önemini ve parlaklığını giderek yitiriyordu.
Gelgelelim, öğretmenleri o zamana kadar kusursuz bir öğrenci sayılan Hans'ın sorunlu
birine dönüştüğünü ve sakıncalı biri gözüyle baktıkları Heilner'in olumsuz etkisi altına girdiğini
görerek hayli endişeye kapılmaktaydı. Vaktinden önce serpilip gelişmiş öğrencilerde,
delikanlılık çalkantılarının başladığı o kritik yaşta kendini açığa vuran tuhaf belirtiler kadar
öğretmenleri korkutan başka bir şey yoktur. Zaten Heilner'deki o deha kıvılcımını öteden beri
tehlikeli buluyorlardı. Dâhi öğrencilerle öğretmenler arasında oldum olası bir uçurum vardır,
okullarda boy gösterecek böyle kişilere öğretmenler baş belası gözüyle bakarlar. Onlar için
dâhi öğrenciler öğretmenlerine saygı duymayan, on dördünde sigaraya başlayan, on beşinde âşık
olan, on altısında meyhanede kafayı çeken, yasak kitaplar okuyan, küstahça kompozisyonlar
kaleme alan, bazen öğretmenleri alaylı bakışlarla süzen, not defterlerine haklarında elebaşı,
ağır tecrit cezası adayı gibi notlar düşülen kötü kişilerdir. Sınıfında bir dâhi görmektense birkaç
eşek görmek daha çok memnun eder bir öğretmeni. Aslında bu tutumunda da haksız sayılmaz,
ne de
olsa görevi olağandışı ve acayip kişileri değil, iyi Latince ve matematik bilen dürüst ve
efendi orta sınıf insanını yetiştirmektir. Ancak, burada kimin kimi, öğretmenin öğrenciyi mi,
yoksa öğrencinin öğretmeni mi daha çok sıkıntıya soktuğunu, daha ağır kahırlara ve çilelere
göğüs germek zorunda bıraktığını, ikisinden hangisinin ruh ve yaşamının kısmen de olsa canına
okuyup ayaklar altına aldığını anlamak için, insanın kendi çocukluk ve ilkgençlik yıllarını
öfkelenmeden ve utanmadan anımsaması gerekiyor.
Ama bu konu şu anda bizi ilgilendirmiyor pek; ayrıca, içimizi rahatlatan bir şey var:
Do'stlaringiz bilan baham: |