Oysa ne kadar değişikti İncil; burada her şey daha narin, aydınlık ve daha içtenlikliydi;
İncil'in dilinde o kadar eskilik, derinlik ve zenginlik olmamasına karşın taze, coşkulu, ayrıca
düşsel bir hava vardı.
1 Tevrat'ta Musa'nın beş kitabı. (Çev.)
Odysseial Büyük bir ahenk, güç ve düzen içinde akıp giden dizelerinden, sinesinde
güzellikleri barındıran bir geçmişin derinliklerine gömülmüş
mutlu bir yaşama ilişkin bilgi ve sezgiler, bir perinin beyaz ve tombul kolunun uzanışı gibi
fışkırıp çıkıyor, bazen sınırları açık seçik belirlenmiş
katı ve somut nesneler halinde, bazen birkaç söz ve dizede ışıl ışıl parıldadığı görülen bir
düş ya da güzel bir sezgi olarak kopup geliyordu.
Bunun yanında Ksenophon ve Livius gibi tarihçiler gölgede kalıyor ya da pek güçlü
sayılmayacak ışıklar halinde boyunlarını büküp neredeyse bir parıltıdan yoksun bir kenarda
duruyorlardı. Hans, dostunun nasıl her şeyi kendisinden bir başka türlü gördüğünü hayretle fark
ediyordu. Soyut diye bir şey tanımıyordu
dostu Heilner; hiçbir şey yoktu ki, gözlerinin önünde canlandırmasın, hayal gücünün
boyalarıyla resmini çizmesindi. Buna olanak vermeyen bir şeye isteksiz davranıp el sürmüyordu.
Matematiğe sinsi bilmecelerle yüklü, soğuk ve hain bakışıyla kurbanlarını büyüleyen bir Sfenks
gözüyle bakıyor, onunla karşılaşmamak için elinden gelen çabayı harcıyordu.
Hans ile Heilner arasındaki dostluk ilişkisinde bir tuhaflık vardı. Heilner için bir eğlenceydi
bu dostluk, bir lükstü, bir rahatlık ya da bir kapristi; ama Hans için bazen gururla üzerine
titrenip kol kanat gerilen bir hazine, bazen güç taşınabilen ağır bir yüktü. O güne kadar Hans
akşam saatlerini ders çalışmakla geçirmişti. Artık her gün öyle oluyordu ki, dostu Heilner ders
Do'stlaringiz bilan baham: |