Çalikuşu reşat Nuri Güntekin’in Eserleri


Download 1.32 Mb.
Pdf ko'rish
bet11/51
Sana16.06.2023
Hajmi1.32 Mb.
#1492944
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   51
Bog'liq
Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu

Zeyniler, 29 Ocak
Defterime, bir aydan beri el sürmemiştim. Yazı yazmaktan, herhalde daha fazla işlerim vardı. Hem
de mesut günlerin yazılacak nesi olur ki?
Bir aydan beri derin bir gönül sükûnu içinde yaşıyordum. Yazık ki devam etmedi. İki gün evvel
buradan geçen bir posta arabası benim için dört mektup bırakmış. Onları görür görmez içime bir ateş
düştü. Kimden geldiğini, içlerinde ne olduğunu bilmeden:
-Keşke bunlar, ben görmeden yolda kaybolsaydılar, dedim.
İlk tahminimde yanılmamıştım. Zarfın üzerindeki yazıyı tanıyordum. Mektup ondan geliyordu.
Zarflar, beni buluncaya kadar elden ele dolaşmış, üzerleri mavili, kırmızılı yazılar, damgalarla
dolmuştu.
Elimi sürmeye cesaret edemeden bir tanesinin üstündeki adresi okudum:
“B... Merkez Rüştiyesi muallimlerinden Feride Hanımefendi’ye.”
Zarfları avucumda buruşturduktan sonra ocağın yanındaki rafa fırlattım. Pencereye başımı
dayayarak dalgın dalgın uzaklara baktığımı gören Munise:
-Abacığım, neren ağrıyor? Yüzün sapsarı, dedi. Kendimi toplamaya çalışarak gülümsedim:
-Bir şeyim yok, çocuğum. Bir parçacık başım ağrıyor. Seninle biraz bahçeye çıkarsak geçer.
Gece yatağımda, gözlerim karanlığa dikili, saatlerce uykusuz kaldım. Büyük bir kararsızlık içinde
perişan oluyordum; yüzsüz, zalim bu mektuplarda, kim bilir bana neler söylemeye cesaret ediyordu?
Birkaç defa lambayı yakarak onları okumak istedim. Fakat kendimi zapt ettim. Onları okumak ayıptı,
benim için tenezzüldü.
Aradan iki gün geçti. Mektupları hâlâ orada duruyor, odanın havasına bir zehir neşreder gibi, beni,
için için eritiyordu. Müzmin hüznüm, Munise’ye de geçmişti. Zavallı kız derdimin nereden geldiğini
biliyor, beni hasta eden bu kâğıtlara kinle, nefretle bakıyordu.
-Abacığım, dedi. Ben bir şey yaptım ama, bilmem darılacak mısın?
Birdenbire döndüm. Gözlerim gayri ihtiyari ocağın yanındaki rafa gitti. Mektuplar orada yoktu,


teessürden göğsüm tıkanarak.
-Nerede onlar? dedim. Çocuk, başını eğdi:
-Ben onları yaktım abacığım. Ne yapayım, sen pek üzülüyordun...
-Ne yaptın Munise? dedim.
Çocuk, benim şiddet göstermemi, omuzlarından tutup sarsmamı bekliyor, titriyordu. Başımı
bileğime koyarak yavaş yavaş ağlamaya başladım.
-Abacığım, ağlama. Ben onları yakmadım, sana mahsus öyle söyledim. Üzülmeseydin o vakit
yakacaktım. Al işte.
Küçük kız, bir eliyle başımı okşuyor, ötekiyle mektupları elime tutuşturmaya çalışıyordu:
-Al abacığım, onlar galiba, senin sevdiğin birisinden geliyor.
-Yumurcak, o nasıl lakırdı? diye bağırdım.
-Ne bileyim abacığım? Sevdiğinden olmasa böyle ağlar mısın?
Bu çok bilmiş bücürün sözlerinden ve gözyaşlarımdan utandım. Bu hale bir nihayet vermek
lâzımdı. Artık kararımı vermiştim.
-Küçüğüm, keşke bu sözleri söylemeseydin. Fakat madem ki bir kere söyledin. Bak, sana ispat
edeyim. Mektuplar benim sevdiğim bir insandan gelmiyor, nefret ettiğim bir düşmandan geliyor. Gel
seninle beraber yakalım onları.
Oda karanlıktı, yalnız ocakta bitmeye yüz tutmuş bir çalı demeti ara sıra parlayıp sönüyordu.
Mektuplardan birini ateşe fırlattım. Zarf, kıvrıla kıvrıla yanmaya başladı. Biterken ikincisini, sonra
üçüncüsünü attım.
Munise, anlayamadığım bir hisle göğsüme sokulmuştu. Mektuplar birer birer yanarken, karşımızda
ölmek üzere olan bir insan varmış gibi susuyorduk. Sıra dördüncüye geldiği vakit, içime dayanılmaz
bir pişmanlık acısı çöktü. Fakat ötekiler yandıktan sonra, bunu bırakamazdım. Kalbimin bir parçasını
koparır gibi ıstırapla onu da attım.
Son mektup ötekiler gibi birdenbire tutuşmadı, bir ucundan ince bir duman çıkarak için için
yanmaya başladı. Sonra, zarfın gevşeyip açıldığını, ince yazılarla dolu bir kâğıdın yavaş-yavaş
yanmaya başladığını gördüm. Artık tahammül edemiyordum. Munise, gönlümden geçenleri biliyor
gibi, birdenbire eğildi elini ateşe sokarak son mektubun bir parçasını kurtardı.
Onu ancak çocuğu uyuttuktan sonra okumaya cesaret ettim. Yalnız şu satırlar kalmıştı.
“Annem geçen sabah yüzüme bakarken ağlamaya başladı: ‘Ne var anne? Niçin ağlıyorsun?’ diye
sordum. Evvela söylemek istemedi: ‘Hiçbir şey yok. Bir rüya gördüm!’ dedi. İnat ettim, yalvardım,
nihayet söylemeye mecbur oldu. Sakin sakin ağlayarak şunları söyledi:


“Rüyamda onu gördüm. Karanlık bir yerlerde dolaşıyor önüne gelene: ‘Feride buralarda mı? Allah
rızası için söyleyin! diyordum. Yüzü örtülü kadın beni elimden tutarak tekkeye benzeyen loş bir yere
soktu:
‘İşte Feride şurada yatıyor. Boğaz hastalığından öldü’ dedi. Baktım, evlatçığım, gözleri kapalı
yatıyor. Daha yanağının rengi bile solmamış. O acı ile, ağlaya ağlaya uyandım. Ölü, diri getirir
derler, değil mi, oğlum? Feride’yi yakında göreceğim, değil mi, Kâmran?
Annemin sözlerini sana aynen yazdım. Beni bir tarafa bırak. Fakat annen demek olan bu ihtiyar
kadını daha ziyade ağlatmak doğru mu? Teyzenin rüyası o günden beri benim de rüyam oldu. Ne vakit
gözlerimi kapayacak olsam seni uzak bir memleketin karanlık bir odasında; gözlerin kapalı, siyah
saçların, taze yüzün...”
Mektup parçası burada bitiyor, bana sadece teyzemin matemini anlatıyordu. Kâmran, görüyorsun
ki, bizi her şey birbirimizden ayırıyor. Seninle artık iki düşman bile değiliz; birbirimizi hiç, ama hiç
görmeyecek iki yabancıyız.

Download 1.32 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   51




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling