Hazirlayanlar


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet16/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   42

Sonuç

Ermeni edebiyatına ilişkin eserlerde yer alan Türk ve Ermeni toplumu 

arasındaki komşuluk ilişkilerine ait örnekler, konuya vakıf araştırmacıları 

bile şaşırtacak bir mahiyet arz eder. İlk bakışta farklı ırk, inanç ve kültürle-

re sahip bu iki toplumun sergilediği komşuluk ilişkileri ve bunların biçimi, 

kalıplaşmış düşüncelerin tamamını alt üst eder ve insanı, bu nasıl olur? 

veya bu da olur muymuş? dedirtecek noktaya getirir.

Tehcir öncesi dönemde Müslümanlarla gayrimüslimler arasındaki iliş-

kilerde en önemli belirleyici unsur din iken, tehcire kadar uzanan süreçte 

buna bir de siyasî boyut eklenmiştir. Din ayrılığının yanında siyasî tercih-

ler ve bazı Ermenilerin kafasında yer etmiş olan ayrı devlet kurma fi kri, is-

ter istemez, ilişkilerin boyutunu etkilemiştir. Örneğin, komşuluk ilişkileri 

ne kadar iyi olursa olsun, Türklerle Ermeniler arasında birbirlerinden kız 

alıp verme hadisesi yaşanmamıştır. Bunun yanında, dinî inanışlarına ne 

kadar saygılı olurlarsa olsunlar, her iki tarafın birbirlerinin ibadetgâhlarına 

gitmesi söz konusu değildir. Nadiren de olsa, Ermenilerin din değiştirip 

Müslüman olmaları yaşanan bir gerçek olmakla birlikte; Müslüman birisi-

nin din değiştirip Ermeni dinine girmesi, daha doğrusu Hıristiyan olması 

görülmemiştir. Bu durum, en zayıf inanç ve amel boyutunda bulunan Müs-

lüman için de geçerlidir. Bu, aslında sınırları belirlenmiş bir ilişkiler yu-

mağıdır. İlişkilerdeki insanî boyut ne kadar geniş ve serbest olursa olsun, 

dinî boyut o kadar serbest değildir. Aslında bunu normal de karşılamak 

lâzım gelir.

Ermeniler bazen kendilerine ait mahallelerde veya köylerde bazen 

de Türkler veya umumî olarak Müslümanlarla birlikte yaşamaktaydılar. 

Her ne şekilde olursa olsun, mutlaka komşuluk ilişkisi içindeydiler. Ti-

caret yapmaktaydılar. Aslında her iki toplum arasında o derece iyi ilişki-

ler vardır ki bunlara gerek Ermenilerin gerekse Türklerin kendi ırkdaş ve 

dindaşları arasında rastlamak zordur. Bu türden ilişkilerin çoğunluğuna, 

39  Ara Güler, Babil’den Sonra Yaşayacağız, Çeviren Sirvart Malhasyan, İstanbul 1996, s.121-

125.


232

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

inanç boyutu olmakla birlikte amel boyutu bulunmayan kimselerde rast-

lanmaktadır. Örneğin saz ve içki meclislerinde, hırsızlıklarda Ermenilerin 

en yakın dostları amel boyutu zayıf olan Türklerdir. 

Birlikte oturmadan kaynaklanan herhangi bir uygunsuz davranışa, 

Türklerle Ermeniler arasında vuku bulan bir kavgaya öykü ve romanlarda 

tesadüf olunmamıştır. Aksine iki toplumun birbiriyle ne kadar uyumlu, ne 

kadar iç içe olduklarını, cenazelerinde ve zor durumlarında nasıl bir daya-

nışma içinde bulunduklarını, birbirlerinin pişirdikleri yemeklerden yedik-

lerini gösteren o kadar çok örnek vardır ki bunlar saymakla bitirilemez. 

Özellikle kadınlar arasındaki komşuluk ilişkileri ve dayanışma erkekler 

arasındakine nazaran çok daha kuvvetli ve dikkat çekicidir.

Fransız İhtilâli’ne kadar geçen süreçte her toplum veya cemaat kendi-

sini farklı alt kimlikte tanımlasa da sonuçta üst kimlik Osmanlılıktır. Bu, 

farklı ırk, din ve mezhebe mensup olunsa, farklı sosyal-siyasî -ekonomik 

durum ve imkâna sahip bulunulsa ve yine farklı yerleşim birimlerinde 

yaşanıyor olsa da öyledir. İnanç boyutundaki farklılıklar çok önemli olsa 

veya öyle olması gerekse bile, devletin konuya bakışı farklı değildir. Dev-

let, ister Müslüman ve isterse gayrimüslim olsun, sonuçta tebaasını reaya 

ve beraya olarak görmüş, öyle adlandırmıştır. Bu meyanda milletin düşün-

celerinin devletinkinden farklı olduğu da söylenemez. Bununla beraber

Avrupa’da hızla yayılmakta olan milliyetçilik hareketleri ve bazı Ermeni-

lerin bu tür hareketler içerisinde yer alarak isyanlar çıkarmasından sonra 

her iki toplumun birbirlerine bakışlarında ve komşuluk ilişkilerinde fark-

lılaşmanın olduğu da inkâr edilemez. Aslında bu, dönemin şartları içeri-

sinde değerlendirildiğinde, hatta bugün bile yaşanacak olsa, yadırganacak 

bir sonuç değildir. Zira o ana kadar bütünü oluşturan parçalardan birisinin 

veya bir kaçının ayrışma çabasına girmesi, tabii olarak, onun suçlanması 

ve dışlanmasıyla sonuçlanacaktır. Bu durumun ırk, coğrafya, din, mezhep, 

dil ve kültür açısından istisnası yoktur ve olmamıştır da. Osmanlı açısın-

dan Sırbın, Rumun, Ermeninin, Kürdün, Arabın ve Türkün ayaklanması 

aynı şekilde değerlendirilmiş ve aynı şiddette bastırılmaya çalışılmıştır. Bu 

tür ayrılıkçı girişimler siyasî açıdan ele alınmış; devletin bölünmez bü-

tünlüğü ve milletin huzur ve refahını bozmaya yönelik çalışmalar olarak 

addedilmiştir. Nitekim gerek bölgemizde gerekse dünyamızın diğer bölge-

lerinde yaşananlar göz önüne alınacak olursa, bunun bugün de böyle de-

ğerlendirildiği görülecektir. Burada sözü edilen doğru veya yanlışlar değil, 

geçmişteki ve bugünkü sonuçlardır. Bunun tarafı veya karşı tarafı olma da 

söz konusu değildir.



233

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Siyasî gelişmeler sonucunda hem devleti idare edenlerin hem de mil-

letin psikolojisi değişmiş o ana kadar birlikte ve beraberlik duygusu içinde 

yaşayan insanların kafasında  acabalar yer etmiş olmalıdır. Bununla be-

raber Türk ve Ermeni toplumları arasında olumsuz olaylara rastlanmaz. 

Konu devletle, daha doğrusu devlet güçleriyle olaylara karışan Ermeniler 

arasında geçen mücadele şeklindedir

40



Genel olarak Hıristiyanlarla Müslümanlar özel olarak da Ermenilerle 



Türkler, her zaman dost olmasalar da hep komşu olarak yaşamışlardır. Bu 

komşuluk ilişkisinde Türkler hâkim, Ermeniler veya genel olarak diğer 

Hıristiyan gruplar mahkûm durumunda değildirler. Tarafl arın eşitliği söz 

konusu olup, herhangi bir baskı bulunmamaktadır.

40  Genel olarak eserlerde eleştiri ve suçlamalar devlete ve yöneticilere yöneliktir. Bir ikisi 

istisna tutulacak olursa, sivil halkın suçlandığına pek şahit olunmamaktadır. Eserlerdeki 

Osmanlı Devleti’ne ve yöneticilere yönelik eleştiriler, genelde tehcir kararının (1915 Sevk 

ve İskân Kanunu) çıkarılarak Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı yıllarında göçe gönderil-

mesi, sevkıyat esnasında Kürt ve Çerkezlerin Ermeni kafi lelerine karşı olan saldırılarına 

mani olunamaması, gerek devlet görevlilerinin gerekse sivil halktan bazı kimselerin Er-

meni kadın ve kızlarına yönelik harekette bulunmaları, özellikle Hamidiye Alayları’nın 

Ermeniler üzerine sevk edilmesi veya bunların hareketlerine göz yumulması, idareciler 

tarafından hapishanelerde güvenliğin sağlanmayıp halkın birbirini kırmasına seyirci kalın-

ması, devletçe Ermeni mallarının müsaderesi, bazı Ermeni kilise ve okullarının kapatılması 

ya da yıkılması, Ermeni dilinin öğretiminin engellenmesi gibi hususlardır. Ayrıca Türkiye 

Cumhuriyeti Devleti döneminde, 1942’de Varlık Vergisi’nin çıkarılarak gayrimüslimlerin 

mağdur edilmesi ve borcunu ödeyemeyenlerin Erzurum Aşkale’ye sürülmeleri, 6-7 Eylül 

olaylarının devletçe tertiplenip gayrimüslimlerin sindirilmesi ve onların ülkeyi terke zor-

lanması, Ermeniler üzerinde baskı kurulması gibi muhtelif konu ve iddialar da mevcuttur.

 

Sivil halka yönelik suçlamalar daha çok Kürt ve Çerkezler üzerinde yoğunlaşmaktadır. 



Suçlamalar, üstü kapalı olarak, devletin bu unsurları Ermeniler aleyhine kışkırttığı veya 

en azından bazı hadiselerin tesirinde kalan bu toplulukların galeyana gelerek Ermenilere 

saldırdığı yolundadır. Çerkezlerin ve Kürtlerin Ermeni mallarına el koydukları, daha çok 

Kürtlerin Ermeni kadın ve çocuklarını Müslümanlaştırarak haremlerine kattıkları hususu 

dile getirilmektedir. 6-7 Eylül olaylarında gayrimüslim mallarını yağma ve tahrip ederek 

onları sindirenlerin kimlikleri hakkında bilgi verilmemektedir. Daha geniş bilgi için bkz. 

Ahmet Kankal, Ermeni Edebî Eserlerinde Ermenilerin Türk Devletine ve Türk Toplumuna 

Bakışları, Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi, Sayı 5, Mart 2005, s.1-22. Bu konu ile ilgili 

olarak, yukarıdaki çalışmada zikredilmeyen başka bir öykü için bkz. Sarkis Çerkezyan, 

Dünya Hepimize Yeter, Hazırlayan Yasemin Gedik, İstanbul 2003, s.19.



234

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



Yararlanılan Eserler

Aharonyan, Avetis, Fedailer Özgürlük Yolunda, Çeviren Figen Yılmaz, Belge 

Yayınları, İstanbul 2001.

Armen, Mıgırdiç, Hegnar Çeşmesi, Çeviren Hasan Polat, Belge Yayınları, 2. Baskı, 

İstanbul 1988.

Arslanyan, Agop, Adım Agop Memleketim Tokat, Aras Yayıncılık, İstanbul 2005.

Biberyan, Zaven, Babam Aşkale’ye Gitmedi, Çeviren Sirvart Malhasyan, Aras 

Yayıncılık, İstanbul 1998.

___________, Yalnızlar, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.

Ceyhan, Kirkor, Atını Nalladı Felek Düştü Peşimize, Aras Yayıncılık, İstanbul 1999.

___________, Kapıyı Kimler Çalıyor, Belge Yayınları, İstanbul 1999.

___________, Seferberlik Türküleriyle Büyüdüm, Aras Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 

1998.

Çelik, Jaklin, Kum Saatinde Kumkapı, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.



___________, Yılanın Yolu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2003. 

Çerkezyan, Sarkis, Dünya Hepimize Yeter, Haz. Yasemin Gedik, Belge Yayınları, 2. 

Baskı, İstanbul 2003 

David, Kherdian, Hilâlin Gölgesinde Bir Ermeni Kızın Yazgısı, Çeviren Haydar Işık, 

Pêrî Yayınları, İstanbul 2001.

Gelenyan, Hampartsum (Hamasdeğ), Güvercinim Harput’ta Kaldı, Çeviren Sarkis 

Seropyan, Aras Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 1998.

Gobelyan, Yervant, Memleketini Özleyen Yengeç, Çeviren Hagop Gobelyan, Aras 

Yayıncılık, İstanbul 1998.

Güler, Ara, Babil’den Sonra Yaşayacağız, Çeviren Sirvart Malhasyan, Aras Yayıncılık, 

İstanbul 1996.

Kebabcıyan, Raffi , Konuş Halil Bey Konuş, Aras Yayıncılık, İstanbul 2000.

Koçar, Hraçya (Kapriyelyan), Özlem (Garod), 2. Baskı, Nûjen Yayınları,  İstanbul 

1996.


Margosyan, Mıgırdiç, Biletimiz İstanbul’a Kesildi, Aras Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul 

1998.


___________, Gâvur Mahallesi, Aras Yayıncılık, 7. Baskı, İstanbul 1999.

___________, Söyle Margos Nerelisen? Aras Yayıncılık, 6. Baskı, İstanbul 2000.



235

Doç. Dr. Ahmet KANKAL

Mavyan, Vahram, Her Yerde Ermeni Var, Çeviren Klemans Çelik (Zakaryan), Aras 

Yayıncılık, İstanbul 2003.

Mıntzuri, Hagop, Armıdan Fırat’ın Öte Yanı, Çeviren Silva Kuyumcuyan, Aras 

Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 1998.

___________, Atina, Tuzun Var Mı? Çeviren Silva Kuyumcuyan, Aras Yayıncılık, 

İstanbul 2000.

___________,  İstanbul Anıları 1897-1940, Çeviren Silva Kuyumcuyan, Notlarla 

Basıma Hazırlayan Necdet Sakaoğlu, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 

İstanbul 2002.

___________, Kapandı Kirve Kapıları, Çeviren Nurhan Büyük Kürkciyan, Aras 

Yayıncılık, İstanbul 2001. 

Najarian, Peter, Son Ermeni, Çeviren Ece Eroğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2004.

Özer, Antan, Yaşamı Beklerken, Çeviren Klemans Çelik (Zakaryan), Aras Yayıncılık, 

İstanbul 1997.

Saroyan, William, Aram Derler Adıma, Çeviren Türkkaya Ataöv, Varlık Yayınları, 3. 

Baskı, İstanbul 1991.

___________, Paris-Fresno Güncesi 1967-68 Ölüm, Dirim ve Aya Kaçış, Çeviren 

Beril Eyüboğlu, Aras Yayıncılık, İstanbul 2001.

___________, Yoksul İnsanlar, Çeviren Memet Fuat, Adam Yayınları, İstanbul 1990.

Sırmakeşhanlıyan, Yervant, Balıkçı Sevdası, Çeviren Ani Baronyan, Aras Yayıncılık, 

İstanbul 2000.

Totovents, Vahan, Yitik Evin Vârisleri, Çeviren Najda Demircioğlu, Aras Yayıncılık, 

İstanbul 2002.

Zohrab, Krikor, Hayat, Olduğu Gibi, Çeviren Kudret Emiroğlu, Ayraç Yayınevi, 

Ankara 2000.

___________, Öyküler, Çeviren Hermon Araks, Aras Yayıncılık, İstanbul 2001.



OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA

İLK DEMOKRASİ DENEMESİ VE ERMENİ MEBUSLAR

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

Gazi Üniversitesi Kırşehir Eğitim Fakültesi

E-mail: ahmetoguz@gazi.edu.tr; Tel: 0 386 212 62 39


Özet

Osmanlı İmparatorluğu, gerileme döneminden başlaya-

rak özellikle XIX. yüzyıl boyunca içine düştüğü bunalım-

dan kurtulmak ve eskiden yaşadığı o haşmetli günlerine 

dönebilmek amacıyla değişik yollar denemiştir. II. Mahmut 

(1808-1839) döneminde etkin bir şekilde başlayan ıslahat 

hareketleri, Tanzimat döneminin (1839-1876) başlama-

sıyla sonuçlanmıştır. Bu dönemde yapılan modernleşme 

hareketleri, Osmanlı İmparatorluğu’nu kurumsallaşma ba-

kımından Batılı devletlere biraz daha yaklaştırmış, ancak 

yapılan çabalar istenilen sonucu vermemiştir. 

Bu durum üzerine, Genç Osmanlılar adı veriler bir grup 

Osmanlı aydını, var olan devlet düzenini değiştirmek ve 

Avrupa devletlerinde gördükleri yeni bir yönetim tarzını 

Osmanlı İmparatorluğu’na da uygulamak istemiştir. Meş-

rutiyet adı verilen bu yeni tarz yönetimle, devlet isteni-

len düzeye gelecekti. Batı demokrasilerinden alınan bu 

yeni yönetim anlayışı ile hem yöneticiler kontrol altında 

tutulacak hem de isyan eden, devletten ayrılmak isteyen 

gayrimüslimler ve onların destekçisi olan batılı devletler 

memnun edilecekti.

Yeni Osmanlılar, Sultan Abdülaziz (1861–1876)’i taht-

tan indirdiler ve bu amaçla genç Padişah Sultan Abdül-

hamit (1876–1909)’e Kanun-ı Esasî’yi ilân ettirdiler. Ka-

nun-ı Esasî’’nin âmir hükmü gereğince de açılan Meclis-i 

Mebusan’a tüm Osmanlı halkı ile beraber Ermeniler de 

mebus gönderdiler. Bizim çalışmamızda Ermeni mebus-

ların Osmanlı devlet ve toplum yapısına bakışı ve Meşruti-

yet meclisinde yaptıkları konuşmalar değerlendirilecektir.


239

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ



İlk Demokratik Kurumlar

Osmanlı  İmparatorluğu’nda klasik dönemi temsil eden Divân-ı 



Hümayun’dan  Bakanlar Kurulu’na doğru giden süreçte II. Mahmut’un 

(1808-1838) yaptığı yenilikler oldukça önemlidir. Onun son döneminde 

devlet idaresini modernleştirmek için yaptığı yeniliklerin, saltanatının son-

larına doğru yavaş yavaş kendini göstermeye başladığı görülmektedir. Bu 

modernleşmenin sonucu olarak nezaretler kurulmaya başlanmış ve kabine 

sistemine doğru ilk adımlar atılmıştır. II. Mahmut’un son zamanlarında, 30 

Mart 1838 tarihinde sadareti kaldırarak, yerine başvekâleti getirmesiyle, 

sadrazamın kişisel yetkileri kısmen bu heyete devredilmiştir. Yeni düzen-

lemeyle, Padişahın mutlak vekili olmaktan çıkan başvekâlet, nezaretlerden 

oluşan kabinenin başkanı olarak sembolik bir memuriyete indirgenerek si-

likleştirilmiştir. Başvekil ve nazırlardan oluşan bu yeni mecliseMeclis-i 

Has, Meclis-i Vükelâ

1

 gibi adlar verilmiştir



2



Heyet-i Vükelâ’dan sonra en önemli işlevi olan ve en uzun süreli var-

lığını koruyabilen meclis, Meclis-i Valâ-yı Ahkâm-ı Adliye olmuştur. 27 

1 Meclis-i 

Has 

şu üyelerden meydana geliyordu: Sadrazam veya Başvekil’in başkanlığında 



şeyhülislâm (sonradan Şura-yı Devlet reisi), Hariciye, Dâhiliye, Maliye, Maarif, Evkaf, 

Ticaret, Nafi a Nazırları, Sadrazam müsteşarı, Harbiye Nazırları ve Tophane müşiri de top-

lantılara katılıyordu.Carter V. Findley, Osmanlı Devleti’nde Bürokratik Reform Babıâli 

(1789-1922), İz Yayıncılık, İstanbul 1994, s.208. Kaptan-ı derya ise ilgili olduğu konular 

görüşülürken çağırılıyordu. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında 

Reform, Eren Yayınları, İstanbul 1993, s.182.

2 Akyıldız, a.g.e., s.180.


240

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Zilhicce 1253/24 Mart 1838 tarihinde Tanzimat-ı Hayriyye ve umûr-ı câ-

riyyenin tetkik, kontrol ve görüşülmesi için

3

 Topkapı Sarayı’nda çalışmak 



üzere Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye adıyla daimî bir meclis kuruldu

4



Bu meclis, Tanzimat’ın ilânından sonra, Tanzimat meclisi gibi çalışmaya 

ve daha da önemlisi Padişah’ın yetkilerini kullanmaya başlamıştı. Bilindi-

ği gibi Padişah, Tanzimat Fermanı ile yetkilerini kendi arzusuyla sınırla-

mış ve bu yetkilerini de Babıâli ve Meclis-i Valâ’ya devretmişti. Böylece 

yetki ve görevlerini fermandan alan Meclis-i Valâ, kurulduğu dönemden 

itibaren özellikle Şura-yı Devlet adı altında ikiye ayrılıp her iki meclisin 

de görev alanları yeniden düzenlendikten sonra, yarı anayasal bir organ 

olarak yasama ve yargı işlevi görmüştür. Şurası unutulmamalıdır ki, hem 

Babıâli ve hem de sonradan kurulan hangi meclis olursa olsun yukarıda 

adı geçen yetkileri Padişah adına kullanıyor, varlık sebebini ve gücünü 

Padişah’tan alıyordu

5



Bu önemli iki meclis; Meclis-i Has ve Meclis-i Vâlâ’dan başka Tan-

zimat dönemi (1839-1876) içerisinde en dikkate değer olan meclislerden 

biri de Şura-yı Devlet olmuştur. Şura-yı Devlet’in üyeleri, ülkenin çeşitli 

yerlerinden seçilerek Padişahın onayıyla atanıyordu

6

. İlk defa her vilâyet-



ten ve her mezhepten üye bu geniş katılımlı meclise alındı

7

. Üye sayısı 



bir yıl içinde kırk bire ulaştı. Bunlardan yirmi sekizi Müslüman on üçü 

de diğer mezheplere sahip; dördü Rum, biri Bulgar ve sekizi de muhtelif 

Ermeni milletlerindendi

8

. Müslim-gayrimüslim oranı yaklaşık olarak üçte 



bire tekabül ediyordu. Bu oranlamaya seçimin söz konusu olduğu diğer 

zamanlarda da uyulmuştur. Buna Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Ayan da 

dahildir. İleride görüleceği üzere seçim sistemi de bu oranı sağlayacak şe-

kilde düzenlenmiştir.



Şura-yı Devlet’in üyelerinin geniş katılımlı olması, nispeten seçim-

le gelmeleri ve Müslim-gayrimüslim bütün halkı temsil etmesi sebebiyle 

3 Akyıldız, a.g.e., s.189.

4 Mehmet 

Seyitdanlıoğlu, “Dersaadet Belediye Kanunu ve Getirdikleri”, Çağdaş Yerel Yö-

netimler Dergisi, Cilt 8, Sayı 4, Ekim1999, s.39.

5 Bülent 

Tanör, 


Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, Yapı-Kredi Yayınları,  İstanbul 2004, 

s.103.


6  Stanford J. Shaw, Ezel Kural Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Reform, 

Devrim ve Cumhuriyet: Modern Türkiye’nin Doğuşu 1808-1975, 2. Cilt, Çeviren Mehmet 

Harmandal, e Yayını, İstanbul 1983, s.114.

7  Edouard Engelhardt, Tanzimat ve Türkiye, Yayına Hazırlayan Akın Bedirhan, Kaknüs Ya-

yınları, İstanbul 1999, s.256.

8  Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, TTK Yayınları, Ankara 1988, s.149.



241

Öğr. Gör. Dr. Ahmet OĞUZ

bir Meclis-i Mebusan gibi değerlendirilmesine sebep olmuştur

9

. Hâlbuki 



Şura-yı Devlet’ten hem Abdülaziz’in ve hem de bu meclisin açılmasında 

önemli bir rol oynayan Âlî Paşa’nın tutumu buranın gerçek anlamda bir 



Meclis-i Mebusan olmadığı ve bir tasdik mercii gibi kullanılmak istendiği 

zaman içerisinde ortaya çıkmıştır

10



Bu merkez meclislerinden ayrı olarak merkezdeki yapılaşmaya ben-



zer ve ona paralel olarak yapılanan taşra meclisleri meydana getirilmişti. 

Tanzimat Fermanı’nın ilânından sonra oluşturulmaya başlanan taşra mec-

lisleri, Islahat Fermanı’ndan sonra içlerine daha çok ve etkin bir şekilde 

gayrimüslimleri de alarak büyük bir gelişme gösterdi. Taşra meclisleri, o 

bölge halkının seçkinlerinden oluşuyor ve seçimle işbaşına geliyordu. Bu 

özelliği ile taşra meclislerinin yapısı merkezî meclislere göre daha çağdaş 

ve demokratik bir şekilde faaliyet gösteriyordu. 

Tanzimat geleneğine uygun olarak taşrada ilk meclis, maliyenin ıslahı 

konusunda yapılacak çalışmalara başladı. Vilâyet ve sancak merkezlerinde 

validen bağımsız olarak meclisler kuruldu. Bu meclislere muhassıl

11

 ve 


maiyeti memurlarından başka, memleketin hakimi, müftüsü, asker zabi-

ti, ruhanî reisler ve memleket ileri gelenlerinden (vücuh), zaman içinde 

sayıları değişecek olan altı kişi katılacaktı. Bu altı kişi seçimle iş başına 

gelecekti

12

.

Islahat Fermanı’ndan sonra gayrimüslimlerin merkez meclisleriyle 



beraber taşra meclislerinde de ağırlık kazanması sebebiyle Müslümanların 

bu duruma tepkisi arttı. Ancak, her seferinde bu olaylar gayrimüslimlerin 

haklarını artırmaktan başka bir sonuca ulaşmıyordu. Lübnan Nizamna-

mesi, bu duruma örnek olarak verilebilir

13

. Ülkenin her tarafında olduğu 



gibi Balkanlardaki eyaletlerde de giderek huzursuzluğun artması, yeni bir 

takım önlemler alınmasını zorunlu kıldı. Karışıklıkları önlemek için ola-

ğanüstü yetkilerle teftiş heyetleri gönderilmesi de fayda vermediğinden 7 

Kasım 1864’te yeni Vilâyet Kanunu hazırlandı. Bu Vilâyet Kanunu hazır-

9  Shaw, a.g.e., s.114; Roderic H. Davison, Osmanlı İmparatorluğu’nda Reform 1856-1876, 

2. Cilt, Çeviren Osman Akınbay, Papirüs Yayını, İstanbul 1997, s.237; Engelhardt, a.g.e., 

s.255.

10  Şura-yı Devlet reisi Mithat Paşa ile arası açıldı. Midhat Paşa’nın bu görevden ayrılmasın-



dan sonra zaman içerisinde Şura-yı Devlet, Şura-yı Evvet olarak adlandırıldı. Karal, a.g.e., 

s.149.


11  Yüksek rütbeli maliye memurları. 

12  İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), TTK Yayını, An-

kara 2000, s.20.

13 Ortaylı, Tanzimat Devrinde, s.51.



242

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

lanırken Mithat Paşa’nın Niş valiliğinde edindiği tecrübelerden yararlanıl-

mıştı. Tuna vilâyeti olarak adlandırılan bu yeni eyalet sistemiyle merkezî 

otoritenin daha etkin olması amaçlanıyordu

14

. Uygulamada görülen başa-



rı sebebiyle 1867 tarihinde çıkarılan Vilâyet-i Umumîye Nizamnamesî ile 

bütün imparatorluğu kapsayacak şekilde vilâyet sistemi genişletildi. Âlî 

Paşa’nın girişimleriyle hazırlanan ve 22 Ocak 1871 tarihinde yayınlanan 

İdare-i Umumîye-i Vilâyet Nizamnamesi

15

 ile Osmanlı İmparatorluğu, 27 

vilâyet ve 123 sancağa bölündü. Meclis-i Mebusan’a da mebuslar bu idarî 

taksimata göre seçildiler. İmparatorluğun yönetiminde yapılan son düzen-

lemeler 1913 tarihine kadar yürürlükte kalacaktır

16

.



İmparatorlukta merkezî hükümette meydana gelen demokratikleşme 

çabalarına paralel olarak gayrimüslimlerin yapılanmalarında da önemli de-

ğişiklikler meydana geliyordu. Bizim çalışmamızın konusu olan Ermeniler 

de diğer azınlıklar gibi devlet içinde konumlarını güçlendirmek için Batılı 

bir veya birden fazla devletten destek alarak İmparatorluk içinde kendile-

rine ayrıcalıklı bir yer edinmeye çalışıyordu. 

Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat’ın başlamasıyla beraber halkın 

yönetime katılım süreci her geçen gün artarak devam etmiştir. Bunun en 

önemli aşamalarından birisi de seçim olgusunun devlete yerleşmesidir. 

Meclis-i Mebusan’ın açılma arifesinde merkezde ve taşrada halkın yöneti-

me katılma süreci Meclis-i Mebusan seçimlerinde ele alınacaktır. 


Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling