Hazirlayanlar


Kaynaklar Arşiv Vesikaları


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet8/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   42

Kaynaklar

Arşiv Vesikaları

1-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA);

Tapu Tahrir Defteri, No: 69. 

Mühimme Defteri, No: 5. 

İrade-Hariciye, Belge No: 10262.

2-Tarsus Şer’iye Sicilleri;

Defter No: 319, 322, 330, 331

Tetkik Eserler

Açıkses, Erdal, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 

2001 

Akgündüz, Ahmet -Yaşar Baş-Rahmi Tekin-Osman Kaşıkcı, Arşiv Belgeleri Işığında 



Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf, İstanbul 1993

Bilgili, Ali Sinan, Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Ankara 

2001

Çetin, Osman, Osmanlı, Yeni Türkiye, C.IV, Ankara 1999 



Göksel, Burhan, “Meşrutiyet Öncesi ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre 

Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin 

Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985

Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983 

Gürün, Kâmuran, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985

Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I, Ankara 1998 

İlter, Erdal, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi  ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Ankara 

1995 


__________, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001

Kırmızı, Abdülhamit, “Son Dönemde Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Ermeniler”, 

Ermeni Araştırmaları, Kış 2003, C.II, Sayı 8

Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997 

Oğuzoğlu, Yusuf, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, 

Ankara 1985

Sarınay, Yusuf, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2002, C.II, Sayı 7

Sezer, Ayten, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001 

Sürmeli, Serpil, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildiriler, C.I, Ankara 

2003


Tozlu, Necmettin, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 

2001 


Uras, Esat, The Armenians in History and The Armanian Question, İstanbul 1988

Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965



XIX. YÜZYILIN İLK YARISINDA TRABZON’DA

ERMENİ NÜFUS VE CEMAATLER ARASI İLİŞKİLER

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi 

E-mail: asaydam@erciyes.edu.tr; Tel: 0 352 437 32 06/37000, 37100


Özet

XIX. yüzyıl başlarında Trabzon’da hatırı sayılır miktarda Er-

meni nüfus bulunmaktaydı. Fransız İhtilâli ile yayılan fi kir-

lerin tedricen Osmanlı vatandaşlarını etkilemeye başladığı 

bir süreçte Ermenilerin ilk zamanlarda bu tür fi kirlere me-

safeli davrandıkları görülmektedir. Buna karşılık Osmanlı 

Devleti’nde gayrimüslimlerle ilgili politika değişikliklerinin 

görüldüğü II. Mahmut döneminin sonları ile Tanzimat’ın 

ilk yıllarında yeni anlayışların uygulama alanına sokulduğu 

da dikkat çekmektedir. Tebliğimizde, Osmanlı sosyal haya-

tında eski ile yeni arasındaki değişimin gerçekleştirilmeye 

çalışıldığı bu dönemde, Trabzon’da yaşayan Ermenilerin 

gündelik hayatı, özellikle aile hayatı ve diğer cemaatler ile 

ilişkilerinin hangi düzeyde olduğu üzerinde durulmaktadır. 

Araştırmanın ana kaynağını döneme ait Trabzon şer’iye si-

cilleri ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ile Trabzon’u 

ziyaret eden seyyahların anlattıkları oluşturmaktadır.


117

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM



Giriş

Osmanlı Devleti’nin, tâbiiyeti altında bulunan oldukça farklı din ve 

mezhebe bağlı toplulukları Millet Sistemi denilen bir usûlle idare ettiği 

bilinmektedir. Trabzon’daki gayrimüslimlerin, özelde ise Ermenilerin ida-

resi de bu genel ilkeler doğrultusunda yürütülmekteydi. Bu yüzden tebli-

ğimizde genel teorik kuralları tekrarlamak yerine Osmanlı Devleti’nin bu 

önemli vilâyetinde, özellikle merkez sancakta Ermeniler ile diğer cemaat-

ler arasındaki ilişkileri, yaşanmış olaylardan hareketle anlatacağız. Araştır-

manın asıl kaynağını Trabzon şer’iye sicilleri oluşturmaktadır. Zira XIX. 

yüzyılın ilk yarısında kadıların halâ, hem adlî hem de idarî fonksiyonları 

olup bütün işlemler mahkeme sicillerine geçirilmekteydi. Dolayısıyla Er-

menilerin de rutin dışı işlerinin kaynaklarına en iyi buralarda rastlamamız 

mümkündür.

İncelediğimiz dönemde nüfus sayımlarının, çok sağlıklı yapılmama-

sına rağmen, yine de bölgenin genel demografi k  yapısı hakkında bilgi 

edinmemize yardımcı olduğu söylenebilir. Sultan II. Mahmud döneminde 

yapılmaya başlanan ve genel amacı; askerlik yapmaya elverişli Müslüman 

erkeklerin sayısının tespiti ile vergi alımında adaletin gözetilmesi olan bu 

nüfus sayımında, maksada paralel olarak sadece erkek nüfusun yazıldığını 

görmekteyiz

1

. Trabzon vilâyetinde nüfus yazımını gerçekleştirmek üzere 



1  Bu ilk nüfus sayımına dair geniş bilgi için bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda 

İlk Nüfus Sayımı, 1831, Ankara 1997.



118

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

merkezden Hacegân-ı Divan-ı Hümayun’dan ve Sadrazam kethüdası kâti-

bi Tuğrakeş Edhem Efendi tayin edilmiştir. Nüfus kayıt işlemlerinin usûl 

ve esasları hakkında Trabzon valisi Osman Paşa ile diğer yetkililere hita-

ben gönderilen Evail-i Rebiyülahir 1250 (Temmuz 1834 ortaları) tarihli 

fermanda şunlar anlatılmaktadır

2

:



Gerek vergi gerekse cizye toplanması meselesinden dolayı meydana 

gelen haksızlıkların sona erdirilmesi ve daha adaletli bir sistemin kurulma-

sı Padişah’ın öteden beri arzu ettiği bir durumdur. Daha önceleri bununla 

ilgili olarak bazı teşebbüslerde bulunulmuş ise de seferler münasebetiyle 

düzenleme yapılamamıştır. Savaşların bitmesiyle birlikte bu husus yeni-

den gündeme alındı. Bununla ilgili olarak İstanbul’da toplanan mecliste 

vergi miktarlarının hafi fl etilmesi ve cizye evrakının da her bir reayanın 

tahammülüne göre üç kademe üzerinden belirlenmesi uygun görülmüştür. 

Her bir kasaba ve köyde bulunan küçük büyük Müslüman ve gayrimüsli-

min kaydedilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Böylece muhtelif bölgele-

re memurlar tayiniyle nüfuslar yazılmış ise de Trabzon sancağı dahilinde 

olan kazalar şimdiye kadar tahrir olunamamıştır. 

Ferman gereğince vilâyette nüfus sayımı yapılmış, ayrıca doğum, 

ölüm, başka memlekete gitme veya başka yerden Trabzon’a gelme gibi 

sebeplerle nüfusta meydana gelen değişimin güncellenebilmesi için bir 

nüfus nazırlığı teşekkül ettirilmiş, 5 Cemaziyelahir 1252 (17 Eylül 1836) 

tarihli vali kaimmakamı Memiş Paşa’nın buyrultusuyla Trabzon ve Gönye 

nüfus nazırlığına, şehrin önde gelen bilim adamı ve hukukçularından Mah-

mud Kâşif Efendi atanmıştır

3

.



Yapılan bu sayıma göre Canik sancağı hariç olmak üzere Trabzon vilâ-

yetinin nüfusu hakkındaki bilgiler Tablo-1’de gösterilmiştir.

2 Trabzon 

Şer’iye Sicilleri (TŞS), 1963, 32/b-33/b. Fermanda da belirtildiği üzere nüfus sayı-

mı Trabzon’da gecikmiş olup, Karal’ın yukarıda belirtilen eserinde, muhtemelen bütünlük 

oluşturması maksadıyla Trabzon sayımı da diğer vilâyetlerle birlikte zikredilmiş, böylelikle 

bu sayımın da diğerleriyle aynı tarihte yapıldığı gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır.

3 TŞŞ, 1964, s.20/b.



119

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM



Tablo-1. 1250 (1834) nüfus sayımına göre Trabzon sancağının nüfusu

Kaza

Müslüman erkek nüfus

Cizye mükellefi 

gayrimüslim

Trabzon merkez kazası

6 300

Vakfıkebir ve sagir kazası



5 962

Polathane kazası

8 432

Yorma (Yumrenek)



6 755

Tonya kazası

1 910

Sürmene


12 985

Of

18 940



Gönye sancağına bağlı kazalar

20 532


Rize ve Hemşin kazaları

30 547


Giresun ve Keşap

8 785


Görele kazası

3 973


Canik dışında kalan Trabzon kazaları

11 431


Toplam

125 121

Canik sancağı kazaları

40 935

14 803


Toplam

166 056

26 234


Kaynak: Karal, İlk Nüfus Sayımı, 1931, s.177.

İlk nüfus sayımında sadece erkeklerin sayılması ve gayrimüslimlerin 

topluca zikredilmesi yüzünden tebliğimize konu olan dönemde Trabzon’da 

yaşayan Ermeni sayısını sağlıklı  şekilde tespit edememekteyiz. Ancak 

bir  fi kir edinebilmemiz için bu döneme yakın yıllara ait veriler kullan-

mak mümkündür. İncelediğimiz döneme en yakın nüfus istatistiklerini 

1286/1869 yılına ait Trabzon vilâyet sâlnamesinden elde etmekteyiz

4

. Bu 



sâlnameye dayanarak hazırladığımız Tablo-2’deki bilgilerden hareketle 

Gregorian ve Katolik Ermenilerin toplam nüfus içindeki oranı % 4’ten az-

dır.

4  Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, Trabzon 1286.



120

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER



Tablo.2 Trabzon kaza ve nahiyelerinin nüfus yapısı (1286/1869)

Trabzon sancağı

Kaza ve nahiye adı

Köy


sayısı

Hane


(gm)

Hane


(m)

Hane 


yekûn

Erkek 


nüfus

Katolik


Ermeni

Rum


İslâm

Yekûn


Trabzon şehir merkezi

-

1 524



2 624

4 148


397

1 254


1 776

5 753


9 180

Akçaabad nahiyesi

95

1 046


3 316

4 362


-

1 385


2 433

12 835


16 653

Yomra ile Vakfısagir 

nahiyesi

52

1161



2 214

3 375


-

1 514


2 455

7 512


11 485

Maçka nahiyesi

60

1 906


1 627

3 533


-

276


6 307

4 774


11 357

Tonya ile Vakfıkebir 

nahiyesi

106


-

4 058


4 058

-

-



-

15 711


15 711

Giresun kazası

35

679


1 937

2 616


-

225


2 866

6 809


9 900

Akköy nahiyesi

31

595


2 042

7 627


-

38

1 300



6 556

7 894


Keşap nahiyesi

31

206



1 577

1 872


-

-

990



6 376

7 366


Bucak kazası

55

933



2 511

3 444


-

1 445


2 299

7 663


11 407

Ulubey ile Hapsemana 

nahiyesi

85

193



2 011

2 503


-

808


1 221

6 136


8 165

Aybastı nahiyesi

37

143


983

1 126


-

-

630



3 677

4 307


Perşembe nahiyesi

41

105



1 486

1 591


-

294


149

5 323


5 766

Rize kazası

126

76

6 719



6 795

-

-



209

26 965


27 124

Kuraiseba 

24

-

1 703



1 703

-

-



-

5 765


5 765

Tirebolu kazası

79

140


4 557

4 897


-

205


1 707

6 346


8 258

Görele nahiyesi

54

13

2 651



1 644

-

32



-

9 285


9 317

Of kazası

108

88

6 000



6 088

-

-



358

22 825


23 183

Sürmene nahiyesi

63

612


4 530

5 142


-

89

1 823



15 353

17 265


Toplam

1 082


10 519

52 846


63 365

397


7 565

26 523


175 664

210 149


Gümüşhane sancağı

Kaza ve nahiye adı

Köy

sayısı


Hane

(gm)


Hane

(m)


Hane 

yekûn


Erkek 

nüfus


Katolik

Ermeni


Rum

İslâm


Yekûn

Gümüşhane

kazası merkezi

31

730



1 312

2 042


-

567


820

3 240


4 627

121

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Kokas (Kavkas) 

nahiyesi


36

200


820

1 020


-

329


213

1 189


1 731

Yağmurdere nahiyesi

17

-

300



300

-

-



-

514


514

Kelkit kazası

63

470


2 698

3 168


-

61

744



7 258

8 063


Şiran nahiyesi

96

152



1 077

1 229


-

-

621



13 991

4 612


Torul kazası

74

4 300



2 500

6 800


-

90

8 700



4 238

13 028


Kürtün nahiyesi

49

219



1 600

1 819


-

-

657



5 087

5 744


Toplam

366


6 071

10 307


16 378

-

1 047



11 755

25 517


38 319

Canik sancağı

Kaza ve nahiye adı

Köy


sayısı

Hane


(gm)

Hane


(m)

Hane 


yekûn

Erkek 


nüfus

Katolik


Ermeni

Rum


İslâm

Yekûn


Maden-i Kâbi ile 

birlikte Samsun kazası

100

2 910


2 220

5 130


-

61

12 677



6 379

19 117


Kavak nahiyesi

77

116



1 840

1 956


-

10

562



5 609

6 181


Ünye kazası

71

880



3 324

4 203


-

1 253


1 501

10 972


13 726

Fatsa nahiyesi

87

142


2 912

3 054


-

292


284

10 717


11 293

Bolaman nahiyesi

42

136


1 144

1 280


-

164


400

3 940


45 041

Karakuş nahiyesi

35

-

758



758

-

-



-

3 509


3 509

Niksar nahiyesi

116

295


2 020

2 315


-

665


648

6 637


7 950

Bafra kazası

119

1 559


3 010

4 569


-

243


6 731

10 774


17 748

Alaçam nahiyesi

41

361


1 386

1 747


-

-

853



4 564

5 417


Çarşamba kazası

119


1 586

7 614


9 200

-

4 034



1 356

26 763


32 153

Terme nahiyesi

55

149


2 940

3 085


-

669


107

9 681


10 457

Toplam


862

8 134


29 167

37 301


-

7 391


25 119

99 545


132 055

Lazistan sancağı

Kaza ve nahiye adı

Köy


sayısı

Hane


(gm)

Hane


(m)

Hane 


yekûn

Erkek 


nüfus

Katolik


Ermeni

Rum


İslâm

Yekûn


Batum kazası

26

50



1 370

1 420


-

-

41



4 206

4 247


Çürüksu nahiyesi

16

-



1 382

1 382


-

-

-



3 518

3 518


122

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Acara-i Sufl a nahiyesi

34

-



1 926

1 926


-

-

-



5 131

5 131


Acara-i Ulyâ nahiyesi

20

-



1 827

1 827


-

-

-



5 799

5 799


Livana kazası

73

378



4 689

5 067


1 261

308


-

16 373


17 942

Maçahel nahiyesi

26

-

1 309



1 309

-

-



-

2 955


2 955

Arhavi nahiyesi

34

-

2 288



2 288

-

-



-

6 521


6 521

Hopa nahiyesi

23

-

1 261



1 261

-

-



-

4 496


4 496

Gönye nahiyesi

20

-

1 533



1 533

-

-



-

5 547


5 547

Atina nahiyesi

26

-

2 346



2 346

-

-



-

4 119


4 119

Hemşin nahiyesi

32

24

1 543



1 567

-

88



-

5 869


5 957

Toplam


330

452


21 474

21 926


1 261

396


41

64 534


66 232

GENEL TOPLAM

2 640

25 176


113 794

138 970


1 658

16 399


63 438

365 260


446 755

Kaynak: Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, 1286, s.64-67.

Bu noktada tartışılması gereken ilk husus devletin resmî kayıtlarının 

güvenilirlik derecesidir. Resmî kayıtlara mutlak surette güvenmemizi en-

gelleyen teknik hususlar bulunmaktadır. Özellikle isimlerinin resmî ka-

yıtlara geçmesini engellemek maksadıyla ahali arasında bazı gayrikanunî 

yollara başvuranlar bulunmaktaydı. Devletin temel politikası da kayıtlara 

geçmeyen tek bir ferdin kalmaması idi. Nitekim Evail-i Rebiülahir 1250 

(Temmuz 1834 ortaları) tarihinde yollanan nüfus sayımı ile ilgili fermanda 

tek bir ferdin dahi gizletilmemesi, bu konuda ihmalkârlığı olanların şid-

detle cezalandırılacakları ifade edilmekteydi. Resmî politikanın bu derece 

titizlikle ifade edilmesine rağmen, bazı kişilerin yerini yurdunu terk etmek, 

rüşvet veya iltimas gibi yollarla böyle bir kanunsuzluğu gerçekleştirmiş 

olabileceği her zaman ileri sürülebilir. Yalnız burada devletin herhangi bir 

cemaatin nüfusunu gizletmeye yönelik bilinçli ve farklı niyetlere dayalı 

bir politikası olmadığını açıklıkla söyleyebiliriz. Zira Müslümanlar için 

askerlik ve vergi, gayrimüslimler için de vergi meseleleri açısından gerçek 

nüfus bilgilerinin bilinmesi daima büyük önem taşımaktaydı.

Devrin gözlemcileri de Trabzon’daki nüfusun ezici ölçüde Müslü-

man çoğunluğuna dayandığını belirtmektedirler. Nitekim Fallmerayer, 

1840’larda gördüğü Trabzon’u koyu Türk şehri olarak nitelendirdikten 

sonra, ziyaret ettiği din adamlarından aldığı bilgiye göre şehrin nüfusu 



123

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

hakkında bazı bilgiler vermektedir. Verdiği bilgilerin özellikle Hıristiyan-

lar ile ilgili kısmının güvenilir olduğunu onun şu ifadeleri göstermektedir: 



Metropoldeki her ‘Romalı’ evin nereli olduğunu, gücünün ne kadar oldu-

ğunu, zenginlik derecesinin, mesleğinin ne olduğunu ve kiliseye ne derece 

sıcak baktığını Trabzon’daki başpiskopos da kesin olarak belirtebilecek 

durumdaydı. Hıristiyan Trabzon’un Türklerden önceki sakinlerinden bir 

aile bile kalmadığını söylüyor, şimdiki 400 aileyse Akçaabat, Sürmene, Of, 

Rize, Tirebolu, Giresun gibi komşu yerlerden ve özellikle de dağlarda bü-

yük ölçüde Hıristiyan kalmış olan Kaldiya’dan peyderpey şehre gelmiş. Bu 

aileler göç zamanına ilişkin anıları gibi ilk memleketlerine ait anılarını da 

babadan oğula aktararak her yerde muhafaza etmişlermiş; her aile nere-

den geldiğini biliyormuş, ancak hiçbiri Trabzon’da kaldığı iki yüzyıldan 

daha gerilere gitmiyormuş

5

.



Devletin temel politikası; Müslüman ya da gayrimüslim olsun nüfusun 

artışını sağlamak ve mümkün olduğu kadar nüfusun yerinde kalmasına, 

yatay hareketliliğin olabildiğince sınırlı düzeyde olmasına önem vermek 

idi. Zira büyük ölçüde kırsal kesimlerde oturan nüfusun, göçler sebebiyle 

belli bölgelerde toplanması göç alan merkezlerde işsizlik, iaşenin teminin-

de zorluk, barınma problemleri ve asayiş meselelerini beraberinde getir-

mekteydi. Belli köy veya kasabaların boşalması halinde oralardaki üretim 

kapasitesi düşeceği gibi hem de bölgenin harabiyeti gibi bir sonuç ortaya 

çıkacaktı. Bu açıklamalar ile şu hususlara açıklık getirmek istemekteyiz: 

1-Ermeni nüfusun sayısının tam olarak gösterilmesini engelleyen bir 

devlet politikası yoktu. Şayet bu konuda bir takım yanlışlıklar var ise bu 

tamamen idarenin nüfus sayımındaki veya tespitindeki teknik yetersizlik-

lerinden kaynaklanmaktaydı. Üstelik bu durum sadece gayrimüslimler ile 

ilgili olmayıp Müslümanlar için de söz konusu idi. Hatta denebilir ki, Müs-

lümanların nüfusu konusundaki eksiklikler veya yanlışlıklar gayrimüslim-

lerinkinden daha fazlaydı. Zira gayrimüslim çocukların doğdukları andan 

itibaren kayda geçirilmesi ve kilisede vaftiz edilmeleri, kilise defterlerine 

dayalı nüfus istatistiklerini daha sağlıklı  kılabilmekteydi. Hâlbuki Müs-

lüman çocuklarının mutlaka kaydedilmelerini gerektiren dinî bir hüküm 

mevcut değildi. 

2-Osmanlı Devleti’nin temel politikası nüfusun çoğaltılması idi. Bu 

konuda Müslim-gayrimüslim nüfus ayrımı yapılmadığını söylemek müm-

5  Jakop Philip Fallmerayer, Doğu’dan Fragmanlar, Çeviren Hüseyin Salihoğlu, Ankara 2002, 

s.42, 57-58.



124

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kündür. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı Devleti’ne iltica eden her dinden 

veya mezhepten insana ya da topluluklara hiç tereddüt etmeksizin gere-

ken müsaade verilmiş idi. Dolayısıyla devletin belli bir cemaatin nüfusunu 

azaltmaya veya az göstermeye dayalı sistematik bir tutumu bulunmamak-

taydı. 

3-Trabzon’daki nüfusun dönemlere göre değişmesinde en önemli et-



ken tamamen bireysel veya ailevî tercihler idi. Dışarıdan gelip Trabzon’da 

yerleşen veya Trabzon’dan başka yerlere gidip yerleşenlerin bu tercihle-

rinde çoğunlukla ekonomik sebepler başta gelmekteydi. Toplu göçler daha 

çok kıtlık, iç isyan, savaş gibi olağanüstü olaylardan kaynaklanmaktaydı. 

Böyle durumlarda göç edenlerin sadece gayrimüslim olmadıklarını da ifa-

de etmek gerekir. Osmanlı tarihinin değişik dönemlerinde bu tür yer değiş-

tirmelere yer yer rastlanmaktaydı. İster Müslüman ister gayrimüslim olsun 

devlet, bu şekilde göç edenleri yurtlarına geri döndürmek için öncelikle 

gönüllülüğe dayalı teşvikler icra etmekte, gerektiğinde de zecrî tedbirlere 

başvurmaktaydı.

Osmanlı  şehirlerinde halkın mahallelere yerleşimi söz konusu oldu-

ğunda, Avrupa şehirlerinde görüldüğü şekilde azınlıkta olanların gettolara 

hapsedilmesi gibi bir uygulama söz konusu değildi. Şüphesiz Müslümanla-

rın veya gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu mahalleler vardı. XIX. yüz-

yılın ilk yarısında Trabzon’da sayıları 30-32 arasında değişen mahallelerin 

bir kısmı tümüyle Müslümanlarla meskûn iken büyük çoğunluğu karma 

idi. Türk mahalleleri olarak bilinen Ortahisar, Şirin Hatun, Pazarkapı, Bay-

ram Bey, Muhyiddin mahallelerinde Ermeni veya Rum evlerinin olduğunu 

görmekteyiz. Bir Müslümanın evinin bir tarafında Rum kilisesi, diğer ta-

rafında bir Ermeninin evi, üçüncü tarafında bir Müslümanın evi, dördüncü 

tarafında da bir Rumun evinin bulunması istisnai bir özellik sayılmazdı

6



6  Meselâ Kemerkaya mahallesinde bulunan Dimitri veledi Todor’un bir komşusu Molla 

Ömer idi. Dimitri bir gün gelip de mülkünü sattığında müşteri olarak bir Müslümanı ter-

cih etmiştir. TŞS, 1946, 16/b-17/a. Kemerkaya mahallesinde bulunan bir Müslüman evinin 

bir tarafında Dimitri adlı bir gayrimüslim, diğer tarafında ise kilise bulunmaktaydı. TŞS, 

1947, 20/b. Muhyiddin mahallesindeki bir Müslümanın iki komşusu Müslüman diğeri ise 

Hıristiyan idi. TŞS, 1947, 23/a. Müslüman mahallesi olarak bilinen Ortahisar ve Amasya 

mahallelerinde de bazı zımmî ailelerin kiracı olarak oturdukları görülmektedir. TŞS, 1947, 

24/a. Müslüman bir iş adamının kuyumcular çarşısında bulunan dükkânının bir tarafında 

şehrin ileri gelen ailelerinden biri olan Şatırzadeler’in dükkânı, diğer tarafında ise kuyumcu 

Lazar’a ait işyeri bulunmaktaydı. TŞS, 1949, 24/a. Rastgele olarak verdiğimiz bu birkaç 

misâle benzer çok sayıda örnek bulunmaktadır.


125

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

Beş-altı mahallenin (Aya Gorgor, Aya Vasil, Ayor, Aya Yorgi, Frenkhisarı) 

ise özellikle gayrimüslimlere ait olduğu anlaşılmaktadır.

Ermeniler ya da genel olarak zımmîler, Müslüman mahallesi sayılan 

bir alanda değilse ev inşası konusunda hiçbir sıkıntı veya kısıtlama ile kar-

şılaşmazdı. Bununla beraber özellikle Müslümanların aleyhine olabilecek 

durumlarda bazı kısıtlamaların teorik olarak var olduğunu söyleyebiliriz. 

Meselâ bir Müslüman evini satmak istediğinde, şayet buna bir gayrimüs-

lim talipli ise, mahalle imamının veya diğer Müslüman komşularının du-

ruma müdahale ederek, öncelikle o evi satın alabilme yetkisi vardı. Yine 

belde hakiminin ev sahibini, mülkünü gayrimüslime satmaması konusunda 

icbar edebilme yetkisi şer’an mevcuttu. Bu uygulamanın pratikte ne derece 

dikkate değer olduğunu bilemiyor isek de, kayıtlarda Müslüman mahallesi 

diye bilinen alanlarda gayrimüslimlerin mülk sahibi olmalarından hare-

ketle söz konusu kısıtlamanın pek de dikkate alınmadığı söylenebilir. Bu 

tür satış işlemlerinde ihtilafl ar görülmekteyse de Müslümanların itirazları 

çoğunlukla evin bir gayrimüslime satılmasına değil, o mülke ait verginin 

Müslümanlarla birlikte mi, yoksa gayrimüslimler ile birlikte mi ödeneceği 

konusundan kaynaklanmaktaydı. 

Meselâ 5 Recep 1258 (12 Ağustos 1842) tarihli bir kayıtta, Muhyiddin 

mahallesinden bir grup mahkemeye müracaat ederek, mahallede bulunan 

ve  Muratbeyzade evi olarak tanınan mülkün sahibi olan Ermeni Makar 

veledi  İstefan ve kahyası Babi Avanes adlı kimselerin emlâk vergisini 

Müslümanlarla birlikte ödemeleri gerekirken bundan kaçındıklarını ifade 

edip dava açmışlardır. Davacı Müslümanlar bu evin eskiden beri bir İslâm 

hanesi olduğunu, hatta 50-60 sene önce Karaağaçlı Osman Efendi adlı bi-

rinin burada oturduğunu, bu yüzden haneye ait vergi hissesinin adı geçen 

Ermeninin kendileriyle birlikte ödemesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Er-

meni İstefan ise bu evi Dimitri adlı bir zımmîden aldığını belirterek talebi 

reddetmiştir. Şahitleri dinleyen hâkim, bu evin eskiden beri İslâm hanesi 

olduğuna hükmederek usûl-u belde üzere be-kadim ehl-i İslâm hanesi olup 



muahharan reaya yedine geçen menzillerin hisse-i tekâlifi  İslâm tarafına 

verilmek mutad-ı kadim idüğüne binaen hane-i mezbûrenin hisse-i tekâlifi  

mahalle-i mezkûre İslâm tarafına verilmesi iktiza eder diye karar vermiş-

tir


7

.

Buradaki ihtilaf bir Ermeninin Müslüman mahallesinde ev satın alma-



sı veya Müslümandan ev alması değildir. Zaten örnek olarak verdiğimiz 

7 TŞS, 1959, 24/b. 



126

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

evi bir Müslümandan, önce bir Rum, Rumdan da bir Ermeni satın almıştır. 

