dostu ona çok bağlıydı, çünkü ona ihtiyacı vardı, gizlerini açabileceği, ona kulak veren, ona
hayranlık duyan biri gerekiyordu kendisine; okul ve yaşam üstüne devrimci düşüncelerini açığa
vurduğunda ses çıkarmadan, can kulağıyla onu dinleyecek biri gerekiyor, hüzünlü anlarında
başını göğsüne yaslayabileceği, kendisini avutacak birine ihtiyaç duyuyordu.
Kendi yaradılışmdaki herkes gibi genç şair Heilner de bazen biraz nazla karışık nedensiz
bir hüznü yaşıyordu. Bu da biraz çocuk ruhunun yavaş
yavaş kendisini terk etmesinden, güçleriyle sezgi ve isteklerinde biraz gözlemlenip, henüz
bir amaca ulaşamamış zenginleşmeden, biraz da buluğ döneminin henüz içyüzü anlaşılamamış
karanlık zorlayışlarından kaynaklanıyordu. Ayrıca, kendini acındırma ve okşanma gereksinimi
de hastalık derecesinde büyüktü. Okula gelmeden annesi tarafından el bebek, gül bebek
yetiştirilmişti; kadın sevgisine yönelecek olgunluğa henüz kavuşamadığı için uysal biri olan
Hans'm
• sevgisiyle avunuyordu.
Akşamları sık sık ölesiye mutsuz bir halde koşup Hans'a geliyor, ders çalışan dostunu
çalıştır-niayıp kendisiyle yatakhaneye çıkarıyordu. Soğuk yatakhanede ya da yavaş yavaş
loşluğa gömülen yüksek tavanlı ibadet salonunda onunla yan yana bir aşağı bir yukarı gidip
geliyor, bazen bir pencere nişine girip soğuktan
titreyerek oturuyorlardı. Heilner şair ruhlu oğlanlarda, Hei-ne'yi okuyan delikanlılarda
görüleceği gibi acı acı yakınıp sızlanmaya başlıyor, çevresini biraz çocuksu bir hüznün bulutları
kuşatıyordu. Bu bulutlara pek akıl erdiremeyen Hans yine de onların etkisi altında kalıyor, hatta
kimi zaman kendini bu bulutların
ortasında buluyordu. Duyarlı biri olan şair dostunda hüzün nöbetleri özellikle kapalı
havalarda kendini açığa vuruyor, güz sonu yağmur bulutlarının gökyüzünü kararttığı aftşam
Do'stlaringiz bilan baham: |