Hazirlayanlar


Download 3.23 Mb.
Pdf ko'rish
bet4/42
Sana17.10.2017
Hajmi3.23 Mb.
#18083
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42

Yusuf HALAÇOĞLU

Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Birlikte yaşama sanatı tabiî tarihe baktığımız zaman, tarihin çeşitli ev-

relerinde büyük savaşlar meydana geldiğini görüyoruz. Özellikle, dünya 

savaşları, din savaşları, bir takım hırslarını ve egosunu tatmin etmeğe yö-

nelik savaşlar ki bunlar genelde toplumların büyük kayıplarına ve acılarına 

neden olur. Tarihte bunları görüyoruz. Ama tarihin diğer bir sayfasında ise, 

insan ve insani duyguların yine ön plana çıktığı bir anlayışı da görüyoruz. 

Ne yazık ki tarih gerçekten acılarla dolu, trajedilerle dolu. Ama tümüyle 

trajedilerle dolu değil, insanî duygularla da dolu olarak görürsünüz bunu. 

Musikiden sanata kadar yine insanlar arasındaki dayanışmadan, iyi veya 

kötü diye adlandırdığımız, sınıfl andırdığımız iyiliklere kadar değişik ya-

pılar görülür. 

Yine dünya tarihine baktığımızda imparatorlukların kurulduğunu ve 

yıkıldığını görürüz. Bütün bu çerçeve içerisinde yine toplumların bir baş-

ka toplum tarafından idare edildiğini, bazı toplumların bu idare içerisinde 

baskılar altında kaldığını, hayat hakkı tanınmadığını hatta dillerini, dinleri-

ni, kültürlerini unuttuklarını ve unutturulmaya çalışıldığını görürüz. 

Dünya tarihinde kurulmuş büyük imparatorlukların içerisinde, yapılan 

araştırmalara göre, kendi tebasından olan insanlara en iyi davranış içerisin-

de bulunan ve onlara hayat hakkı tanıyan bir imparatorluk Osmanlı İmpa-

ratorluğu olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar bu imparatorluk döneminde 

de değişik sıkıntılar yaşanmışsa da, vergi fazlalıkları dâhil olmak üzere 

veya bazı adaletsizlikler yaşanmış olmasına rağmen yine de altın çizgiyi 

en iyi yakalayan Osmanlı İmparatorluğu’dur. Bunu 100 milyona varan Os-

manlı Arşiv Belgelerinde görmemiz mümkündür. Tabiî ki Osmanlı İmpa-

ratorluğunda sadece Ermeniler değil Rumlar, Romenler, Bulgarlar, Yunan-

lılar, Sırplar, Araplar ve daha pek çok millet, ulus birlikte yaşamıştır.



liv

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

Bu dönem içerisinde biraz önce söylediğim gibi devletin idari yapısın-

daki sağlamlık veya zayıfl ık toplum üzerinde etkili olmuştur. Ben burada 

bazı hususlar üzerinde durmak istiyorum. Osmanlı Devleti’nde her şeyden 

önce Müslüman olmayan unsur Zimmî olarak veya Ehl-i Zimmet olarak 

adlandırılmıştır. Ve Ehl-i Zimmet’in karşılığı söz verme ve sözünde durma 

mal ve hayatının emniyet altına alınması anlamına gelmektedir. Zimmet 

kökünden gelmektedir. Bu çerçeve içerisinde Osmanlı Devleti merkezi 

kanunların yanı sıra yerel kanunlarda da bunların üzerinde sıkı sıkıya dur-

muştur. 

Çoğu zaman devletlerde vergi çok önemlidir. Osmanlı Devleti’nde mil-

let sisteminde tebaa-i Müslime, tebaa-i gayrimüslime olmak üzere 2 sınıfa 

ayrılmıştır millet. Bunlar içerisinde Müslim ve gayrimüslim arasındaki 

hak ve hukukun sağlanması konusunda da hemen her sancak ve kazada 

ayrıca merkezi kanunların dışında yerel kanunlar geçerli tutulmuştur. İşte 

bu kanunlarda bölgedeki mezhep farklılıkları insanların yaşayış biçimine 

göre bu kanunlar belirlenmiştir.

Meselâ gayrimüslimlerden ki bu çoğu zaman bir baskı ve farklı uygu-

lama gibi nitelendirilse de alınan cizye bazen ispence gibi farklı isimlerle 

alınan bu tür vergiler -gayrimüslimlerden alınan vergiler- aslında her bir 

toplum katmanının sorumluklarıyla bağlantılıdır. Meselâ cizye sadece eli 

iş tutan erkek ve aile sahiplerinden alınmaktadır. Kadın ve çocuklardan 

alınmayan bir vergidir. Dolayısıyla bunun karşılığı da Osmanlı Devleti’nin 

başlangıç dönemlerinde Müslüman unsurun savaşta aldıkları role karşılık 

gayrimüslimlerin asker olarak savaşa sokulmamasından kaynaklanır. Ve 

İslâm hukukuna göre de gayrimüslimlerin Osmanlı Devleti’nde baş vergisi 

olarak yanlış adlandırılmasına rağmen, emniyet ve güvenlik vergisi olarak 

adlandırılır. 

Öte yandan son dönemlere kadar adeta genelde bütün gayrimüslim 

unsurların gerek vakıf gerekse kültürel diğer uygulamaları ile ilgili de yine 

Osmanlı Devleti’nde bugün bile rastlayamadığımız uygulamalar göze 

çarpmaktadır. Meselâ ta Hz. Peygamber’den yani Hz. Muhammed’den 

itibaren süre gelen gayrimüslim vakıfl arının 1806 yıllarına kadar ki bir 

defterden rastladığım bir şey, vakıfl arın her hükümdar döneminde tec-

dit edilmiş, yenilenmiş olması aslında dini kurumlara olan saygının bir 

örneğidir. Keza ticari hayatta konulan vergilerle ilgili olarak gayri Müslim-

lerin arzu ettikleri şu kadar vergi verelim sözüne karşılık devletin aynen 

şu şekilde geçiyor, bu dahi zulm-i saliha olmağın yani açık zulüm olarak 


lv

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

adlandırılıyor. Bu şekilde olamaz, çok daha aşağı şu şekilde vergi ödenme-

si gerekir. Genel tabire göre şeklinde ifadeler var.

Şimdi böylesine güzel uygulamalar varken bunun dışında özellikle 

uzun savaşların 1699’daki Karlofça ile sonuçlanan Osmanlıların 2. Viyana 

Kuşatması sırasındaki 16 yıllık savaşların Osmanlı Devleti’nde bir dönüm 

noktası teşkil ettiği ve büyük aksaklıklara yol açtığı halk üzerine ağır ver-

giler konduğu, sadece burada tabi gayrimüslimler üzerine değil, Müslü-

manlar üzerine de ağır vergiler konduğu, sadece olağanüstü durumlarda 

alınan Avarız-ı-ı Divaniye vergilerinin ki bugün buna olağanüstü vergiler 

deniyor. Meselâ 1999 depreminden sonra telefon üzerine konan ve geçici 

olarak adlandırılan vergiler, sonra sürekli hale getirilmiştir, Avarız türün-

den vergilerdir. Bunların halk üzerine ağırlıkla konduğu ve artık sürekli 

hale getirildiğini görüyoruz ki bütün halk üzerinde bunların toplumun 

dayanışma ve uyumunu sarstığını görüyoruz. Tabi meydana gelen bu tür 

olaylar Osmanlı toplumu içerisinde dışardan bir takım etkilerin, bu toplum 

üzerindeki uyumunu da sarstığı bir gerçektir.

Eğer konuyu Ermenilere indirgeyecek olursak, ben burada konunun 

bir Ermeni Sorunu gibi algılanması düşüncesi de değilim. Aslında Erme-

ni, Osmanlı Devleti’nde sadece bir addır. Onun dışında diğer unsurların 

da aynı uygulama altında bulunduklarını söylememiz yanlış olmaz. Belki 

Ermenilerle ilgili olan konu 1915’teki tehcir olayıyla bağlantılı hale geti-

recek olursanız belki bir sorun gibi ortaya çıkabilir. Ancak yine de Ermeni 

sorunu yerine, çünkü tehcire tabi tutulanlar da dâhil olmak üzere bura-

da Ermenilerin tümünü kapsam alanına alıyor Ermeni Sorunu. Bana göre 

Cenevre’de kurulan Hınçak’ın veya Tifl is’te kurulan Taşnak örgütlerinin 

sorunu olarak değerlendirmek yerinde olacaktır. Ve her ne kadar arada 

bazı anlaşmazlıklar olsa bile Osmanlı Devleti’nde Ermenilerle yaklaşık 

600 yıllık bir beraberlikte fazla bir sorun gibi ortaya çıkacak hadiselerin 

olduğunu da söylemek mümkün değildir. Her şeye rağmen 600 yıl birlikte 

yaşayan insanların kendi dillerini, kendi kültürlerini, dinlerini muhafaza 

etmiş olmaları bile aslında toplumlar arasındaki ilişkilerin veya devleti 

yönetenlerin kendi vatandaşları olan gruplara karşı davranışı hakkında da 

bize olumlu yönde bir fi kir verebilir.

Bana göre tarihi değerlendirirken ve birlikte yaşama sanatı adı 

altındaki bir manzumeyi ortaya koyarken muhakkak çevre etkilerini, dö-

nemin psikolojik, stratejik şartlarını muhakkak gözden uzak tutmamak 

gerekir. Nitekim sorun olarak ortaya çıkarıldığı dönemlerde aslında soru-


lvi

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

nu ortaya çıkaranlar ne Türklerdir, Müslümanlardır ne de Ermenilerdir. 

Yani Osmanlı Ermenileridir. Zira 1913’e kadar yani 1. Dünya Savaşının 

başlamasından biraz öncesine kadar ki 1914 Ekiminden itibaren Osmanlı 

Devleti I. Dünya Savaşı’na girmiştir, o tarihe kadar bütün Avrupa ülkele-

ri ve Rusya konsolosları Anadolu’da bulunmaktadır. Onların raporlarına 

baktığımızda mesela 1913’te Van Rus Konsolos Vekili Temre’nin 

raporlarına baktığımızda şöyle söylüyor. “Aslında Müslümanlarla Erme-

niler arasında hiçbir sorun yoktur. Gayet uyum içerisinde yaşamaktadırlar. 

Ancak komiteler her pazar kilisede Ermenileri toplamakta, onlara nutu-

klar atmakta, Osmanlı Devleti’ne karşı  kışkırtmakta ve para toplama 

çabası içinde olmaktalar ve karşı  çıkanları da ölümle tehdit etmekteler” 

diye ifade ediyor ki bu gizli olarak okunduktan sonra derhal yakılmasını 

istediği bir rapordan bir parça. Aslında onlar da bunu teyit ediyorlar. Fakat 

gördüğümüz kadarıyla yine onların raporlarında Osmanlı güvenlik kuv-

vetlerinin komitelerle ilgili yaptıkları baskınlarda yakalananlar arasında 

Ermeni olmayan Rus tebaasından olan kişilere de rastlanmaktadır. 

Keza gerek İstanbul’daki ilk olaylar biliyorsunuz ki 1895’ten itibaren 

çıkmıştır. Ondan önceki dönemde yani 1877-78 Osmanlı Rus Savaşı önce-

sinde böyle açık ve net isyan veya olaylar yoktur. 1878’de Karahaç Cemi-

yeti adıyla sadece Anadolu’da bir cemiyet kurulmuştur Van’da. Ama onun 

ötesinde Hınçak ve Taşnak’tan ihtilal yoluyla bir bağımsız devlet kurmak 

peşinde olduklarını da beyan eden bu grupların Anadolu’daki hareketleri ki 

1889’da Taşnak kurulmuştur ve 1895’te de ilk isyan hareketleri doğmuştur 

Van’da ve Sason’da. Dolayısıyla bu olayların bu şekilde aslında birlikte 

yaşama olayında da bir darbe olmuştur. 

Tabiî 15 dakikada her şeyi konuşmak mümkün değil. Ama şurasını söy-

leyim, iyi niyetin bir göstergesi olması açısından tehcire tabi tutulan Erme-

nilerin yollarda veya gittikleri yerlerde gerek açlıktan gerekse hastalıktan 

çoğu bu şekilde olmak üzere kayıplara uğradıkları ama bunun ötesinde 

bir takım çetelerin baskınlarına uğrayarak katledildiklerini biliyoruz. Buna 

karşılık Osmanlı Devleti de bizzat Talat Paşa’nın imzasıyla 1763 kişinin 

Divan-ı Harbe verildiğini bunlardan 67 kişinin idama mahkûm edildiğini 

ve tasdik edilip infaz edildiğini, 524 kişinin hapse atıldığını, 68 kişinin 

ağırlaştırılmış bugünkü tabirle hücre cezasına çarptırıldığını yani Kalabent 

olarak adlandırılıyor, ifade edebilirim.

Dolayısıyla biz burada bu konuyu da değerlendirirken ki sorunun 

temelinde bu yatıyor, ben tarih okudum. İstanbul Üniversitesi’nde tarih 


lvii

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

okuduğum zaman bile bilmiyordum bu konuyu açık söyleyeyim hiç bize 

gösterilmedi. Adeta Türkiye unutmaya başlamıştı, unutulmaya yüz tutmuştu 

ama maalesef Diaspora’nın Taşnak ve Hınçak Grupları bu konuyu günde-

me getirmek suretiyle maalesef 2 toplum arasında tekrar kine doğru giden 

bir olayı başlatmıştır. Bence zannediyorum ki değerli Patrik Hazretlerinin 

az önceki konuşmasıyla da eğer birleştirecek olursak bizlerin birlikte ha-

reket etmeleri, konuşmaları ve birlikte mücadele vermemiz zannediyorum 

ki önemli unsur olacaktır. Zira ben özellikle şunu söyleyeyim her ne ka-

dar Ermeni cemaati azınlık statüsünde Lozan’a göre telakki edilmiş olsa 

da ben bunun böyle olmasını bir insan olarak kendime yediremiyorum. 

Çünkü o insanlar da yani Ermeni vatandaşlarımız da bizim gibi bu ülkede 

doğmuşlardır, bu ülkede yaşamaktadırlar, bizim gibi askere gitmektedirler. 

Dolayısıyla onlar bu ülkenin aslî unsurudur. Türkiye Cumhuriyeti’nde he-

pimiz kardeş olarak yaşamaya devam edeceğiz. Dolayısıyla tıpkı 1914’te 

olduğu gibi bir takım oyunlara gelmeden birlikte hareket ederek bu sorunu 

çözmemiz mümkün olabilir diye düşünüyorum.

Hepinize Saygılar Sunuyorum…

Mehmet SARAY

Muhterem Hanımlar, Beyler sevgili gençler ve basının kıymetli men-

supları, ben sevgili Yusuf hocanın fevkalade gerçeklere dayanan ılımlı ko-

nuşmasının yanı sıra bazı tarihi gerçekleri de özellikle burada bu konulara 

girmiş ve tebliğ verecek olan genç bilim adamlarının dikkatlerine sunmak 

istiyorum. Nedir bu gerçekler? Anadolu topraklarında hiçbir kavim ve 

hiçbir halk Ermeniler kadar rahat ve huzur içerisinde yaşamamıştır. Türk 

idaresinin gerçeği budur. Türkler de dâhil biz Türklerden daha iyi hayat 

şartlarına sahiplerdir. Fakat asrın başında, 20. asrın başında dostlarımız, 

konuşmalarda bahsedildi, Rusya’sı, İngiltere’si, Fransa’sı, bağışlayın san-

ki babalarından bir mal mülk kalmış gibi, Anadolu topraklarını paylaştı-

lar. Türklerin asırlar boyu yan yana iç içe yaşadığı Rum olsun, Yunanlı 

olsun ve bilhassa Ermeni cemaatini de af buyurun Türk halkının üzerine 

saldılar. Olay budur. Ve Türk milleti geçirdiği son asrın büyük acılarına, 

yokluklarına rağmen, bir yaşama mücadelesi verdi. Hayatını müdafaa etti. 

Bu amansız saldırıya karşı. Ve yurdunu korudu. İstiklal harbi denen konu 

budur. Bu gerçeği lütfen unutmayalım. Şimdi bu olaylar başlamadan ev-

vel Avrupa ülkelerinde muazzam bir kampanya, Müslüman Türkler, Hı-

ristiyan halkları katlediyor, zulmediyor. Atatürk isyan ediyor. “ milletimiz 


lviii

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

hakkında söylenenler bütünüyle iftiradır. Milletimizin zalim olduğu iddiası 

baştanbaşa yalandır. Hiçbir millet, milletimizden daha çok yabancı unsur-

ların inanç ve adetlerine riayet etmemiştir hatta denebilir ki başka dinlere 

mensup olanların dinine ve milliyetine riayetkâr olan yegâne millet bizim 

milletimizdir. Bunlar Atatürk’ün sözleridir. Derken ben bunları okuduk-

tan sonra, Türklerde Dinî ve Kültürel Hoşgörü kitabını yazmıştım. Şimdi 

muhterem hanımlar beyler, Türk insanının hayata bakış tarzını ve Türk 

devlet adamlarının idare şeklini ortaya koyan, İngilizlerin Magnacartasına 

benzeyen, Türklerin Türk Töresi vardır. Bunun belirli prensipleri vardır. 

Adalet, eşitlik, hoşgörü ve insan sevgisidir. Şimdi Türk devleti, devlet ida-

recileri, bu görüşler çerçevesinde, kendi öz evladına, halkından birisine, 

bizimle birlikte o topraklarda yaşayan hangi milletten, hangi dinden olursa 

olsun, o insanlara eşit davranmıştır, adile davranmıştır, hoşgörüyle davran-

mıştır, Sevgili Yusuf hocanın Osmanlı çağında bahsettiği bu şey, asırların 

öncesinden devam edip gelen bir olaydır. Şurada hemen izninizle Prof. Dr. 

Downloop’un eserinden bir alıntı yapacağım. Hazar Hakanlığında Diyor 

ki; Hazar hükümdarının başkenti Hanbalık, o zaman ki Etil şimdiki Vol-

ga nehrinin kıyısında kurulmuş bir şehirdi. Burada Müslümanların camisi 

katedral şeklinde olup, pek çok minaresi ve müezzini bulunuyordu. Diğer 

dinlere mensup insanlarında ibadethaneleri mevcut idi. Ve onlarda serbest-

çe ibadethanelerini yapıyorlardı. Bir gün, 922 yılının başlarında, Müslü-

manların Yahudilere ait bir sinagog’u tahrip ettikleri haberini alan Hazar 

hakanı, bu yapan Müslümanları derhal mahkemeye çıkarıp, yargılayıp, 

idam etti. Ve camilerin de bir minaresini yıktırmış. Bununla da yetinmeyen 

hükümdar, böyle bir olayın tekrarı halinde, Müslümanların camilerinin yı-

kılacağını söylüyor. Türklerin devlet anlayışı, insana, başka dinlere sevgisi 

saygısı budur beyler. Bunu, tarihin başından günümüze kadar, bugünde 

ben değiştiği kanaatinde değilim. 

Kıymetli dostum Mutafyan cenapları, tabi bir taraftan Ermenistan’ın 

baskısı altında, açık söylüyorum, hep açık konuşmuşumdur, bir taraftan 

diasporasının, ama o yüreklilikle doğru bildiklerini söylüyor. Ve Ermeni 

cemaati sıkıntılar içinde oldu. Ben bugünkü kıymetli dostlarımın Ermeni 

cemaatimin, sosyo-kültürel ekonomik problemleri üzerinde, doktora tezi 

yaptıran insanım. Ve sevgili talebem Cafer Ulubey’ de burada olması la-

zım. Konuyu şey yapardı. Ama cemaatten o günlerde, bundan 10 sene ev-

veldi bu olay, bir papalık vardı, bugünkü o cesur açılımınızı ben o zaman 

göremedim Mutafyan Bey. Ve o sıkıntılarınızı hissetmiştim. Ama şimdi 

doğruları söylüyorsunuz. Şimdi ben hızla ilerleyeceğim. Niçin bu göç olayı 



lix

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

oldu. Bakınız, Ruslarla işbirliği halinde. Ben hemen Atatürk’ün şu cümle-

sini okuyum: “Çarlık’ın hizmetinde bulunan Taşnak Komitesi, askerî bir-

liklerimizin gerisinde bulunan Ermeni ahalisini isyan ettirmişti. Düşmanın 

sayı ve malzeme üstünlüğü karşısında çekilmeye mecbur kaldığımız için, 

kendimizi daima iki ateş arasında kalmış gibi görüyorduk. İkmal ve yara-

lı konvoylarımız acımasız bir şekilde katlediliyor, gerimizdeki köprüler 

ve yollar tahrip ediliyor. Ve Türk köylerinde terör hüküm sürüyordu…” 

diye devam ediyor. Türk Devleti toparlanıp bunu yapanları yok edebilirdi. 

Böyle bir şey asla olmadı. Ve ne oldu? En ehvenişer, insan hayatına değer 

veren olay, bu insanlar emniyet tedbirleri alınarak, o zaman ki Türk devle-

tinin bir vilayeti olan Suriye ve Lübnan tarafl arına nakledilmiştir. Olay bu-

dur. Üzüntüler, ölümler olmadı mı? oldu. Türk ordusu 1912 yılından 1922 

yılına kadar bu hastalıklardan, soğuktan, diğer sebeplerden tabi afetlerden 

dolayı 500.000 kayıp vermiştir. Ve Ermeni dostlarımızda burada kayıplar 

verdi. Bunu ne kimse inkâr ediyor ne de yadsıyor. Ama bunu abartmaya 

da hiç gerek yok. Ve bunlar dönmüştür. Bu güzel topraklara Kayseri’ye 

döndü. Tehcirden geri gelenler. Konya’ya döndü. Ama durmadı. İtilaf dev-

letleri Fransızlar ve İngilizler buradaki insanları aldılar, Çukurova mace-

rasına sürüklediler. Size orda Kilikya Ermeni Krallığı kuduracağız diye. 

Keşke dürüst davransalar? Ama bu dürüst değiller. İngilizler petrol bölge-

sine Fransızları sokmamak için, Adana’nın pamuk üretimini ortaya attılar. 

Sizin tekstil sanayiniz için güzel bir yer burası. Gelin siz burayı kontrol 

edin, olay bundan ibarettir. Ve ben güney vilayetlerine gittim. Orada ya-

şanan dramları yeterince gördüm. Oralardan bahsetmeyeceğim. Fransız-

lar yaptıkları hatayı anlarlar, geri çekilirler. Bir dönemin aydını vardır. 

Franklin Buyon. Atatürk’ü seven bir insan. Ve derki “Paşam siz büyüklük 

yaptınız, Fransa hatasını anladı. 1921 başlarında Ankara Antantı imzalan-

dı. Bizimkilerin kullandığı, bakınız ifadeye bakınız, burada metin verir. 

Ermenilerin Anadolu topraklarında kalmasına izin verin. Atatürk cevaben 

derki “Mösyö onlar zaten bizim vatandaşımız. Biz onlara nasıl git deriz. 

Elbette kalacaklardır.” Franklin Buyon sevinerek bu müjdeyi vermek için 

Çukurova’daki Ermeni Cemaatine gider. Ve derki “böyle böyle. Mustafa 

Kemal Paşa kalmanızı istiyor. Bakınız arkadaşlar. Cemaat liderleri derki 

“Teşekkür ederiz. Bizim için iyilik yapmak istiyorsanız, artık bizi himaye 

etmeyiniz. Eğer siz ve sizin Adana’ya gönderdiğiniz generalleriniz, hükü-

met memurlarınız bizi bu şekilde aldatmış olmasalar ve bu ümidi vermese-

lerdi, bizi bir takım tatlı emeller arkasında koşturacak, teşvik edecek söyler 

söylemeselerdi, biz de Türkler karşısında alnı açık gezecektik. Siz bizi o 



lx

HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER

kadar kötü yollara sürüklediniz ve biz Türk halkına bu bölgede o kadar kö-

tülükler yaptık ki, şimdi bu topraklarda kalıpta “merhaba komşu demeye” 

yüzümüz yoktur. Demek ki aldatılan Ermeni dostlarımızda da bir insanlık 

dururu var. “Biz bu acıyla bu toprakları terk ediyoruz.”diyor.

Muhterem hanımlar beyler, Türk devleti ve milleti, Ermeni kardeş-

lerimizi ve vatandaşlarımızı ne soykırıma uğrattı ne de etnik temizliğe. 

Bunun bütün belgeleri ortadadır. Ben bu gerçekleri bilerek hareket edelim 

diyorum. Değerlendirmeleri buna göre yapalım. Ve bu konuda çalışan pek 

çok genç bilim adamları henüz ortada yokken, bakımız, rahmetli büyü-

ğüm Kamuran İnan beyle, Ankara’da uluslar arası bir toplantı sonunda, bir 

grup Ermeni Profesör davet etmiştik, onlardan Profesör Maraşlıyan,bizden 

de bendeniz ve Selahi Sonyel Hoca özel bir toplantı yaptık, tartıştık. Ben 

kendisine dedim ki aynen okuyorum. “I. Dünya harbinin propagandaya 

yönelik malzemesini kullanarak, olayları izah şeklinden vazgeçin. Gelin 

bir ortak heyet oluşturalım. Bu heyet Türk, Ermeni, İngiliz, Fransız, Ame-

rikan ve Alman arşivlerinde çalışsın. İlgili belgeleri toplasın. Bu belgeler 

ne netice veriyorsa, biz bu neticeyi kabule razıyız.” dedim. Ama diaspora 

bu genç Ermeni profesörünü baskıya aldı, bizimle irtibat kurmadı. Sevgili 

Yusuf hoca ile aynı şekilde irtibat kuranları baskıya aldılar. Biz her zaman 

açığız, her zaman diyaloga açığız. Ben siz bir olayı daha anlatarak sözleri-

me son vermek istiyorum. Şimdi ben İngiltere’de okudum. Hight Parck’ın 

üst kısmında Lengister Gate istasyonu vardır. Onun arkasında doktora öğ-

rencilerinin kaldığı St. Linyang Person adlı bir yurt vardır. Orada benim 

Artin Amcam vardır. Kızı bir İngiliz’e gönül kaptırmış, Türk Ermenisi. Ve 

o da kızının peşinden  İngiltere’ye nakletmiş, bizim orda aşçımızdı. Biz 

bununla bir dostluk geliştirdik, bana her gün gelip “Mehmet Bey size ne 

iyilik yapayım? Söyleyin.”derdi. Böyle bir dost insan, can insan. Ve çok 

güzel günlerimiz geçti. Ben İstanbul’a geldiğimde arşiv çalışmasına veya 

tatil için, ilk işim, o rakıyı severdi, onun rakısını alır çantama koyar, ondan 

sonra oraya dönerdim. Şimdi bu güzellikleri unutmak mümkün mü? Peki, 

hata nerede? Biz hata nerede yaptık? Sayın Mutafyan Patrik cenaplarının 

kaynaklar ortadadır. Bunları biz Yusuf Hocanın başlattığı güzel bir şekilde 

devam ettiriyor, bendeniz Atatürk Araştırma Merkezi’nde başlattım devam 

ediyoruz. Ve biz bunları ortaya koyacağız. Ama Ermeni dostlarımızdan da 

adım atılmasını istiyoruz. Sadece biz gelin, buyurun, ortaklaşa bu işleri 

halledelim diyoruz. Ama dostlarımızdan bir adım gelmiyor. Sizlerin son 

yıllarda, bağışlayın, ifademi aynen söylüyorum, son yıllarda bu yiğit çıkı-

şınız, bizlere ümit veriyor. İnşallah akıl, mantık, izan sahibi yerlerde yankı 



lxi

AÇILIŞ ve PROTOKOL KONUŞMALARI

bulacak ve birlikteliği biz yürüteceğiz. Ben tam 4 doktora tezi yaptırdım. 

2 tanede benim doçentlerim, profesörlerim İstanbul’da yapıyor. Ermeni 

kardeşlerimin Türk kültür hayatına, sanat hayatına, mimarisine, iç ve dış 

ticaret hayatına katkıları, maliyesine anlatamayacağım kadar güzelliklerle 

dolu. Biz geldik o tehcir olayına, kavga olayına. Hâlbuki kardeşim o kav-

gayı çıkaran, bu işi yaptıran Rus’tur, İngiliz’dir, Fransız’dır. Ve şimdi son 

söz olarak şunu söylüyorum. Azerbaycan’da Ruslar, bugünkü Ermeni hü-

kümetine destek vererek, kardeş Azerbaycan’ın 1/5 ülkesini işgal ettirdiler. 

Devletlerarası hukuk çiğnenerek yapıldı bu. Ve 1 milyonun üzerinde insan, 

ben 2 defa gittim Bakü’ye ağlayarak ayrıldım. O barakalarda yaşıyor 13 

yıldır. Kimse bunlardan bahsetmiyor. Dürüst olalım. İğne çuvaldız emsali 

birbirimize batıralım. Bütün bu meseleleri birlikte halledelim. Hallolma-

yacak bir şey yok. Ben Türk insanını Ermeni’den bir alıp vereceği oldu-

ğunu hiç düşünemem. Ermeninin de masum, iyi ve güzel olduğunu düşü-

nerek, aynı şekilde düşüneceğini biliyorum. Ancak bu Ermeni diasporası 

felaketini durdurmamız lazım. Ve onun ekseninde giden Sayın Koçaryan 

ve adamlarının bu asla barış istemeyen tavırlarını da kırmamız lazım. Bun-

ları eğer biz müştereken yaparsak, inanıyorum güzel bir mesafe kat ederiz. 

Dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.


Download 3.23 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling