o zaman 
yaşadığımız günler uzak bir geçmiş olarak hatırlanmaktadır. Yeni yılı karşılamak için 
toplanmış bulunan toplumun başkanı, sosyal acıları bilmeyen insanlara hitap ederek; 
yaşamın tüm mutluluklarından el çekmiş XX. yy.ın ıstırap çeken insanları için kadeh 
                                                           
441
 ibid, s. 210. 
442
 ibid, s. 218. 

kaldırmayı teklif eder. Geleceğin yaşamı oldukça sakin, zengin bir yaşamdır, sanki 
insanların yaratıcı arayışları, zorluklar ve şahsi acılar yok gibidir. Fakat yine de bu 
ortamda insanı  sıkan bir şeyler vardır. Konuşmacı geçmişe dönemediği için 
ağlamaktadır.
443
 
 
Devrimi büyük bir sevinçle karşılayan Kuprin, onun kahramanlarına acımış, 
devrim cellatlarına ve ihanet içinde bulunanlara nefret duymuştur. Kuprin’in ihanete 
duyduğu öfke şiirsel efsane-öyküsü “Demir Kaya”da ifadesini bulmuştur. Bir eşkıya 
çetesinin lideri Demir Kaya işlediği günahlarının bağışlanmasını ümit ederek doğru 
bir yaşam sürmektedir. Bahçesine diktiği kuru dal parçası yeşerdiğinde günahları 
affedilecektir. Bir gün yemek davetini dikkate almayan bir atlıya fırlattığı taş adamı 
öldürür. Pişmanlık içindeki Demir Kaya, kuru dal parçasının yeşerdiğini görünce 
Tanrıya şükreder.
444
 Taşın ölümüne yol açtığı yolcu ölmeden önce şu sözleri söyler; 
“Beni sen öldürmedin, Allah’ın eli öldürdü. Bizim vilayetin paşası acımasız, aç gözlü 
ve adaletsiz bir adamdır. Arkadaşlarım ona bir komplo hazırladılar. Fakat büyük 
para ödülü yüzünden ben günaha girdim. Onları ele vermek istedim. Ve işte bu 
haberi ulaştırmak için koştururken senin tarafından atılan bir taş beni durdurdu.” 
445
 
 
Bu öyküde Türk ve Müslümanlık motifleri vardır.  İstanbul’dan Teselya ve 
Makedonya’ya kadar yayılan bir alanda eşkıyalık yapan Demir Kaya, işlediği doksan 
dokuz cinayetin ardından tövbe etmiş, bahçesine kuru bir dal parçası dikmiş, bir han 
yaptırmış gelen geçen yolculara hayrına yemek vermektedir. Olay Osmanlı 
topraklarında geçmektedir: “O zamandan beri yirmi yıl geçti. Padişahın (Allah 
ömrünü uzatsın!) ülkesinde Cidde’den İzmir’e giden yedi yolun kesiştiği yerdeki 
                                                           
443
 ibid, s. 221. 
444
 ibid, s. 222. 

hanının  şöhreti yayıldı...”
446
 Kuprin’in Tatar asıllı bir Rus olduğunu göz önünde 
bulundurduğumuzda neden böyle bir motife başvurduğu kolayca anlaşılır. 
 Bu 
dönemde 
şiir tarzında yazdığı “Sanat” öyküsü de ilgi çeken eserleri 
arasında yer alır. Dahi bir heykeltıraşa devrimle sanat nasıl birbirine uyar? sorusu 
yöneltilir. O da perdeyi açarak tüm gücüyle bedenini parçalamaya çalışan farelere 
karşı koyan bir köle heykeli gösterir. Soruyu soranlardan ilki “Ne kadar güzel”
ikincisi  “Ne kadar gerçekçi”, üçüncüsü ise “Şimdi mücadelenin güzelliğini 
anlıyorum” der. Kuprin bu sıralar sanatın sadece yaşamı yansıtması gerektiğini değil, 
aynı zamanda devrim mücadelesine de çağrıda bulunması gerektiğini 
düşünmektedir.
447
 
 Kuprin’in 
sanatında, insanlarla ilişkilerinde o kadar çok zıtlık, sallantı ve 
tuhaflık vardır ki, bunları ancak onu bir insan olarak anladıktan, özel yaşamını 
derinlemesine öğrendikten sonra anlamak mümkündür. Devamlı surette maddi sıkıntı 
çekmiş., yıldızının parlak olduğu dönemlerde, çok para kazandığı zamanlarda da 
savruk bir yaşam sürmüştür. Fiziki olarak çok güçlü olan bu adamın iradesi ise bir o 
kadar zayıftır. Değişik dönemlerde şaşırtıcı eserler vermesi, farklı kamplardaki 
yayınevlerinde eserlerinin basılmasının ana sebebi buradadır. 
 
“Katil” öyküsünde kurt kapanına yakalanan ve arka ayakları kopan bir kediyi 
daha fazla acı çekmemesi için öldürmeye çalışan bir kişi anlatılır. Her nişan alışında 
ve ateş sonrasında kedinin yaşam belirtileri vermesi, iyilik yapmak düşüncesiyle yola 
çıkan beyefendiyi çileden çıkarır. Bir sürü ateş edilip de vurulamayan kedi, uşağın 
marifetli tek bir el atışıyla öldürülür. 
                                                                                                                                                                     
445
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, A. İ. Kuprin, Sobraniye Soçineniy v 9-ti t. , Moskva, 1964, t. 4, s. 
341. 
446
 ibid, s. 340. 
447
 A. A. Volkov, 1962, s. 222. 

 
“Hezeyan” öyküsü de konu bakımından “Katil” e yakındır. Bir köydeki isyanı 
bastırmaya giden müfreze komutanının rüyasına giren ak sakallı bir ihtiyar, Yüzbaşı 
Markov’un bambaşka biri olarak uyanmasına vesile olur. Bu ihtiyar, akşamleyin 
yakalanan köylülerin arasındadır. Sabahleyin erkenden öldürülecektir. Rüyasından 
telaşla uyanan Markov ihtiyarın ve köylülerin öldürülmelerine engel olamaz. Daha 
fazla bu sisteme hizmet etmeyeceğini ifade ederek istifasını verir. Olay, aslında 
birinci devrim yıllarındaki isyanların kanlı bir şekilde bastırılmasını konu edinmiştir.  
 
“Gücenme” öyküsünde konu paradoksaldır. Gerici basın organlarının, 
yaşanan yağma olayının sorumluluğunu üzerine atmaya çalıştığı hırsızlar, bir avukat 
komisyonunun huzuruna çıkar ve adlarının polis tarafından kiralanmış ve kışkırtılmış 
ayak takımıyla karıştırılmasını protesto ederler.
448
 
 
“Gambrinus” öyküsü, Kuprin’in halkın yaşamına yöneldiği, sosyal 
adaletsizliğin ve kötülüklerin zaferini kutladığı bir dönemde olmasına rağmen 
güzelliğe ve iyiliğe susamış halkın ruhunu ve ayrıca bu kötülüğe karşı durabilen 
insanları göstermek için yazdığı eserlerinden biridir.
449
Odessa’da köhne bir liman 
meyhanesinde keman çalan Yahudi bir müzisyenin insanın içini buran acıklı, fakat 
geleceğe olan ümidin kaybolmadığı güzel bir öyküdür. Şöhreti şehrin valisinden bile 
fazla olan Saşka, her gece Gambrinus meyhanesini doldurup taşırır. Askere gittiğinde 
tenhalaşan meyhane, Saşka’nın dönüşünü müteakiben yeniden canlanır. Devrimin 
başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından kendini iyice hissettiren devlet terörünün 
kurbanlarından biri de Saşka olur. İstibdat yanlısı bir grubun lideriyle girdiği cesur 
söz düellosu sonrası önce sokakta uğradığı saldırıda çok sevdiği köpeği öldürülür, 
daha sonra sorgulanmak üzere götürüldüğü yerde kol sinirlerine zarar verilir. Bu 
                                                           
448
 ibid, s. 250. 
449
 ibid, s. 253. 

küçük cesur insan yeniden Gambrinus’a döndüğünde keman çalacak durumda 
değildir. Ancak cebinden çıkardığı armonika ile sanatını kaldığı yerden icra etmeye 
devam eder.  
 Kuprin, 
Saşka tiplemesinde çirkin, dış görünüşüne bakıp da acınacak 
durumdaki bir adamın içinde cesur bir yürek ve büyük bir ruh taşıdığını göstermek 
istemiştir. Yazar, Saşka’nın özel yaşamına hiç değinmez. Fakat bir detay var ki, bu 
yaşam perdesini aralamaya yeter de artar bile: Kemancının dizleri üstünde daima çok 
sevdiği beyaz köpeğinin oturması. Gerek Saşa, gerekse bu beyaz köpek dünyada tek 
başlarınadır.  Şehrin çalışan insanları Gambrinus’a Saşa için gider. Çünkü onun 
herkes için bir şarkısı vardır.
450
 
“Gambrinus”, Kuprin’in en güzel eserlerinden biridir. Belki de fikirsel 
keskinliği bakımından yazarın en iyi eseri sayılan “Düello”yla bile yarışabilir. Bu 
öykü devrim sonrası yaşanan yağmalama döneminde yazılmıştır. 
451
 
1907 yılında yayınlanan “Önemsiz Şeyler” sanat değeri bakımından “Yaşam 
Irmağı”, “Gambrinus”, “Kızıl Bilezik”, “Listrigonlar”, “Kara Şimşek” ve “Aforoz” 
gibi önemli eserleriyle aynı safta bulunmaktadır. Öykü Gorki’nin çok hoşuna gitmiş 
ve “Dünya Yaşamı” kütüphanesinin “Rus Yazarlarının Serisi”ne dahil etmiştir. 
“Önemsiz  Şeyler”de ümit kıvılcımı uzaktan parlamakta, anlık mutluluk duygusu 
insanı heyecanlandırmaktadır. Fakat bu aldatıcı bir andır ve kör bir ayı ininde 
yaşayan iki entellektüelin acınası durumu daha da kötü bir hal alacaktır. Acımasız, 
realist bir üslupta yazılan bu korkunç öykü, Bunin acımasızlığıyla yazılmış gibidir. 
Entelektüellerin halktan kopukluğunu ele alan güzel öykülerden biridir.
452
 Kuprin’in 
                                                           
450
 ibid, s. 254. 
451
 ibid, s. 262. 
68 
ibid, s. 269.
 
 

köyle ilgili yazdığı önceki eserlerinde çizilen tablo ne kadar karamsar olursa olsun 
yine de yaşama yönelik bir parıltı fark etmek mümkün olmasına karşılık bu öyküde 
böyle bir belirti mevcut değildir.
453
 
“Listrigonlar” deneme serisinde Balaklava’lı balıkçıların ağır çalışmalarına ve 
yaşamın çetin fakat zengin duygularıyla yaşayan sağlıklı, cesur insanlara övgüler 
dizilmektedir. Bu çalışkan insanlar parazit insanların karşısına konmuştur.
454
 
Kuprin’in medeniyetten uzak doğal yaşama duyduğu özlem, onun hayvanlar 
alemine de ilgi duymasına sebebiyet verir. Bu alanda da bir dizi öykü yazar: 
“Zümrüt”, “Beyaz Barbet Köpeği”, “Köpek Saadeti”, “Fil Gezintisi”, “Ayılar”, 
“Barbos ve Julka” vb. Eylül 1907 tarihinde V. A. Tihonov’a yazdığı bir mektupta 
“Zümrüt adında bir yarış atı hakkında bir masalcık yazdım” der. Kuprin’in özenle 
“masalcık” dediği bu eser, Rus klasik yazarlarının hayvanlar hakkında yazdıkları 
eserler arasında ilk sıralarda yerini almıştır. L. N. Tolstoy’a derin sevgisini ifade 
ederek öyküsünü “Eşşiz alaca yorga at Holstomer’in anısına ithaf ediyorum” 
cümlesiyle başlatır. Tolstoy’un “”Holstomer” ve Kuprin’in “Zümrüt” öyküleri, her 
iki yazarın da canlı ve güzel olanı çirkinleştiren burjuva gerçeklerine duyduğu 
kızgınlığı yansıtmaktadır.
455
 
Gericilik yıllarında Kuprin, sevgi hakkında iki olağanüstü eser yazmıştır: 
“Sulamif”(1908) ve “Kızıl Bilezik”(1911). “Sulamif”, yazarın en çok tanınan ve 
popüler olan eserlerinden biridir. Sadece Kuprin’in sanatında değil, aynı zamanda 
dünya edebiyatında da sevgiyi konu edinen eserler arasında “Sulamif” renklerin 
parlaklığı, genel şiirsel gücü bakımından önemli bir yerde bulunmaktadır. Doğu 
                                                           
453
 ibid, s. 271. 
454
 ibid, s. 273. 
71 
ibid, s. 286.
 
 

efsanelerinin ruhuyla nakşedilen bu öykü fakir bir kızın bilge kral Solomon’a (Hz. 
Süleyman) duyduğu mutlu ve trajik aşkı anlatır.  “Hiçbir zaman geçmeyecek ve 
unutulmayacak” bu aşk,  İncil’in  “Neşidelerin Neşidesi” bölümü ilham alınarak 
yazılmıştır. Yaşamı böylesine çok seven sanatçının bu konuyla ilgilenmesi tesadüf 
değildir.
456
 
Hz. Süleyman’a aşık Sulamif tiplemesinde ihtiraslı ve temiz, yakıcı ve 
aydınlık bir aşk vücut bulmuştur. Bunların aksi duygular olan kin ve nefret ise kral 
tarafından yüz çevrilmiş Astis karakterinde verilmiştir. Sulamif sanki güneş 
ışınlarından dokunmuş gibidir. Süleyman’a, içini dolduran tertemiz, büyük bir aşk 
getirmiştir. Aşk onunla birlikte bir mucize yaratmış, Sulamif’e dünyanın 
güzelliklerini açmış, aklını ve ruhunu zenginleştirmiştir. Aşk, onun ağzından daha 
önce telaffuz bile edemediği güzel sözcükler dökülmesine vesile olmuştur. Ölüm bile 
bu sevginin gücüne galip gelememiştir.
457
 
“Sulamif”in efsanevi konusu Kuprin’e güçlü, ahenkli ve günlük yaşam 
kaygılarından, engellerinden kurtulmuş sevgiyi anlatmak için sınırsız imkanlar 
sağlamıştır. Fakat Kuprin, elbette ki, aşk temasının böylesine egzotik bir 
yorumlamasıyla sınırlandırılmaz. Israrla gerçek, modern, günlük yaşamında sevginin 
yüce duygusuyla taçlanmış, düşlerinde bile olsa yaşamı şiirle sarılı insan gerçeklerini 
aramaktadır. Ve her zaman olduğu gibi, bakışlarını  “küçük”, sıradan insanlara 
çevirir. “Kızıl Bilezik” adlı şiir tadındaki öyküsü bu yaratıcı bilinçle doğmuştur.
458
 
Konusu gerçek hayattan alınma bu olağanüstü öyküde sıradan bir posta 
memurunun soylu bir kadına duyduğu karşılıksız aşk anlatılır. Kadının isim gününde 
                                                           
456
 ibid, s. 291. 
457
 ibid, s. 293. 
74 
ibid, s. 297.
 
 

hediye olarak gönderdiği kızıl bilezikten rahatsız olan kardeşi ve kocası, memuru 
bulur, tehdit ederler. Yıllardır karşılıksız, büyük bir aşka sevdiği kadınla tüm 
alâkasının kesilmesi istenen memur, son bir mektup yazarak yaşamına son verir. 
Kuprin “Kızıl Bilezik” öyküsünü 1910 yılında Odessa’da yazmaya başlar. O 
sıralarda o kadar yoksullaşmıştır ki, tüm eşyalarını rehin sandığına bırakır. Aynı 
tarihlerde çok sevdiği annesini de kaybetmiştir.  
Karşılıksız aşk teması devamlı surette Kuprin’in tasavvuruna hakim olmuştur. 
“Kızıl Bilezik”in kahramanlarından General Anasov: “Aşk, trajedi olmalıdır. 
Dünyadaki en büyük sır olmalıdır! Hiçbir yaşam saadeti, hesabı ve kaygısı ona 
dokunmamalıdır” der.
459
 
Vera, Jeltkov’un intihar etmeden önce yazdığı, Bethooven’in sonatını 
dinlemesini rica eden son mektubu aldığında sarsılır: Bin yılda bir kez tekrarlanan 
büyük bir aşk önünden geçip gitmiştir. Bethooven’in sonatı aşağıda verilmiştir: 
“Sakin ol sevgilim, sakin ol, sakin ol. Beni hatırlıyor musun? 
Hatırlıyor musun? Sendin benim tek ve son aşkım. Sakin ol. Ben 
seninleyim. Beni düşün, ve ben seninle olacağım, çünkü biz seninle 
birbirimizi sadece bir anda ve ebediyen sevdik. Beni hatırlıyor 
musun? Hatırlıyor musun? Hatırlıyor musun? Bak, gözyaşlarını 
hissediyorum. Sakin ol. Öyle tatlı, tatlı, tatlı uyuyasım geliyor”.
460
 
Kuprin’in şiirsel gücü ve ahlaki sağlamlığının en güzel kanıtlarından biri de 
“Lenoçka” öyküsüdür. Çehov tarzında özenle anlatılan bu öyküde; yaşlanmaya yüz 
tutmuş bir albayın son kez doğduğu yerleri görmek, anılarını tazelemek için yaptığı 
gezi sırasında vapurda çocukluk aşkı Lena ile karşılaşması konu edilir. Çocukluk 
                                                           
459
 ibid, s. 298. 
460
 ibid, s. 309. 

aşkı evlidir ve yine Lenoçka adını verdiği güzel bir kızı vardır. Geçmişe yapılan 
nostaljinin ardından albay: “Hayır, yaşam yine de bilge bir varlık ve onun 
kanunlarına boyun eğmek gerekir” der ve şiir tadındaki öykü sona erer. Belirgin bir 
kederle dolu, her detayında gerçek bir iyimserlik içeren bu öykü, Kuprin’in en iyi 
eserlerinden biridir.
461
 
 1912 
yılında yaptığı Fransa gezisi notlarını ihtiva eden “Gök Mavisi Kıyılar” 
gezi yazısı 1913 yılında yayınlanır. Şair Vladimir Hodaseviç, Kuprin’in büyük sanat 
abidelerinin önünden kayıtsızca geçtiğini, meyhaneler, muhabbet tellalları, 
arabacılar, krupiyeler ve boksörlerden bahsettiğini belirterek yazarı eleştirmiştir.
462
 
Kuprin bizzat bu deneme yazısında maksadını belli etmektedir: 
 
  “Değişik  şehirlerdeki duraklamalarında ne müzeler, ne resim 
galerileri, ne sergiler, ne kutlamalar, ne tiyatrolar ilgimi çekmemiştir. 
Fakat üç yer var ki beni devamlı kendine çeker: Orta sınıf bir meyhane, 
büyük bir limanla günahkar insan ve sıcak bir günün ortasında yarı loş, 
serin, eski bir kilise...” 
463
 
 1913-1915 
yılları arasında Kuprin, az sayıda eser vermiştir. Zira “Genelev” 
öyküsünün ikinci bölümünü yazmaktadır. Bu dönemde yazdığı önemli eserleri “Kara 
Şimşek” ve “Aforoz”dur.
464
 
“Aforoz” öyküsü 1913 yılında yayınlanır ve mahkeme kararıyla 
toplatılmasına karar verilir. Kuprin bu öyküsüyle Tolstoy’un aforoz edilmesini 
protesto etmektedir. Toplatılma kararını, öyküyü bütün eserlerinin onuncu cildine 
dahil ederek aşmayı başarsa da, sansür kurulu bu kez de onuncu cildin avına çıkar. 
                                                           
461
 ibid, s. 312. 
462
 ibid, s. 327. 
463
 E. Rotstein, P. Vyaçeslavov, 1964, t. 9, s. 241. 
464
 A. A. Volkov, 1962, s. 337. 

Bu eserinde XX. yy. ın modern engizisyon yargıçlarına “Dur!” deme cesareti 
gösteren, doğruya heves duyan, canlı ve orijinal bir papaz yardımcısının portresi 
verilmiştir.
465
 
 Kuprin’in 
sanatı giderek daha karmaşık veya bazen de sığ olmaktadır. “Fil 
Gezintisi” böyle bir öyküdür. Zembo isimli bir filin hayvanat bahçesinden kaçışı ve 
öldürülüşü konu edilir. “Zümrüt” öyküsünün motiflerini anımsatır, fakat sanatsal 
açıdan biraz daha sığdır. Jack London’un “Deniz Kurdu” öyküsündeki “Üst insan” 
Larsen’in bazı özelliklerini yansıtmaya çalıştığı “Kaptan” öyküsü ve bir savcının aşık 
arkadaşının maceralarının anlatıldığı  “Şarap Fıçısı” bu dönemin eserleridir. Bu 
dönemde bazı öyküleri, eski öykülerinde kullandığı temaların versiyonları gibidir. 
Bazı durumlarda da otobiyografik akıntıya kaptırır kendini. “Ayı  İninde”, “Kutsal 
Yalan” “Damgalanmış Bebekler” bu türdendir. Bu eserler sanatsal açıdan çok önemli 
değilseler de, yine de en az önceki otobiyografik eserleri kadar önemlidir.
466
 Kuprin’in 
savaşı konu alan eserlerinin arasında büyük yoksulluk yılları 
sırasında çarlık kurumlarının çürümüşlüğünü gözler önüne seren “Hasan Bey 
Kavunları” öyküsü dikkat çekicidir. Gerçekte olay zamanı belirtilmemiş olmakla 
birlikte, Birinci Dünya Savaşı yılları olduğu anlaşılmaktadır. 
 
Bu konusuz öykü; aldığı rüşvetlerle iyi bir hayat süren bir memurun bir 
gününü anlatmaktadır. Bu öykünün tüm güzelliği, muazzam bir doğrulukla çizilmiş 
memur Bakulin tiplemesinde ve günlük yaşam sahnelerinin canlılığındadır. 
Bakulin’in spekülatör Rafalovski ile “Torjok” restoranında kahvaltısı, Bakulin 
tarafından “Teslimat, Satın Alma ve Ulaştırma” idaresinde ziyaretçi kabulü sahneleri, 
memurun çalışma gününü tasvir eder. Ailesiyle görüşmeleri, baldızı Sofoçka ile aşk 
                                                           
465
 ibid, s. 318. 
466
 ibid, s. 377. 

entrikası, serasındaki büyüyen kavunlarını gördükçe duyduğu zevk ve yatmadan 
önceki dua sahneleri de şahsi yaşamını oluşturur.
467
 
 Bakulin 
iş ortamında soğuk, işini bilen, kurnaz ve alçak bir rüşvetçidir. Kendi 
çapında kimden ne kadar koparabileceğini bilen bir psikologdur. Evde ise lirik bir 
haleti ruhiye taşır, ev halkının saygı ve sevgisiyle çevrilidir.
468
 
 
“Genelev” öyküsünün ilk kısmı 1909 yılında son bölümü ise 1915 
Haziranında yayınlanmıştır. Öykünün bu kadar gecikmesinde seferberlik sebebiyle 
yeniden orduya çağrılışının da rolü vardır. Ancak basın ve yayın komitesi kitabı 
toplatma kararı alır. “Genelev” öyküsü, Kuprin’in en tartışmalı eserlerinden biridir. 
Eleştirmenler farklı tepkiler vermiştir bu esere. Bununla birlikte “Genelev”, daima 
okuyucunun ilgisini çekmiştir. Bu eser, sevaplarıyla, günahlarıyla, yazarın büyük ve 
zorlu bir çalışmasının meyvesidir.
469
 
 Bu 
eserin 
hazırlık çalışmalarını sabır ve özenle yürütmüştür. Doksanlı 
yıllarda konuyla ilgili materyaller toplamaya başlamıştır. F. D. Batyuşkov’dan Z. 
Vorontsova’nın “Şantan’da Çalışan Bir Şarkıcının Hatıra Defteri” adlı kitabını ve 
genelevlerde çalışan kadınların uyması gereken kuralları belirleyen resmi 
dokümanları göndermesini ister. Basında yer alan haberleri ve arşiv materyallerini 
dikkatle inceler.
470
 
 
Olay güneydeki büyük şehirlerden birinde genelevde yaşayan kadınların 
günlük yaşamları üzerine kuruludur. Toplumun en alt tabakasında yer alan her türden 
fahişenin nasıl istismar edildiği, bu insanların geçmişlerinde yaşadıkları olayların 
kendilerini nasıl batağa sürüklediği, aşkları, heyecanları, ümitleri her şey çok 
                                                           
467
 ibid, s. 349. 
468
 ibid, s. 350. 
469
 ibid, s. 351. 
470
 ibid, s. 351. 

gerçekçi ve canlı sahnelerle anlatılmıştır. Bu arada acımasız genelev sahipleri, 
rüşvetçi polis memurları, tecrübeli arabacılar, genelevden bir kız çıkarıp ne 
yapacağını şaşıran idealist genç tipleri ile kızları batağa sürükleyen gönül avcıları da 
unutulmamıştır. 
 
Kuprin 1918 yılının başlarında Rus askeri pilotlarının yaşamını anlattığı 
“Saşka ve Yaşka” öyküsünü yazar. Bu dönemde yazdığı “Süleyman’ın Yıldızı” 
öyküsü;  şeytanla dostluk kuran küçük bir memuru anlatır.  Şeytanla arkadaşlık 
konusuna Geothe, Hoffmann, Gogol, Dostoyevski vb. pek çok yazar başvurmuştur. 
Fakat Kuprin’in öyküsü sanatsal olarak orijinaldir.
471
 
 Kuprin 
“Papaşa” öyküsünde “var olanla” “var olmayan” formunu kullanır. 
Bir bakanlığa yeni bir bakan tayin olur. Bütün memurlar yeni bakanın eski bürokratik 
düzeni alt üst etmesinden, bakanlıktan dalkavukluk, riyakarlık vb. alışkanlıkları 
kaldırmasından ve iş ortamında güven ve arkadaşlığa dayalı yeni bir yapılanmaya 
başlamasından hayrete düşmüşlerdir. Düzen değişmiştir ancak bir gün bu iyi yürekli 
bakanın kafasına Montesqio’nun büstü düşünce eski düzene dönülür. Bakanlıkta 
yeniden bürokratik disiplin tesis edilir.
472
 
 “Menekşeler”, “Cesur Kaçaklar” öyküleri güzel olmakla birlikte yazarın 
otobiyografisini tamamlayan eserler olarak değerlendirilmektedir. “Gogol-Mogol” 
öyküsünde ise F. Şalyapin’in yaşamından bir sahne aktarılmıştır. “Sapsan” öyküsü 
ince ve dokunaklı bir eserdir, ancak “Zümrüt” ten sonra değersiz görünmektedir. 
“Sığırcıklar” adlı güzel öyküsü de bu “animal” janra dahildir. Kuprin ayrıca “Kutsal 
                                                           
471
 ibid, s. 371. 
472
 ibid, s. 373. 

Bakirenin Bahçesi”, “İki Kutsal Kişi” adlı eserlerinde İncil motiflerini kullanmıştır. 
Ancak “Sulamif”teki insanı çeken şiirselliği bu eserlerde bulamayız.
473
 
 Ülkeden 
ayrıldıktan sonra da Rusya konusu Kuprin’in sanatının başlıca 
konusu olmaya devam etmiştir. Gatçina’dan Gelsingfors’a hareketinden kısa bir süre 
önce “Sihirli Halı” öyküsünü yazar. Bu öyküde balon seyahatinin öncülerinden olan 
Alberto Santor Dumon anlatılmıştır. Bu öykü ve göçmenlik yıllarında kaleme aldığı, 
cesur düşleri göklere çıkardığı “Kaybedilmiş Kalp” öyküsüyle yazar devamlı surette 
ilgisini çeken havacılık konulu öykü serisini tamamlamıştır. Kuprin, Gatçina’da iken 
sık sık havacılık okulunu ziyaret etmiş ve pilotlarla dostluklar kurmuştur.
474
 
 Finlandiya’da 
bulunduğu sıralarda yazdığı “Çarın Katibi” adlı eseriyle 
birlikte eski Rusya’nın, ki artık sanatının esas istikameti olacaktır, övülmesi ve 
idealize edilmesi süreci başlamaktadır.
475
 
 Göçmenlik 
yıllarında sanatçı Kuprin’in esas dikkati ülkesinin geçmişine, 
bizzat yaşadıklarına yönelmiştir. Hatıralarını yeniden canlandırmakta, sıklıkla daha 
önceden işlediği konulara yönelmektedir. Sirk yaşamı hakkında: “Büyük Barnum’un 
Kızı”, “Olga Sur”, “Blondel”, “Kötü Cinas”; hayvanlar hakkında; “Zavirayka”, “Yu-
Yu” ve “Ralf” öykülerini yazar. Kurşin Korusu’nda eniştesi S. G. Nat’ın yanında 
kaldığı dönemlerin hatıraları “Ormanda Bir Gece”, “Çulluklar” öykülerine esin 
kaynağı olur. Rusya’nın uzak geçmişine yönelir ve “Çolak Komutan”, “Napolyon’un 
Gölgesi” “Narovçatlı Tanrı Misafiri” öykülerini yazar.
476
 
                                                           
473
 ibid, s. 380. 
474
 ibid, s. 399. 
475
 ibid, s. 399. 
476
 ibid, s. 402. 

 
Bazen de daha önceki eserlerinden alınma bir konuyu genişleterek anlattığı 
öyküler yazar. Örneğin “Hüthüt Kuşu”nun konusu “Süleyman’ın Yıldızı” 
öyküsünden alınmadır.
477
 
Kuprin’in Paris yıllarında yazdığı üç eser dikkate değer çalışmalardır. Bunlar; 
“Zaman Çarkı”, “Harp Okulu Öğrencileri” ve “Janeta”dır. Üçü de Rusya’ya ve 
geçmişe dair anılar içerir. “Zaman Çarkı” her ne kadar roman şeklinde yazılmışsa da, 
on üç bölümden oluşan bu kitabın yedi bölümü la Renaissance adlı bir Fransız 
gazetesinde 1929 yılının Şubat ayından Mayıs ayına kadar yayınlanmıştı. Rus yazar 
Mihail ile onun güzel aristokrat sevgilisinin Marsilya’daki aşk ilişkisini anlatır. 
“Zaman Çarkı”nda, Kuprin’in Marsilya’ya Cote d’Azur’a yaptığı ziyaret ve 
“Listrigonlar”daki Balaklava ile ilgili anılarından izler buluruz. Fakat onun ana 
teması, “Sulamif” ve “Kızıl Bilezik”den alınmıştır: Bir adama bahşedilebilecek en 
nadir hediye olan büyük bir aşk. Yine de bu eserler hayatta ve ölümde karşılıklı 
aşktan bahsederken, “Zaman Çarkı” tek taraflı, başarısız bir aşkı konu alır. Mihail, 
Maria’yı onun kendisini sevdiği gibi cömertçe sevemez. Onun büyük aşkıyla kendini 
tatmin eder, kibirlenir, ilgisini kaybeder ve bunun üzerine kadın onu ebediyen terk 
eder. Çok sonraları, kendisinin kuru entellektüelliğinin kadınını hak ettiği gibi 
sevmesine engel olduğunu anlar. Umutsuzluğa ve hüzne sürüklenir. Çünkü zaman 
çarkını geriye döndürmek mümkün değildir.
478
 
Kuprin’in göçmenlik döneminde kaleme aldığı eserlerin en büyüğü “Harp 
Okulu Öğrencileri”dir. Bu öyküyü daha 1911 yılında “Askeri Öğrenciler” öyküsünün 
devamı mahiyetinde tasarlamıştır.  İlk bölümünü 1916 yılında yazmaya başlamış, 
ancak yayınlanması 1928, bitirilmesi 1933 yılını bulmuştur. Bu kadar uzun 
                                                           
477
 ibid, s. 402. 
478
 N. Luker, Alexander Kuprin , Melborne, 1978, s. 151. 

sürmesinin sebebi olarak; Rusya’yı terk ederken el yazmalarını yanına almaması 
gösterilir. Dolayısıyla yazılan bölümleri yeniden kafasında toparlaması 
gerekmektedir.
479
 
“Harp Okulu Öğrencileri”nde kaybolan gençliğini anlatan yaşlı bir adam, 
sisle kaplı zamanın içinden kısa bir bakış ve tan vaktinin cazibesi. Aleksandrov 
tiplemesiyle Kuprin kendi gençliğine, Moskova Harp Okulu’ndaki zamanlarına, tek 
aşkının yazmak olduğu hayatının başlarındaki yıllara bakmaktadır.
480
 
Şiddeti daima kınayan yazarın, geçmişini zaman perdelemiştir. Bütün 
hassasiyetine rağmen, geçmişin idealize edilmiş günleriyle Kuprin, “Harp Okulu 
Öğrencileri”ne  şüphe götürmeyecek bir çekicilik katmıştır. Gençliğin abartılı 
iyimserliği ile karıştırılmış hüzünlü bu lirizmle, Aleksandrov’un yaşamında belirli 
anlar ve edebiyatında çiçek açan yaratıcılıklar keşfeder. Kuprin, Aleksandrov’un 
kendi gençliği olduğunu gizlememiştir ve birinci bölümün ilk iki kısmını, ilk 
zamanlarda yazdıklarına ve ilk hikayesi olan “Son Gala”ya vakfeder. Bu açıdan 
bakıldığında, diğer eserlerinde Kuprin’in kendisini kahramanlarından uzak tutmaya 
çalışması tuhaftır.
481
 
“Harp Okulu Öğrencileri”, belgesel açısından değeri sadece Kuprin’in ilk 
yıllarına  ışık tutması değil, aynı zamanda onun sosyal çevresini de aydınlatması 
açısından önemlidir. Aleksandrov’un arkadaşlarından, subaylara ve okuldaki 
öğretmenlere kadar yazdığı ikincil karakterlerin pek çoğu gerçektir ve gerçek 
isimleriyle yer almışlardır. 1890 yılının Noelinde Moskova’dan festival görüntüleri, 
karlı sokaklarda hızla troyka sürmenin verdiği heyecan ve Yekaterina Kız 
                                                           
479
 A. A. Volkov, 1962, s. 406 
480
 N. Luker, 1978, s. 151. 
481
 ibid, s. 152. 

Enstitüsü’ndeki sihirle ışıldayan kış topları da bundan daha az ilginç değildir. Bu 
sahneler renkli oldukları kadar Kuprin’in gençliğinin Moskova’sına duyduğu özlemi 
ve hüzünlü anılarını da barındırırlar.
482
 
 
Kuprin’in göçmenlik döneminin en başarılı eseri “Janeta”dır. “Dört Sokağın 
Prensesi” alt başlığını taşıyan bu roman yalnız bir adamın heyecanlarını çok güzel 
yansıtmıştır. 
483
 
Bir mültecinin hayatı açısından “Janeta”, dikkat çekicidir. Bu, Kuprin’in 
kariyerinde son önemli eserdir. 1920’lerin başında Passy’de geçen olayda; Smirnov 
adlı yaşlı bir profesörün komşunun küçük kızına karşı duyduğu hisleri konu alır. 
Smirnov’un hayatı ve kariyeri Kuprin’den farklıdır, ancak onun hüznü ve yalnızlığı 
yazarda da görülür. Dahası kahramanın geçmiş  yıllara ait anıları ve hikayedeki 
sayısız ara sözleri Kuprin’in geçmişine dair pek çok şey içermektedir. Tavan 
arasındaki mezara benzeyen odasında ya da Bois de Boulogne’daki yürüyüşlerde, 
Smirnov mutsuz geçmişini, alelacele yaptığı evliliğini, boşanmasını ve büyümelerini 
göremediği kızlarını hatırlar. Onun hüzünlü yaşamında küçük Janeta bir mutluluk 
kasırgası yaratır ve içinde baskı altında tuttuğu hislerin açığa çıkmasına neden olur. 
Bu kız onun hayatını değiştirmiştir. Fakat onun bu mutluluğu fazla uzun sürmez: 
Kızın annesi Paris’ten ayrılmaya karar vermiştir ve Janeta’i ebediyen kaybedecektir. 
Karanlık odasında yanında sadece kedisi vardır ve yalnızlığının verdiği acı, bir Paris 
akşamının sisi kadar durağandır. Hüzne bürünmüş yalnızlığı, ilerleyen yaşı ve 
dönülemeyecek geçmişi ile Janeta, Kuprin’in yurtdışında geçirdiği son yıllarında 
hissettiklerinin canlı bir kronolojisidir.
484
 
                                                           
482
 ibid, s. 152. 
483
 A. A. Volkov, 1962, s. 415. 
484
 N. Luker, 1978, s. 152. 

 Kuprin’in 
insana 
duyduğu sevgi, konu farklılıklarına rağmen hemen hemen 
tüm eserlerinin alt metni olarak karşımıza çıkar. Açıkça insan sevgisini tekrarlamaz
ama öyküleriyle herkese insanlığa çağrıda bulunur.
485
 
 Kuprin’i 
yakından tanıyan herkes onun hayvanlara özellikle de köpeklere 
büyük sevgi duyduğunu belirtir. Yarı aç bir şekilde yaşadığı dönemlerde bile 
lokantalardan kemik toplayıp, bunları köpeklere verdiği zaman büyük bir sevinç 
duyduğu anlatılır. Kuprin’de iyi insanlar hayvanları sever. “Gambrinus”taki 
müzisyen Saşka’nın beyaz köpeği onunla bütünleşmiştir adeta. “Issız Orman” 
öyküsündeki Talimon’un Svirga adlı köpeği de aynı özelliklere sahiptir.
486
 “Janeta” 
öyküsündeki Simonov’un Cuma adını verdiği kedisini ciğerle besleme sahneleri de 
ince bir ruhun özelliklerini yansıtır.  
                                                           
485
 Paustovski, K., “Potok Jizni (Zametki o proze Kuprina)”, http://www.bibl.ru /potok-zhizni.htm. 
486
 Nikulin, L.V., “Çehov, Bunin, Kuprin”-Literaturnıye portretı. M., 1960 / http://www.kuprin. 
Download 5.01 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   12




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling