Çalikuşu reşat Nuri Güntekin’in Eserleri


Prençıbeza Maryu vapuru, 2 Temmuz


Download 1.32 Mb.
Pdf ko'rish
bet27/51
Sana16.06.2023
Hajmi1.32 Mb.
#1492944
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   51
Bog'liq
Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu

Prençıbeza Maryu vapuru, 2 Temmuz
Rüzgâra karşı mantoma burundum, ay batıncaya kadar yukarıda oturdum. Güverte boştu. Yalnız,
akşamdan beri hiç vaziyetini değiştirmeyen uzun boylu bir yolcu, kollarını demir parmaklığa dayıyor,
rüzgâra karşı ıslıkla mahzun havalar çalıyordu. Ben, denizi, derin derin yaşayan, daima gülen,
söyleyen, dinleyen, darılan bir şey gibi tanır ve severdim. Halbuki bu gece sular bana çaresi, tesellisi
olmayan büyük bir yalnızlık gibi göründü.
Gecenin rutubeti iliklerime işlemiş gibi titreyerek aşağı indim. Munise kamaranın ranzasında
uyuyor. Bu büyük yalnızlığın kalbi vurur gibi ta derinlerden gelen sarsıntılarını dinleyerek defterime
yazmaya başladım.
Bugün müdirem, beni iskeleye kadar getirdi. Bildiklerimden kimseye veda etmedim. Yalnız
teyzeme benzeyen büyükhanıma uğradım, gözlerimi kapayarak son bir defa “Feride” diye adımı
söylemesini dinledim.
B.’de Mazlum’u bırakmıştım. Burada da kuşlarımdan ayrılmak lâzım geldi. Onları müdireye
emanet ettim, yemlerini, sularını unutmayacağına söz verdirdim.
Müdire dedi ki:
-Feride, madem ki onları bu kadar seviyorsun, kendi elinle azat et, daha sevâb olur.
Mahzun mahzun gülümsedim:


-Hayır, Müdire Hanım, dedim, ben de sizin gibi zannederdim. Fakat, artık fikrimi değiştirdim.
Kuşlar, ne istediğini bilmeyen zavallı, akılsız mahluklar. Kafesten kaçıncaya kadar türlü türlü
üzüntüler içinde çırpınıyorlar. Fakat, sanır mısınız ki, dışarıda daha fazla bahtiyar olacaklar? Hayır,
buna imkân yok. Ben, öyle sanıyorum ki, bu biçareler her şeye rağmen kafeslerine alışıyorlar, açık
havaya kavuştukları zaman bir dal üstünde, başlarını kanatları içine gizleyerek geçirdikleri gecelerde
sabaha kadar bu kafesi düşünüyorlar, küçük gözlerini pencerelerin aydınlığına dikerek hasret
çekiyorlar. Kuşları zorla kafeslerde alıkoymalı Müdire Hanım, zorla, zorla.
İhtiyar kadın çenemi okşadı:
-Feride, sen anlaşılmaz bir çocuksun. Bu kadar ehemmiyetsiz bir şey için ağlanır mı? dedi.
Vapurda, benimle beraber Ç.’den binmiş birkaç yolcu vardı. Bunlardan iki zabit arasında şöyle bir
konuşmaya kulak misafiri oldum:
Genç, yaşlısına dedi ki:
-İhsan Bey dört gün evvel hareket edecekti. Birkaç gün bekle de Beyrut’a kadar beraber gidelim,
dedim. Bilmeden zavallıyı felakete sürüklemiş oldum. Öyle ya dört gün evvel gitseydi, bu hal başına
gelmeyecekti.
Yaşlısı:
-Hakikaten esef edilecek bir vaka. Bu İhsan, öyle pek titiz bir adam değildi ama, bilmem nasıl
oldu? Sen vakanın tafsilatını biliyor musun?
-Ben gözümle gördüm. Dün Belediye gazinosunda idik. Burhanettin bilardo oynuyordu. Bu esnada
İhsan kapıdan girdi, binbaşıyı bir köşeye çekerek bir şeyler söylemeye başladı. Evvela sakin, nazik
nazik konuşuyorlardı. Bilmem aralarında ne geçti? Birdenbire İhsan’ın bir adım gerilediğini, Burhan
Bey’e müthiş bir tokat indirdiği gördüm. Binbaşı, rovelverine davranmak istedi. Fakat, İhsan daha
evvel kendi silahını çekmişti. Birkaç kişi hemen üstlerine atılmasaydı, muhakkak kan dökülecekti.
Divan-ı harp yarın İhsan’ın muhakemesine başlıyor.
-Bizlerden birimiz bu işi yapsaydık, halimiz yamandı. Fakat İhsan zannederim, Paşa’nın bir şeyi
oluyor.
-Karısının yeğeni ve sütoğlu.
-Kendi söyleyişlerine göre politika kavgası. Şu ordudan politikayı çıkaramadılar gitti.
-Vallahi bana kalırsa, bu, yine bir kadın meselesi olacak. Burhan’ı bilmez miyiz?
Zabitler, konuşa konuşa yanımdan uzaklaşmışlardı. Biraz evvel ihtiyar bir sandalcının kamarama
getirip bıraktığı gül demetinin kimden geldiğini şimdi anlıyordum.
İhsan Bey, hayatta belki bir daha size tesadüf edemeyeceğim, yahut edersem de sizi tanımamış gibi
görünmek lâzım gelecek. Fakat benim için divanıharp karşısına çıkmaya hazırlandığınız bir günde
yine beni andığınızı unutmayacağım. Kimden olduğunu bile söylememek inceliğini gösterdiğiniz bu


güllerin bir küçük yaprağını defterimde, hatıranızı da, en temiz bir şey gibi kalbimde saklayacağım.
Dışarıda, o kimsesiz yolcu, hâlâ çaldığı mahzun havalara devam ediyor. Kamaramın açık
penceresinden başımı uzattım. Denizde, suların içinde kaynıyor gibi görünen berrak bir seher
başlıyor.
Çalıkuşu, haydi yat artık, gece ve yorgunluk zavallı gözlerini ağrıtıyor. Seherden sana ne? Seher, ta
uzaklarda uykuya ve daha başka şeylere kanmış “sarı çiçek”lerin mesut gözlerini açacakları vakittir.



Download 1.32 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   ...   51




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling