Hazirlayanlar
Download 3.23 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Yahut “Ermeni Meselesi”ne Dair Bir Muhasebe Denemesi
- Sempozyumun Önemi ve Farkı
- Farklılıklar Ayrılık Değil, Zenginlik Unsurudur
- “Ermeni Meselesi” ve Yabancı Devletler
- “Ermeni Meselesi” ve Diaspora Ermenileri
- “Ermeni Meselesi” - İhmaller - Öneriler
- “Ermeni Meselesi” Ekmek ve İtibar Kapısı
- “Ermeni Meselesi” - Üniversiteler - Araştırma Merkezleri
- “Ermeni Meselesi” Hayatî Bir Mesele
- “Ermeni Meselesi”ne Kategorik Yaklaşım
- “Ermeni Meselesi” - Öğretim Üyesi - Öğrenci Değişimi
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ YAYINI-153 KİTAP ADI Hoşgörü Toplumunda Ermeniler / Cilt 1 Erciyes Üniversitesi © HAZIRLAYANLAR Prof. Dr. M. Metin Hülagü © Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirci © Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz © Yrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan © ISBN:
Takım No: 978-9944-976-10-7 Kitap No: 978-9944-976-11-4 İlk Basım: Ocak 2007 Kapakta Kullanılan Gravür William Henry Bartlett Kapak Tasarımı Deniz Doğan Baskı Öncesi Hazırlık Bilge Grafi k / (352) 232 29 05 Baskı Orka Matbaacılık / (352) 322 17 00 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER CİLT I §
SOSYAL ARAŞTIRMALAR SEMPOZYUMU Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk Ermeni İlişkileri Örneği HAZIRLAYANLAR Prof. Dr. M. Metin Hülagü Yrd. Doç. Dr. Süleyman Demirci Yrd. Doç. Dr. Şakir Batmaz Yrd. Doç. Dr. Gülbadi Alan v SUNUŞ
SUNUŞ Yahut “Ermeni Meselesi”ne Dair Bir Muhasebe Denemesi Elinizdeki eser, Erciyes Üniversitesi I. Uluslararası Sosyal Araştır- malar Sempozyumu (EUSAS-I) adı altında, 20–22 Nisan 2006 tarihleri arasında Erciyes Üniversitesi Merkez Kampusu’nda gerçekleştirilen “Os- manlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” konulu tebliğlerden oluşmaktadır. Sempozyumun Konusu “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” konulu bu sempozyumda, yaklaşık on asırlık bir geçmişe sahip olduğu bilinen Türk-Ermeni ilişkilerinin daha ziyade Osmanlı boyutu üze- rinde durulmuş, edebî, ticarî, hukukî, idarî, sağlık, eğitim, sanat ve musiki alanlarındaki Türk-Ermeni toplumlarının birliktelik ve etkileşimleri ince- lenmeye çalışılmıştır.
vi HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Sempozyumun Amacı Sempozyumun amacı, dinî inanç ve etnik kimliklerine bakılmaksızın, bilim adamlarının bir araya gelmelerini sağlayarak aralarında bilgi alışve- rişi, işbirliği ve dayanışmayı artırmak; çok kültürlü Osmanlı toplumun- daki birlikte yaşama sanatına dair bulguları bilim dünyasının hizmetine sunmak; ayrıca Türk-Ermeni toplumları arasındaki iyi ilişkilerin yeniden gelişmesine zemin hazırlayarak kültürlerarası hoşgörünün sekteye uğra- madan devam etmesine ve dolayısıyla da dünya barışına katkıda bulunmak olmuştur.
Sempozyuma yurtdışından gelen akademisyenlere ilaveten Türkiye’nin 45 değişik kurumundan, yüzün üzerinde tebliğli akademisyen iştirak et- miştir. Sempozyuma Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin katılımı ise ayrı bir onur olmuş, etkinliğe hatırı sayılır bir zenginlik kazandırmıştır. Bu katılım ayrıca, küreselleşen dünyamızda, sorunlarını bir araya gelerek ken- dilerinin çözebilmeleri için Türk ve Ermeni toplumları adına bir ilk adımı, dün olduğu gibi bugün de diyalog ve barış ortamı içerisinde bir arada ya- şama arayışının destekleyici bir unsuru olmuştur.
Bilindiği üzere Türk-Ermeni ihtilafı dün Osmanlı Devleti’nin olduğu kadar bugünkü Cumhuriyet Türkiyesi’nin de öncelikli konuları arasında yer almaktadır. Konu bugüne kadar birçok bilimsel toplantılarda ele alın- mış olmakla birlikte daha ziyade askerî ve siyasî yönleri itibariyle incele- meye tabi tutulmuştur. Fakat Türk-Ermeni ilişkileri hiçbir zaman sistema- tik olarak “Birlikte Yaşama Sanatı” çerçevesi içerisinde ele alınmamıştır. Konu ile ilgili bugüne kadar düzenlenmiş olan önceki sempozyum- lar Türk-Ermeni ilişkilerinin askerî ve siyasî yönleri üzerinde durmanın ötesinde, daha çok son asrın son çeyreğini ele alıp incelemişlerdir. Bu yaklaşım tarzı ise “Soykırım Meselesi”ne yaklaşım biçimini fasit bir daire olmaktan kurtaramamıştır. Söz konusu türdeki sempozyumlar netice iti- bariyle muayyen bir sonuç sağlamak yerine daha çok toplumu gerici, bez- dirici ve Türk ve Ermeni tarafl arı arasında anlaşmazlığı artırıcı bir durum meydana getirmişlerdir. “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” ad ve konulu bu sempozyumun temel özelliği ise, “farklılıklar ay-
vii SUNUŞ
rılık değil, zenginlik unsurudur” yaklaşımıyla, uzun bir geçmişe sahip olan Türk-Ermeni ilişkilerini bir bütün olarak görmek ve değerlendirmek, ortak payda, ortak miras ve paylaşıma dikkat çekmek olmuştur. Bu anlamda bu sempozyumu, Türk-Ermeni ilişkilerini dünyada ve ülkemizde ilk kez bu yönüyle ele alan ve inceleme konusu edinen en kapsamlı ilk akademik etkinlik olarak nitelemek yanlış olmayacaktır. Bilimsel verilere, arşiv ve- sikaları ve temel kaynaklara dayalı olarak hazırlanıp sempozyumda sunul- muş olan tebliğlerde Türk-Ermeni toplumlarının bugüne değin göz ardı edilmiş olan tarihî dostluk ve birlikteliği akademik bir yaklaşımla ele alıp incelenmeye çalışılmıştır. Farklılıklar Ayrılık Değil, Zenginlik Unsurudur Bu inanç dolayısıyladır ki sempozyumda, son zamanlarda eksikliği açıkça görülen ve Türk-Ermeni milletleri ve Türkiye ve Ermenistan dev- letleri arasında yakınlaşmayı sağlamak ve mevcut anlaşmazlık konularına çözüm sağlamak için mevcudiyetine son derece ihtiyaç duyulan “hoşgörü ve diyalog”un ön plana çıkarılması üzerinde özenle durulan bir husus ol- muştur. Bu arzu ve arayışta belli ölçüde başarılı olunduğu da söylenebilir. Zira bu sempozyum, Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II’nin katılımıyla, diğer sempozyumlardan farklı bir mahiyet kazanmasının ötesinde, mev- cudiyetine son derece ihtiyaç duyulduğuna inanılan ve gerçekleşmesi için arzu ve çaba sarf edilen “hoşgörü ve diyalog”un tahakkuku için de adeta bir kilometre taşı, iki kesim arasında yakınlaşma ve işbirliği girişiminin ilk ve somut bir adımı olmuştur denebilir. Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob II, gerek sempozyum öncesinde, gerekse sempozyum sonrasında yapılan görüşmelerde ortak çalışmalar yapılmasına kapı aralamışlar, Patrikhane olarak ortak projelere imza atmaya hazır bulunduklarını ifade etmişler ve hatta bir kısım somut önerilerde bulunmuşlardır. Ayrıca sempozyumunun gerçekleştirilmesinin hemen ardından 17–18 Mayıs 2006 tarihleri arasında Erivan’da “Medeniyetler Diyalogu Platformu”nun tertip ettiği “Yolların Kesişme Noktasında Terörsüz ve Çatışmasız Bir Kafkasya” konulu sem- pozyum, bu sempozyuma “Osmanlı Toplumunda Birlikte Yaşama Sanatı: Türk-Ermeni İlişkileri Örneği” sempozyumu tertip heyeti olarak bizlerin de davet edilmiş olmamız, Erivan’da VİP muamelesi görerek büyük bir misafi rperverlik ve hoşgörü ile karşılanmamız, üniversiteler ve akademis- yenler ile yaptığımız görüşmelerde talep ve önerilerimize içtenlikle muka- bele bulmamız, ortak projelere birlikte imza atma isteğindeki samimiyet izharı, mevcut ihtilafl arın çözümünde geçerli olduğuna inandığımız sihirli
viii HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER anahtarın “hoşgörü ve diyalog” olduğunun bizler için mutlak ispatı olmuş- tur.
“Ermeni Meselesi” ve Yabancı Devletler Yaklaşık on asra yakın bir birlikteliklerinden bahsedilebilen Türk ve Ermeni toplumlarının on dokuzuncu asrın ikinci yarısından itibaren iki sa- mimi dost iken neden uzlaşamaz, oturup birlikte bir arada yüz yüze konu- şamaz bir hale geldiklerine dair hiç şüphesiz ki birçok neden sıralanabilir. Bugün neredeyse çözümlenmesi imkânsız hale gelmiş gibi gözüken iki taraf arasındaki mevcut ayrılık ve ihtilafl arın ortaya çıkmasında, hiç şüphesiz ki, “âdil bir idare” ile “sadık bir teba”nın her ikisinin de geç- mişte karşılıklı olarak sergilemiş oldukları kusurların rolünü kabul etmek gerekir. Ancak meselenin çözümlenemez hale gelmesinde “yöneten” ile “yönetilen” bu iki unsurun sergilemiş oldukları kusurdan ziyade üçüncü şahıs yahut kuvvet durumunda bulunan yabancı devletlerin tutumlarının belirleyici olduğunu da unutmamak icap eder. Önce merkantilizmi, arkasından ise kapitalizmi hayat felsefesinin bir parçası haline getirmiş ve bu felsefesini sömürgecilik ve “parçala böl” si- yaseti ile uzun bir süre devam ettirmiş olan Batı, Türk-Ermeni toplum- larını, en mahrem devlet makamları kapılarının bile kendilerine açıldığı Ermenilerle bu Ermenilerin sıdk u sadakat ve samimiyet içerisinde hizmet sunduğu Osmanlı idaresini, bu iki dost ve sevgiliyi sinsi politikaları, ze- hirleyen fi kirleri ve birbirinden koparıp ayıran reçeteleri ile adeta düşman haline getirmiş, geçmişteki Ermeni isyancılarının üssü, destekleyicisi ve koruyucusu olmuştur… Dün hamileri kisvesine bürünüp ayrılıkçı duygularla besledikleri Er- menileri ateşe sevk eden Batılı devletler, bugün gündem oluşturan “Er- meni Meselesi”nin ortaya çıkmasının da fi krî ve fi ilî öncüleri olmuşlardır. Sözde hami, gerçekte ise emperyalist olan bu devletler söz konusu mese- lenin mucidi olmanın ötesinde konuyu tarihi boyut ve hususiyetinden de uzaklaştırarak tam anlamıyla siyasî bir mevzu haline getirmişlerdir. Daha düne kadar Ermeniler ve Ermenistan bir “Ermeni Meselesi” olduğunu dile getirmez, böyle bir mesele olduğuna inanmazken, bu “mesele”nin Batı meclis ve parlamentoları tarafından müzakere edilip resmileştirilmeye başlandığını görmesi üzerine böyle bir meselenin mevcudiyetine kendi- si de sonradan inanmak zorunda kalmıştır. Sözde katliam ve bu konunun mevcudiyetini inkâra kalkışanlara verilmesi ön görülen ceza tasarısına Er- ix SUNUŞ
meniler tarafından bile itibar edilmezken Batılı devletler bu noktada da fi krî ve fi ilî öncülüklerini yerine getirmekte zaman kaybetmemişlerdir. Pragmatist ve emperyalist bir yaklaşımla, tarihteki birçok hadisede olduğu gibi, bu konuda da kusurlu davranmak ve ihmalkârlık göstermekten şid- detle kaçınmışlardır.
Batı sözde “Mesele” diye ortaya attıkları bu konuya kendi medeni- yetlerinin gayri ahlakî unsurları ile yaklaşırken Diaspora Ermenileri de bu yaklaşıma bilerek veya bilmeyerek alet olmaktan kendilerini kurtarama- mışlardır. Bu anlamda, babası tam bir Osmanlı olan ve Osmanlı Devleti’nin en üst ve en nazik makamlarının kapıları kendisine bütünüyle açık tutulan İstanbul Balıkhanesi’nin Müdürü yani üst düzey bir Osmanlı bürokratı Karekin Deveciyan (1867(?) -1964)’ın torunu Patrick Deveciyan gibi bir simayı Fransız meclisindeki sözde “Ermeni Katliamı” yasasını ve “Ermeni Katliamını İnkâr Suçu” tasarısını ateşli bir surette savunmaya iten nedenle- ri düşünmek gerekir. Zira “tam bir doğu adamı” olarak oğlunu doğu terbi- yesi ve el öpülen bir gelenekle büyüten, “Türkiye benim gerçek vatanım- dır” diye kabul edip Fransız vatandaşlığına geçmeyi reddeden ve nihayet “beni İstanbul’a almasalar da ben bir Türk vatandaşıyım” diyerek Fransız vatandaşlığına geçmeyi ar sayarak vatansız bir şekilde ölen bir şahsın oğlu olan Patrick Deveciyan nasıl olup da ASALA için avukatlık yapabilmiş, “Ermeni Katliamı” yasasının çıkartılmasına katkıda bulunabilmiş ve niha- yet “Ermeni Soykırımı”nı kabul etmemeyi suç sayan tasarının yasalaşması için bütün gayretini ortaya koyabilmiştir, yine düşünmek gerekir. Dede ve baba ile üçüncü kuşak oğul arasındaki bu zıddiyet, insaniyet ve hoşgörü felsefesinin hâkim olduğu Osmanlı idarî coğrafyasındaki hava ile egoizm, pragmatizm ve kapitalizm anlayışının geçerli bulunduğu Avru- pa idarî coğrafyasındaki hava ve ruhun muhteva bakımından farklılığından kaynaklanmış olsa gerekir.
XVI. asrın başlarında Avrupa’da ilk temas kurup siyasî ve iktisadî onca imtiyazlar bahşettiğimiz ilk Avrupa devletinin Fransa olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak hatırlamak gerekir ki Sultan II. Abdulhamid’e atfen “Le Sultan Rouge = Kızıl Sultan” suçlamasında bulunulan, sözde “Erme- ni Soykırımı” tasarısını yasalaştırmasının arkasından meclisinde aldığı bir x HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER kararla sözde “Ermeni Soykırımı”nı kabul etmemeyi suç sayan ilk Avrupa devleti de hep aynı ülke, yani “kadim dostumuz” Fransa olmuştur. Başta Fransa olmak üzere Avrupa devletlerinin dün “Kızıl Sultan” it- hamıyla Osmanlı Devleti’ne, bugün ise “Ermeni Soykırımı” yasa ve “Soy- kırımı İnkâr Suçu” tasarısı ile de Cumhuriyet Türkiyesi’ne karşı başlattık- ları ithamlar karşısında ne mazimizi ne de bugünümüzü, üzerimize atılan “itham çamurlarından” maalesef temizleyebilmiş değiliz. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e II. Viyan muhasarasından itibaren (1683) dış politikada benimsemiş olduğumuz savunmacı yaklaşım, bugüne değin yaşanan bütün olumsuz gelişmelere rağmen, hiçbir surette değişmemiş, değişmemesi için adeta ayak direnmiştir. Bu olumsuz ve tarihî direniş, si- yasî mülahazalarla “redd-i miras” anlayışıyla da birleşip bütünleşerek, Av- rupa güdümlü “Ermeni Meselesi”ne karşı tedbir almak ve tepki göstermek noktasında idarî ve toplumsal açılardan pasif bir tutum sergilenmesine yol açmış gözükmektedir. Türk dış politikasında Kıbrıs, Ege, Ortadoğu, Bal- kanlar ve Kafkaslar konusunda olduğu gibi “Ermeni Meselesi”ne de genel anlamda pek fazla ilgi duyulmamış, netice itibariyle de pek tabiî olarak, başarısız bir sonuç kaçınılmaz olmuştur. Avrupa’da ilk defa 1948’lerde baş gösteren “Ermeni Meselesi”nin “redd-i miras” yaklaşımı ile çözümleneme- yeceği gerçeği ise, ancak aradan geçen yaklaşık bir çeyrek asırlık zaman dilimi sonrasında, 1970’lerde Türk temsilciliklerine yapılan saldırılar ve bir dizi diplomatımızın şehit edilmesi sonucunda anlaşılır olmuştur. Ancak “Ermeni Meselesi”nin ortaya çıktığı tarihten bugüne kadar “Mesele”nin çözümü adına yapılanlara bakıldığı zaman, bu meselenin de benzeri prob- lemlerin maruz kaldığı akıbetten kurtulamadığı görülür. Hal böyle olunca “Ermeni Meselesi”ne gösterilen ilgi ve bulunan çözümün de, çok yönlü ve kapsamlı proje ve politikalarla ele alınıp neticelendirilmeye çalışılması şeklinde olduğu söylenemez. Meselenin kalıcı ve köklü bir şekilde halli için bir “Master Plan” yapmak yerine takip edilen günü birlik çözümler, (Fransa’nın 12.10.2006 tarihinde almış olduğu karara gösterilen tepki ör- neğinde olduğu gibi) saman alevi gibi yükselip düşen ani ve hissî tepkiler, silinen yahut unutulan kırmızı çizgiler, hamasi yaklaşımlar, maddî çıkarlar ve ticarî endişeler, şovlar yahut medyatik demeçler meseleyi içinden daha da çıkılmaz bir hale getirmiştir. xi SUNUŞ
“Ermeni Meselesi” Ekmek ve İtibar Kapısı Diaspora Ermenilerinin yabancı devletlerin etki ve yönlendirmesinde oldukları kabul edilirken “Ermeni Meselesi”nin Türkiye’de bugün itiba- riyle bir kısım sözde akademisyen, araştırmacı ve yazarın da ekmek yahut itibar kazanma kapısı haline gelmiş olduğu gerçeğini de göz ardı etmemek gerekir. Konu tarihçi, hukukçu ve uluslararası ilişkiler uzmanlarından ziyade, maalesef günü kurtarmaya çalışan siyasetçilerin, meselenin sürüp gitme- sinden nemalanan ve bu işi “ekmek teknesi” olarak kabul eden şuursuz ve eyyamcı takımdan her iki tarafın da yazar ve çizerlerinin elinde ve tekelin- de kalmış gözükmektedir. Akademisyen veya araştırmacı-yazar sıfatı ile ortada gezerek “mese- lenin” güya halline çalışan bu tür kişilerin sergiledikleri samimiyet son derece şüphe arz edicidir. Tavırlarındaki saldırganlık, sözlerindeki samimi- yetsizlik ve işin özüne gösterilen ciddiyetsizlik ve lakaytlık sürdüğü sürece ve konu “ekmek ve itibar kapısı” olmaktan çıkarılıp siyasî ve akademik ehemmiyeti içerisinde ele alınmadığı yahut aldırılmadığı müddetçe prob- lemin çığ gibi büyüyerek devam edip gitmesi kaçınılmaz gözükmektedir. “Ermeni Meselesi” - Üniversiteler - Araştırma Merkezleri Dış politikadaki yaklaşıma paralel bir şekilde üniversitelerimiz de me- seleye gereken ehemmiyeti bugüne kadar maalesef atfetmemişlerdir. Konu üniversitelerde ehil kişiler tarafından ele alıp incelenmemiş, çözüme yöne- lik genel yahut özel, mahrem yahut aşikâr, bilimsel toplantılar düzenlen- memiştir. Bugün üniversitelerimizde Ermeniceye vakıf, Ermenice belge ve kaynakları hakkıyla okuyup inceleyip irdeleyebilecek akademisyen sayısı hemen hemen yok gibidir yahut bizlerce meçhuldür. İleri sürülen iddiaları dikkate alarak inceleyip ithamları bütün akademik açıklığı ile reddedecek ve meseleye nihayet verecek araştırma merkezleri ve enstitülerinin kurul- masına, bütün diğer problemlerimizde olduğu gibi bu meselede de, her nedense, şimdiye kadar ihtiyaç duyulmamıştır. Bugüne kadar kapsamlı bir Türk-Ermeni ilişkileri tarihi dahi yazılamamıştır. Dünden bugüne hala Os- manlı Devleti’nde yaşayan Ermeni nüfusunun ne olduğu ve dolayısıyla ne kadarının öldüğü yahut kaldığı tartışıla gelmiş, bu konuda kendi aramızda bile bir uzlaşı sağlanamamıştır. Geçen asra damgasını vuran ve bir padişa- ha suikast düzenleyecek kadar ilerleme kaydeden “Ermeni İsyanları”nı ele alan detaylı bir “Ermeni İsyanları Külliyatı” bile hazırlanmamıştır. İngiliz, xii HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Fransız, Rus ve Avusturya devletlerinin Osmanlı Ermenilerine karşı izle- miş oldukları politikaların, Osmanlı Ermenilerini etkileyen siyasî ve fi krî unsurların neler ve nasıl oldukları bütün yönleriyle incelenerek maalesef henüz kaleme alınmamıştır. Dün ve bugün var olan “Ermeni Örgütleri”nin kuruluş, hedef ve eylemleri sağlam vesikalara dayandırılarak kitaplaştı- rılamamıştır. Meselenin tamamıyla siyasallaştığı ve hakikatlerden ziyade hayallerin propagandalarla masum zihinlere işlendiği bir dönemde sanat ve sanatçılarımız eliyle bugüne dek “Ararat” fi lmine mukabil bir fi lm dahi hazırlanarak sinemalaştırılamamıştır. “Ermeni Meselesi” ile yüz yüze geldiğimiz tarihten bu tarafa geçen yaklaşık yarım asırlık dönem içerisinde, gerçek anlamda ne yapılmıştır, yapılmış ise neden problem hala çözümlenememiştir bunu gayet iyi muha- sebe etmek gerekir. Görülen odur ki meselenin halli için hiçbir şey yapılmamıştır dene- mez ise de çok şey yapıldığı da iddia edilemez. Bu anlamda bugüne kadar meselenin halli için Ermenistan ile doğrudan bir temas kurulmaya çalışıl- dığı da söylenemez. Belki tam aksine meselenin çözümünde ve ihtilafl arın hallinde aracı kullanmak ve üçüncü şahıslara müracaat etmek bir anlamda çıkış yolu olarak görülmüştür. Oysaki üçüncü şahıslar, ikili görüşmelerin tıkandığı, çıkmaza girdiği yerlerde ve bir hakem sıfatı ile olması halinde fayda sağlayabilir. İkili ve yüz yüze görüşmelerden önce üçüncü şahısların devreye sokulması, Ermenistan üniversite ve akademisyenlerinin de, kendi ifadeleriyle, tercih etmedikleri bir husus olmuştur. Hemen sınırımızda yer alan komşumuzla olan problemlerimizi kom- şumuzla görüşerek, diyalog kurarak, tartışarak, tartışma zeminleri arayarak yahut yaratarak halletmek yerine, karadan sınırı kapatmışken hava uçuşla- rına sureta bir yasaklama koyarak yahut kendi işsiz insan sayımız milyon- ları bulmuşken binlerce Ermeni’nin kaçak bir surette ülkede çalışmasına göz yumarak yola getirme metodu ile meseleye yaklaşmak herhalde çok da makul bir yaklaşım tarzı olmasa gerekir. “Ermeni Meselesi” Hayatî Bir Mesele Sorumlu mevkilerde bulunan idarecilerin Türkiye için hayatî bir me- sele konumunda bulunan ve artık büyük ölçüde tarihî vasfından uzaklaştı- rılıp tamamıyla siyasallaştırılmış bulunan, ulusal ve uluslararası ilişkiler- de imtiyaz ve üstünlükler elde etme aracı haline sokulmuş olan “Ermeni Meselesi”ne, problemin anlaşılması ve çözüme ulaştırılabilmesi için, ciddi xiii SUNUŞ
anlamda sahip çıkmaları gerekmektedir… Türkiye’nin meselenin üstesin- den gelebilmesi için öncelikle kendi idarecilerini, siyasetçilerini ve önde gelen müteşebbis ve sivil toplum kuruluşlarını konunun hassasiyetine inandırması zaruri gözükmektedir. “Ermeni Meselesi”ne Kategorik Yaklaşım “Ermeni Meselesi”, yukarıda da ifade edildiği üzere, esasen Türk ve Ermeni toplumları arasında tabiî olarak gündeme gelmiş bir mesele ol- maktan ziyade üçüncü şahısların ve yabancı devletlerin bir icadı olduğu muhakkaktır. Bu nedenledir ki “Ermeni Meselesi” ele alınıp çözüm yolu bulunmaya çalışılırken “Ermenistan Ermenileri”, “Türkiye Ermenileri” ve “Diaspora Ermenileri” şeklinde Ermenilerin kategorize edilmelerinde son derece isabet ve yarar vardır. “Ermeni Meselesi”nin ilk iki gruptan ziyade son grup yahut topluluk ile alakalı olduğunu, bunların da nihaî anlamda serbest bir şekilde hareket etmeyip “Ermeni Meselesi”nin çıkmasına neden olan ve Ermenistan ve Ermenilerden ziyade asıl kendileri ile mücadele edilmesi gereken yabancı devletlerin etki ve yönlendirmesinde olduklarını unutmamak ve ona göre hareket etmek gerekir. “Ermeni Meselesi” - Öğretim Üyesi - Öğrenci Değişimi Türk-Ermeni tarafl arı arasında akademik alanda işbirliğini artırmak ve siyasî anlamda bir yumuşama ve müstakbel müzakerelere bir başlangıç teşkil etmek üzere Erivan’da bulunan üniversitelerin Türkoloji ve Ulusla- rarası İlişkiler Bölümleri ile işbirliği yapılarak Erivan’da bu sempozyumun ikincisinin gerçekleştirilmesi ümidimizdir. 2006 Mayısında Erivan’da ilgili makam ve kişilerle yaptığımız görüşmelerde ortak projelere kapı açmak ve bir başlangıç olmak üzere karşılıklı öğretim üyesi ve öğrenci değişiminin kendilerince mümkün olabileceğini dile getirmiş olmaları memnuniyetle müşahede edilmiştir. Download 3.23 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling