Adli sosyal hizmet: yaklaşim ve MÜdahale


ADLİ SOSYAL HİZMET UYGULAMASINDA STANDARTLAR VE ETİK İLKELER BAHSİ


Download 57.26 Kb.
bet5/8
Sana28.12.2022
Hajmi57.26 Kb.
#1008880
1   2   3   4   5   6   7   8
Bog'liq
ADLI SOSYAL HIZMET ADALET MEKANIZMASINDA

ADLİ SOSYAL HİZMET UYGULAMASINDA STANDARTLAR VE ETİK İLKELER BAHSİ
Alanla ilgili literatüre göre genel yaygın kanı, adli mekanizmanın genel doğası ve adli vakaların karmaşıklığı ve çok yönlülüğü nedeni ile bu alanın zorluğu ve karmaşıklığı üzerinedir. Adli vakaların çetrefilliği bazı durumlarda alanda çalışan sosyal hizmet uzmanlarını bir takım ikilemler ve hareket tarzı belirleyememe sorunları ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bu bölümün de odak noktası, bu alanda çalışan adli sosyal hizmet uzmanlarının bazı durumlarda uygulamada karşılaştıkları ikilem ve çelişkiler için hangi kaynaklara yönelebilecekleri konusunu tartışmaktır.
Sosyal hizmet alanlarında uygulamalar yapan sosyal hizmet mesleği, bir disiplin olarak belli kural, ilke, kaide, mesleki standartlar, bilimsel alt yapı ve etik değerler doğrultusunda çalışmaktadır (Tomanbay, 2013). Etik değerler ise, bilgi ve deneyimin bütünleştirilmesini sağlayarak, mesleki uygulamaların nasıl daha iyi olacağı konusunda uygulamacıya katkı sunmakta ve uygulamalara ortak yaklaşım, bakış ve anlayış kazandırmaktadır (Gökçearslan-Çifci & Gönen, 2011). Bir uygulamacı açısından da icra ettiği mesleğinde etik değerlere ve belli mesleki standartlara göre hareket etmek, sorumluluğun istenen şekilde yerine getirilmesine yardımcı olur ve bir tür güvencedir. Çalışmamızın da çıkış noktası olan adli sosyal hizmet uygulamaları, mesleki standartlar ve etik değerler açısından ayrıca önem kazanmaktadır. Çünkü başlı başına belli kural ve sistem içerisinde çalışan adli mekanizma ile yine belli kural ve yaklaşıma bağlı olarak çalışan sosyal hizmet mesleğinin kesiştiği noktalarda ortaya konacak uygulamalar, uygulamanın nasıl yapılması gerektiği (uygulama standartları) ve nasıl doğru-etkili olacağı (meslek etiği) konusunda kaygılara sahip olmalıdır. Bu durum hem uygulamanın sağlıklı işleyişi hem de uygulamacının güvenceye sahip olması için önemlidir.
Çoğu mesleğin etik kuralları, prensip sahibi olmayan uygulamacılara karşı bireyi ve hizmet alan kesimi korumayı amaçlamaktadır (Butters & Vaughan-Eden, 2011). Bu anlamda sosyal hizmet mesleğinin insana yardım eden bir meslek olması, etik kurallara sahip olmasını zorunlu kılmaktadır. Sosyal hizmet etiği, diğer alanlara göre biraz daha geniş olarak güçlü bir şekilde sosyal ve ekonomik adalete yönelmekte ve öne çıkardığı konular ise; bireylerin hakları, kamu refahı, eşitlik, farklılıkların tanınması, mesleki roller, mesleki ilişkiler ve sınırlılıklar gibi kavramlardır (Butters & Vaughan-Eden, 2011; Gökçearslan-Çifci & Gönen, 2011; Kelly, Smith, & Gibson, 2009). Bu konular çerçevesinde şekillenen etik değerler ise genel olarak şunlardır (Reamer, 2006, akt. Gökçearslan-Çifci & Gönen, 2011; NASW, 1996): İhtiyaç içerisinde olan bireylere yardımı esas alan hizmet anlayışı ve bu anlayışın geliştirilmesi; sosyal adaletin sağlanması için yoksulluk, ayrımcılık gibi konulara yönelik mücadele, sosyal değişimlerin sağlanması ve fırsat eşitliğinin oluşturulması; her insanın özünde değerli olduğunun bilinmesi, insanlara saygı ve kapasitelerinin arttırılması; insanlar ve diğer sistemler arasındaki ilişkilerin öneminin bilinmesi ve güçlendirilmesi; uygulamalarda dürüstlüğün esas alınması ve korunması; uygulamada bilgi temeline başvurma ve geliştirme; bütünleştirme olarak sayılabilir. Böylelikle sosyal hizmet etiği, diğer mesleklerden farklı olarak, haklarından mahrum edilmiş, baskıya uğramış ve yetersiz hizmet alan kişileri kendine odak almıştır (Butters & Vaughan-Eden, 2011). Kelly, Smith ve Gibson (2009) ise, adli meseleler özelinde etik değerleri tartışarak, uygulamalarda bireyleri ve toplumu koruma, bireyi tüm süreçler açısından bilgilendirme, gizlilik ve bireyin self-determinasyon hakkı gibi değerleri ön plana çıkarmışlardır. Butters ve Vaughan-Eden (2011), A.B.D. Ulusal Adli Sosyal Hizmet Uzmanları Organizasyonu’nun (NOFSW) 1987 yılında yayınladığı etik kuralları, günümüz şartlarına göre yeniden yorumladıkları çalışmalarına göre, adli sosyal hizmet uzmanlarının uygulamada karşılaştıkları ikilemler şu konularla alakalıdır: Bireyi ve toplumu korumak adına yaşanan ikilemler (örneğin görüşme yaptığı bireyin bir başkasına zarar verme niyeti içinde olduğunu görme; müracaatçının uyuşturucu kullandığını söylemesi), yine bazı durumlarda mahkemenin zorunlu tedbir istediği (denetimli serbestlik, şartlı tahliye gibi) bireyler için yaşanan onam alma sıkıntıları, üçüncüsü ise ceza almış bireylerin şartlı tahliye sonrası süreçlerinin takiplerinde (kişi rehabilite olmuş mu, tekrar suç işlemiş mi gibi mahkeme süreci sonrası bireyin takibi ile ilgili raporların hazırlanarak mahkemeye sunulması) yaşanan ikilemler (Bu süreçlerin takibi daha çok adli bir roldür), sonuncusu ise adalet mekanizması içerisinde mağdur, fail, suça sürüklenen ya da mağdur çocuk gibi incinebilir kesimlerle yapılan araştırmalarda (özellikle ıslah programları içerisinde yer alan bireylere yönelik açık bilgilendirme yapılmadan belli haklarını hiçe sayan araştırmalar) yaşanan etiksel ikilemlerdir.
Alanda yapılan ulusal ve uluslararası çalışmalara göre şunu söyleyebiliriz: Alanın özelliğine bağlı olarak, adalet mekanizması içerisinde sosyal hizmet uygulaması yapan sosyal hizmet uzmanları, bazı durumlarda, diğer alanlardaki sosyal hizmet uzmanlarına göre daha fazla çetrefilli durumlarla karşı karşıya kalma riskine sahiptirler. Adli mekanizma içerisinde yapılan uygulamanın hem etkili ve verimli olarak yapılmasını sağlamak hem de bireyi, toplumu ve uygulayıcıyı koruyabilmek için, bu alana özel ilke ve esasların belirlenmesi gerektiğini anlamaktayız. Bu durumda uygulamaların belli standart ve beklentilere göre gerçekleştirilmesi oldukça önemlidir. Uygulamalar için belirlenen standart ve beklentiler, etik ikilemlerin aza indirgenmesine de katkıda bulunabilir. Munson (2011), adli sosyal hizmet alanının uygulama standartlarını tartıştığı çalışmasına göre; adli sosyal hizmet, aynen psikoterapi alanı gibi oldukça özelleşmiş ve uzmanlaşmış bir alandır. Ayrıca, adli sosyal hizmet, her geçen gün evrilmekte, hizmet verdiği alanların sayısı artmaktadır. Ancak, özel bir uzmanlık alanı ve adalet mekanizması içerisinde önemli bir yere sahip olmasına rağmen, alanına has uygulama standartları bulunmamaktadır. NASW’nin 14 alanda sunduğu “uygulama standartları” içerisinde adli alanda çalışan sosyal hizmet uzmanları özelinde bir uygulama standartları rehberi mevcut değildir. Yine diğer uzmanlık alanlarından (psikoloji, psikiyatri, adli bilimler gibi) faydalanma çabaları olmuştur ancak bu da bu özel alanın ihtiyaçlarını tam karşılamamaktadır. Bu nedenle adli sosyal hizmet için kendi performans standartları geliştirilmesi gerektiğini savunmuştur (Munson, 2011).
Bu anlamda adli sosyal hizmet uzmanlarına yardımcı olabilecek uygulama standartlarını Munson (2011), “Adli Sosyal Hizmetin Uygulama Standartları” isimli çalışmasında tartışmıştır. Çalışmasında, “uygulama performans beklentileri” kavramını önermiştir. Bu anlamda, uygulama performans beklentilerinin öncülleri ise şunlardır: Önem/Koruma standardı, uygulama standartları, meslek etiği, yaygın olarak kabul edilmiş uygulama standartları, uygulama esasları, uygulama protokolleri, örnek olabilecek iyi ve farklı uygulamalardır.
Ülkemiz bazında baktığımızda ise adli mekanizma içerisinde çalışan adli sosyal hizmet uzmanları ve diğer uzmanların uygulama standartlarını belirlemeye yönelik bir takım çalışmaların olduğu görülmüştür. Bunlardan en belirgin olanı, UNICEF’in teknik desteği ile Adalet Bakanlığı, Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı, HSYK ve Türkiye Adalet Akademisi’nin ortaklığında yürütülmüş olan “Çocuklar İçin Adalet Projesi” kapsamında hazırlanmış olan “Sosyal Çalışma Görevlileri İçin Eğitim Kitabı”dır3. Bu çalışmada Ceza, Aile ve Çocuk mahkemelerinde ve Çocuk İzlem Merkezlerinde görevlendirilen sosyal hizmet uzmanlarının ve diğer uzmanların görevleri, ilgili kanunlar çerçevesinde ortaya konmaktadır. Ayrıca hazırlanan sosyal inceleme raporlarının hukuki statüsü ve mahkemelerdeki katkısı da belirtilmektedir. Çocuk Adalet sürecinde görev alan sosyal hizmet uzmanları ve diğer uzmanların tanımı, görev alanı ve hukuki statüleri, 2005 yılında çıkarılan Çocuk Koruma Kanunu ve ilgili yönetmeliğine (Çocuk Koruma Kanunun Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik) bağlı olarak aktarılmıştır. Bu kanun ve yönetmelik adli sosyal hizmet uzmanları adına bir nevi çocuk adaleti uygulamalarındaki hareket tarzlarını, sorumluluklarını ve sınırlılıklarını belirleyen bir metindir. Burada sosyal hizmet uzmanları ve diğer uzmanlardan temel olarak üç görev beklenmektedir: Bilirkişilik, çocuğa yardım etmek ve hukuki konularda yol göstermek, tedbir ve mahkûmiyet kararlarını izlemektir (UNICEF, 2013). Ayrıca bu çalışmayı konumuz açısından özelleştiren birkaç nokta vardır: Birincisi, çocuk mahkemeleri özelinde sosyal hizmet uzmanlarına verilen bir takım görevlerden ne anlaşılması gerektiği belirtilmiştir. Örneğin sosyal hizmet uzmanlarının çocuk mahkemesine yardım eden bir konumda değil de, çocuğa destek olan bir muhakeme süjesi olduğu vurgulanmıştır (sf. 270). Yine bir diğer nokta da sosyal hizmet uzmanlarının hukuki ve etik yükümlülüklerine vurgu yapılmasıdır. Özellikle, sosyal hizmet uzmanları, etiksel bir yükümlülüğü olan gizlilik yükümlülüğü ile bildirim yükümlülüklerinin çelişmesi ve meslek sırrı ile yine bildirim yükümlülüğü gibi konuların çelişmesi durumunda ne yapılacağı ile ilgili tavsiyeler verilmektedir. Bunun için de çocuk ile sosyal hizmet uzmanı arasındaki güven ilişkisinin zedelenmemesi için, çelişkili durumlarda sosyal hizmet uzmanına -özellikle de sosyal incelemeyi serbest bir meslek olarak yapan sosyal çalışma görevlisine- tanıklıktan çekinme hakkının tanınması gerektiği önerilmiştir. Bir diğer öneri ise, sosyal hizmet uzmanının sosyal inceleme raporu hazırlama yükümlülüğü ile denetim yükümlülüğünün farklı sosyal çalışma görevlilerince yapılması gerektiği önerilmiştir. Bu önerilerin dışında sosyal hizmet uzmanlarının adliye bürokrasi içerisinde yer almasının uygun olmayacağı, sır saklama yükümlülüğünün zedelenmemesi için çocuğun ayrıntılı onamının alınması gerektiği, çocuğun bilgilerinin bir başka amaç için kullanılmayacağının bildirilmesi, ayrıca muhakemenin tüm sürecinde sosyal hizmet uzmanının çocuğu rahatlıkla takip edebileceği bir sistemin oluşturulması, sosyal, koruyucu ve eğitici bakış açısı ile gerekli tedbirleri uygulaması gerektiği ve son olarak da sosyal hizmet uzmanının muhakeme sürecinde her aşamada çocuğun yanında olmasının yerinde olacağı konuları önerilmiştir (sf. 278-279). Bu çalışmayı özelleştiren bir diğer nokta da sosyal çalışma görevlilerinin uygulamalarda “temel kriter” alacakları noktaların ortaya konulmasıdır: Temel kriterler, uygulamalarda sosyal hizmet uzmanına yardımcı olabilecek ilke ve esaslardır. Bunlar; gizliliğin önemi, mesleki yeterliğin önemi, ilişkilerin profesyonel düzeyde tutulması, son gelişmelere uygun ve bilimsel yöntemlerin tercih edilmesi ve taraflarla ilgili yapılacak açıklamalarda dikkat edilmesi gereken hususlar konuları altında düzenlenmiştir (sf. 280-281).
Ülkemizde yapılan bu çalışma ile uluslararası literatürde adli sosyal hizmet uzmanlarının etik konuları ve uygulama performans beklentilerini tartışan çalışmaların birbirleri ile paralel oldukları görülmüştür. Özellikle etik ikilemler ve uygulama kriterleri başlıkları altında tartışılan konular, adli sosyal hizmet uzmanlarının uygulama performans beklentileri açısından kaynak niteliğinde olabilir. Ancak bu çalışmanın bir takım kavramsal sıkıntılara yol açmadan çocuk adalet süreci dışında çalışan diğer sosyal hizmet uzmanları için de geliştirilmesi gerektiği gözden kaçmamalıdır.

Download 57.26 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling