Hazirlayanlar


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet9/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   42

Sancak

Müslüman

Rum

Ermeni

Katolik

Mektep

Talebe

Mektep

Talebe

Mektep

Talebe

Mektep

Talebe

Trabzon 


1 114

31 109


135

3 581


31

641


3

272


Canik

651


12 298

204


5 204

34

803



1

12

Lazistan 495



12 

107


1

15

4



109

4

300



Gümüşhane

164


3 422

58

1 276



5

200


--

--

Toplam



2 424

58 936


398

10 066


74

1 853


8

584


Kaynak: Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, 1286, s.70-77.

15  Katolik Ermeni murahhasalığının yetkisi Trabzon’daki Rum metropolitinin yetkileriyle ay-

nıydı. Nitekim önceki metropolitin ölümü üzerine yapılan yeni tayin ile ilgili olarak verilen 

beratta da hemen hemen aynı ifadeler kullanılmaktadır (15 Safer 1246/5 Ağustos 1830). 

TŞS, 1960, 31/b-32/a.


132

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Cemaatler, devletin belirlediği kurallara göre ihtiyaç duyulduğunda 

izin almak şartıyla dinî yapıları usûlü dairesinde tamir ederlerdi. Buna dair 

çok sayıda mahkeme kararından bahsedebiliriz. Yalnız Osmanlı dönemin-

de kiliselerin tamirinin belirli formalitelere bağlı olduğunu ifade etmeliyiz. 

Şayet bir yerin halkı kiliselerinin onarılmaya ihtiyacı olduğunu ileri süre-

rek tamiri için müracaat ederlerse vali tarafından tayin edilen mübaşirin 

yanı  sıra mahkeme naibinin de katılımıyla bahis konusu edilen kilisede 

gerekli incelemeler yapılarak aslına uygun biçimde tamir edilmesine dair 

emir çıkardı. Mahkeme kayıtlarında bununla ilgili pek çok örneğe rastla-

mak mümkündür. Meselâ Gurre Safer 1258 (14 Mart 1842) tarihli mahke-

me kaydına göre bir köy halkının talebi üzerine vali tarafından tayin edilen 

mübaşir ve naip tayin olunan Osman Efendi köye varıp bahsedilen kiliseyi 

keşf ve muayene etmişlerdir. Buna göre taşçı arşınıyla ölçüldüğünde uzun-

luğu 12 arşın bir rub’, genişliği 9 arşın bir buçuk rub’ ve yüksekliği 4 arşın 

iki parmak olan dört duvarı mamur, fakat çatısı tamamen harap ve tamire 

muhtaç bulunduğu tespit edilmiştir. Keşif raporu çerçevesinde mahkeme-

den yalnız çatısının eski durumu üzere genişletilmeksizin ve yükseltilmek-

sizin tamiri yolunda karar çıkmıştır. Bu karar bilâhare valiye arz edilerek 

tamir için müsaade yazısı yazılmıştır

16

.



Trabzon mahkemesine intikal eden yüzlerce davayı incelediğimizde, 

Müslümanlarla gayrimüslim gruplar arasındaki ilişkilerde; dayanışma ka-

dar düşmanlık, ortaklık kadar rekabet, uzlaşma kadar inatlaşma olduğu-

nu, yani herhangi bir mahaldeki komşuluk ilişkilerinin bütün unsurlarıyla 

yaşandığını görmekteyiz. Fakat dinî ayrılıktan kaynaklanan bir tartışma 

ve mücadele bulunmamakta, ihtilafl ar özellikle sosyolojik sebeplere da-

yanmaktaydı. Fermanlarda dile getirilen bir takım dinî faaliyetlere yönelik 

müdahaleler ise esasında kanunlara aykırı eylemlerde bulunan bazı yöne-

ticilerin rüşvet, hediye almak sevdasına dayanmaktaydı. Böyle durumlar-

da ise Müslüman ve gayrimüslim grupların ortak şikâyetçiler olduklarını 

görmekteyiz. 

XIX. yüzyılın ilk yarısında Trabzon şehrinde bütün cemaatlerin muh-

telif mahallelerde karışık olarak yaşadıkları, komşuluk yaptıkları, birbirle-

16 TŞS, 1968, 25/a. Başka bazı örnekler için bkz. Trabzon’da bulunan Katolik Kilisesi’nin 

tamirine izin verilmesi hakkında  İstanbul’dan gelen ferman. Evasıt-ı Muharrem 1252. 

TSŞ, 1964, 17/b. Yomra Hocdimesya köyündeki kilisenin aslına uygun biçimde tamiri için 

mahkemece hazırlanan 6 Safer 1257 tarihli ilam gereğince kilisenin aslına uygun olarak 

tamirine dair verilen 7 Safer 1257 tarihli müsaade için bkz. TSŞ, 1966, 13/b-14/a. Hristo 

mahallesindeki Rum kilisesinin tamiri için bkz. TSŞ, 1965, 43/b.


133

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

rinden mülk alıp ticarî ortaklıklara giriştikleri, dinî gruplar arasında birbir-

lerine mülk satmamak gibi bir taassubun olmadığı, bir Müslümanın malını 

zımmî erkeğe veya kadına sattığını, komşuları olan Müslümanlardan buna 

yönelik herhangi bir itiraz gelmediğini, aralarında mülk takası yapabildik-

lerini, borç-alacak ilişkisi içinde oldukları, bu konuda ihtilaf yaşandığını, 

kavga ve küfürleşme gibi meselelerden dolayı birbirleri hakkında dava 

açtıkları; bir gayrimüslimin İslâm mahkemesinde Müslüman biri aley-

hinde açtığı ve davasını Müslüman şahitlerin ifadeleriyle kazanabildiğini, 

kendisini savunmak üzere bir Müslümanı vekil tayin eden gayrimüslimin 

bulunduğunu

17

, hatta küçük yaştaki bir zımmî çocuğun her türlü haklarını 



korumak üzere Müslümanın vasi tayin edilebildiğini görmekteyiz. Müs-

lümanlar ile gayrimüslimler arasında önemli sayıda dava konusu yapılan 

anlaşmazlık bulunduğunu da ilâve etmeliyiz. Ancak bu anlaşmazlıkların 

hemen hiç biri dinî ayrılıktan ve taassuptan kaynaklanmamaktaydı. Tek 

tük dine, imana küfretme örneğine rastlamış isek de, burada doğrudan dine 

saldırıdan ziyade, başka sebeplerden kaynaklanan anlaşmazlığın bir yansı-

ması olarak küfürleşmenin olduğunu söylemek mümkündür. Anlaşmazlık 

konuları ise normalde her mahallede karşılaşılabilen arsa işgali, borcun 

inkârı, pencerelerin evin harem kısmına bakması, evin saçağından akan 

suyun komşunun bahçesini veya duvarını tahrip etmesi gibi hususlar idi.

Bu kapsamda olarak civar memleketlerden gelip de Trabzon’da ticaret 

yapan gayrimüslimler, her ihtimale karşı, bir ölüm meydana geldiğinde te-

rekelerini memleketlerindeki varislerine ulaştırmak üzere buradaki dostla-

rından birini vasi tayin etmekteydiler. Başka yerlerden gelip de Trabzon’da 

bulunan zımmîlerden kendi dindaşlarından birini vasi tayin edenler olduğu 

gibi, ikâmet ettikleri han görevlilerini vasi tayin edenler de vardı ki, bu 

kişiler genelde Müslüman idiler. Gerçekten böyle vefatlar olduğunda söz 

konusu vasiler, mirasçısı yok zannedilerek terekenin beytülmala intikalini 

engelleyerek bilâhare bunu sahiplerine ulaştırırlardı

18

.



Müslüman-gayrimüslim ilişkilerinin daha iyi anlaşılması için mahke-

meye intikal eden bir davayı özetleyelim: Çömlekçi mahallesinden sagir 

çocuk Yana, kız kardeşi Sona ve valideleri Ruzme veledi Şayane’nin vekil-

17 TŞS, 1966, 18/a.

18  Meselâ aslen Kürtünlü olup Trabzon’daki Hacı Yahyazade hanında ticaret için bulunan Ha-

çin adlı Ermeninin vasiyü’l-muhtarı han mültezimi Ahmet Ağa bin Musa Ağa idi. Kürtünlü 

olup aynı handa bulunan İprit ile Kaspar’ın vasileri de Mehmed Ağa idi. TŞS, 1946, 23/a 

(28 Rebiyülevvel 1212 ve 29 Rebiyülevvel 1212 tarihli kayıtlar); 1947, 26/a (1 Zilhicce 

1213).


134

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

leri olan Şeyh Hasan Efendi bin Mehmed Efendi, aynı mahalleden Haçik 

Nikola veledi Sava aleyhinde dava açmıştır. Davacı, yedi sene önce Yana 

ve Sona’nın babaları hayatta iken bir bahçeyi Haçik Nikola’ya 700 kuruşa 

rehin bırakmıştır. Varisleri şimdi bu parayı Haçik Nikola’ya verip bahçeyi 

geri almak istemektedirler. Ancak Haçik Nikola, söz konusu bahçeyi 700 

kuruşa ilgiliden satın aldığını ve bir sene sonra belirtilen paranın iade edil-

mesi halinde bahçenin geri verileceğine dair mukavele yapıldığını, fakat 

geri ödeme gerçekleşmediğinden artık bahçenin kendi malı olduğunu ifade 

etmiştir. Bunun üzerine vekil Hasan Efendi, davadan yirmi gün önce Ha-

çik Nikola’dan bahçeyi istediğinde onun Bu bahçe 700 kuruş mukabilinde 



rehindir, o kadar meblağ bana verildiğinde bahçeyi terk ederim dediğini 

ileri sürmüştür. Bunun üzerine davacıdan söylediklerini ispatlayacak delil 

istendiğinde, zımmîlerin ileri gelenlerinden olan Dimitri veledi Yana ile 

Kostantin veledi Filibo, davalının, Bahçe 700 kuruş mukabilinde yedim-



de rehindir ifadesini kullandığına  şahitlik etmeleriyle bu arazinin Yana, 

Sona ve Ruzme’nin ortak mülkü olduğuna karar verilmiştir

19

. İsimlerden 



anladığımız kadarıyla davacı ve davalı Ermeni, davacıların vekili Müs-

lüman, şahitler ise Rum idi. Bir başka deyişle Davacı Ermenilerin vekili 

olan Müslüman, davalı Ermeniye karşı açtığı davayı iki Rumun şahitliği 

ile kazanmıştır. İşte Osmanlı sisteminde farklılıklara rağmen bir arda ya-

şamak bu idi. 

Daha değişik bir davada ise İskender Paşa mahallesinden Zitar binti 

Avanes ile validesi, Ovanes’in Rizeli Osman Kaptan’ın yanında çalıştığını 

ve bu sırada hayatını kaybettiğini ifade ederek ölümünden kaptanı suçla-

mışlardır. Osman Kaptan, Ovanes’in hastalıktan öldüğünü, cesedi koktu-

ğundan dolayı denize atmak zorunda kaldıklarını ifade ederek kendisinin 

145 kuruş parasını mirasçılarına teslim etmek istediğini belirtmiştir. Bu 

ifadeyi yeterli bulan davacılar belirtilen meblağı alarak davadan vazgeç-

mişlerdir

20

.



Bir kısım davalarda mahkeme devam ederken araya giren aracıla-

rın bir orta yol bulup tarafl arı uzlaştırdığını görmekteyiz. İskender Paşa 

mahallesinden Rukiye binti Mehmed, babasından intikal eden eve Kakol 

adlı zımmînin müdahale ettiğini iddia ile dava açmıştır. Kakol cevabında 

bundan 12 sene önce Rukiye’nin, şimdi mahkemede hazır bulunan Hacı 

Hüseyin Efendi’yi vekil tayin ederek bahsedilen mülkteki hissesini diğer 

hisselerle birlikte kendisine sattığını ve bedeli olan 5 000 kuruşu aldığını 

19 TŞS, 1962, 23/a (7 Zilkade 1248).

20 TŞS, 1264, 14/b (17 Şevval 1252).


135

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

ileri sürmüştür. Rukiye bunu inkâr etmiştir. Bu sırada aracıların devreye 

girmesiyle Kakol’un Rukiye’ye 1 500 kuruş vermesi şartıyla anlaşma sağ-

lanmış ve dava konusu mülkün tamamının Kakol’a ait olduğu tescil edil-

miştir


21

. Aya Vasil mahallesinden Dellâle Şamala diye tanınan Sofi ya binti 

Ovanes bizzat mahkemeye başvurarak Hacı Sahirzade es-seyid el-hac Sü-

leyman Efendi’den davacı olarak üç sene önce aralarındaki alışverişte ona 

sincap kürkü, çalar saat, kadife, sim kuşak, altın, gömlek gibi çok sayıda 

mal getirip sattığını, bu satış işlemi sırasında aldatıldığını iddia etmiştir. 

Mahkemede eşyaların bedel-i misli ile satın alındığına bazı Müslümanlar 

şahitlik edince tartışmalar büyümüştür. Nihayet aracıların devreye girmesi 

ile Süleyman Efendi’nin davacıya 1 944 kuruş vermesi şartıyla uzlaşma 

sağlanmıştır

22

. Bu meblağ oldukça yüksek bir rakamdır. Böyle bir meblağ-



la sulha razı olduğuna göre gerçekten Şamala’nın dediği gibi Hacı Süley-

man Efendi haksızlık yapmıştı.

Şüphesiz tartışmalar ve davalar sadece iki kesim arasında cerayan et-

memekteydi. Müslümanlarla Müslümanlar arasında olduğu gibi, zımmî-

lerle zımmîler arasında da çok sayıda dava konusu bulunmaktaydı. Yine 

birkaç örnek verelim: Muhyiddin mahallesinden Sofi ya binti Serendo, 

mahkemeye bizzat başvurarak komşusu olan Kostanta veledi Braşka’nın 

kendi evinin duvarına yakın olarak bir kenef inşa ettiğini ve çirkefi nin du-

vara zarar verdiğini ifade ile bunun men edilmesini talep etmiştir. Bunun 

üzerine mahkemeden olay mahalline keşif için gönderilen Mevlâna Veli 

Efendi tarafından  şahitler huzurunda yapılan incelemede, gerçekten de 

bahsedilen kenefi n duvara çok yakın inşa edildiği ve zarar verdiği tespit 

edilerek kenef derhal yıktırılmış, kenefi n en az sekiz arşın (yaklaşık altı 

metre) uzaklıkta yapılması tembihlenmiştir

23

.

Kemerkaya mahallesinden Aleksandri veledi Apostol, Zaharya veledi 



Şimya’dan davacı olup davalının kendi duvarına birleştirerek yeniden inşa 

ettiği ve kendi duvarından dört parmak yükselttiği evin çatısından akan 

suyun duvarına zarar verdiğini; bu fazlalık kısmın yıktırılmasını talep et-

miştir. Yapılan keşif neticesinde iddiaların doğru olduğunun tespit edil-

mesiyle davalının duvarının dört parmaklık kısmının yıktırılmasına karar 

verilmiştir

24

.

21 TŞS, 1967, 19/b (19 Cemaziyelevvel 1259).



22 TŞS, 1946, 19/a (11 Muharrem 1212).

23 TŞS, 1947, 19/b (15 Şevval 1212).

24 TŞS, 1968, 88/b (21 Ramazan 1259). Bu tür tartışmalar Müslümanlar arasında da vardı. 

Meselâ komşusunun yeni inşa ettiği binanın penceresinin kendi evinin harem kısmına bak-



136

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

XIX. yüzyılın ilk yarısında Trabzon’da cemaatler arasındaki en önemli 

ideolojik tartışma bizzat Ermenilerin kendi aralarında cerayan etmekteydi. 

Farklı din ve mezheptekiler arasında çok önemli bir dinî tartışmaya rast-

lanılmazken, Ermenilerden bazılarının Katolik misyonerlerinin etkisiyle 

mezhep değiştirmeye başlamaları, ülke çapında olduğu gibi, Trabzon’da 

da cemaat temsilcileri arasında huzursuzluk kaynağı olmuştur. Osmanlı 

Devleti 1829’da Fransa’nın baskılarına boyun eğerek Ermeni Katolikleri-

ne millet statüsü verdi ve 1831 yılında da ilk Ermeni Katolik Patriği tayin 

edildi

25

. Ermeni Katolik Patrikliği’nin kurulmasının hemen ardından vilâ-



yetlerde murahhasalıklar teşkil edildi. Murahhasalık kurulan yerlerden biri 

de Trabzon idi. Trabzon şer’iye sicillerinde yer alan ferman ve kayıtlardan 

Gregorian ve Katolik Ermeniler arasındaki çekişmelerin meydana geldi-

ğini, mezhep değiştirmenin meydana getirdiği sorunların sadece Trabzon 

ile sınırlı olmadığını, ülke çapında Ermeni nüfusun yaşadığı bütün böl-

geleri ilgilendirdiği anlaşılmaktadır. Konu gittikçe bir asayiş ve güvenlik 

meselesi halini almaya başladı. Nitekim şer’iye sicillerinde yer alan ve 

Trabzon valisi Osman Paşa tarafından 11 Muharrem 1246 (2 Mayıs 1830) 

tarihli olarak yazılan yazıdan, bazı Katolik din adamlarının kanunsuz ha-

reketlere yönelmesinden dolayı, daha önce birtakım uzak beldelere sürgün 

edildiklerini öğrenmekteyiz. Aynı yazıda verilen bu ceza sebebiyle sürgün 

edilen kimselerin artık terbiye olduklarından bahsedilerek, bundan sonra 

belirlenen nizama aykırı hareket etmemek ve içlerine başka milletlerden 

kimseleri karıştırmamak ve hiç birisi Rum, Ermeni ve diğer millet kilisele-

rine gidip gelmemek, nizama aykırı harekete cesaret edenlere hakkettikleri 

cezaları vermek ve diğer işleri için kendi mezheplerinden olan papazların 

çalışmalarına engel olmamak şartıyla affedilmelerine dair ferman çıktığı 

anlatılmaktadır. Sözü edilen fermanda Trabzon ve havalisinde bulunan Er-

meni Katolikleri belirtilen şartlara riayet ve nizama aykırı hal ve hareket-

ten uzak durmak kaydıyla; âyinlerinin icrasına, diğer reayadan ve kendi 

cinslerinden papazların papazlıklarına müdahale olunmaması ve cemaatin 

korunması hem adı geçen millet papaz ve kocabaşılarına, hem de ilgililere 

emredilmiştir

26

.



tığı için kapatılmasını ya da yeni inşa edilen evin saçağının kendi mülküne zarar verdiği 

için yıktırılmasının talep edildiği görülmektedir. TŞS, 1970, 65/b, 79/b.

25  Gülnihal Bozkurt, Gayrimüslim Osmanlı Vatandaşlarının Hukukî Durumu (1839-1914), 

Ankara 1996, s.42.

26 TŞS, 1960, 28/a.


137

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Osman Paşa’nın burada söz konusu ettiği ferman Katoliklerin bir mil-

let olarak kabul edilmesinden hemen sonraya rastlamaktadır. Ancak devlet 

tarafından sağlanan geniş hoşgörüye rağmen elde ettikleriyle yetinmeyen 

Katolik kilisesinin misyonerlik faaliyetleri, devleti sürekli rahatsız etmek-

teydi. Bu faaliyetler sonucunda bazı Ermenilerin Katolikliği benimseme-

leri iki cemaat arasında şiddetli geçimsizliğe yol açmış, Ermeni Patriği bu 

meseleden dolayı Katoliklerin faaliyetlerini Sultan II. Mahmud’a şikâyet 

etmiştir. Bunun üzerine Nisan 1835’te iki taraf arasında mezhep değiştirme 

yasaklandı

27

. Trabzon valisine ve kadısına hitaben gönderilen ve Zilhicce 



1250’den sonra mezhep değişikliğini önleyen ferman Evasıt-ı Rebiyüla-

hir 1251 (6-15 Ağustos 1835) tarihini taşımaktadır

28

. Yani yasağın başla-



masından dört ay kadar sonrasına rastlamaktadır. Fermanda bu yasağın 

gerekçesi, kapsamı, nasıl uygulanacağı ile ilgili hususlar şu şekilde izah 

edilmektedir: Katolik ve Ermeni milletlerinin aralarında olan tartışmadan 

dolayı bundan böyle Katoliklikten Ermeniliğe ve Ermenilikten Katolikliğe 

geçenlerin iki taraftan da kesinlikle kabul olunmaması konusunda ferman 

çıktığından bu kararın Trabzon’da da icrası icap etmektedir. Bundan sonra 

Ermeni reayasından Katolik Ermeniye geçenler olur ise kabul olunmama-

sına dair ferman çıkarılmasını Ermeni Patriği Kirkos(?) Padişahtan iste-

miştir. Patriğin ifadesine göre Ermeni milletinden olan bazı kimseler şu 

veya bu sebeple suçlu duruma düştüklerinde, kendilerine ceza verilmesini 

önlemek için Katolik milletine tâbi olmayı tercih etmektedirler. Dolayı-

sıyla hem Ermeni milleti içinde sıkıntılar meydana getirmekteler, hem de 

devletin nizamı için çok önemli bir uygulama olan nüfus yazımı konusu-

na zarar vermekteler. Artık iki millet arasında bu türlü uygunsuzlukların 

meydana gelmemesi için meselenin kuvvetli bir nizama bağlanması ge-

reklidir. Ermeni Patriği’nin bu ifadesine karşılık, Katolik Patriği, samimi 

bir düşünce ile Ermeni milletinden ayrılarak Katolik milletine geçenlerin 

reddedilmelerinin kendi âyinlerine aykırı olduğunu, kendilerinin Katolik 

takımından olup da Ermeni milletine geçenlere bir şey demeyeceklerini 

ifade etmiştir.

27  Bozkurt, a.g.e., s.42’de yasaklamanın 1834’te söz konusu olduğunu ifade etmekte ise de 

fermanda Zilhicce 1250 tarihinden öncesinin araştırılıp soruşturulmaması ifade edildiğine 

göre bizim tespit ettiğimiz tarih yasaklamanın başlangıcı olmalıdır. Nitekim Evahir-i Safer 

1255 tarihli olarak Mısır ve Şam valisi Mehmed Ali Paşa’ya, Şam mollasına, bölgedeki 

kadı ve naiplere yollanan fermanda da Zilhicce 1250 tarihi esas alınmaktadır. Ahmet Refi k, 

Onüçüncü Asr-ı Hicrî’de İstanbul Hayatı (1786-1882), İstanbul 1988, s.31-33.

28 TŞS, 1958, 39/b-40/a.


138

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Yasaklamaya rağmen iki millet arasındaki çatışma ve çekişme devam 

edip durdu. Bu yüzden mezhep değişikliğini engellemek için sonraki yıllar-

da da fermanlar çıkarıldı

29

. Nitekim Ermeni Patriği İsteban tarafından yapı-



lan şikâyetler üzerine Evasıt-ı Cemaziyelahir 1257 (31 Temmuz-9 Ağustos 

1841) tarihli olarak Trabzon valisi Osman Paşa’ya, Trabzon naibine, vilâ-

yetteki kazaların kadı ve naiplerine, zabıtan ve iş erlerine yollanan hüküm-

de  şöyle denilmektedir: Ermeni milletinden bazı cezalandırılması lâzım 

gelenler, Katolik milletine tâbi olduklarından terbiye edilmeleri mümkün 

olamamaktadır. Bu keyfi yet bazı mülkî nizamların uygulanmasına da zarar 

vermektedir. Bundan dolayı artık iki millet arasında bu türlü uygunsuz-

luk ortaya çıkmaması için meselenin bir usûle bağlanması hususu önceden 

kararlaştırılmıştır. Bu esnada Trabzon merkezi ile bazı kaza ve köylerde 

oturan Ermenilerden bir kısmının kasıtlı evlilikler yaparak Katolik ve La-

tin milletlerine tâbi olmak düşüncesinde oldukları ihbar edilmiştir. Böyle 

teşebbüsler, kurulu bulunan mülkî nizama tamamen aykırı olduğundan, 

Ermeni milletinden Katolik ve Latin olmayı isteyenler çıkarsa asla kabul 

olunmayacaklardır

30

.

Mezhep değiştirme ile ilgili bu yasak Katolikleri oldukça rahatsız etti. 



Bu konuda özellikle Fransa ağır baskı yapmaya başladı. Katoliklerin mez-

hep değiştirmeyi yasaklayan düzenlemelerin kaldırılması yolundaki talep-

lerinin başarıya ulaşması, Tanzimat yöneticilerinin benimsedikleri yeni 

anlayışla mümkün oldu. Özellikle Fransa tarafından yapılan ağır baskılar 

ve yasaklamanın esasında pek işe yaramaması dolayısıyla on yıllık uygula-

madan sonra 1844’te mezhep değiştirmek serbest bırakıldı. Bu serbestliğe 

rağmen Trabzon’daki Katolik nüfus, hiçbir zaman büyük çoğunluk oluş-

turmadığı bir tarafa oldukça düşük, hatta önemsiz sayılabilecek miktarda 

idi. 

İncelediğimiz dönemde bazı gayrimüslimlerin kendi dinlerini terk 



ederek İslâmiyet’i seçtikleri görülmektedir. Bu husustaki genel uygulama 

tamamen kişinin kendi hür iradesine göre hareket edilmesi esasına dayanır. 

Araştırmamızın başında zikrettiğimiz fermanda da kesinlikle kimsenin rı-

zası olmadan kelime-i şahadet getirtilmemesi ifade edilmektedir. Öte yan-

dan Osmanlı Devleti’nde hiçbir zaman sistematik, devlet destekli bir din 

değiştirme propagandasının veya zorlamasının yapılmadığı bilinmektedir. 

Zaten ihtida edenlerin sayısının da fazla olmayışı bunu göstermektedir. 

Nitekim 1794-1850 yıllarını kapsayan araştırmamızda Trabzon mahkeme-

29  Haziran 1839 tarihli bir ferman için bkz. A. Refi k, a.g.e., s.31-33.

30 TŞS, 1966, 27/b-28/a.



139

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

sine 56 yılda İslâmiyet’i kabul etmek üzere müracaat eden 53 kişi tespit 

etmiş bulunmaktayız

31

. Bunlardan, kayıtlarda açıkça Ermeni olduğundan 



bahsedilen muhtedi sayısı yedi olup isimlerinden Ermeni olduklarını tah-

min ettiklerimizi de eklediğimizde sayı 13’e çıkmaktadır. İsimlerde yanılgı 

olsa bile en nihayet yarım asırlık dönemde İslâmiyet’i kabul etmiş olan 

Ermeni sayısı yirmiye ulaşmaz. Bu ise yoğun sosyal ilişkilerin yaşandığı 

bir toplumsal hayat için fevkaladelik taşımayan bir miktardır.

Osmanlı Devleti’nde Müslümanlaşmaya dair bir zorlama olması ha-

linde bunun şikâyet konusu olacağından şüphe edilemez. Zira metropolit 

veya murahhasa atamasında kendilerine verilen, ayrıca resmî yöneticilere 

yollanarak  şer’iye sicillerine kaydedilen fermanlarda, kimsenin kimseyi 

cebren din değiştirmeye zorlayamayacağı zaten ifade edilmekteydi. Buna 

rağmen bazı mutaassıp kimselerin bu durumdan faydalanmaya çalışmış 

olabileceklerini, ufak tefek tartışma, ağız dalaşı türünden kırgınlıklara 

sebebiyet verebilecekleri tahmin edilebilir ise de, Seyyah Fallmerayer’in 

sözleri bu tür hareketlerin de ancak nadiren olabildiğini göstermektedir. 

Fallmerayer eserinde, Trabzon’daki Müslümanların daha önce gezdiği Su-

riye kıyılarında, Selanik’te ve İstanbul’da bulunanlara göre daha ateşli din-

darlığa sahip olduklarını belirttikten sonra, Ortahisar Camii’ni gezerken 

kendisine, bu dindarlığa rağmen bir saldırı veya tacizde bulunulmadığını 

ifade etmektedir

32

.



Bazı gayrimüslimlerin İslâmiyet’i seçmesinde cizye vergisinin bir bas-

kı unsuru olarak kullanıldığı iddiası en çok öne sürülen hususlardan biridir. 

Cizye vergisi, İslâm hakimiyetinde yaşayan ve askerlik yapma mükelle-

fi yeti olmayan gayrimüslimlerin can, mal ve ırzlarının korunması karşılı-

ğında alınmaktaydı. Bu vergi sağlıklı, çalışabilir, erkek nüfustan alınırdı. 

31  1209-1250 (1794-1850) yılları arasındaki Trabzon şer’iye mahkemesine ait 1944-1980 nu-

maralı sicil defterleri ile Trabzon mahkemesine ait iken her nasılsa Giresun Şer’iye Sicili 

olarak kayıtlara geçen 1417 numaralı defteri incelendiğinde belirtilen muhtedilerden 13’ü 

Trabzon’un merkezindeki mahallelerden, 16’sı Trabzon’a bağlı kaza ve köylerden (merkez 

kaza-4, Akçaabâd-4, Maçka-5, Vakfısagir nahiyesi 1), 7’si Gümüşhane’den, 3’ü Ordu’dan, 

2’si Erzurum’dan, 2’si de Hemşin’den olup bir vesile ile Trabzon’a gelmiş kimselerdir. Ro-

dos yakınlarındaki bir adadan olup gemi ile Trabzon’a gelen bir tayfa da burada İslâmiyeti 

kabul etmiştir. Müslüman olanların içinde 1 Gürcü, 2 de Rusyalı vardır. İhtida edenlerin 

44’ü erkek, 9’u ise kadındır. Erkeklerin önemli bir kısmı  İslâmî isim olarak Mehmed’i 

seçerken (15 kişi), 7 kişi Ahmet, 6 kişi Osman, 4 kişi Ali, 3 kişi Hasan, 2’şer kişi Hüseyin 

ve Mustafa, kalanlar da İsmail, Halil, Abdülaziz, Selim ve Süleyman adlarını almışlardır. 

Kadınlardan ise 5’i Fatma, diğerleri ise Emine, Zeynep, Havva ve Rukiye adlarını tercih 

etmişlerdir. 

32  Fallmerayer, a.g.e., s.76-77.


140

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Kadınlardan, küçüklerden, din adamlarından, sakatlardan kısacası askerlik 

gibi bir hizmeti yerine getiremeyecek olanlardan tahsil edilmezdi. Müslü-

manlar savaşa gidip gerekirse bu uğurda canlarını feda ederlerken gayri-

müslimlerin de buna karşılık bir fedakârlıkta bu lunması maksadına dayalı 

olmak üzere konulmuştur. İslâm ülke sinin müdafaası için bizzat veya tâli 

şekilde hizmette bulunan gayrimüslimler cizyeden muaf olurlardı.

Burada üzerinde durulması gereken nokta, cizye vergisinin insanların 

dinlerini değiştirecek derecede ağır bir vergi olup olmadığıdır. Normalde 

cizye, yıllık olarak nakden alınan, miktarı düşük, orta ve yüksek olarak üç 

sınıf şeklinde belirlenen bir vergidir. II. Mahmud döneminde çeşitli fer-

manlarda bildirildiği üzere reayanın zulme uğramaması için gönderilecek 

cizye evrakının mahkemede ya da uygun bir mahalde hâkim-i memleket, 

mütesellim (voyvoda veya mutemet bir memur) ve millet reisi olan pa-

pazdan (veya kocabaşı) oluşan heyet tarafından dağıtılıp gereken akçenin 

tahsil edilmesi emredilmiştir. Fermana göre millet reislerinin marifeti ol-

maksızın reayadan hiçbir ferde cizye kâğıdı verilmemekteydi. Her cizye 

kâğıdı görevli bir memurca mühürlenip millet reisleri tarafından da imza-

lanmaktaydı

33

.

Gelelim cizyenin alım gücüyle ilişkisine. 1251 (1835-1836) yılında 



cizye miktarı olarak zenginlerden 60, orta hallilerden 30 ve fakirlerden 15 

kuruş tahsil edilmekteydi

34

. Bu meblağın insanlar için ağır yük oluşturup 



oluşturmadığı ve bu parayı ödememek için din değiştirme yolunun seçilip 

seçilemeyeceği önemli bir sorudur. Belirtilen tarihte narh defterlerinden 

bir takım eşya ve yiyecek fi yatları ile bazı  işlerdeki yevmiyelere ilişkin 

bir derleme yaptık. Buna göre belirtilen tarihte 1 kıyye (1283 gram) sığır 

eti: 30-38 para (40 para 1 kuruştur) arasında, koyun eti: 46-58 para, fındık: 

46 para, kebap: 4 kuruş, 1 adet ciğer: 30 paradır. Yevmiyelere gelince kişi 

başına günde verilen bir kıyye ekmeği hariç tutacak olursak marangoz us-

tasının yevmiyesi 3 kuruş, ırgatınki 2 kuruş, taşçı ustasınınki 3 kuruş 20 

para, çırağınki 2 kuruş 20 para idi

35

. Bu demektir ki fakir bir Hıristiyan, 



Müslümandan farklı olarak yıllık 16-20 kıyye sığır eti, 10-13 kıyye koyun 

eti, yaklaşık 4 kıyye kebap, 13 kıyye fındık karşılığı bir vergi ile mükellef 

idi. Bu meblağı ödeyebilmesi için fakir taşçı çırağı için 6 gün yeterli idi. 

Bugünkü değerlerle zengin bir Hıristiyan, 66.7 kg, orta halli biri 33.4 kg, 

fakir biri ise 16.7 kg fındık karşılığında bu vergiden kurtulabilmekte idi. 

33 TŞS, 1963, 32/b-33/b.

34 TŞS, 1963, 36/a-b.

35 TŞS, 1958, 75/b, 77/b.



141

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Buna karşılık bu erkek Hıristiyan, beş-altı yıl belki de daha fazla süre as-

kerlik yapmayacak, iş ve gücüyle meşgul olacak, ailesiyle birlikte yaşaya-

cak, bir savaş veya isyanda tanımadığı bir kıtada hayatını kaybetmeyecek 

veya sakat kalmayacaktı. Bu mukayese gösteriyor ki, bir kısım insanların 

sırf cizyeden kurtulabilmek için dinini terk ettiğini iddia etmek hiç de ger-

çekçi olmaz.

Yaptığımız mukayeseye rağmen gayrimüslimlerin cizye ile ilgili 

şikâyetlerinin olmadığını söylemek mümkün değildir. Genelde şikâyetler 

cizyenin bizatihi kendisine değil de, bununla ilgili olarak görevliler ta-

rafından yapılan usûlsüzlüklere yönelik idi. Meselâ en fazla tepki çeken 

husus fakirlerin orta halli, orta halli olanların zengin olarak defterlere kay-

dedilmeleriydi. Yine kanunlara aykırı olarak bir kısım görevlilerin cizye 

toplarken kefi lleme, küşâdiye, kaydiye gibi türlü adlarla para almaları idi. 

Ayrıca bir kısım papazların halkı cizye ödememek için tahrik ettikleri-

ne dair örneklere de rastlamaktayız

36

. Gerek yöneticilerden kaynaklanan 



yolsuzluklar, gerekse reayadan bazılarının cizye ödemek istememeleriyle 

ilgili bilgiler İstanbul’a ulaştığında böyle davranışların süratle cezalandı-

rılmaları için aralıklarla fermanlar gönderilmekteydi. Fakat onca fermana 

rağmen yolsuzlukların önünün alındığını söylemek mümkün değil. Yalnız 

dikkate alınması gereken nokta gayrimüslimlerin şikâyetçi oldukları keyfî 

davranış ve kanunsuzluklardan Müslümanlar da, hatta bizzat Padişah da 

şikâyetçi idi

37

.



Bütün bu açıklamalardan sonra Müslüman olan gayrimüslimlerin, bu 

tercihlerinde esas sebebin cizyeden kurtulmak olmadığı ortaya çıkar. Nite-

kim Islahat Fermanı ile gayrimüslimlerin askerlik yapmaları ve buna karşı-

lık cizyenin kaldırılması esası getirilmiş ise de, gayrimüslimlerin askerliğe 

ya naşmamaları üzerine bedel-i askeriye adıyla bir bakıma bu vergi tekrar 

alınma ya  başlanmıştı. Askerliğe karşılık bedel alınması, II. Meşrutiyet dö-

neminde 7 Ağustos 1909 tarihin de umumî askerlik mecburiyeti getirilerek 

terk edilmişti

38

.

Ermenilerin, daha genel ifade ile gayrimüslimlerin, Trabzon’daki ya-



şantıları ile ilgili olarak elde ettiğimiz bilgilere göre ülke genelinde olduğu 

36 Meselâ bazı Ermenilerin cizye ödemediklerine ve bunlara karşı ne yapılması gerektiğine 

dair yollanan bir ferman için bkz. TŞS, 1957, 41/b-42/a.

37 Geniş bilgi için bkz. Abdullah Saydam, “Trabzon Sancağının Tekâlif-i Örfi ye Yükümlülü-

ğü (1830-1840)”, Türk Dünyası Araştırmaları, 127 (Ağustos 2000), s.59-102.

38  Boris Christoff Nedkoff, “Osmanlı  İmparatorluğu’nda Cizye (Baş Vergisi)”, Çeviren Ş. 

Altundağ, Belleten, 3 (1944), s.630.


142

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

gibi burada ibadet, âyin, eğitim, sosyal statü ve diğer cemaatlerle ilişki-

ler bakımından olağandışı bir uygulama olmadığını görmekteyiz. Osmanlı 

sistemi içerisinde zımmîlere verilen haklara Trabzon’da da riayet edildiği-

ni, devletin uygunsuzluklara karşı daima tedbir almaya yöneldiğini, tebaa-

nın dinî ve mezhebî farklılığı ne olursa olsun güvenlik ve adalet içerisinde 

yaşayabilmesi için çaba gösterildiğini söyleyebiliriz. Bir kuralın doğrulu-

ğu veya isabetliliği tartışılabilir ise de konulan kuralın ayrım gözetilme-

den tatbik edilmesi yolunda gayret gösterildiği görülmektedir. Ermeniler 

arasında yoğun bir İslâmlaşma hareketi göze çarpmadığı gibi, Türklerle 

bütün komşuluk, ticaret ve diğer sosyal ilişkilerine ve aralarında oluşan 

kültürel ve sosyal yakınlaşmalara rağmen kolayca dinlerini bıraktıklarını 

söylemek de mümkün değildir. Ermenilerin mahkemeye intikal eden veya 

Patrikhaneleri vasıtasıyla devlete intikal ettirdikleri şikâyetlerinde din de-

ğiştirmeye zorlandıklarına dair bir bilgiye rastlamadık. Buna karşılık Müs-

lümanlarla Ermeniler arasında arazi gasbı, mülkiyet sınırlarındaki anlaş-

mazlıklar, alacak-verecek ihtilafı, su anlaşmazlığı, hakaret, küfür, kavga 

gibi sebeplerden ötürü birbirleri aleyhinde mahkemelere başvurduklarını; 

yargılamalar neticesinde doğal olarak bazen bir tarafın bazen diğer tarafın 

davayı kazanabildiğini; bu çeşit tartışmaların gayrimüslim-gayrimüslim, 

Müslüman-Müslüman arasında çok daha fazla miktarda olduğunu; İslâm 

mahkemesinin Müslümanları destekleme gibi bir ön yargıları olmadığı 

gibi, bir gayrimüslimin Müslüman biri aleyhinde açtığı davayı bir başka 

Müslümanın  şahitliğiyle kazanabildiğini; Müslümanın gayrimüslime ke-

fi l, vekil, vasi olabildiğini; yerleşim birimlerinde Müslüman-gayrimüslim 

ayrımı yapılmadığını, ilk zamanlarda ayrı mahallelerde ikâmet etseler de, 

incelediğimiz dönemde bütün mahallelerde her dinden insanın ikâmet ede-

bildiğini görmekteyiz. 



ERMENİLERİ KATOLİKLEŞTİRME ÇALIŞMALARI

VE SONUÇLARI HAKKINDA 1778 YILINDA

HAZIRLANAN BİR RAPOR

Dr. Abdurrahman SAĞIRLI

Gaziosmanpaşa Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü

E-mail: asagirli@hotmail.com; Tel: 0 356 252 15 85



Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling