şenliğin başlamasını gözler gibiydi. Hans kendi bağrında da önüne geçilemez
tuhaf duyguların ve gözleri kamaştıracak parlaklıkta alışılmamış
umutların insanı soluksuz bırakacak kadar güçlü, endişe verici ve tatlı alçalıp kabardığını
hissediyor, ne var ki, duyup hissettiklerinin salt bir düş
olduğu, asla gerçekleşemeyeceği gibi kuşkulu bir korku da gelip katılıyordu buna. Söz
konusu çelişik
duygular, ruhunda kabarıp büyüyerek karanlıklar içinde yukarılara doğru fışkıran bir
kaynak oluşturuyordu, sanki çok güçlü bir nesne kendisinden kopup ayrılarak özgürlüğe
kavuşmak ister gibiydi, belki bir hıçkırıktı bu, belki dudaklarda söylenmeyi bekleyen bir şarkı,
bir haykırış ya da belki de bir kahkaha. Ancak eve geldiğinde içindeki heyecan biraz yatışır gibi
oldu. Evde her şey, kuşkusuz her
zamanki gibiydi.
"Nereden geliyorsun bakayım?"
diye sordu babası. "Değirmenin
oradan, Flaig Usta'nm yanından."
"Ne kadar şıra yaptı bu yıl?"
"İki fıçı var sanırım."
Hans, kendileri de şıra yaparken Flaig Usta'nm çocuklarını çağırmak için izin istedi
babasından.
"Tabii çağırabilirsin," diye mırıldandı babası. "Önümüzdeki hafta yaparız şırayı. Çocukları
o zaman alıp gelirsin."
Akşam yemeğine daha bir saat vardı. Hans bahçeye çıktı. İki çam dışında bahçede fazla bir
yeşillik
kalmamıştı. Bir fındık dalı koparıp hızlı hızlı salladı havada, ağaçtaki sararmış yaprakları
bozguna uğrattı. Güneş karşı tepenin ardına gömülmüştü; çamların bir iğne sivriliğindeki do-
ruklarıyla tepenin siyah silueti, yeşilimsi mavi ve nemli berrak gökyüzünü akşamın bu saatinde
bir bıçak gibi kesip geçiyordu. Kenarları
sarı ve kah-verengimsi yanıp tutuşan gri renkli ince uzun bir bulut, altın yaldıza boyanmış
Do'stlaringiz bilan baham: |