tük pencereler aydınlanıp karanlık gökyüzüne sönük kırmızı ışıklar düşürüyordu.
Kol kola girip uzun bir sıra oluşturmuş genç kızlar kahkahalar atıp boşboğazlık ederek güle
oynaya yoldan aşağı iniyor, titrek ışıkta yalpalar yapıyor, gençlik ve neşeden sıcacık bir dalga
gibi uykulu sokaklardan geçiyordu. Perdeleri
çekilmiş bir pencereden bir keman sesi geldi Hans'm kulağına. Çeşmede kadının biri salata
yıkıyordu. Köprü üzerinde iki oğlan sevgilileriyle piyasaya çıkmıştı. Biri sevdiği kızı elinden
tutmuştu hafifçecik; kızın kolunu ileri geri sallıyor, bir yandan da purosunu tüttürüyordu. Öbür
oğlanla kız sımsıkı birbirine sarılmış, ağır ağır yürüyordu; oğlan kızın beline dolamıştı elini, kız
da omzunu ve başını oğlanın göğsüne dayamıştı.
Hans belki yüz defa bu manzarayı gör* müş ama şimdiye kadar üzerinde pek durmamıştı.
Oysa şimdi gizli bir anlam taşıyordu manzara kendisi için, açık seçiklikten uzak ama şehvetle,
hazla karışık tatlı bir duyguydu.
Hans, gözlerini bir süre ayıramadı sevgililerden, hayal gücü sezgilerin peşine takılıp yakın
bir kavrayış ve anlayışa doğru ilerliyordu. Bunaltıcı bir duygu içindeydi, adeta sarsılıp
silkelenmiş, daldığı bir uykudan uyandırılmıştı, büyük bir gize yaklaşmış hissediyordu kendini;
sevindirici miydi bu giz, yoksa korkutucu mu, bilmiyor ama gerek sevindiriciliği, gerek
korkutuculuğunun birazını içi titreyerek şimdiden yaşıyordu.
Flaig Usta'nın evine gelince durdu ama kapıdan içeri girmeyi göze alamadı. İçeride ne
yapacak, ne söyleyecekti? On bir-on iki yaşında bir oğlanken sık sık buraya geldiğini anımsadı;
Flaig Usta ona incil'den, Tevrat'tan kıssalar anlatrrus cehenneme, şeytanlara, hortlaklara ve
hayaletlerg ilişkin olarak coşkulu bir merak ve heyecanla ş0r_ duğu sorular karşısında pes
etmemiş, hepsine Ce_ vap yetiştirmişti.
Do'stlaringiz bilan baham: |