Burada konunun mahkemeye intikal ediş sebebi tamamen vergi ile ilgi-

li bir durumdur. Bu yıllardaki uygulamaya göre bir mahalle halkına tarh 

edilecek vergi toptan belirlenir ve mahalle sakinleri kendi cemaatleriyle 

birlikte bu vergiyi öderdi. Eskiden kaydedilen defterlerdeki bilgiler nadi-

ren güncellendiğinden bir ev hangi cemaat adına kayıtlı ise vergi o cemaat 

hesabına yazılırdı. Dolayısıyla örneğimizde olduğu üzere bir Müslümanın 

evini bir Hıristiyan satın aldığı zaman, toplu vergi Müslüman cemaat adı-

na çıkacak, dinî sebeplerle evin gayrimüslim sahibi bunu ödemediğinde 

Müslüman tarafında haksızlık olacaktı. İşte verdiğimiz örnekteki itiraz bu 

noktada yoğunlaşmaktaydı. 

Zımmîlerin Müslüman mahallesinde daha yüksek ev yapmaları du-

rumunda,  şikâyet olduğu taktirde, bu evin yüksek olan kısmı mahkeme 

kararıyla yıktırılabilir ya da Müslümanlara satılırdı

8

. Benzer şekilde Müs-



lümanların iş yerlerinden daha yüksek olarak inşa edilen dükkânların da 

Müslüman esnaf tarafından şikâyet edilerek engellendiğini görmekteyiz

9



Müslümanların bu tür konularda şikâyetçi olmalarının, dinî bir gayretten 



ziyade komşuluk çekişmesi, kıskançlık, ihtiras gibi beşeri duygularla ilgili 

olduğu anlaşılmaktadır. Zira şikâyetlerin olmadığı hallerde yerel yönetim-

lerin bu işlere pek müdahaleci olmadığını görmekteyiz. 

Osmanlı Devleti’nde her bir cemaat, kendilerini devlet nezdinde tem-

sil ve idare eden liderlerini usûllerince seçmekte, Padişah da tayin etmek-

teydi. Seçilen bu kişiler cemaatin hem dinî, hem de idarî lideri olarak dev-

lete karşı sorumlu idi ve kendileri milletbaşı diye anılmaktaydı. Taşrada da 

milletbaşına bağlı olmak üzere yönetici kadrolar bulunmakta olup meselâ 

Trabzon’daki, Ermenilerin ve Katoliklerin cemaat reisi murahhasa (pisko-

pos) unvanlı kişi idi

10

. Bu cemaatlerin idarî işlerini de kethüda denilen biri 



yürütmekteydi.

Trabzon’daki gayrimüslimlerin işleriyle ilgilenmek, çeşitli meseleleri-

ni çözmek, devlet tarafından kendilerine bildirilen emir ve yükümlülükleri 

iletmek üzere, şehrin ileri gelenlerinden biri subaşı unvanıyla görevlendi-

rilirdi. Reaya subaşısı valilikçe tayin olunmaktaydı. İki örnek verelim: Vali 

Yusuf Paşa, 15 Şevval 1210 (23 Nisan 1796) tarihli buyrultusuyla Şatırza-

de Osman Ağa’yı, Trabzon Ayânlığı görevine ilâve olarak reaya subaşılı-

8 TŞS, 1972, 78/b (13 Ramazan 1261).

9 TŞS, 1972, 80/b (27 Ramazan 1261).

10 Belgelerde geçen murahhasa kelimesinin murahhas olabileceği düşünülmüş ise de, bir ya-

zım yanlışı olmadığını gösterecek biçimde pek çok yerde murahhasa tabiri geçmektedir.


127

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM



ğına tayin etmiş ve olageldiği üzere reayanın yönetilmesini emretmiştir

11



Yine Trabzon eyaleti Mütesellimi Mehmed Emin tarafından Trabzon’daki 

Rum ve Ermeni kethüdalarına yazılan bir buyrultuda; 3 Cemaziyelevvel 

1215 (22 Eylül 1800) Pazartesi gününden itibaren üzerlerine subaşı olarak 

Hacı Kahramanzade Ahmet Ağa’nın tayin edildiği ifade edilerek, mutad-ı 



kadim üzere adı geçen marifetiyle idare olunacakları kendilerine bildiril-

miştir


12

.

Vilâyetteki Ermeni veya Katolik cemaatin idarî ve kazaî bakımdan 



sahip oldukları haklar ülke genelindeki uygulamayla eş düzeyde idi. Vilâ-

yetteki cemaat sorumlularına verilen yetkilerde dikkat edilen esas nokta; 

her türlü faaliyet, karar ve uygulamalarda kendi âyinlerinin gereğine göre 

hareket etmeleriydi. Murahhasanın emrindekiler, onun, ancak âyinlerinin 

kurallarına uygun olan doğru sözlerine itaat edeceklerdi. Cemaatin so-

rumlusu olan kişi, dinî-mezhebî kuralları tümüyle uygulamakla görevli 

idi. Aynı zamanda cemaatlerinin devlet ile ilgili işlerinde, meselâ vergile-

rin toplanmasında, kiliselere ödenmesi gereken aidatların tahsilinde esas 

yetkili idi. Görevlerini yaparken kendisine herhangi bir şekilde kanunsuz 

olarak yapılacak müdahaleler yasaklanmakta, Osmanlı memurlarının türlü 

bahanelerle onlardan maddî çıkar sağlamaları, birilerini kayırmaları, dinî 

törenlerin yapılış şekline çeşitli mülahazalarla müdahale etmeleri önlen-

mekteydi. Kadıların önemli görevlerinden biri de bu konularda cemaat 

idarecilerinin faaliyetlerini kolaylaştırıcı tedbirler almaktı. Gayrimüslim-

lerin tâbi oldukları statü, devletçe tanınan hak ve imtiyazlar, ölüm, istifa 

veya azil gibi sebeplerle metropolit ya da murahhasa değişiminde tekrar-

lanmaktaydı. 

Devletin resmî uygulamasında bu konuların nasıl yer aldığına dair ör-

nek olmak üzere Trabzon Ermeni cemaati yönetiminde yapılan değişiklikle 

ilgili iki fermanı özetlemekte yarar bulunmaktadır. Birinci fermanın tarihi 

6 Safer 1250 (14 Haziran 1834)’dir

13

. Ferman; murahhasa atanmasının usûl 



ve esasları, murahhasaların cemaati temsil yeterliliği, bu şahısların hak ve 

yetkileri hakkında ayrıntılı bilgilere yer vermesi sebebiyle önemli bir belge 

durumundadır. Bahsedilen ferman İstanbul ve Tevâbi-i Ermeniyân Patriği 

İsteban tarafından Divan-ı Hümayun’a takdim edilen mühürlü bir mektup 

üzerine hazırlanmıştır. Patrik İsteban’ın mektubunun içeriğinde, Patrikli-

ğe bağlı olan Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhasası Kirkor’un ölümü 

11 TŞS, 1945, 50/a.

12   TŞS, 1947, 82/a.

13 TŞS, 1963, 30/a-b.



128

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

üzerine yerine yine Ermeni rahiplerinden olan Avanes’in atanması isten-

mektedir. İsteban Efendi, Avanes’i murahhasalık ile ilgili işleri ve reayanın 

meselelerini halletmekteki yeterliliği dolayısıyla teklif ettiğini belirterek 

kendisine verilecek beratta göreviyle ilgili ayrıntıların da yazılmasını talep 

etmektedir. Bu mektup üzerine hükümet görevlileri tarafından, hazine-i 

âmirede muhafaza edilen piskopos mukataası defterlerinde yapılan araş-

tırma neticesinde, Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhasalığının Kirkor’a 

fermanla ve on iki bin akçe resm-i peşkeş ile verildiği tespit edilmiştir. 

Fermanda belirtildiğine göre, bu tür murahhasalıklara tahammül edecek-

leri miktarda peşkeşin ödenmesinden sonra beratın verilmesi devrin usûlü 

gereği idi. Nihayet belirtilen resm-i peşkeşin nakit olarak hazine-i âmireye 

teslim olunduğuna dair ruznamçe kaleminden suret verilmesinden sonra, 

1 Safer 1250 (9 Haziran 1834) tarihinden geçerli olmak kaydıyla, Rahip 

Avanes, Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhası olarak atanmıştır. 

İkinci ferman ise 2 Cemaziyelevvel 1252 (15 Ağustos 1836) tarihli 

olup  İstanbul ve Tevâbi-i Katolikân Patriği Karabet tarafından Divan-ı 

Hümayun’a takdim edilen mühürlü bir arzuhal üzerine, Patrikliğe bağlı 

olan Trabzon ve Gümüşhane civarı Katolik murahhasası Ohannes oğlu 

Körh (Kirk?) adlı rahibin görülen lüzum üzerine azlolunup yerine yine 

Katolik rahiplerinden Ohannes oğlu Sihak (İshak?)’ın atanması talebi üze-

rine hazırlanmıştır

14

. İçerik olarak birbiriyle ilgili olan bu iki fermandan 



hareketle hem Gregorian hem de Katolik Ermenilerinin başına murahhasa 

olarak atanan rahiplerin görev ve yetkileri ile cemaatlerinin hakları şu şe-

kilde sıralanabilir:

1- Murahhasalığa tâbi yerlerdeki büyük-küçük bütün Ermeniler tayin 

edilen şahsı murahhasa olarak tanıyacaklardır.

2- Bölgedeki bütün Ermeniler âyinleriyle ilgili konularda murahhasa-

nın doğru olmak kaydıyla verdiği emirlere itaat edeceklerdir. 

3- Murahhasalığa tâbi yerlerde azil ve tayini gereken papazları, yine 

âyinlerine uygun olmak şartıyla kendisi tayin ve azl edecek, başkaları tara-

fından müdahale olunmayacaktır.

4- Köy papazları Ermeni geleneğine aykırı nikâh kıyamayacaklardır. 

5- Bir Ermeni kadın kocasından kaçsa veya bir erkek evlenmek istese 

ya da evli ise karısından boşanmak istese, murahhasadan veya onu tayin 

ettiği vekillerinden başka kimse karışmayacaktır.

14 TŞS, 1964, 19/b.


129

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

6- Nikâh kıyılması veya fesh edilmesi gibi tartışmalı konularda iki 

zımmînin arasını düzeltmek üzere âyinlerine göre kiliselerinde yemin ver-

dirilmesi gibi durumlarda ehl-i örf taifesi tarafl arından müdahale olunma-

yacaktır.

7- Murahhasalığa tâbi yerlerde varis bırakmadan ölen karabaşların, 

papazların ve keşişlerin patriğe ait terekelerine, eskiden olageldiği üzere 

murahhasa Patrik namına el koyduğunda, beytülmal ve kassam görevlileri 

ve diğer ehl-i örf tarafl arından müdahale olunmayacaktır.

8- Ölen Ermeni karabaşları, keşişeleri ve sair Ermenilerin kendi âyin-

leri üzere kiliseleri fukarasına, patriğe ve murahhasaya her ne vasiyet eder-

ler ise makbuldür.

9- Ermeni ruhbanlarından bazıları mahalle mahalle gezip fesada yol 

açtıklarından, bunlar murahhasa marifetiyle engellenecektir.

10- Eskiden beri kendi âyinleri üzere kiliselerine ait bağ, bahçe, çift-

lik, değirmen, ayazma, tarla, manastır ve sair bunun emsali kiliselere ait 

vakıf eşya ve davarlara, bundan evvelki murahhasa olan kişiler ne şekilde 

tasarruf ede gelmişler ise yeni tayin edilen murahhasa da o şekilde tasarruf 

edip başka hiçbir fert müdahale etmeyecektir.

11- Murahhasanın evinde ve diğer evlerde İncil okunması âyinlerine 

aykırı değildir. Çeşitli bahaneler ileri sürülerek âyinlerine müdahale ve ta-

ciz yasaktır. Rüşvet almak amacıyla vali ve diğer görevliler tarafından bu 

tarz müdahaleler şeriata ve hakka aykırı olup kendilerine bağırılması ve 

küfredilmesi yasaktır.

12- Kendilerine tahsis kılınan kilise ve manastırlar, cemaatin zapt ve 

tasarrufunda olacak; yöneticiler teftiş gerekçesiyle cemaati rencide etmeye 

ve cezalandırmaya teşebbüs etmeyeceklerdir.

13- Zımmî taifesinden bazıları âyinleri üzere nikâh kıyılmasını istedik-

lerinde, başka yerlere vardıklarında ayrıca nikâh kıyılmayacaktır. Zengin 

olan kimseler, mezhebin prensiplerine aykırı olarak şu avreti şu zımmîye 

nikâh eyle diye papazlara zulmetmeyeceklerdir.

14- Murahhasalık tarafından dinî kurallara uymadıkları gerekçesiyle 

bazı kimselere âyinlerden uzaklaştırma cezası verildiğinde, buna kadılar, 

naipler ya da başkaları tarafından müdahale ve taarruz olunmayacaktır. 

Fermanda eskiden müdahalenin olduğu belirtilerek, artık böyle davranış-

ların yasak olduğu ifade edilmektedir. 



130

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

15- Âyinlerine muhalif harekette bulunan ve böyle iken ölen zımmî-

lerin, cenaze törenlerini papazların yapmamalarının dinî bir ilke olduğu 

hatırlatılarak böyle durumlarda kadılar, naipler ve diğer zabıtlarla zengin 

kimselerin papazlara siz kaldırın diye zorlamalarda bulunmaları yasaktır. 

16- Başkasının borcu için kilise ve manastırların eşyasına hiçbir taraf-

tan el konulmayacak ve rehin alınmayacaktır. Şayet alınmışsa mahkeme 

marifetiyle geri verilecektir. 

17- Murahhasanın yetkisine bazı zengin kimselerin müdahale ederek 



şu papazı falan mahalle gönder veyahut şu kiliseyi şu papaza ver diye 

baskı yapmaları yasaktır. Murahhasa işleri sebebiyle İstanbul’a geldiğinde 

yerine vekil bırakacağı rahibe ehl-i örf taifesi tarafl arından kesinlikle ka-

rışılmayacaktır.

18- Murahhasanın, hazine için gerekli vergileri tahsili etmek ama-

cıyla yolladığı adamlarına, gezdikleri sırada kıyafet değiştirmelerine ve 

eşkıyadan korunmak maksadıyla silâhlanmalarına, yöneticiler tarafından 

müdahale olunmayacak, aidat ve hediye namıyla kanunlara aykırı bir şey 

istenmeyecektir. 

19- Murahhasanın, papazların, vekil ve adamlarının şer’-i şerîfl e ilgili 

her ne çeşit davaları olur ise Divan-ı Hümayun’dan başka yerlerde gö-

rüşülmeyecektir. Mahkeme kararıyla zabıt tarafından alıkonulması lâzım 

gelen papazlar, keşişler ve keşişeler murahhasa tarafından alıkonacaktır.

20- Bir zımmînin kendi rızası yok iken, kimse cebren Müslüman et-

meyecektir. 

21- Kiliseye ait eşyalardan gümrük kapılarında ve iskelelerde vergi 

istenmeyecektir. 

22- Murahhasanın kendi geçimi için hasıl olan bağların mahsulleri ile 

sadaka maksadıyla zımmîlerin vere geldikleri şıra, yağ, bal ve diğer eş-

yalar getirildiğinde, iskele ve gümrük kapılarındaki eminler ve adamları, 

gümrük vergisi, baç vesaire istemeyeceklerdir. 

23- Zımmî tâifesinin senelik olarak ödemeleri lâzım gelen vergilerinin 

ödenmesinde tereddüt ettirilmeyecektir.

24- Murahhasanın ve papazların azl ve sürgün edilmesini isteyen, mü-

şir paşalardan, kadılardan ve naiplerden yazı geldiğinde işin içyüzü açığa 

çıkıp doğruluğu kesinleşmedikçe dinlenmeyecek; bu hususta ferman dahi 

çıkmış olsa itibar ve icrâ olunmayacaktır. 


131

Doç. Dr. Abdullah SAYDAM

25- Murahhasalığa tâbi yerlerdeki kilise, manastır ve ziyaretgâhlarda 

âyin icrasına ve ölülerinizi siz şöyle kaldırırsız, böyle okursuz gibi bahane-

lerle kimse müdahale etmeyecektir. 

26- Murahhasa ile adamlarının bindikleri beygir ve katırları, ulak, as-

ker ve diğerleri tarafından alınmayacaktır. 

27- Oturduğu konağa, yöneticiler tarafından misafi r  konulması için 



konak teklifi  yapılmayacaktır. 

28- Elbise ve kıyafetine kimse karışmayacak, kendilerine mahsus olan 

asasını elinde taşımasına vali, mütesellim, voyvoda, nazır, mütevelli, suba-

şı ve köy zabıtları tarafl arından engel olunmayacaktır. 

29-Murahhasa, fermanda belirtilen şartlar doğrultusunda cemaatini 

serbestçe idare edecek, bu hususta hiçbir sebeple kendisine engel çıkarıl-

mayacaktır

15

.



Burada belirtilen hükümlere riayet konusunda devletin yerel birimlere 

sık sık uyarıcı yazılar gönderdiğini ve gayrimüslimlere verilen hakların 

zayi edilmemesi konusunda yetkilileri titiz davranmaya sevk ettiği görül-

mektedir. Öte yandan genel politikaya paralel olarak Trabzon’da Erme-

nilerin yeteri kadar mektep, kilise gibi eğitim ve kültür kurumuna sahip 

oldukları, bu kurumların kendi vakıf kaynaklarına dayanarak ihtiyaç ölçü-

sünde rahip istihdam ettikleri söylenebilir (Tablo-3).

Tablo-3. Trabzon’daki sıbyan mektepleri (1286/1869)


Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling