sarmıştı, uyku gözünden akıyordu. Özgürlük içinde geçirilecek bir sürü güzel yaz günü tüm
ayartı-cılığıyla kendisini bekliyor, gönlünü şenlendiriyordu; gezip tozmalar, yüzmeler, balık
tutmalar ve düşlere dalmalarla geçirilecek günlerdi hepsi. Ne var ki, sınavda birinci olamayışı
içini bir kurt gibi kemirip durmaktaydı. Sabahleyin erkenden Hans balıkları vermek üzere rahip
efendinin evine doğru yola koyuldu.
Rahip efendi, çalışma odasından çıkıp geldi.
"Vay vay, kimi görüyorum, Hans Giebenrath!
Günaydın Hans! Kutlarım seni, yürekten kutlarım.
Nedir o elindeki bakayım?" "Birkaç tane balık sadece.
Dün yakalamıştım da."
"Bak sen! Çok teşekkür ederim. Ama orda durma öyle, hadi içeri gel!"
Hans, hiç yabancısı olmadığı çalışma odasından içeri girdi. Doğrusu bir rahibin çalışma
odasına benzemiyordu hiç. Ne saksılar içinde açan çiçeklerin kokusu geliyordu insanın burnuna,
ne de tütün kokusu.
Kitaplıkta bir sürü kitap vardı ama neredeyse sırt kısımları yeni, tertemiz cilalanıp
yaldızlanmış kitaplardı bunlar, normal olarak rahiplerin kitaplıklarında yer alan rengi atmış,
eğilip yamulmuş, baştan aşağı lekelerle, kurt ye-nikleriyle kaplı ciltler yoktu aralarında.
»Ayrıca, daha dikkatlice bakıldığında, düzenli bir biçimde yerleştirilmiş bu kitapların
adlarmdanİDİle, içlerinde yeni bir ruhun, soyu tükenen eski kuşak saygıdeğer rahiplerinkinden
ayrı bir ruhun var olduğu seziliyordu. Bir rahip kitaplığında genellikle yer alan saygıdeğer seçkin
kitaplar, Bengel'in, Ötinger'in, Steinhofer'in eserleri, ayrıca Möri-ke'nin Turmhahn'da öve öve
bitiremediği ilahi yazarlarının yapıtları burada yoktu ya da sayısız modern yapıt arasında
kaybolup gitmişlerdi.
Do'stlaringiz bilan baham: |