Hazirlayanlar


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet7/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   42

Özet

Türk-Ermeni ilişkileri daha önce birçok bilimsel araştırmaya 

konu olmuştur. Bu çalışmalarda daha çok ilişkilerin askerî 

ve siyasî yönü üzerinde durulmuştur. Şu ana kadar farklı 

kültürlere mensup iki milletin uzun süre nasıl bir arada ve 

huzur içinde yaşama imkânı bulduğu sistemli bir şekilde 

incelenmemiştir. Bu sebeple biz tebliğimizde bir arada 

yaşayan iki milletin günlük hayatta birbirleriyle olan iliş-

kilerini sosyal, kültürel, ekonomik ve hukukî açılardan ele 

alacağız. 

Günlük hayattaki ilişkiler hakkında en sistemli bilgiler 

şer’iye sicillerinde bulunmaktadır. Ancak Türklerle Ermeni-

ler geniş bir coğrafyada asırlarca bir arada yaşadıklarından 

dolayı Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan binlerce sayfalık sicil 

bulunmaktadır. Bu nedenle biz araştırmamızı hem zaman, 

hem de mekân olarak sınırlandırma gereği duyuyoruz. Bu 

çerçevede tebliğimizin konusu XIX. yüzyılın sonlarında 

Tarsus’ta Türk-Ermeni ilişkileri olacaktır. Bu döneme ait 

Tarsus şer’iye sicillerinde Türklerle Ermenilerin günlük ha-

yatta birçok iyi ilişkiler geliştirdiklerini gösteren belgelere 

rastlanması, Osmanlıların güç kaybettiği bir dönemde bile 

günlük hayattaki ilişkilerin normal seyrinde devam ettiğini 

göstermesi bakımından önemlidir.

 


103

Abdullah POŞ



Giriş

Osmanlılar, idareleri altındaki Ermenilere uzun süre rahat ve sakin bir 

hayat yaşama imkânı sunmuşlardır. Onlara baştan itibaren önemli mevki-

lerde görevler verilmesi, Ermenilerin Osmanlı idarî ve malî yapısında özel 

bir konuma gelmelerini sağlamıştır. XVI. yüzyılda vezir Mehmet Paşa, 

XVII. yüzyılda Kaptan-ı Derya ve sadrazam olan Halil Paşa Müslüman 

olan Ermeni asıllı yöneticilerdendir. Diğer taraftan XVIII. asırda Divri-

ğili Düzyan ailesinden Saray kuyumcuları ve darphane nazırları, Şaşyan 

ailesinden saray hekimleri, XIX. yüzyılda Dadyan ailesinden baruthane 

nazırları, Bezciyan ailesinden darphane müdürleri, Balyan ailesinden mi-

marbaşılar vardır. II. Abdülhamit devri ile Balkan Harbi esnasında Ermeni 

hariciyeciler mevcuttur. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde birçok dev-

let adamının danışmanları da yine Ermenilerdendir

1



Osmanlı idaresinde önemli imkânlardan istifade etme sadece başkent-

teki önde gelen Ermenilere has bir uygulama değildir. Devlet, taşradaki Er-

menilere de önemli görevler vermekte ve bunun karşılığında onları birçok 

vergiden muaf tutmaktadır. Nitekim İç Anadolu’yu Çukurova ve Suriye’ye 

1  Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 

1983, s.49-56; Abdülhamit Kırmızı, “Son Dönemde Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Erme-

niler”, Ermeni Araştırmaları, Kış 2003, C.II, Sayı 8, s.137-152; Burhan Göksel, “Meşruti-

yet Öncesi ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre Türklerin Ermeni Toplumu İle 

İlişkileri’’, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Ankara 

1985, s.159-165. 



104

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

bağlayan stratejik, ticarî ve askerî yönden oldukça önemli bir yerde bulu-

nan Tarsus’un Külek Kalesi’nde 1519’da

 

183 hane ve 39 bekâr Ermeni, 



kale hizmetlerinde çalıştıkları için çeşitli  şer’î ve örfî vergilerden muaf 

tutulmuşlardır

2

. Bu konuda daha birçok örneğe rastlamak mümkündür. 



Ermenilere uzun süre huzur ve güven içinde yaşama imkânı sağlama-

da devlet idaresinin yanında Müslüman Türk milletinin de önemli katkıları 

olmuştur. Türkler hiçbir zaman Ermenilere yabancı gibi davranmamışlar-

dır. Ne zaman ki kendi soydaşlarından veya diğer gayrimüslim unsurlar-

dan birisi Ermenilere haksızlık yapmaya kalksa karşılarında hakkaniyetle 

davranan Müslüman Türk milletini bulmuştur. Nitekim 1689’da Konya 

şer’iye sicillerindeki bir belge Türk milletinin Ermenilere karşı yaklaşımı-

nı açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu kayda göre iki Türk, kendi ma-

hallelerinde oturan Ermenileri mahkemeye şikâyet etmiştir. Bunun üzerine 

diğer Müslümanlar derhal kadının huzuruna gelerek Ermenilerin komşu-

luklarından memnun olduklarını, onlardan hiçbir zarar görmediklerini ve 

asla şikâyetçi olacak bir durumlarının bulunmadığını beyan ederek kendi 

soydaşları tarafından şikâyet edilen Ermenilere sahip çıkmışlardır

3

. Aynı 



muamelenin diğer gayrimüslim unsurlar için de geçerli olduğu bilinmekte-

dir


4

. Binlerce sayfalık şer’iye sicillerinde buna benzer çok sayıda belgeye 

rastlamak mümkündür

5



Osmanlılar döneminde XIX. asrın ortalarına kadar birkaç olumsuz 

gelişme dışında

6

 Türk-Ermeni ilişkilerinde sorun yaşanmamıştır. XIX. 



yüzyılın ortalarından itibaren milliyetçilik akımının Ermenileri etkileme-

ye başlamasıyla içte ve dışta bazı sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır. Bu 

2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tapu Tahrir Defteri, No: 69, s.515-518. Sonraki yıl-

larda kale nüfusundaki değişiklikler için bkz. Ali Sinan Bilgili, Osmanlı Döneminde Tarsus 

Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Ankara 2001, s.397-398.

3 Yusuf 


Oğuzoğlu, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle  İlişkileri Sempozyumu, 

Ankara 1985, s.269.

4  Bkz. Osman Çetin, Osmanlı, Yeni Türkiye, C. IV, Ankara 1999, s.274. 

5 Tarsus 

Şer’iye Sicilleri, Defter No: 331, s.27/Belge No: 30 (TŞS, 331, 27/30). Ayrıca bu 

konuda benzer örnekler için bkz. Oğuzoğlu, a.g.m., s.265-270.

6  Bu olumsuz gelişmelerden biri Van’da yaşanmıştır. 1566’da bin kadar Ermeni bir araya ge-

lerek fesat çıkarmaya çalışmışlardır. Bu olay Van beylerbeyi tarafından Divan-ı Hümayun’a 

bildirilmiştir. Bkz. BOA, Mühimme Defteri, No: 5, s.123. İkinci olay ise 1780’de Zeytun’da 

başlamış ve birkaç kez tekrar etmiştir. Bkz. Erdal İlter, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi  ve 

Zeytun İsyanları (1780-1915), Ankara 1995. 


105

Abdullah POŞ

dönemde bir yandan kilisenin

7

, diğer yandan da misyonerlerin



8

 ve büyük 

devletlerin politikaları sonucunda bazı milliyetçi Ermeniler bağımsızlık 

fi krine kapılmışlardır

9

. Milliyetçi Ermenilerin bağımsızlık hayallerini ger-



çekleştirebilmek için XIX. yüzyılın sonlarından itibaren çeşitli faaliyetlere 

başladıkları görülmektedir. Nitekim Mıgırdıç Portakalyan genç yaştan iti-

baren hem yurt içinde hem de yurt dışında bağımsızlık hareketlerine katıl-

mış ve bu yöndeki çalışmalarını duyurmak amacıyla 1885’te Marsilya’da 



Armenia gazetesini çıkarmıştır. Bu gazetedeki beyannameler, Çukurova ve 

Maraş’ta gizlice dağıtılarak oralardaki zekî Ermeni gençlerinin seçilerek 

Avrupa’ya eğitim için gönderilmesi istenmiştir. Böylece bağımsızlık için 

ihtilâlci Ermeni gençlerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır

10



Bu gaye ile Avrupa’ya gönderilen ve Mıgırdıç Portakalyan ile yakın 



ilişkiler içinde olan Ermeni gençleri ihtilâl komiteleri kurmaya başladılar. 

1885’te Portakalyan’ın talebelerinden 9’u Armenekan partisini kurdular. 

Yine Paris’e tahsil için gelen Ermeni gençlerinden 3’ü Cenevre’ye giderek 

orada 1887’de Hınçak cemiyetinin temelini attılar. 1890’da ise Rusya’daki 

Ermeniler Taşnak komitesini kurdular

11

. Özellikle Hınçak ve Taşnak örgü-



tü mensupları, Osmanlı topraklarında hücre teşkilâtları kurarak propagan-

da, kışkırtma ve tedhiş hareketlerine başladılar

12



İhtilâl komiteleri, asırlardır bir arada ve huzur içinde yaşayan Türkler-



le Ermeniler arasındaki iyi ilişkilerin devam etmesi halinde herhangi bir 

isyan ve ihtilâlin başarılı olamayacağını biliyorlardı. Bu sebeple âsiler, iki 

millet arasındaki köklü ilişkilerin bozulması yönündeki faaliyetlere önce-

lik verdiler. Bu amaçla devlete sadık Ermenileri hain emellerine iştirak et-

meye çağırıyorlar, ret cevabı aldıklarında da Müslüman elbiseleri giyerek 

onları öldürüyorlardı. Hüseyin Nazım Paşa tarafından derlenen Osmanlı 

istihbarat raporlarında özellikle 1890’lı  yıllarda bu tür hadiselerin sıkça 

yaşandığı görülmektedir

13

. Nitekim Tokat ihtilâl cemiyetine mensup 14 



7  Bkz. Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997, s.108-115; Erdal İlter, 

Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.854-893.

8  Bkz. Necmettin Tozlu, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 

2001, s.920-934; Erdal Açıkses, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-

Nisan 2001, s.935-947; Ayten Sezer, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, 

Mart-Nisan 2001, s.948-960. 

9 Bkz. 

Yusuf 


Sarınay, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2002, C.II, Sayı 7, s.55-70.

10 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I, Ankara 1998, s.167-174. 

11  Bkz. Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.128-134.

12  Esat Uras, The Armenians in History and The Armanian Question, İstanbul 1988, s.109-

110. 

13 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I-II.



106

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

caninin Müslümanları töhmet altında bırakmak için Gürcü elbiseleri giye-

rek Ermeni Katolik cemaatinden doktor Jozef’i devlete olan sadakatinden 

dolayı öldürdükleri

14

, yine Vanlı bir grup âsinin, Kürtleri töhmet altında 



bırakmak için Kürt elbisesi giyerek hain hareketlerine kapılıp kendilerini 

desteklemediği için sadık Ermenilerden Çoç Ağa ile meclis-i idare azasın-

dan Artin Efendi’yi vahşice katletmeleri bu amaçla gerçekleştirilen cina-

yetlerden sadece ikisidir

15



Bu örgütlerin isyan ve ihtilâl girişimlerinin yoğun bir şekilde yapıldığı 



yerlerden biri de Çukurova bölgesidir. Hüseyin Nazım Paşa’nın raporlarına 

göre 9 Ağustos 1892 tarihinde Londra ve Marsilya Ermeni komitelerinden 

Adana Ermeni murahhaslığına Çukurova’daki isyanın nasıl yapılacağını 

belirten bir mektup gönderilmiştir. Bu mektuba göre bölgede gerekli ha-

zırlıklara başlanması, ihtilâlin yapılacağı gecenin akşamı ihtilâle dair ha-

berlerin Kıbrıs’taki İngiliz komitesi vasıtasıyla Avrupa’ya telgraf çekilerek 

bildirilmesi istenmektedir. Mektupta ayrıca Batılı devletlerden gelerek ih-

tilâle katılacak yardımcı kuvvetlerin de olacağı haber verilmektedir. Dışa-

rıdan gelecek yardımcıların bu bölgedeki çeşitli unsurların kıyafetinde ola-

cağı da açıkça bildirilmektedir. Buna göre Amerika’dan gelecekler derviş 

kıyafetinde, Atina’dan gelecekler köylü kisvesinde, Fransa’dan gelecek-

ler Kürt çobanlar kıyafetinde, İngiltere’den gelecekler suhte kıyafetinde, 

İsviçre’den gelecekler deveci kıyafetinde,  İtalya’dan gelecekler Arnavut 

kıyafetinde ve Almanya’dan gelecekler fellah kisvesinde olacaktır

16



Bu örneklerde de görüldüğü gibi ihtilâl komiteleri için en kestirme yol 



Türklerle Ermeniler arasındaki asırlardan beri devam ede gelen iyi iliş-

kileri bozmak ve bu iki milleti birbirine düşürmektir. Bu amaçla tebaa-i 

sâdıkadan olan Ermenileri o yöredeki Müslümanların kıyafetini giyerek 

öldürüyorlardı. Böylece hem kendilerini desteklemeyen Ermeniler ceza-

landırılıyor, hem de bu cinayetlerin Müslümanlar tarafından işlendiği süsü 

veriliyordu. 

Avrupalı devletlerin İstanbul’daki elçileri ile çeşitli illerdeki konsolos-

ları da ihtilâl komiteleriyle aynı istikâmette bu sürece dâhil oldular. Yaban-

cı elçi ve konsoloslar bir taraftan Hınçak ve Taşnak çetelerinin çıkardığı 

ayaklanmaları, Türkler, Ermenileri kesiyor

17

 şeklinde çarpıtarak iç ve dış 



14 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.18-19.

15 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.23.

16 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.70-73. 

17  Bkz. Serpil Sürmeli, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildiriler, C.I, Ankara 2003, 

s.317-327.


107

Abdullah POŞ

kamuoyuna servis yapıyorlar, bir taraftan da hiç olay yaşanmayan yerlerde 

şiddetli karışıklıklar çıktığına dair asılsız haberler yayarak asırlardır huzur 

içinde yaşayan iki millet arasında panik havası oluşturuyorlardı

18

.



Ülke genelinde bu tür sinsi faaliyetler devam ederken bu dönemde 

Tarsus’taki Ermenilerin durumu nasıldı? Genel gidişat göz önüne alınarak 

Tarsus Ermenilerinin gerek devletle ilişkileri gerekse Müslüman Türk mil-

letiyle olan münasebetlerinde daha önce mevcut olan durumda bir değişik-

lik olmuş muydu? Ermenilerin din ve vicdan hürriyetlerini, ticarî hayatla-

rını ve gündelik yaşamlarını kısıtlayan her hangi bir uygulama söz konusu 

mudur? Yukarıdaki genel bilgilerden sonra burada tebliğimizin başlığında 

da belirttiğimiz üzere XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus Ermenilerinin duru-

munu inceleyeceğiz. 

Bilindiği üzere Türkler, fethettiği yerlerdeki çeşitli dinlerin ibadetha-

nelerine dokunmamıştır. Hatta herkesin dinî faaliyetlerini serbestçe yap-

malarına izin vermiştir. XIX. asrın sonlarında Tarsus’taki Ermenilere ait 

kiliselerin varlığı da bu durumun bir kanıtıdır

19

. Bunların en önemlisi Mer-



yem Ana Kilisesi’dir. Ermeniler, 6 Nisan 1861 tarihinde bu kilisenin harap 

bir vaziyette bulunması sebebiyle tamir edilmesi için devlet idaresinden 

izin istemişler, yönetim de bu konudaki kurallara bağlı kalınmak kaydıyla 

istenilen izni vermiştir

20



Yine gayrimüslimlere, Fatih döneminden itibaren vakıf kurabilme iz-



ninin verildiği ve herhangi bir usûlsüzlük olmadığı müddetçe de müda-

hale edilmediği bilinmektedir. Şer’iye sicillerinde bazı Ermenilerin mal 

varlığını Tarsus’ta bulunan Meryem Ana Kilisesi’ne vakfettiklerine şahit 

olunmaktadır

21



Türkler, yönetimleri altındaki Ermenilere sadece dinî özerklik vermek-



le kalmamış aynı zamanda onların sosyal yaşantılarına da müdahale etme-

miştir. Patrikhaneleri kendi mahkemelerini ve hapishanelerini kurmuştur. 

Ancak gayrimüslimlerin her türlü anlaşmazlıkların çözümü için Osmanlı 

kadı mahkemesine gitmelerinde de her hangi bir engel yoktur. Nitekim 

1890’lı yıllara ait Tarsus şer’iye sicillerinde Ermenilerin, günlük hayatta 

Türklerle ve diğer gayrimüslim unsurlarla ilgili sorunların yanında kendi 

18 Bkz. Sarınay, a.g.m., s.65. 

19 TŞS, 330, 43/85. 

20 BOA, İrade-Hariciye, Belge No: 10262. Ayrıca bkz. Ahmet Akgündüz -Yaşar Baş-Rahmi 

Tekin-Osman Kaşıkcı, Arşiv Belgeleri Işığında Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf, İstanbul 

1993, s.498-499.

21 TŞS, 330, 43/85.



108

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

aralarındaki çok sayıda problemin çözümü için de Tarsus kadı mahkemesi-

ne başvurdukları görülmektedir. 17 Eylül 1889’da Makineci Bağus adında 

bir Ermeni, zevcesi Manuk kızı Hatun’u hanesinden tard edip infak etme-

mesi sebebiyle hanımı tarafından mahkemeye verilmiştir

22

. Yine 6 Ocak 



1890 tarihinde iki Ermeni arasındaki borç anlaşmazlığı şer’î mahkemede 

çözülmeye çalışılmıştır

23



Osmanlı kadı mahkemeleri sadece anlaşmazlıkları çözüme kavuş-



turan bir kurum değil, aynı zamanda noterlik hizmetlerinin de yapıldığı 

bir müessesedir

24

. Şer’iye sicillerinde Ermenilere ait tereke kayıtları



25

 ile 


Meryem Ana Kilisesi vakfına bağışlanan çeşitli gayrimenkûl kayıtlarının 

bulunması

26

 kadı mahkemelerinin Ermeniler tarafından daima başvurulan 



ve güvenilen bir kurum olduğunu göstermektedir. 

Bu örnekler XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’taki Ermenilerin devlet 

yönetimi ile olan ilişkilerinde yukarıda bahsedilen olumsuz gelişmelerden 

etkilenerek her hangi bir kesintinin olmadığını göstermektedir. 

Tarsus’ta iki milletin günlük hayatta birbirleriyle olan ilişkilerinin de 

normal bir seyir izlediği şer’iye sicillerinden anlaşılmaktadır. Tarsus eko-

nomisinin vazgeçilmez kaynaklarından biri küçükbaş hayvancılığıdır. Ko-

yun ve keçi yörede yetiştirilen en önemli küçükbaş hayvandır

27

. Tarsus’ta 



yetiştirilen koyunların bir kısmı ile şehrin et ihtiyacı karşılanıyor, geri kalan 

kısmı da İstanbul’a satılıyordu

28

. Bu sebeple Türklerle Ermeniler arasında 



koyun yetiştirip satmada ortaklık ilişkileri gelişmiştir. Nitekim 11 Nisan 

1890 tarihli bir kayda göre Ermeni milletinden Kirkor, Adanalı Kasap Ga-

rabet oğlu Bağya, Berber oğlu Serkis, Artin oğlu Garabet ve Urfalı Kasap 

Serkis ile kasap başı Süleyman Ağa; 17 hissesi ismi geçen Ermenilere ve 

1 hissesi de Süleyman Ağa’ya ait olmak kaydıyla 84 koyun satın almışlar 

ve otlatması için Ali Ağa köyünden Numan isminde birine Bağus oğlu Ga-

rabet Ağa huzurunda teslim etmişlerdir. İki yıl sonra Süleyman Ağa vefat 

edince varisleri, koyunların hepsini babalarına ait zannederek paylaşmış-

lardır. Bunun üzerine yukarıda isimleri kaydedilen Ermeniler, koyunları 

teslim ederken orada hazır bulunan Garabet Ağa’yı vekil tayin etmişlerdir. 

22 TŞS, 319, 89/263.

23 TŞS, 330, 68/147.

24  İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965, s.109.

25 TŞS, 330, 6-7/9.

26 TŞS, 330, 43/85.

27 TŞS, 330, 97/233; 331, 27/30.

28  Bkz. Bilgili, a.g.e., s.445.


109

Abdullah POŞ

O da Süleyman Ağa’nın büyük oğlu İsmail Efendi ile çoban Numan’dan 

yukarıda isimleri zikredilen Ermenilere ait olan koyunların alınması için 

mahkemeye başvurmuştur

29



Yine sicillerde Ermeni mahallesinden Serkis veled-i Bedros’un, Çam-

tepe köyünden Mehmet bin Ali’ye kendisi adına davar satın alması için 

60 adet sîm-i mecîdiye verdiğine dair bir kaydın bulunması Mehmet’in 

küçükbaş hayvan ticareti yapmada Serkis’e yardımcı olduğunu düşündür-

mektedir

30

.



Tarsus’ta küçükbaş hayvancılığının yanında tarıma dayalı büyükbaş 

hayvancılık da gelişmiştir. Özellikle gücünden yararlanmak üzere at

31

 ve 


sığır

32

 yetiştirilmektedir. İncelenen sicillerde Türklerle Ermeniler arasın-



da büyükbaş hayvan alım-satımı yapıldığına dair belgeler görülmektedir. 

Nitekim 14 Mayıs 1891’de Ermeni mahallesinde sakin Abraham Ağa’nın, 

Tarsus’un Abacı Hanı’nda Sadık Efendi’den bir doru beygir satın aldığına 

rastlanmaktadır

33

. Bu belgeler XIX. asrın sonlarında Tarsus’ta Türklerle 



Ermenilerin hayvancılık sektöründe sıkı bir ilişki içinde olduklarını gös-

termektedir. 

Bu dönemde Türklerle Ermeniler arasında yaşanan diğer bir ilişki de 

borç alıp vermedir. Borç alıp vermeler genellikle mahkeme huzurunda se-

netle gerçekleştirilmekteydi. Senede borcun miktarı, süresi ve ödenmediği 

takdirde nasıl tahsil edileceği açık bir şekilde kaydedilmekteydi. Nitekim 

5 Şubat 1889 tarihindeki bir belgede bu detaylar göze çarpmaktadır. Bu 

belgeye göre Bahirli köyünden Bayram oğlu Osman, Garabet’ten 150 adet 

sîm-i mecîdiye borç almış ve buna karşılık aynı köydeki 150 dönüm ara-

zisini 10 ay müddetle Garabet’e rehin olarak vermiştir. Paranın zamanında 

ödenmemesi durumunda tarlanın gerçek değeriyle satılarak borcun bu şe-

kilde tahsil edileceği, artan kısmın da mal sahibine verileceği şart koşul-

muştur

34

. Türk adaleti böylece bir taraftan borçlunun, borcunu ödememesi 



veya inkâr etmesi ihtimalinin önüne geçiyor, diğer taraftan da alacaklının 

rehin olarak tasarrufunda olan tarlaya düşük bir fi yat vererek borçluya hak-

sızlık etmesini önlüyordu. İncelediğimiz defterlerde iki Ermeni arasında 

borç anlaşmazlığı çıktığına ve borçlunun borcunu ödediğini iddia ettiğine 

29 TŞS, 330, 97/233.

30 TŞS, 331, 27/30.

31 TŞS, 330, 86/195, 91/206, 92/210, 98/235; 331, 8/12, 13/16, 23/26, 24, 29.

32 TŞS, 330, 54/107, 66/139, 69/148, 101/243; 331, 41/46. 

33 TŞS, 322, 12/44. 

34 TŞS, 330, 44/85.



110

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

dair bir belge bulunması, bu tür önlemlerin ne kadar gerekli olduğunu gös-

termektedir

35



Tarsus’taki Türklerle Ermenilerin adlî konularda da sık ve yakın iliş-



kiler içerisinde olduklarını gösteren birçok belge bulunmaktadır. Hukukî 

münasebetlerin bir boyutunu vekâlet konusu oluşturmaktaydı. Ermeniler 

hem kendi aralarında, hem de Türklerle olan ilişkilerinde mahkemelik iş-

lerini takip etmesi için rahatlıkla Türklerden birini vekil tayin edebiliyor-

lardı. Nitekim 6 Ocak 1890 tarihinde iki Ermeni, aralarındaki borç anlaş-

mazlığını çözemeyince konuyu mahkemeye intikal ettirmişlerdir. Borcunu 

ödememekle suçlanan şahıs, söz konusu borcun ödendiğini iddia ederek 

Ahmet oğlu Hasan’ı kendi adına mahkemedeki işlemlerini takip etmesi 

için vekil tayin etmiştir

36



Buna mukabil bazı Türklerin de zaman zaman Ermenileri vekil ta-

yin ettiklerine şahit olmaktayız. Şubat 1889 tarihli bir kayıtta bu durumun 

örneği görülmektedir. Bu belgeye göre Bahirli köyünden Bayram oğlu 

Osman, Garabet’e olan 150 adet sîm-i mecîdiyye borcuna karşılık aynı 

köydeki 150 dönüm arazisini 10 ay müddetle rehin olarak vermiştir. Eğer 

borcunu zamanında ödeyemezse tarlasının gerçek değeriyle başka birine 

satılarak borcun ödenmesi ve fazla kalırsa da kendisine iade edilmesi için 

Serkis isminde bir Ermeniyi vekil tayin etmiştir

37



Hukukî ilişkilerin bir diğer boyutunu ise şahitlik konusu oluşturmak-



taydı. Yukarıda da bahsedildiği gibi Türkler hiçbir zaman Ermenilere ya-

bancı gibi davranmamışlardır. Diğer gayrimüslim unsurların onlara zarar 

vermesi bir yana, kendi soydaşlarından birinin dahi Ermenilere haksızlık 

yapmasına izin vermemişlerdir. Nitekim Tarsus şer’iye sicillerinde de bu 

durumu destekleyen kayıtlara rastlanmaktadır. 11 Eylül 1896’da Ermeni 

mahallesinden Serkis veled-i Bedros ile Çam Tepe köyünden Mehmet bin 

Ali arasında küçükbaş hayvan alım satımıyla ilgili bir anlaşmazlık yaşan-

mıştır. Bu yüzden Serkis, mahkemeye giderek Mehmet’i şikâyet etmiştir. 

Kürt Ahmet bin Ali bin Ahmet Ağa’nın Mehmet aleyhine şahitlik yapma-

sıyla dava Serkis lehine sonuçlanmıştır

38



Şer’iye sicillerindeki bu belgeler, günlük hayatın her alanında Türk-



lerle Ermeniler arasında daha önce olduğu gibi bu dönemde de sıkı ve 

yakın ilişkilerin yaşandığını göstermektedir. 

35 TŞS, 330, 68/147.

36 TŞS, 330, 68/147.

37 TŞS, 330, 44/85.

38 TŞS, 331, 27/30.



111

Abdullah POŞ

Sonuç olarak kısaca belirtmek gerekirse hem Ermeni ihtilâl komitele-

ri, hem de Batılı devletler tarafından Türklerle Ermeniler arasında asırlarca 

devam eden iyi ilişkileri bozma çabalarının yoğun bir şekilde yapıldığı 

XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’taki Ermenilerin hem devlet yönetimi ile 

olan ilişkilerinde, hem de günlük hayatın her alanında Türk milleti ile mü-

nasebetlerinde samimi ilişkiler geliştirebildikleri ve karşılıklı dayanışma 

içinde oldukları görülmektedir. Bu dönemde İstanbul Kumkapı, Sasun ve 

Zeytun gibi yerlerde isyan hareketleri yaşansa da Tarsus’taki Türk-Ermeni 

ilişkilerinde her hangi bir kesintinin olmadığı anlaşılmaktadır. 


112

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling