dışa doğru bel
verdi, burcu burcu hafif bir koku yayan dağınık saçlar Hans'm alnında geziniyordu;
Emma'nm beyaz ve geniş gözkapaklarıyla karanlık kirpiklerinin örttüğü yumuk gözleri Hans'm
gözlerinin hemen önündeydi.
Ürkek dudakları Emma'nm ağzına dokunur dokunmaz, Hans güçlü bir ürperti hisseti
vücudunda. Titreyerek kendini hemen geriye çekti; ama Emma başını ellerinin arasına almış,
yüzünü Hans'm yüzüne bastırıyor, Hans'm dudaklarını bir türlü koy vermiyordu. Hans,
Emma'nm ateş gibi yanıp tutuştuğunu, dudaklarını dudaklarına sımsıkı bastırıp onları büyük bir
açlıkla emdiğini, içlerindeki yaşamı âdeta son damlasına kadar yudumlamak istediğini
hissediyordu. Derken derin bir halsizlik çöktü üzerine; yabancı dudaklar ağzından çözülüp
ayrılmaya kalmadan yüreğinde titreşen haz ölümcül bir yorgunluk ve acıya dönüşmüştü. Emma
kendisini
koyverir koyvermez sallanmaya başladı, ayakta durabilmek için parmaklarını çite sımsıkı
geçirdi. "Yarın akşam yine burada ol, duydun mu!" dedi Emma ve çarçabuk dönüp evden içeri
girdi. Emma gideli beş
dakika bile olmamış ama Hans'm gözüne bu süre dünya kadar uzun görünmüştü. Boş
bakışlarla Emma'nm arkasından bakıyor, hâlâ çitin kazıklarını bırakamıyordu; bir adım bile
atamayacak kadar bitkin düşmüştü. Düşlere dalmış, başının içinde güm güm vuran, ıstırap verici
irili ufaklı dalgalar halinde kalbinden kopup gelen, sonra yine kalbine dönen ve kendisini
soluksuz bırakan damarlarındaki kanın sesini dinliyordu. Ansızın oturma odasının kapısının açılıp
Flaig-Usta'nm içeri girdiğini gördü, atölyeden henüz dönüyor olmalıydı. Birden fark
edilebileceği korkusuna kapılan Hans oradan uzaklaştı. Biraz kafayı çekmiş gibi acele etmeden,
gönülsüz ve yalpalayarak yürüyor, her adımda kendini dizüstü yere çökecekmiş gibi
Do'stlaringiz bilan baham: |