daha da üzüldü. "Senin bu yaptığın uşaklık,"
demişti dostu Heilner bir ara. "Bütün bu çalışmaları isteyerek ve kendiliğinden
yapmıyorsun çünkü, sırf öğretmenlerden ve senin moruktan korktuğun için yapıyorsun. Diyelim
sınıfta birinci ya da ikinci oldun, eline ne geçecek? Örneğin, ben yirminciyim ama siz inekleyen
öğrencilerden daha aptal değilim asla."
Hans dostu Heilner'in okul kitaplarmf ne kadar hor kullandığını ilk gördüğünde de dehşete
kapılmıştı. Bir defasında kendi kitaplarını sınıfta unutan Hans, bir sonraki coğrafya dersine
hazırlanabilmek için Heilner'den atlasını ödünç almış, atlası açar açmaz gördüğü manzara
karşısında dehşete kapılmıştı. Dostu
atlasın bütün sayfalarını çizip karalamış, berbat edip çıkmıştı. İber Yanmadası'nın batı
kıyısı inceltilip uzatılarak grotesk bir insan profiline dönüştürülmüştü; bu profilde burun
Porto'dan Lizbon'a kadar uzanıyor, stilize edilen Finisterre Burnu Bölgesi kıvrım kıvrım bir saç
buklesini, St.
Vincent Burnu ise bir top sakalın güzelce dışa doğru kıvrılmış ucunu oluşturuyordu.
Sayfalardan hiçbirinin ötekisinden kalır yanı yoktu. Arka kapaklara karikatürler
çizitouŞ* küstah bir hava taşıyan muzipçe şiirler Aaralanmıştı, mürekkep lekeleri de eksik
değildi sayfalarda. Hans kendi kitaplarını kutsal nesneler ve değerli mücevherler gibi görmeye
alışmıştı; dostunun bu pervasızlıklarına bir yandan kutsal tapınaklara karşı girişilmiş
saldırılar gözüyle bakıyor, öte yandan
bunları kısmen canice olmakla birlikte kahramanca eylemler diye nitelemekten de kendini
alamıyordu. Sanki iyi kalpli Hans, dostu Heilner için hoş bir oyuncaktan, diyelim evdeki bir
kediden öte bir şey değildi; Hans'm kendisi de bazen bunun böyle olduğuna inanıyordu. Ama
Do'stlaringiz bilan baham: |