onunla yere uzanıp
güneşleniyor, düşlere dalıyor, dostuna şiirler okuyor, bazen de müdür beyi alaya alan
espriler yapıyordu.
Hans, yaşadığı gönül ma-cerasıyla ilgili olarak dostunun yeni açıklamalarda bulunacağını
sürekli bekleyip duruyor ama her geçen gün bu konuda dostu Heilner'e soru sormak cesaretini
biraz daha yitiriyordu.
Okuldaki öbür öğrenciler ise iki dosta her zamanki gibi soğuk davranmaktaydı, çünkü
Heilner 'Oklu Kirpi'deki o sinsi esprileriyle doğrusu kimseye pek güvenilir görünmüyordu.
Zaten gazete de o sıra yayınma son vermişti; ömrünü doldurmuştu çünkü; kış ve ilkbahar
arasındaki o sıkıcı haftalar düşünülerek çıkarılmıştı yalnızca. Oysa şimdi o güzelim ilkbahar
mevsimi başlamıştı; sonradan üzerlerinde çalışmak için çeşitli bitkileri toplamak, sağda solda
gezip dolaşmak ve açık havada oynanan
oyunlar yeterince eğlendiriyordu herkesi. Öğleyin yemek molalarında jimnastik yapanlar,
koşanlar,
güreşenler ve top oynayanlar manastırın avlusunu cıvıl cıvıl dolduruyordu.
Derken etrafı heyecana boğan yeni bir olay patlak verdi, yaratıcısı ve baş aktörü yine tüm
muzipliklerin tezgâhlayıcısı gözüyle bakılan Heih ner'di.
Müdür, Heilner'in koyduğu yasakla eğldhir gibi her günkü gezintilerinde Hans'a eşlik
ettiğini öğrenmişti. Bu
kez Hans'a ilişmeyerek asıl suçluyu, eski düşmanı Heilner'i odasına çağırttı.
Sen diye hitap ederek
konuşmaya başlayınca, Heilner itiraz edip onu siz demeye zorladı. Asi biri olduğunu ileri
sürerek müdür beyin paylayıp çıkışması üzerine, Heilner de Hans'm dostu olduğunu ve iki
öğrencinin birbiriyle konuşup görüşmesini yasaklamaya kimsenin hakkı bulunmadığını açıkladı.
Derken müdür beyle Heilner arasındaki tartışma, Heilner'in birkaç saatlik bir hapisle
Do'stlaringiz bilan baham: |