Orhan pamuk
Download 1.5 Mb. Pdf ko'rish
|
Cevdet Bey ve Ogullari ( PDFDrive )
y
309 ve korkuluğun tahtaları üzerinde trampet çalmaya başladı. "Peki inanmasaydı ne olacaktı? Ya da gene onunla buluştuğunu anlarsa? Anlayamaz, çünkü bütün rahatlığına rağmen zayıf bir kadın o!" Sonra, biraz sıkıntı ve gururla hatırladı: "Ama babam anlardı. Zaten onun sağlığında böyle bir şeye cesaret edemezdim... Babam çok..." Birden bahçeden kendisine seslendiklerini farketti. "Niye aşağıya gelmiyorsun, aşağı gelsene!" diyordu Nigân Hanım. Osman aşağıdan, yaprakların, dalların arasından kendisini görmek için güvercin gibi başlarını aşağı yukarı oynatan kadınlara neşeli, ama yorgun ve düşünceli bir tavırla selâm verdi. "Şimdi geldim!" dedi. Birşeyler söyleyen Leylâ Hanım'ın sesine doğru, "Hoşgeldiniz ! " diye seslendi. "Biraz işim var, sonra iniyo rum." Kendisini gören konukların az sonra gideceğini düşünerek içeri girdi. Orta kata indi. Gazetelerle mektupları aldı. Çayım yukarı getirmeleri için aşağıya seslendi. Çalışma odasındaki masaya oturdu. Üzerine bir Mecidiye tutuşturulmuş kitap açacağı ile zarflan açtı ve okudu: Refik mektubunda gene her zamanki gibi birkaç ay daha gecikeceğini yazıyor, orada "tasarılarım," dediği bazı tuhaf ve belirsiz şeylerle uğraştığını anlatıyor, herkese selâm söylüyor, yarım ağızla da Osman'a şirketin durumunu soruyordu. Osman mektubu öfkeyle bir kenara attı. Sonra Zi- ya'nın mektubunu, içinde ne olduğunu bilmesine rağmen, is teklerine ve küstahlıklarına bir yenisini ekleyip eklemediğini merak ederek okudu, ama yeni bir şeye rastlayamadı. Üç-dört ayda bir Ankara'daki asker böyle bir mektup yazıyor, hakkı olan parayı alacağını belirtiyor, ama bu gülünç isteğini gerçekleştirmek için de bir harekete geçmiyordu. Bu mektubu tam yırtacakken annesine göstermeye karar verdi. Sonra öfkesini yatıştırmak için gazeteleri açtı. Bütün gazetelerin başlıklarında yer alan tek bir haber vardı: Hatay davası. Osman bu davanın son yıllarda gösterdiği gelişmeleri izlememişti, ne olup bittiği hakkında kesin bir düşüncesi yoktu. Oysa herkesin orada burada sözünü ettiği komisyonlardan, gözlemcilerden, heyetlerden kendisi de sö- zedebilir, bu konuda başkalarına dikkatle dinleteceği kendine özgü düşünceleri de olabilirdi. Birden "Bütün bunlar çok çalışmak . 3 0 8 geliyordu. Uzakta, ağaçların, kiremitlerin üstünde kırlangıçlar uçuyordu. Bir selvi ağacına bir çaylak konmuştu. Mayısın sonuydu. Osman günün bu en güzel zamanının tadını çıkaracağını hisse diyordu. Gökte, taa uzakta, bütün gün bahçeyi pişiren güneşin kızarttığı iki bulut vardı. Güneş birazdan Harbiye tarafındaki apartmanların arkasından kaybolacaktı, ama misafirler hâlâ kalkmamışlardı. Osman konuşmalarını duyuyordu onların. Yumuşak ve ince bir ses: "Ben bütün bu kış dört sobayı da yaktırdım!" diyordu. "İnsan yaşlandıkça daha çok üşüyor..." Bu Dildade Hanım'dı. Genç ve neşeli bir ses kaloriferli dairelerin rahatlığını anla tıyordu. Bu da Fuat Bey'in' karısı Leylâ Hanım'dı. Sonra Nigân Hanını: "Apartman denen şeye hiç alışamam herhalde!" diyerek iç çekti. Sanki kendisini apartmanda oturtmaya zorlayan biri varmış gibi sıkıntılı ve şikâyetçi bir sesle söylemişti bunu. Söze Nermin karıştı. Yaz hazırlıklarından, damı akan Hey- beliada'dakı evden sözetti. Osman onu ağaçların arasında gö- rebilmek için yerini değiştirdi. Perihan'ı gördü. Perihan onda her zamanki gibi küçük bir çocuk izlenimi uyandırdı. Sohbete katılmıyor, elindeki fincana çocuk gibi bakarak oyalanıyordu. Osman çayını bahçede kadınlarla değil, çalışma odasında mektupları ve gazeteleri okurken içmeye karar verdi, ama ye rinden kıpırdamadı. Bahçeyi ve kadınları dinliyor, kendini sağlıklı buluyordu. Orada, aşağıda beş ev kadını vardı. Onları düşündükçe Os man'ın aklına ruh sağlığı, dinlenme, neşe gibi şeyler geliyordu. Aşağıdaki kadınları, annesini, karısını, Perihan'ı, iki konuğu teker teker düşündü. Ayşe'yi sıkıntıyla, küçük kızını da neşeyle ha tırladı. Birden gene, "Keriman!" diye mırıldandı, ama bu sefer onu aklından uzaklaştıramadı. Refik gitmeden önce, kurban bayramının arifesinde, Nermin onun farkına varmış, aralarında bir kavga çıkmış, sonra Osman yeminler ederek onu bir daha görmeyeceğini söylemiş, karısı da inanmıştı. Dildade Hanım'a birşeyler anlatan Nennin'e bakarak düşünüyordu: Yeminine nasıl bu kadar kolay inanmıştı? Bu konuyu her hatırlayışında yaptığı gibi, "Çünkü ona ilk defa yalan söylüyordum!" diye düşündü ve korkuluğun tahtaları üzerinde trampet çalmaya başladı. "Peki inanmasaydı ne olacaktı? Ya da gene onunla buluştuğunu anlarsa? Anlayamaz, çünkü bütün rahatlığına rağmen zayıf bir kadın o!" Sonra, biraz sıkıntı ve gururla hatırladı: "Ama babam anlardı. Zaten onun sağlığında böyle bir şeye cesaret edemezdim... Babam çok..." Birden bahçeden kendisine seslendiklerini farketti. "Niye aşağıya gelmiyorsun, aşağı gelsene!" diyordu Nigân Hanım. Osman aşağıdan, yaprakların, dalların arasından kendisini görmek için güvercin gibi başlarını aşağı yukarı oynatan kadınlara neşeli, ama yorgun ve düşünceli bir tavırla selâm verdi. "Şimdi geldim!" dedi. Birşeyler söyleyen Leylâ Hanım'ın sesine doğru, "Hoşgeldiniz!" diye seslendi. "Biraz işim var, sonra iniyo- rum." Kendisini gören konukların az sonra gideceğini düşünerek içeri girdi. Orta kata indi. Gazetelerle mektupları aldı. Çayını yukarı getirmeleri için aşağıya seslendi. Çalışma odasındaki masaya oturdu. Üzerine bir Mecidiye tutuşturulmuş kitap açacağı ile zarfları açtı ve okudu: Refik mektubunda gene her zamanki gibi birkaç ay daha gecikeceğim yazıyor, orada "tasarılarım," dediği bazı tuhaf ve belirsiz şeylerle uğraştığını anlatıyor, herkese selâm söylüyor, yarım ağızla da Osman'a şirketin durumunu soruyordu. Osman mektubu öfkeyle bir kenara attı. Sonra Zi- ya'nın mektubunu, içinde ne olduğunu bilmesine rağmen, is teklerine ve küstahlıklarına bir yenisini ekleyip eklemediğini merak ederek okudu, ama yeni bir şeye rastlayamadı. Üç-dört ayda bir Ankara'daki asker böyle bir mektup yazıyor, hakkı olan parayı alacağını belirtiyor, ama bu gülünç isteğini gerçekleştirmek için de bir harekete geçmiyordu. Bu mektubu tam yırtacakken annesine göstermeye karar verdi. Sonra öfkesini yatıştırmak için gazeteleri açtı. Bütün gazetelerin başlıklarında yer alan tek bir haber vardı: Hatay davası. Osman bu davanın son yıllarda gösterdiği gelişmeleri izlememişti, ne olup bittiği hakkında kesin bir düşüncesi yoktu. Oysa herkesin orada burada sözünü ettiği komisyonlardan, gözlemcilerden, heyetlerden kendisi de sö- zedebilir, bu konuda başkalarına dikkatle dinleteceği kendine özgü düşünceleri de olabilirdi. Birden "Bütün bunlar çok çalışmak 308 yüzünden. Dünyada ne olduğunu izlemeye bile doğru dürüst vaktim yok!" diye düşündü ve gazeteleri dikkatle okumaya başladı: "Hariciye vekilimizin nutku: Doktor Aras dün Kamu- tay'da Hatay meselesini izah etti. Hatay'da zulmün itiraz götürmez vesikası..." Bunları okurken birden her haberden sonra şöyle düşündüğünü anladı: "Hatay'ın bizim olmasının benim ticaretime ne yararı olabilir? Hatay'a ne satabiliriz? Orası da sonunda bir pazardır ve bize katılması çok iyidir." Bu düşüncelerden utandı ve gazeteyi başka şey düşünmemeye çalışarak dikkatle okudu: "Hatay'daki bir Türkün feryadı... Hakkımızı mutlak alırız!.." Tam bu sırada kapı açıldı ve Emine Hanım geciktiği için özür dileyerek çayı getirdi. Onun arkasından içeri Lâle girdi. Osman gazeteden başını kaldırıp on yaşındaki kızma baktı ve ona işten dönen ve kızını seven bir baba gibi sevgiyle gülümsedi. "Ee, bugün ne yaptın bakalım?" dedi ve yeniden gözünü gazeteye çevirdi. Lâle: "Hiç!" dedi. Osman kızını sevip okşamadığını hatırladı. İçinden onu yanına çağırmak, öpmek geldi. Emine Hanım: "Küçük hanım dersinden pekiyi almış!" dedi. Dışarı çıkmamış, kapının eşiğinde, baba kız arasındaki duygulu sahneyi seyretmek için, elinde tepsi ve yüzünde başkalarının mutluluğuna tanık olmanın sevinciyle dikiliyordu. Osman kızına: "Niye söylemiyorsun? Hangi dersten bakalım?" diye sordu. Resimden olduğunu öğrenince kaşlarını çatarak: "Resim önemli, ama matematik daha önemli!" dedi. "Hesap her şeyin başıdır. Matematikten kaç aldın?" Sonra gazeteye bakarken bugün aritmetik dersi olmadığını öğrendi. Kızma Cemil'in nerede olduğunu sordu. Odasında olduğunu öğrendi. Misafirlerin gidip gitmediğini sordu, ama bunun cevabını biliyordu, çünkü pen cerenin altından vedalaşma sesleri geliyordu. Gazeteye bakarken başka şeyler de sordu ve tek heceli cevaplar aldı. Birden, "Şu Almani mutlaka yemeğe çağırayım!" diye düşündü. Sonra kapıdan çıkan kızına Ayşe halasını sordu. Gene gazeteye bakarken Lâlenin "Yukarıda odasında ağlıyor!" dediğini duydu ve canı sıkıldı. Gazetesine bakıyor, kapıdan bir türlü çıkamayan misafirlerin şıngırdattığı çıngırağı dinliyor, kızkardeşinin neden ağladığını Download 1.5 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling