Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
157
_ "Çok şirin bir şey, değil mi?" Perihan aynayı uzatmış gü- lümsüyordu. Muhittin: "Ben onlar gibi saf olamam!" diye düşündü. "Ben günaha batmak istiyorum. Ne diye geldim buraya?" Aynayı aldı. Çerçevesi gümüştü. Orta yerinde bir ceylan resmi vardı. Öteki tarafını çevirdi, kendini gördü. "Çirkinim!" diye düşündü. "Ama iyi ki böyleyim! Yoksa çok kolay yetinirdim. Şair bile olamaz dım!" "Neler düşünüyorsun?" dedi Refik. "Ha?" "Daldın! Neler düşünüyorsun?" "Kendimi düşünüyordum!" Refik başını sallayarak gülümsedi. Bakışları: "Ah, sen şairsin!" diyordu. "Sen ilginç şeyler düşünürsün, bize benzemezsin!" Perihan: "Şu adamın şapkasına bakın!" Üçü birlikte dönüp baktılar. Muhittin ilginç bir şey görmedi, döndü, Perihan'ın yüzünü yandan gördü. Birden, "Güzel kadın!" diye düşündü. Perihan'ın küçük burnunu, yumuşak tenini görüyordu. Sekiz on saniye ona öyle baktı. Gene, "Güzel kadın!" diye düşündü ve korktu. "Ne yapıyorum? Şaşırıyorum galiba biraz! Kendimi ona bakarken görmek istemezdim. Güzel bir kadın insanı öldürür!" Eğlenceli ve yeni bir düşünce bulmuştu. Az önce de çirkin olduğu için sevinmişti. "Ben yakışıklı olsaydım, ya da karım güzel olsaydı şiir yazamazdım. Refik gibi pazar günleri yürüyüşe çıkar, salonlarda tombala oynardım!" Gözünün önünde Işıkçı ailesinin mutlu evi, gürültülü, cıvılulı yemek masası canlandı. "Oradaki o ışıl ışıl parlak havadan, tutkusuz, sakin, huzurlu ruhlardan, dengeli insanlardan hoşlanmıyorum!" diye düşündü. "Refik de onlardan biri. Oysa Refik eskiden..." "Çekirdek alalım mı?" Çekirdekçiye el ettiler. Omuzuna bir heybe asılı, kambur ihtiyar geldi. Çekirdek veriyor, gençlere bakıp neşeleniyordu. "Oysa Refik eskiden böyle biri miydi? Böyleydi tabii... Yoksa değişti mi? Ben de onun gibi değişebilir miyim?" Beş altı yıl öncesinin Refik'ini hatırlamaya çalıştı. "Mühendis okulunun koridorlarında hep gülümser, her türlü şakadan hoşlanırdı. Sabahlara kadar bizimle poker oynar, sonra biraz utanırdı. Bir 158 kere kerhaneye gitmiş, sonra pişmanlık buhranları geçirmişti. Zaten daha çok Hıristiyan'a benzer. Ama iyi yüreklidir de:.. Benim kaç yıllık arkadaşım..." "Nasıl bakıyorsun yahu bana?" "Nasıl bakıyorum?" "Böyle!" Refik, gözlerini kısıp boynunu ileri doğru uzatarak, Muhittin'i taklit etti. Perihan ilk defa bir kahkaha attı. Muhittin alınmamış, ne- şelenmişti. Başkaları tarafından nasıl görüldüğünü öğreniyor du. "Gözlerin ilerliyor mu?" "Hayır!" Refik Perihan'a döndü. "Biliyor musun, Muhittin okuldayken 'Ben beş yıl sonra kör olacağım' diye tutturmuştu. Bu ona bazı haklar sağlardı. 'Sen şu benim çizimi bitiriver de, ben biraz dünyayı seyredeyim' derdi." "Miyobum çok hızlı ilerliyordu da..." dedi Muhittin. "O za manki soytarılıklarım şimdi neşeyle karşılanıyor! " diye düşündü. Kendisine öfkelendi. Perihan'ın gözlüklerinin kalın camlarına baktığını görünce: "Ama şimdi iyiyim!" dedi. Gözlerinin sağlığını kanıtlamak istedi, çevresine bakındı. Kabak kafalı adam hâlâ aynı gazeteyi okuyordu. Muhittin uzaktan başlıkları okumaya başladı: "Hatay Suriye esaretine bırakılamaz... Cumlıurreisi Atatürk dün akşam Perapalas'a... Madrid bombardımanının... Şair Nazım Hikmet ve oniki ar kadaşı... Artvin'de kar birbuçuk metre... Fenerbahçe (B): 5 - Güneş (B): 2." "Aferin yahu, ben okuyamıyorum!" dedi Refik. Gazetesinin okunduğunu kabak kafalı adam sonunda anladı, onlara bakarak gülümsedi, yeniden okumasına döndü. Refik: "Acaba maç ne oldu?" dedi ve esnedi. Kabak kafalı adam gazetesini indirerek: "Fenet-kazanır, Fener kazanır!" dedi. Dostluğun, yakınlığın, tatil havasının rahatlığıyla gülüştüler. Refik, Muhittin'e çekirdek verdi. Muhittin çekirdekleri masanın üzerine koydu. "Onlar böyle rahat, sakin ve huzurlular, çünkü öleceklerini bilmiyorlar!" diye 159 düşündü. "Tabii biliyorlar, ama bunu düşünmüyorlar. Kimse ölümü düşünmüyor. İnsan ölümü düşünmeyince bunlar gibi rahat olabilir, korkmaz, endişelenemez, her şeyi olağan karşılar, bir şey yapması gerektiğini düşünemez! Önünde duran çekir deklere bakıyordu. Çekirdekler ilk bakışta birbirinin aynıydı, ama sonra insan küçük farklar görüyordu. 'Ben, peki, nasıl böyle oldum?' Şiirlerinde ölüm ve ölüm korkusu çok yer tutuyordu. 'Ben öleceğimi Baudelaire'den öğrendim. Öteki Fransızlardan öğrendim, öğrendikten sonra da böyle oldum işte! Ama boş düşüncelerle oyalanacağıma kalkıp eve gideyim!'" Refik: "Ömer sana ne yazıyor?" diye sordu. "Hiç! Zaten evlilik kararından sonra mektupları azalttı. Belki çekiniyordur benden. Yok canım, şaka ediyorum... Ama dişe dokunur bir şey de yazmıyor hani. Kıza mektupla evlenme teklif ettiğini yeni öğrendim! Kim bu kız?" "Bir akrabası oluyor. Suyunun suyu bir akraba... Babasının Manisa milletvekili olduğunu biliyor muydun?" "Vay canına!" diye bağırdı Muhittin. "Bizim Rastignac hedefi onikiden vurdu. Bilmiyordum bunu ben!" "Sen de az değilsindir ha! Ama nedir ki bir milletvekili?" "Zafer veya hiç!" "Bugünlerde eniştesiyle teyzesi Ankara'ya gidecekler. Gençler evlenmeye karar vermiş, ama tabii işin bir de resmi yanı var. Söz kesecekler..." "Yahu, peki, bu sana gülünç gelmiyor mu?" "Niye? Bizimkiler de Perihan'ı istemeye gitmişlerdi. Bak sonu ne güzel oldu." Perihan'a dönüp gülümsedi. "Hem böyle bir şey niye gülünç olsun? Anneler, babalar birbirini tanımak ister. Görüşünce eğlenirler..." "Yok, yok, ona artık bunu anlatamam!" diye düşündü Muhittin. "Yazık ama... Dostluklar da ölüyor..." Ömer'i de düşündü. "Onun o alaycı halinden hoşlanırdım, ama biliyorum, o da başka türlü olacak. Yakışıklı, zengin bir mühendis rolüne girdi bile. Çok sevilen, gösterişli insanlardan hoşlanmıyorum. Kenarda köşede kalmış olanları, nefret edenleri seviyorum. Şu bizim iki askeri örneğin!" Arada bir, Yıldız'daki okullarına dönmeden önce, Beşiktaş çarşısında içki içen iki askeri okul öğrencisi vardı. 160 Edebiyata meraklıydılar. Muhittin onları biraz etkilediğini düşünürdü. "Ne diye hâlâ burada otururum? Kalkıp gideyim... Hiç olmazsa o askerlerle gevezelik ederiz. Ortak yanlarımız var onlarla. Nefretimizi bileriz..." Karaköy tarafından bir vapur gelmiş, iskeleye yanaşıyordu. Herkes ileri geri hareket eden vapura, denize bakıyordu. Muhittin ilk bakışta adını ve numarasını almıştı: 47, Halas! "Annen nasıl, yahu, sen hiç sözetınezsin ondan!" dedi Re fik. "İyi işte. Evde oturuyor. Misafirliğe gidiyor, misafirleri geliyor, yemek yiyor, gülüyor, uyuyor, nefes alıyor. Saksılarda çiçek yetiştiriyor..." "Sağlığı iyi mi?" "İyi." "Bir zamanlar böbreklerinden şikâyeti vardı galiba!" "Sen de neler hatırlarsın!" "Babam kötü de benim," dedi Refik. Düşünceli, hüzünlü bir surat takınıp sustu. "Nesi var?" "Biliyorsun, bir kalp krizi geçirdiydi. Ciğerleri de pek sağlam değil galiba. Kötü kötü öksürüyor. Sonra kulakları gittikçe daha az işitiyor. Yazıhanede bir şey yapamaz oldu. Bugünlerde daha da kötü oldu. Öfkeleniyor, kalbine sinirleniyor, derken ciğerler başlıyor... Gövdesi kadar kafası da kötü. Belleğinde boşluklar belirdi. Unutuyor. Unuttuğu için sinirleniyor... işleri artık yö netemez oldu. Osman da mecbur kaldı, onun karar hakkını kısıtladı. En kötüsü, kişisel masraflarını da Osman denetlemeye başladı. Sana bunları anlatıyorum, çünkü çok üzülüyorum! Sen de annene dikkat et." "Yaşlılık işte!" dedi Perihan. Muhittin: "Çok kötü, çok kötü!" diye mırıldandı. Sonra, "Ben de sonunda böyle olacağım!" diye düşündü. "Babama da böyle olmuştu; sonra tak, gidiverdi. Hepimiz öleceğiz. Ben iyi bir şair olamazsam kendimi otuzunda öldüreceğim. İyi bir karar bu. Ölümü korkusuyla çırpınarak, takma dişlerim ağzımdan düş mesin diye kıvranarak yaşayacağıma, ölüme ben kafa tutarım. Coştum! Şiir vakti geldi, ama ben hâlâ burada oturuyorum!" Download 1.5 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling