Tatsız anılardı bunlar ve Hans bir tedirginlik duydu içinde. Ne yapacağını bilmiyordu,
aslında ne istediğini de bildiği söylenemezdi; kendini gizli ve yasak bir nesnenin önünde
dikiliyormuş gibi hissediyor, karanlıkta kapı önünde durup içeri girmeyişini Flaig Usta'ya karşı
dürüst bir davranış
saymıyordu. Flaig Usta kapı önünde dikildiğini görse ya da o anda evden çıkıp gelse, belki
hiç paylayıp azarlamayacak onu, yalnızca alay edecekti, bu da işte Hans'ı en çok ürküten şeydi.
Usulcacık evin arkasına dolandı, bahçe çitinin önüne gelip durdu; oturma odasını
görebiliyordu şimdi. İçerdekiler arasında Flaig Usta'yı seçemedi.
Karısı, anlaşılan bir şeyler dikiyor ya da örüyordu. Oğlanlardan en büyüğü uyanıktı henüz,
masada oturmuş bir şeyler okumaktaydı. Emma odada sağa sola gidip geliyor, belli ki etrafı
derleyip topluyor, Hans her seferinde kendisini ancak kısa bir süre için görebiliyordu. Ortalıkta
çıt çıkmıyordu.
Derken sokağın çok uzak bir yerinde bir ayak sesi yankılandı; bahçenin arka tarafında
akan ırmağın hafif çağıltısı açık seçik işitilebil-mekteydi.
Karanlık hızla büyüyor, gecenin
serinliği hızla artıyordu.
Oturma odasının pencerelerinin yanı başında sofanın ufak penceresi karanlıktı. Epey sonra
bu pencerede bir gölge belirdi, biri pencereden dışarı sarkıp karanlığa dikti gözlerini. Hans,
bunun Emma olduğunu anladı hemen, ürkek ve çekingen bir bekleyiş içinde kalbi
neredeyse duracak gibi oldu. Pencereden hemen ayrılmayan Emma, Hans'tan yana sakin
sakin bakıp duruyordu. Emma onu görmüş ya da tanımış mıydı, bilmiyordu Hans. Hiç
kımıldamadan oracıkta dikiliyor, kendisi de gözlerini dikmiş Emma'ya bakıyordu belirsiz bir
çekingenlikle duraksayarak, içinde Em-ma'nm kendisini tanıyabileceği umudu ve korkusu.
Do'stlaringiz bilan baham: |