Bin Muhteşem Güneş
Download 1.16 Mb. Pdf ko'rish
|
Khaled Hosseini - Bin Muhteşem Güneş
geldiğimizde, Citi’yle ben dörder, beşer tane yavrulamış olacağız. Ama sen, Leyla, sen bu iki
budalayı gururlandıracaksın. Önemli biri olacaksın. Çok iyi biliyorum, bir gün elime gazeteyi alacağım ve ön sayfada senin resmini göreceğim, diyen Hasena’yı. Fotoğraf baş sayfaya çıkamamıştı, ama yine de oradaydı işte; tıpkı Hasena’nın öngördüğü gibi. Leyla dönüyor, koridorun sonuna doğru ilerliyor; iki yıl önce, Azize’yi Zaman’a teslim ettikten sonra Meryem’le birlikte, içleri kan ağlayarak geçtikleri koridor bu. Azize’nin parmaklarını bileğinden nasıl zorla ayırdığı, Leyla’nın bugün gibi aklında. Bu koridordan koşuşunu, ulumamak için kendini tutuşunu çok iyi anımsıyor; arkasından seslenen Meryem’i, Azize’nin dehşet dolu çığlıklarını. Koridorun duvarları şimdi posterlerle kaplı; dinozorlar, çizgi roman kahramanları, Bamyan’daki Budalar ve yetimlerin yaptığı resimler. Resimlerin çoğunda, kulübeleri ezen tanklar, AK-47’lerini doğrultmuş erkekler, mülteci çadırları, cihat sahneleri betimlenmiş. Leyla bir başka koridora sapıyor ve öğrencilerini görüyor; sınıfın önüne toplaşmış bekliyorlar. Başörtüleri, kazınmış kafalar, küçük, zayıf bedenler, güzelim pejmürdeliklerin oluşturduğu bir karmaşa. Çocuklar Leyla’yı görünce, ona doğru koşuyorlar. Tabana kuvvet. Leyla’nın çevresini sarıyorlar. Bağımlı selamlamalardan, tiz seslerden oluşan bir yaygara, kucağına tırmanma telaşıyla bir itiş kakıştır başlıyor. Uzanmış, ilgi isteyen, küçücük eller. Kimileri ona Anne diyor. Leyla buna hiç itiraz etmiyor. Bu sabah çocukları sakinleştirmesi, düzgün bir sıra halinde dersliğe sokması biraz vakit alıyor. Bu sınıfı Tarık’la Zaman, iki bitişik odanın arasındaki duvarı yıkıp, elbirliğiyle yaptılar. Zemin hâlâ delik deşik, karoları eksik. Şimdilik üzerine katranlı muşamba örttüler, fakat Tarık en kısa zamanda yeni karo döşemeye, üzerine de halı kaplamaya söz verdi. Kapı girişinin üstünde, dikdörtgen bir levha asılı; Zaman tabelayı zımparaladı, ışıl ışıl bir beyaza boyadı. Üzerine fırçayla, beş dizelik bir şiir yazdı; Leyla bunun, Afganistan’a vaat edilen yardım parasının bir türlü gelmediğinden, imar çalışmalarının çok yavaş ilerlediğinden, yolsuzluklardan yakınanlara, Taliban’ın daha şimdiden, yeniden örgütlendiğinden ve öç almak üzere döneceğinden, dünyanın bir kez daha Afganistan’ı unutacağından dem vuranlara bir yanıt olduğunu biliyor. Dizeler, Zaman’ın en sevdiği şairin, Hafız’ın bir gazel’inden: Yusuf Kenan iline dönecek, bırakın matemi, Ahırlar gül bahçesine dönecek, bırakın matemi. Bir tufan patlayıp tüm canlıları boğmaya kalkışsa, En güçlü kasırgayı bile aşacak Nuh gibi bir kılavuzunuz var, bırakın matemi. Leyla levhanın altından geçip sınıfa giriyor. Çocuklar sıralara yerleşiyor, cıvıl cıvıl konuşarak defterlerini açıyor. Azize yan sıradaki bir kızla sohbette. Bir kâğıt uçak, yüksek bir kavis çizerek sınırın öteki ucuna uçuyor. Biri uçağı geri fırlatıyor. “Çocuklar, Farsça kitaplarınızı açın,” diyor Leyla, kendi kitaplarını masasına bırakırken. Sınıfı bir sayfa hışırtısıdır kaplarken, Leyla perdesiz pencereye doğru ilerliyor. Camdan, oyun alanına tek sıra halinde dizilmiş, serbest atış alıştırması yapan oğlanları görebiliyor. Tepelerinde, dağların üstünde sabah güneşi yükselmekte. Işınları, basket potasının madeni çemberine, araba lastiğinden yapılma salıncakların zincirine, Zaman’ın boynundan sarkan düdüğe, yeni, çatlaksız gözlük camlarına vuruyor. Leyla avuçlarını ılık cama bastırıyor. Gözlerini yumuyor. Bırakıyor güneş ışığı yanaklarına, gözkapaklarına, alnına konsun. Kabil’e döndüklerinde, Taliban’ın Meryem’i nereye gömdüğünü bilememek, Leyla’nın fena halde canını sıkıyordu. Meryem’in mezarını ziyaret etmek, bir süre yanında oturmak, bir iki çiçek bırakmak isterdi. Ama Leyla artık bunun hiçbir önemi olmadığını biliyor. Meryem zaten hep yakınında. Burada, hep birlikte boyadıkları bu duvarların arasında, diktikleri ağaçlarda, çocukların örtündüğü battaniyelerde, yastıklarda, kitaplarda, kalemlerde. Meryem, çocukların kahkahalarında. Azize’nin ezberden söylediği ayetlerde, yüzünü batıya dönüp mırıldandığı dualarda. Ama en çok da, Leyla’nın kalbinde; bin güneşin göz kamaştırıcı ışıltısıyla aydınlandığı, pırıl pırıl parladığı yerde. Leyla birinin ona seslendiğini ayrımsıyor. Arkasını dönüyor, içgüdüsel bir hareketle başını eğip sağlam kulağını azıcık kaldırıyor. Seslenen, Azize. “Anneciğim? İyi misin?” Odaya sessizlik çökmüş. Çocuklar onu seyrediyor. Leyla tam yanıtlamaya hazırlanırken, ansızın soluğu kesiliyor. Elleri aşağıya, bir dakika önce, ılık bir dalganın yaladığını hissettiği noktaya iniyor, üzerine kapanıyor. Leyla bekliyor. Ama başkaca bir kıpırtı olmuyor. “Anne?” Leyla gülümsüyor. “Evet, aşkım, iyiyim. Evet. Hem de çok iyiyim.” Oğrencilerin tam karşısındaki masasına ilerlerken, dün akşam yemekte bir kez daha oynadıkları ad bulma oyununu düşünüyor. Tarık’la çocuklara haberi verdiğinden beri, her gece yinelenen bir ritüele dönüştü. Sırayla söz alıyor, seçtikleri isimleri savunuyorlar. Tarık, Muhammet’i istiyor. Geçenlerde, videoda Süperman’i izlemiş olan Zalmay’ın kafası bir türlü almıyor; bir Afgan çocuğa neden Clark adı verilemesin ki? Azize, Aman adı için var gücüyle mücadele ediyor. Leyla, Ömer’den hoşlanıyor. Ama oyun sadece erkek isimlerini kapsıyor. Çünkü kız olursa, Leyla hangi adı koyacağını biliyor. SONSÖZ Neredeyse otuz yıldır, Afgan mülteci krizi, yeryüzündeki en şiddetli zorunlu göç krizlerinden biri. Savaş, açlık, anarşi ve zulüm milyonlarca insanı -bu öyküdeki Tarık’la ailesi gibi evlerini terk etmeye, Afganistan’dan kaçıp komşu Pakistan ve Iran’a sığınmaya zorladı. Bu toplu iltica hareketinin doruğa çıktığı dönemde, tam sekiz milyon Afgan ülkesinden uzakta, sığınmacı olarak yaşamaktaydı. Bugün Pakistan’da hâlâ, iki milyonun üzerinde Afgan mülteci var. Geçen yıl, Birleşmiş Milletler bünyesindeki, dünyanın en önde gelen insani yardım kuruluşlarından olan UNHCR’de (United Nations High Commissioner for Refugees: Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) Amerikan delegesi olarak çalışma ayrıcalığına eriştim. Kuruluşun amacı, sığınmacıların temel insani haklarını korumak, acil yardım sağlamak ve sığınmacıların güvenli bir ortamda yaşamlarını yeniden kurmalarına destek olmak. UNHCR, salt Afganistan’da değil, dünyanın dört bir yanında, yerinden edilmiş, ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış yirmi küsur milyon kişiye yardım ulaştırdı; Kolombiya, Burundi, Kongo, Çat ve Sudan’ın Darfur bölgesi gibi. UNHCR’de görev almak, mültecilere yardımcı olmak hayatımın en anlamlı ve doyurucu deneyimlerinden biri oldu. Yardımcı olmak ya da UNCHR’yi daha iyi tanımak, yaptıkları hakkında ya da genel anlamda, sığınmacıların içinde bulunduğu olumsuz şartlar hakkında bilgi almak istiyorsanız, lütfen www.UNrefugees.org sitesini ziyaret ediniz. Khaled Hosseini 31 Ocak 2007 |
Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling
ma'muriyatiga murojaat qiling