1. BİR yaz hatirasi (летнее воспоминание)


İKİ ARKADAŞIN DOSTLUK SINAVI (ЭКЗАМЕН ДЛЯ ДВУХ ДРУЗЕЙ)


Download 289.5 Kb.
bet11/15
Sana09.03.2023
Hajmi289.5 Kb.
#1255250
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15
Bog'liq
Okuma ve dinleme

6. İKİ ARKADAŞIN DOSTLUK SINAVI (ЭКЗАМЕН ДЛЯ ДВУХ ДРУЗЕЙ)
Bir zamanlar evleri birbirine yakın iki komşu vardır. Bunlardan birinin adı Cömert'tir. Diğerinin adı ise Servet'tir. Hem komşu, hem de uzaktan akrabadırlar. Bu yüzden aralarında yakın bir dostluk vardır.
Cömert, eli açık ve güçlü biridir. Servet ise, çok cimridir. Açgözlü, bir adamdır. Cömert, Servet'in hatalarına pek önem vermez.
Bir gün Cömert, "Çok çalışacağım ve para kazanacağım." der ve yola çıkar.
Komşusu Servet:
- Beni de yanma al. Çünkü sen bilgili ve kültürlü bir adamsın. Aynı zamanda komşumsun. Belki bana da faydalı olursun, der.
Cömert:
- Olur, der. Fakat iki konuda bana söz ver. Birincisi asla yalan söylemeyeceksin. Çünkü yalan, bütün kötülüklerin sebebidir. İkincisi: Kimseyi kıskanmayacaksın. Bunları yap, arkadaşlığımız devam eder. Yoksa senden ayrılırım, der. Servet, komşusuna şöyle der:
- Komşu, seni hiç üzdüm mü? Aramızda bazı küçük olaylar oldu. Sana söz veriyorum. Seni üzmeyeceğim ve doğru yoldan ayrılmayacağım, der onunla anlaşır.
Cömert ile Servet, bu sözlerden sonra sabah yola çıkarlar. Bazen yürürler. Bazen atlarla, Bağdat'a kadar giderler. Orada işçi pazarına giderler. Kendilerine iş ararlar. Burası büyük bir ülkedir ve herkese iş vardır.
Bir gün Bağdat'taki zenginlerden biri güçlü iki hizmetçi arar. Cömert ile Servet'i görür:
- Ben çok zenginim. Benim tarlalarım ve bahçelerim var. Benim yanımda çalışır mısınız, diye sorar.
- İki arkadaş çok sevinir. Elbette çalışırız.
- Ama benim işim bir iki ayda bitmez. En az altı yedi ay sürer. Bu kadar çalışır mısınız?
- Tamam. Biz altı ay da çalışırız. Bir yıl da çalışırız. Halil Efendi, onları alır. Çiftliğe götürür.
Servet ile Cömert altı ay çalışırlar. Kış gelir. Havalar soğur. Çiftlik sahibi Halil Efendi:
- Tamam, bu yılki iş bu kadar. Kar yağdı artık. Size teşekkür ederim. Gelecek yıl yine gelin, der. Onlara biraz altın verir. Her ikisi de çok sevinir. Evlerine dönmek için hazırlıklara başlarlar. Ama Halil Efendi, Cömert'in yanına gelir, kolundan tutar. Kendine doğru çeker.
- Sana çok güveniyorum. Sen Servet gibi değilsin. İşten kaçmıyorsun. İyi çalışıyorsun.
Burada bizimle kal. Ona biraz daha altın verir. Cömert: "Bunu hak etmedim. Kabul edemem." der. Ama Halil Efendi altınları yine de Cömert'e verir.
Servet, Halil Efendi ile arkadaşı Cömert'in konuşmalarını duyar. Çok kızar. İçinden: "Demek benden fazla para alıyorsun." der.
Cömert "Şimdi burada kalamam. Gelecek yıl tekrar gelirim." der. Oradan ayrılır. Arkadaşı Servet'in yanına gelir. Cömert:
- Halil Efendi bana biraz daha altın verdi.
Servet:
- Hemen onu da paylaşalım.
Cömert:
- Tamam. Yalnız önceden sana hediye ve para verdiler. Ama sen onları benimle paylaşmadın. Sana şeftali ve karpuz verdiler. O, karpuzları, şeftalileri benden habersiz yedin! Çiftlik sahibi ikimize elbise verdi. Sen onları çantana koydun. Bana karşı doğru sözlü olmadın, der.
Servet arkadaşına güler:
- Bunlar eski eşya idi...
Cömert:
- Yalan söyleme. Para aldın; ama bana vermedin. Ben hiçbir şey istemiyorum. Yalnız merak ediyorum. Bana para verdiler, sana yarısını verdim. Sana para verdiler. Sen bu parayı benimle paylaşır mısın?
- Allah bilir; ama vermezsin. Fakat ben senin gibi yap mayacağım, paylaşırım. Yarısı senin olsun. Yarısı da benim, der ve altınları paylaşırlar.
Servet rahatlar. Altınları alır. Arkadaşına teşekkür bile etmez. İki arkadaş, pazara gelir ve birer at alırlar. Memleketlerine gitmek için yola çıkarlar.
İki arkadaş atlarını hızla koştururlar. Büyük bir hana gelirler. Atlarını dinlendirir, karınların doyururlar. Bu sırada handa bir grup köylü vardır. Onlar aralarında konuşurlar. Bu konuşmalarda eski bir sarayda hazine vardır. Bunu birbirlerine anlatırlar. Bu konuşmaları Servet ile Cömert duyar.
Bu sözler Servet ile Cömert'i çok etkiler. Servet, arkadaşına sessizce:
- Keşke bu hazineyi biz bulsak! Cömert arkadaşına:
- Kalk sevgili dostum, kalk. Biz böyle bir hazineyi nasıl bulacağız? Bu hazineyi kimse bulamadı.
Bu işler böyle kolay değil. Onu bu adamlardan önce nasıl bulacağız, der.
Servet:
- Biraz daha burada kalalım. Bunlarla arkadaşlık yapalım. O zaman altınları buluruz, der. Cömert çok kızar:
- Bırak böyle boş işleri... Kimseye yabancı olduğumuzu söyleme. Hemen şuradan uzaklaş. Sonra kötü kişiler bizi durdurur. Paramızı da alırlar...
Servet istemez ama:
- Haklısın arkadaş hemen çıkıyoruz, der. Ve hemen oradan uzaklaşırlar. Uzun yol, bir türlü bitmez. Bu arada yağmur başlar. İki arkadaş, yağmurdan korunmak için yer arar. Sonra bir yer bulurlar.
Bu yer eskiden çok büyük bir saraydır.
Servet:
- Bu saray üstümüze yıkılır, der. Bu yüzden biraz korkarlar ve içeri girmezler. Fakat yağmur daha da artar. Bu yüzden içeri girerler. Sarayın içi sürekli su dolar. İki arkadaş sarayda kalırlar. Sel suları çok hızlı akar. Bu yüzden dışarı çıkamazlar.
Gizemli Hazine
İki arkadaş, atlarını bırakır. Bir oraya, bir buraya koşarlar. Bir çıkış yolu bulamazlar. Su evin bir köşesinde birikir. Cömert bunu görür. Arkadaşına bağırır:
- Hey Servet, elindeki uzun odunu buraya doğru at, der. Cömert, duvarı deler ve suya yol açar. Sel suları aşağı doğru akar. İki arkadaş, uzun bir süre beklerler. Atlarını alırlar. Bu arada duvarlardan biri yıkılır. Hayvanlar dışarı çıkarlar. Servet ile Cömert duvarın altında eski bir küp görürler. Servet küpü eline alır. Ağzını açar. Kontrol eder.
- İçinde su yok galiba... Ama ne kadar da ağır, der. Sonra küpü sallar. Küpün içindeki sesleri duyar ve çok sevinir.
- Aa... a... altın, diye bağırır. Küpü dışarıya doğru çıkarır. Bütün gücüyle küpü yere vurur. Bir an önce içindekileri görmek ister. Fakat Cömert daha sakin davranır.
- Dostum dur, heyecanlanma... Ne bağırıyorsun? Bu defa küpü o sallar. Gerçekten de küpün içinden sesler gelir. Servet:
- Ver onu bana. O benim altınlarım. Çünkü onu ilk önce ben buldum, der.
Cömert, arkadaşına şaşırır:
- Dur Servet. İçinde ne var bir bakalım, der.
Cömert, küpün kapağını açar. Altınlar yere dökülür. İki
arkadaş da çok sevinir. Servet:
- Aman Allah'ım gerçekten de bu bir hazine... Artık zengin oldum, diyerek sevinir.
- Ver onları bana, ver onları... Çünkü onları ben buldum, der. Servet kendinden başka kimseyi düşünmez. Cömert bu kez çok sinirlenir.
- Bu nasıl iş. Açgözlü... Sürekli sana iyi davranıyorum. Ama görüyorum ki sana iyilik yapılmaz. Halil Efendinin, bana verdiği altınlarda hakkın var mıydı?
- Neden böyle yapıyorsun? Seni anlamıyorum? Ben duvarın altını kazdım ve duvar yıkıldı. Hazine de ortaya çıktı. Bu hazine ikimizin.
Servet Cömert'i dinlemez. Yine:
- O hâlde hemen paylaşalım altınları.
- Hayır olmaz. Birincisi sana güvenmiyorum. İkincisi de hazineyi küpten çıkardık sonra nereye koyacağız?
- Çevreyi tanımıyoruz. Bu yollarda hırsızlar var. Hırsızlar bunu su testisi zanneder. Altınlar burada durmalı. Bu daha doğru olur. Korkma, hakkını alacaksın... Şimdi hazine benim yanımda kalsın, der.
Servet, bunu kabul etmez. Fakat bir şey söylemez. İki arkadaş, hemen atlarına binerler. Oradan uzaklaşırlar. Altın küpü Cömert'te kalır. Ama servet bundan rahatsız olur. "Bu durum hiç hoşuma gitmez. Az değil, tam bin altın... Cömert bu altınları bana vermez, der. Aklına kötü bir fikir gelir. Hazineyi arkadaşından çalacaktır. Akşama doğru Cömert:
- İleride küçük bir kasaba var. Orada biraz yemek yiyelim. Atlarımız dinlensin. Daha yolumuz çok, der.
Servet herkesi kendisi gibi zanneder. "Tamam anlaşıldı. Cömert beni kandıracak. Kesinlikle altınları benimle paylaşmayacak. Bir yolunu bulacağım. Bu hazineyi alacağım." diye düşünür.
Servet arkadaşını sürekli takip eder. Nihayet hazineyi ele geçirmenin bir yolunu bulur. Arkadaşı uyur. O, altınları alır. Hemen oradan uzaklaşır.
Servet hem korkar hem de heyecanlanır. Biraz gider, sonra atını durdurur. "Zengin oldum işte..." der. Elini küpün içine sokar. Biraz altın alır.
Fakat o da ne? Elini küpten çıkaramaz. Elindeki altınları bırakır. Tekrar elini çeker. Fakat yine elini küpten çıkaramaz.
Servet'in eli şişer. Atından iner, küpü yere vurur. Ama küp, bir türlü kırılmaz. Üstelik her yere vuruşta küpün ağzı küçülür.
Servet: "Bir an önce evime gitmeliyim. Kolum çok ağrıyor." der. Gece gündüz atını koşturur. Çok yorulur. İki dağ arasındaki bir köyden geçer. Geceleyin köpekler ata saldırır. Hayvan korkar. Servet yere düşer. Dizginler kollarına dolaşır. At deli gibi koşar. Servet yerlerde sürüklenir.
Sonunda at, bir nehir kenarına gelir. Burada durur. Sa¬hibini de nehrin kıyısına kadar sürükler. Servet'in vücudu suya girer. Ama gücü kalmaz. Hava da sabahleyin çok soğuktur. Servet ağrı ile yavaş yavaş uyanır. Yavaşça kalkar. Etrafına bakar. Sudaki kolunu tutar.
Kolundaki şişlik soğuk suda iner. Bu yüzden küpü sulara gömülür. Servet altınları suyun içinde görür.
Acı içinde etrafına bakar. Yakınlarda küçük bir ev görür. Hemen balıkçının uzun küreğini eline alır, suya daldırır.
Ama birden suya düşer. Hızlıca bağırır:
- İmdaat... İmdaaaaaat... Kimse yok mu? İhtiyar balıkçı sesleri duyar ve hemen koşar. Bu adam da kim? Balıkçı elindeki ipi suya atar. Servet'i ölümden kurtarır.
- Hey kardeşim ne işin var buralarda, der.
Servet:
- Sorma dedeciğim. Paralarımı bir küpün içine doldurdum. Atım su içiyordu. Küpü suya düşürdüm. Onu arıyordum, der. İhtiyar balıkçı pek inanmaz. Ona acır.
- Boş ver şimdi parayı. Gel evime. Daha sonra altınları oradan çıkarırız, der. Ama Servet sürekli arkasına döner ve altınlara bakar. Balıkçı, merak eder. Nehre bakar. Suda küp vardır. Adam, suya girer. Altınları sudan çıkarır.
- Al işte, altınlar... Şimdi eve gidelim, der.
Servet, bütün acıları unutur. Eve doğru gider. Bu sırada uzaktan arkadaşını görür. Arkadaşı atla gelmektedir. Yine aklına bir kurnazlık gelir.
- Ah ah sevgili dedem! Şimdi sonum geldi, der. Balıkçı merak eder:
- Hayırdır, yine ne oldu? Servet:
- Daha ne olsun dedeciğim. Bize doğru bir adam geliyor. O benim düşmanımdır. Yıllardır ailelerimiz arasında sorun var. İşte beni buldu.
- Ne olur. Beni bu adamdan koruyun. Balıkçı hem akıllı hem de bilgili bir insandır. Servet'in sözlerine inanmaz. Onun için bu olayın sonunu merak eder.
- Sen bunu düşünme. Buranın altında küçük bir oda var. Oraya gir. Ben düşmanını bir şekilde kandırırım. Yalnız bu iyiliklerime karşılık bana ne vereceksin, der. Servet, hiç düşünmez:
- Bu altınların yarısını veririm. Ayrıca atımı, kılıcımı da sana veririm, der.
- Peki, olur. Ben sözümde duracağım. Dilerim sen de sözünden dönmezsin, der.
Millet Malı
Servet, ihtiyar balıkçı ile anlaşır. Evin altına girer ve saklanır. Bir müddet sonra Cömert, yaşlı balıkçının yanına gelir.
- Selamünaleyküm amca.
- Aleykümselam oğlum, buyur...
- Çok uzak bir yoldan geliyorum. Acaba bu yakınlarda bir yer var mı, biraz dinleneceğim der. Balıkçı:
- Var ama buraya çok uzaktır. En az iki gün yürümelisin, Fakat seni konuk ederim.
-Teşekkür ederim amca... Peki buraya benden başka biri geldi mi?
- Evet, senin gibi biri geldi. Benden yiyecek, içecek istedi. Ben de ona yemek yedirdim, der.
"Servet elimden kaçtı. Şurada karnımı doyurayım." der.
Amca bana balık hazırlar mısın. Parasını veririm, der. Balıkçı hemen evinin önünde bir ateş yakar. Balıkları tek tek temizler. Pişirir ve misafirin önüne koyar. Cömert balıkları yer:
- Allah sizden razı olsun. Günlerdir açım. Hiç böyle güzel bir yemek yemedim, der. Balıkçıya teşekkür eder. Balıkçı:
-Afiyet olsun. Nereden geliyorsun nereye gidiyorsun, der. Cömert:
- Ah ah, kötü bir insanla arkadaşlık ettim, der. Her şeyi anlatır. İhtiyar balıkçı, Cömert'e inanır.
- Demek öyle ha... Üzülme. Hiç kimsenin yaptığı kötülük yanına kalmaz, der.
Bu sırada uzaktan, bir ses duyulur. Uzaktan atlılar kendilerine doğru yaklaşır. Cömert bu adamları merak eder:
- Hey amca bu da ne böyle, der. İhtiyar balıkçı korkar.
- Galiba yine Semender ve adamları bu tarafa geliyor. Aman oğlum bunlar çok tehlikeli adamlardır. Hemen evin altındaki odaya gir, der.
Cömert, atları ahıra çeker. Sonra, karanlık odaya girer. Bir köşeye oturur. Hemen uyur.
Dışarıdaki atlılar gelirler. İhtiyarın evinin önünde dururlar. İhtiyar balıkçı adamlara selam verir ve saygı gösterir. Çünkü bu adamlar o ülkenin sultanı ve onun yardımcılarıdır. İhtiyar balıkçı:
- Hoş geldiniz efendim, der. Genç sultan, balıkçıyı bir baba gibi kucaklar.
- Hoş bulduk sevgili baba dostum. Uzun zamandır sizi görmek istiyoruz. Fakat devlet işleri pek çok. İhtiyarın yanına oturur. Balıkçı ile konuşurlar. Genç sultan, ihtiyara büyük bir saygı gösterir. Çünkü ihtiyar sultanın hocasıdır.
Genç sultan:
- Sizin balıklarınız çok lezzetli. Bu balıklar başka yerde yok, der. Yaşlı adam:
- Sultanım, sizler bekleyin. Ben balık getireyim, der. Odaya iner ve balık çıkartır. Ateşte pişirir. Sultan ve yardımcıları sohbet eder, balık yerler. Bu sırada Servet ile Cömert de gürültüden uyanır. Küçük odada birbirlerini görürler. Buna ikisi de şaşırır. Cömert, Servet'e:
- Bak sen şu işe... Benden kaçtın; ama Allah'ın adaletinden kurtulamazsın. Niçin altınları çaldın, der ve Servet'i yakalar. İki eski arkadaş, birbirleri ile kavga ederler.
Genç sultan:
- Bu gürültü de ne böyle, diye sorar.
İhtiyar adam:
-Sultanım... Bu sırada iki arkadaş dışarı çıkar, sultanın yanında kavgaya devam ederler. Genç sultan:
- Ne oluyor burada? Birbirinizden ne istiyorsunuz, der. İhtiyar balıkçı olanları anlatır. Genç sultan:
- Tamam her şey anlaşıldı. Hemen altınları buraya getirin, der.
Servet, hemen aşağı odaya iner. Altınları alır. Sultana verir. Sultan iki arkadaşa döner:
-Bu altınlar devletin malı... Devletin malını halka vermek istiyorum. Bu işi balıkçı baba sana veriyorum, der. Altınları balıkçıya verir. Sonra teşekkür eder. Vezirleri ile birlikte oradan ayrılır.
Yaşlı adam, beş yüz altın Servet'e verir. Beş yüz de Cömert'e verir:
Bu sırada ihtiyar balıkçının kedisi gelir. Ağzında bir balık vardır. Yaşlı adam, kediyi gösterir:
Kedi gibi her şeyi çalmayın. Ne yiyorsunuz, ne içiyorsun her şeye dikkat edin, der.
Her iki arkadaş ihtiyarı iyice dinlerler. Tabi Servet hatasını anlar. Çok utanır. Atına biner. Arkadaşına ve yaşlı balıkçıya bakamaz. Gözleri yerde:
- Hoşça kalın balıkçı baba, bu sözler bana yol gösterecek. Haydi, hoşça kal, der. Balıkçı baba:
- Ama bir şey unutmadın mı, der.
- Yooo, ne unuttum?
- Ben seni düşmandan kurtardım. Altınların yarısını verecektin. Sözünü ne çabuk unuttun?
- Şey altınların çoğu elimden gitti; ama sözümde duracağım. Al altınlarımın yarısı senin olsun, der. İhtiyar balıkçı güler:
- Teşekkür ederim. Şaka yaptım. Ben altın istemiyorum. Bak, her bir balık, bir altın... Yeter ki çalış... Haydi, güle güle der.
(1)
1. Cömert niçin yola çıkar?
a. Arkadaş bulmak için
b. Çalışıp para kazanmak için
c. Hazine bulmak için
2. Halil Efendi, Cömert'e niçin fazla altın vermek istiyor?
a. Servet ile paylaşmak için
b. Onu çok sevdiyi için
c. Cömert iyi çalıştığı için
3. Eski sarayın duvarı yıkılınca ne bulurlar?
a. Eski bir küp
b. Hayvanları bulurlar
c. Su testisi
4. Servet nehrin içine nasıl düştü?
a.Kuçuk kasabayı görünce sevinçten düştü
b. Altını kurtarırken düştü
c. Atla geçirken düştü
5. Servet'i balıkçı nerede saklar?
a. Evin altındaki odada
b. Evindeki bahçesinde
c. Ahırda
(2)
1. Cömert ile Servet Bağdat'ta 6 ay çalışırlar.
a.doğru b.yanlış
2. Cömert, Servet'i çok kıskanır.
a.yanlış b.doğru
3. İki arkadaşın bulduğu küpte beş yüz altın vardır.
a.yanlış b.doğru
4. Balıkçı Servet'e yardım eder.
a.doğru b.yanlış
5. Servet'le Cömert, balıkçının evinde kavga ederler.
a.doğru b.yanlış
(3)
1. İki konuda bana söz vermelisin. Birincisi ___ . İkincisi _____.
2. Küpü, hırsızlar ______ zanneder.
3. Balıkçı, hem _____ hem de _____ bir adamdır.
4. Bu altınlar devletin ______ . Devletin malını _____ veriyorum.

Malı, akıllı, halka, asla yalan söylemeyeceksin, su testis, bilgili, kimseyi kıskanmayacaksın




Download 289.5 Kb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   15




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling