Frankfurtlu kalfa bol keseden atıp tutmaya başlamıştı yine; Ren Bölgesi'ndeki bağbozumu
şenliklerinden, Çingeneler gibi gezip dolaştığı yerlerden ve yaşadığı meyhane hayatından söz
edip duruyor, ötekiler de keyifli keyifli onu dinliyorlardı. Hans da gülmekten kendini alamaz
olmuştu. Ama birden iyi hissetmedi kendini. Oda, masa, şişeler, bardaklar ve arkadaşları
birbirine karışıp kahverengi yumuşak bir buluta dönüşüyor, ancak Hans var gücüyle kendini
toparlamaya çakşır çalışmaz yine eski şekillerini alıyordu. Zaman zaman, konuşup gülüşmeler
daha bir yoğunluk kazanıp gürleştikçe kendisi de ötekilere katılarak yüksek sesle gülüyor ya da
ağzını açıp bir şey söylüyor ama ne söylediğini hemen yine unutuyordu. O da diğerleriyle birlikte
kadeh tokuşturuyordu. Aradan bir saat geçmişti ki, önündeki şişenin boşaldığını hayretle gördü.
"Güzel içiyorsun, bravo Hans!" dedi oradan August. "Bir şişe daha ister misin?"
Hans, gülerek başını salladı. Böyle bir içki âlemini doğrusu çok daha ürkütücü bir şey
olarak tasarlamıştı kafasında. O anda Frankfurtlu kalfa bir şarkı tutturdu ve hepsi katıldı
şarkıya, Hans da avazı çıktığı kadar bağırarak şarkıya eşlik etmekten geri durmadı.
Bu arada meyhane yükünü almıştı. Meyhanecinin kızı, garson kıza yardım için çıkıp geldi
derken. Sağlıklı tombul yüzü ve durgun kahverengi gözleriyle endamı yerinde, boylu poslu bir
kızdı.
Bir şişe bira daha getirip Hans'm önüne bırakırken, Hans'm yanı başındaki kalfa o pek
cafcaflı komplimanlarıyla hemen bombardımana tuttu
kızı ama kız kalfanın söylediklerine kulak asmadı. Belki kendisini küçümsediğini kalfaya
göstermek istediğinden, belki de Hans'm çocuksu zarif başı hoşuna gittiği için Hans'a dönüp
elini şöylece saçlarının
üzerinde gezdirdi, sonra yeniden tezgâha yollandı.
Do'stlaringiz bilan baham: |