Sevgili Milena
Download 0.97 Mb. Pdf ko'rish
|
Sevgili Milena - Franz Kafka ( PDFDrive )
Sizin F.
İnsanları tanıma yetiniz nicedir, Milena? Kuşkulanıyorum kimi zaman, örneğin Werfel için yazdıklarınız! Yazdıklarınızda sevgi de var, belki yalnız sevgiye dayanıyor sözleriniz... Gene de onu iyi anlamadığınız çıkıyor ortaya. Werfel nasıl bir adamdır? Onu bırakalım şimdi; "şişko'luğu için kızmanızı alalım ele. (Kaldı ki, yersiz bu çıkışınız... Onu pek sık göremiyorum, ama bence, günden güne daha sevimli, daha yakışıklı oluyor Werfel.) Yalnız şişmanlara güvenildiğini duymadınız mı? Yalnız bu sağlam fıçılar dayanır kaynamalara, yalnız bu hav istif çileri üzüntülerden, çılgınlıklardan -kişinin korunabileceği kadar- koruyabilirler kendilerini, yalnız onlar işlerine dört elle sarılmasını başarırlar. Birinin dediğine göre yeryüzünün gerçek sahipleri şişmanlarmış... onlar işe yararmış yalnız, çünkü Doğu'yu ısıtır, Kuzey'i gölgelendirirlermiş! (Tersini savunmaya kalkışabiliriz, ama haksız çıkarız.) Gelelim Yahudilik konusuna! Yahudi olup olmadığımı soruyorsunuz.. Şaka mı ediyorsunuz? Belki de Yahudilerin o korkaklarından olup olmadığımı merak ediyorsunuzdur, kim bilir? Yaksa Praglı olduğunuza göre, Heine'nin karısı Mathilde kadar bön olamazsınız bu konuda! Belki bilmezsiniz, anlatayım... Daha önemli şeyler anlatmam gerektiğini sezinlemiyor değilim, hem sonra dokuncası da olacak bana; öykünün değil, anlatmanın... Ama ne çıkar? Bir kez de hoş bir şey dinlemiş olun benden! Meissner'in "Anılar"ında okumuştum; kendisi bir Alman ozanıydı, Yahudi değildi. Heine'nin karısı Mathilde durmadan Almanları kötüler, içerletirmiş Meissner'i. Mathilde'ye göre Almanlar; acı, tok sözlü, şakadan anlamayan, hep haklı çıkmak isteyen, karşısındakine inanıveren, yapışkan, kısacası çekilmez bir ulusmuş! Meissner dayanamaz, "Tanımıyorsunuz ki Almanları" der... Kocanızın burada, Paris'te düşüp kalktığı Alman gazetecilerin çoğu Yahudi. "Amma da büyütüyorsunuz" der Mathilde, içlerinden bir ikisi Yahudidir belki, örneğin Seiffert! Hayır, der Meissner, Seiffert Yahudi olmayan tek kişi, Mathilde şaşar, nasıl? der, Jeitteles Yahudi mi dersiniz? - Jeitteles sarışın, uzun boylu, güzel bir adamdı- Evet, der Meissner. Ya Bamberger? Ya Arnstein? Onlar da mı? der Mathilde. Evet, onlar da. Bütün tanıdıklar sıradan geçer, sonunda Mathilde iyice sinirlenir: Daha neler, der, nerdeyse Kohen adının da bir Yahudi adı olduğunu söyleyeceksiniz! Oysa Kohen kocamın amcaoğludur... Kocamın Protestan olduğunu da bildiğinizi umarım... Meissner söyleyecek söz bulamaz, susar.) Anlaşılan korkmuyorsunuz Yahudi ırkından. Kentlerimizdeki bu son, ya da sonradan bir önceki durum göz önünde tutulursa, yüreklilik sayılır bu davranışınız - eğlenmiyorum- bir genç kız, ana babasına "Bırakın beni" diye alıp başını giderse, bu Jeanne d'Arc'ın köyünden çıkmasına benzemez, daha başka, daha önemli bir şeydir. Yahudilere özgü korkaklıkla suçlandırabiliriz onları, ama yaygın olan bu suçlandırma insanları tanıma bakımından teoride kalır, gerçeğe uymaz; örneğin, kocanız için daha önceleri yaptığınız tanımlamaya uymuyor, benim deneyerek edindiklerime de uymuyor... Evet, birkaçı için doğru belki, hem bu birkaçı için de tam yerinde... Bende olduğu gibi. Tuhaflığı burada işte, bütün Yahudiler bu suçlamaya girmiyor. Yahudilerin bu güvensiz durumları, kendilerine olan güvensizlikleri ile başkalarına olan güvensizlikleri bize şunu gösteriyor: Yahudiler yalnız ellerinde tuttukları, dişleriyle koparabildikleri nesnelere sahip olabileceklerine inanmışlardır. Ellerinin altında olan bu varlıklar onlara yaşama hakkını verir ancak. Yitirirlerse bu varlıkları, bilirler bir daha ele geçiremeyeceklerini. Hiç ummadıkları yerden tehlikeler yağdırılır Yahudilere. Daha açık anlatabilmem için, tehlikeyi bırakıp şöyle diyeyim: "Gözdağı ile korkutulur." Sizinle ilintisi olan bir örnek vereyim. Hiç sözünü etmeyecektim, ama o zaman tanımıyordum sizi daha. Susmakta bir sakınca görmüyorum şimdi, sizin için de yeni bir şey olmayacak bu; soy sopun sevgisini gösterir! Kim olduklarını söyleyecek değilim, adlarını unuttum bile. Küçük kız kardeşim Hıristiyan bir Çekle evlenecekti. Oğlan, sizin yakınlarınızdan birine bir Yahudi kızla evleneceğini söyleyince: "Aman sakın bir Yahudi ile evlenme, görmüyor musun bizim Milena'yı" filan gibi sözler edilmiş. Bunları anlatmakla nerelere sürükledim sizi? Yolumu şaşırdım, ama ne çıkar? Siz de birlikte geldiniz belki, demek ikimiz de yolumuzu şaşırdık! Çevirilerinizin en güzel yanı bence, asıllarına bağlı kalışları ("bağlı" sözü için azarlayın beni, her şey gelir elinizden, ama en iyi başardığınız iş azarlamak anlaşılan; ödevlerini hep yanlış yapan bir öğrenciniz olmak isterdim, durmadan azarlayasınız diye; sınıfı görür gibiyim, üzerime eğilmişsiniz, ben korkudan başımı kaldıramıyor, bakamıyorum yüzünüze... Durmadan azarlıyor, parmağınızı sallıyorsunuz havada! Ne dersiniz? Öyle mi yapardınız?). Evet, aslına çok "bağlı" kalıyorsunuz çevirilerde, bana öyle geliyor ki, elinizden tutmuş arkamdan sürüklüyorum sizi; öykülerimin karanlık, basık, pis, boğucu yollarında dolaştırıyorum; bitmek tükenmek bilmiyor bu yollar... (Tümcelerimin uzunluğu da bu yüzden, anlamadınız mı?) Bu sonsuz yolların (iki ayda bitiriverdiniz öyle mi? Çok çabuk!) aydınlık çıkışında elinizi bırakıp, kaçmayı akıl etsem bari. Mektubumu bugün kesmek için bir uyartı sayıyorum bunu, onun için bugünlük bırakıveriyorum bana mutluluk taşıyan eli. Yarın gene yazarım... Viyana'ya neden gelemediğimi - kendimi temize çıkarmak amacıyla- gene yarına bırakıyorum, bana hak vermedikçe de erince kavuşamayacağım. F. Milena, adresi biraz daha okunaklı yazmanızı isteyeceğim; bana yazılan zarfa girdi mi, yarı yarıya benim sayılır artık, sizin olmaktan çıkar... Yabancıların mallarına önem verin biraz, biraz sorumlu duyun kendinizi. "Tak" (*). (*) Çekçe "hah şöyle" anlamına gelir. - Çevirenin notu Ben de mektuplarımdan birinin elinize geçmediğinden korkuyorum. Yahudi korkaklığı. Mektuplarımın elinize geçeceğinden korkacak yerde! Gene o konuya dönüyor, budalaca bir söz etmek istiyorum; budalalık şurasında: Kendimce gerçek bulduğum bir şeyi sakıncası olabileceğini düşünmeden - söylemek isteyişim. Bir de Milena korkaklıktan söz açar! Göğsüme bir yumruk indirir gibi bir soru sorar bana, hiç çekinmeden hem de: "Jste Zîd?" (Yahudi misiniz?) der bana. Çekçede ses ve devinme bakımında birbirinin eşidir bu tümce. "Jste"de sıkılmış yumruk hız almak için nasıl geriliyor, görmüyor musunuz? Sonra "Zîd"de sevinçli, uçan, yerini bulan bir iniş var. Çekçenin Alman kulağına böylesine ettikleri çoktur. Bir seferinde de: "Nasıl oluyor da kalışınızı bir mektuba bağlayabiliyorsunuz..." demiş, "Nechapu"yu (anlamıyorum'u) yapıştırmıştınız! Çekçede, hele sizin kullandığınız dilde bu söz çok yadırgatıcı; katı, ölü, pinti, sert bir şey, daha doğrusu; ceviz kıracağına benziyor. Çene bu sözü diyebilmek için üç kez çatırdıyor: İlk hece cevizi kapmak istiyor, olmuyor ama, ikinci hecede ağız alabildiğine açılmış, ceviz sığıyor şimdi ağıza, üçüncü hecede kırılıyor ceviz, çıkan sesi duymuyor musunuz? Sonunda dudakların öyle bir kapanışı var ki, hiç savunma hakkı vermiyor karşısındakine., kimi zaman yerinde bu kapanış, hele benim gibi bir geveze olursa karşınızda (*). Geveze özür diliyor sizden, bağışlanmasını istiyor: "Kişiler ancak birazcık sevinçli oldukları vakit gevezedirler" diyor. (*) Bu üç heceyi Prag'daki saat kulesinin azizlerine de benzetebiliriz: Geliş, gözüküş, öfkeli ayrılış. Oysa bugün mektup gelmedi sizden. Asıl söylemek istediğimi de söyleyemedim gene. Başka sefere. Ama yarın, ne olur, yarın bir şeyler gelsin sizden, kapıyı yüzüme kapamadan önce söyledikleriniz - kapanan bütün kapılarda vardır bu korkunçtu. F. |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling