Hazirlayanlar
Kaynaklar Arşiv Vesikaları
Download 3.23 Mb. Pdf ko'rish
|
- Bu sahifa navigatsiya:
- Tetkik Eserler
- Toplam 125 121
Kaynaklar Arşiv Vesikaları 1-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA); Tapu Tahrir Defteri, No: 69. Mühimme Defteri, No: 5. İrade-Hariciye, Belge No: 10262. 2-Tarsus Şer’iye Sicilleri; Defter No: 319, 322, 330, 331
Açıkses, Erdal, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001 Akgündüz, Ahmet -Yaşar Baş-Rahmi Tekin-Osman Kaşıkcı, Arşiv Belgeleri Işığında Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf, İstanbul 1993 Bilgili, Ali Sinan, Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Ankara 2001 Çetin, Osman, Osmanlı, Yeni Türkiye, C.IV, Ankara 1999 Göksel, Burhan, “Meşrutiyet Öncesi ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri”, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985 Göyünç, Nejat, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983 Gürün, Kâmuran, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I, Ankara 1998 İlter, Erdal, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Ankara 1995
__________, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001 Kırmızı, Abdülhamit, “Son Dönemde Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Ermeniler”, Ermeni Araştırmaları, Kış 2003, C.II, Sayı 8 Küçük, Abdurrahman, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997 Oğuzoğlu, Yusuf, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985 Sarınay, Yusuf, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2002, C.II, Sayı 7 Sezer, Ayten, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001 Sürmeli, Serpil, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildiriler, C.I, Ankara 2003
Tozlu, Necmettin, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001
Uras, Esat, The Armenians in History and The Armanian Question, İstanbul 1988 Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965 XIX. YÜZYILIN İLK YARISINDA TRABZON’DA ERMENİ NÜFUS VE CEMAATLER ARASI İLİŞKİLER Doç. Dr. Abdullah SAYDAM Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi E-mail: asaydam@erciyes.edu.tr; Tel: 0 352 437 32 06/37000, 37100
Özet XIX. yüzyıl başlarında Trabzon’da hatırı sayılır miktarda Er- meni nüfus bulunmaktaydı. Fransız İhtilâli ile yayılan fi kir- lerin tedricen Osmanlı vatandaşlarını etkilemeye başladığı bir süreçte Ermenilerin ilk zamanlarda bu tür fi kirlere me- safeli davrandıkları görülmektedir. Buna karşılık Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerle ilgili politika değişikliklerinin görüldüğü II. Mahmut döneminin sonları ile Tanzimat’ın ilk yıllarında yeni anlayışların uygulama alanına sokulduğu da dikkat çekmektedir. Tebliğimizde, Osmanlı sosyal haya- tında eski ile yeni arasındaki değişimin gerçekleştirilmeye çalışıldığı bu dönemde, Trabzon’da yaşayan Ermenilerin gündelik hayatı, özellikle aile hayatı ve diğer cemaatler ile ilişkilerinin hangi düzeyde olduğu üzerinde durulmaktadır. Araştırmanın ana kaynağını döneme ait Trabzon şer’iye si- cilleri ve Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri ile Trabzon’u ziyaret eden seyyahların anlattıkları oluşturmaktadır.
117 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM Giriş Osmanlı Devleti’nin, tâbiiyeti altında bulunan oldukça farklı din ve mezhebe bağlı toplulukları Millet Sistemi denilen bir usûlle idare ettiği bilinmektedir. Trabzon’daki gayrimüslimlerin, özelde ise Ermenilerin ida- resi de bu genel ilkeler doğrultusunda yürütülmekteydi. Bu yüzden tebli- ğimizde genel teorik kuralları tekrarlamak yerine Osmanlı Devleti’nin bu önemli vilâyetinde, özellikle merkez sancakta Ermeniler ile diğer cemaat- ler arasındaki ilişkileri, yaşanmış olaylardan hareketle anlatacağız. Araştır- manın asıl kaynağını Trabzon şer’iye sicilleri oluşturmaktadır. Zira XIX. yüzyılın ilk yarısında kadıların halâ, hem adlî hem de idarî fonksiyonları olup bütün işlemler mahkeme sicillerine geçirilmekteydi. Dolayısıyla Er- menilerin de rutin dışı işlerinin kaynaklarına en iyi buralarda rastlamamız mümkündür. İncelediğimiz dönemde nüfus sayımlarının, çok sağlıklı yapılmama- sına rağmen, yine de bölgenin genel demografi k yapısı hakkında bilgi edinmemize yardımcı olduğu söylenebilir. Sultan II. Mahmud döneminde yapılmaya başlanan ve genel amacı; askerlik yapmaya elverişli Müslüman erkeklerin sayısının tespiti ile vergi alımında adaletin gözetilmesi olan bu nüfus sayımında, maksada paralel olarak sadece erkek nüfusun yazıldığını görmekteyiz 1 . Trabzon vilâyetinde nüfus yazımını gerçekleştirmek üzere 1 Bu ilk nüfus sayımına dair geniş bilgi için bkz. Enver Ziya Karal, Osmanlı İmparatorluğu’nda İlk Nüfus Sayımı, 1831, Ankara 1997. 118 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER merkezden Hacegân-ı Divan-ı Hümayun’dan ve Sadrazam kethüdası kâti- bi Tuğrakeş Edhem Efendi tayin edilmiştir. Nüfus kayıt işlemlerinin usûl ve esasları hakkında Trabzon valisi Osman Paşa ile diğer yetkililere hita- ben gönderilen Evail-i Rebiyülahir 1250 (Temmuz 1834 ortaları) tarihli fermanda şunlar anlatılmaktadır 2 : Gerek vergi gerekse cizye toplanması meselesinden dolayı meydana gelen haksızlıkların sona erdirilmesi ve daha adaletli bir sistemin kurulma- sı Padişah’ın öteden beri arzu ettiği bir durumdur. Daha önceleri bununla ilgili olarak bazı teşebbüslerde bulunulmuş ise de seferler münasebetiyle düzenleme yapılamamıştır. Savaşların bitmesiyle birlikte bu husus yeni- den gündeme alındı. Bununla ilgili olarak İstanbul’da toplanan mecliste vergi miktarlarının hafi fl etilmesi ve cizye evrakının da her bir reayanın tahammülüne göre üç kademe üzerinden belirlenmesi uygun görülmüştür. Her bir kasaba ve köyde bulunan küçük büyük Müslüman ve gayrimüsli- min kaydedilmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Böylece muhtelif bölgele- re memurlar tayiniyle nüfuslar yazılmış ise de Trabzon sancağı dahilinde olan kazalar şimdiye kadar tahrir olunamamıştır. Ferman gereğince vilâyette nüfus sayımı yapılmış, ayrıca doğum, ölüm, başka memlekete gitme veya başka yerden Trabzon’a gelme gibi sebeplerle nüfusta meydana gelen değişimin güncellenebilmesi için bir nüfus nazırlığı teşekkül ettirilmiş, 5 Cemaziyelahir 1252 (17 Eylül 1836) tarihli vali kaimmakamı Memiş Paşa’nın buyrultusuyla Trabzon ve Gönye nüfus nazırlığına, şehrin önde gelen bilim adamı ve hukukçularından Mah- mud Kâşif Efendi atanmıştır 3 . Yapılan bu sayıma göre Canik sancağı hariç olmak üzere Trabzon vilâ- yetinin nüfusu hakkındaki bilgiler Tablo-1’de gösterilmiştir. 2 Trabzon Şer’iye Sicilleri (TŞS), 1963, 32/b-33/b. Fermanda da belirtildiği üzere nüfus sayı- mı Trabzon’da gecikmiş olup, Karal’ın yukarıda belirtilen eserinde, muhtemelen bütünlük oluşturması maksadıyla Trabzon sayımı da diğer vilâyetlerle birlikte zikredilmiş, böylelikle bu sayımın da diğerleriyle aynı tarihte yapıldığı gibi bir görüntü ortaya çıkmıştır. 3 TŞŞ, 1964, s.20/b. 119 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM Tablo-1. 1250 (1834) nüfus sayımına göre Trabzon sancağının nüfusu Kaza Müslüman erkek nüfus Cizye mükellefi gayrimüslim Trabzon merkez kazası 6 300 Vakfıkebir ve sagir kazası 5 962 Polathane kazası 8 432 Yorma (Yumrenek) 6 755 Tonya kazası 1 910 Sürmene
12 985 Of 18 940 Gönye sancağına bağlı kazalar 20 532
Rize ve Hemşin kazaları 30 547
Giresun ve Keşap 8 785
Görele kazası 3 973
Canik dışında kalan Trabzon kazaları 11 431
Toplam 125 121 Canik sancağı kazaları 40 935 14 803
Toplam 166 056 26 234
Kaynak: Karal, İlk Nüfus Sayımı, 1931, s.177. İlk nüfus sayımında sadece erkeklerin sayılması ve gayrimüslimlerin topluca zikredilmesi yüzünden tebliğimize konu olan dönemde Trabzon’da yaşayan Ermeni sayısını sağlıklı şekilde tespit edememekteyiz. Ancak bir fi kir edinebilmemiz için bu döneme yakın yıllara ait veriler kullan- mak mümkündür. İncelediğimiz döneme en yakın nüfus istatistiklerini 1286/1869 yılına ait Trabzon vilâyet sâlnamesinden elde etmekteyiz 4 . Bu sâlnameye dayanarak hazırladığımız Tablo-2’deki bilgilerden hareketle Gregorian ve Katolik Ermenilerin toplam nüfus içindeki oranı % 4’ten az- dır. 4 Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, Trabzon 1286. 120 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Tablo.2 Trabzon kaza ve nahiyelerinin nüfus yapısı (1286/1869) Trabzon sancağı Kaza ve nahiye adı Köy
sayısı Hane
(gm) Hane
(m) Hane
yekûn Erkek
nüfus Katolik
Ermeni Rum
İslâm Yekûn
Trabzon şehir merkezi - 1 524 2 624 4 148
397 1 254
1 776 5 753
9 180 Akçaabad nahiyesi 95 1 046
3 316 4 362
- 1 385
2 433 12 835
16 653 Yomra ile Vakfısagir nahiyesi 52 1161 2 214 3 375
- 1 514
2 455 7 512
11 485 Maçka nahiyesi 60 1 906
1 627 3 533
- 276
6 307 4 774
11 357 Tonya ile Vakfıkebir nahiyesi 106
- 4 058
4 058 - - - 15 711
15 711 Giresun kazası 35 679
1 937 2 616
- 225
2 866 6 809
9 900 Akköy nahiyesi 31 595
2 042 7 627
- 38 1 300 6 556 7 894
Keşap nahiyesi 31 206 1 577 1 872
- - 990 6 376 7 366
Bucak kazası 55 933 2 511 3 444
- 1 445
2 299 7 663
11 407 Ulubey ile Hapsemana nahiyesi 85 193 2 011 2 503
- 808
1 221 6 136
8 165 Aybastı nahiyesi 37 143
983 1 126
- - 630 3 677 4 307
Perşembe nahiyesi 41 105 1 486 1 591
- 294
149 5 323
5 766 Rize kazası 126 76
6 795 - - 209 26 965
27 124 Kuraiseba 24 -
1 703 - - - 5 765
5 765 Tirebolu kazası 79 140
4 557 4 897
- 205
1 707 6 346
8 258 Görele nahiyesi 54 13
1 644 - 32 - 9 285
9 317 Of kazası 108 88
6 088 - - 358 22 825
23 183 Sürmene nahiyesi 63 612
4 530 5 142
- 89 1 823 15 353 17 265
Toplam 1 082
10 519 52 846
63 365 397
7 565 26 523
175 664 210 149
Gümüşhane sancağı Kaza ve nahiye adı Köy sayısı
Hane (gm)
Hane (m)
Hane yekûn
Erkek nüfus
Katolik Ermeni
Rum İslâm
Yekûn Gümüşhane kazası merkezi 31 730 1 312 2 042
- 567
820 3 240
4 627 121 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM Kokas (Kavkas) nahiyesi
36 200
820 1 020
- 329
213 1 189
1 731 Yağmurdere nahiyesi 17 -
300 - - - 514
514 Kelkit kazası 63 470
2 698 3 168
- 61 744 7 258 8 063
Şiran nahiyesi 96 152 1 077 1 229
- - 621 13 991 4 612
Torul kazası 74 4 300 2 500 6 800
- 90 8 700 4 238 13 028
Kürtün nahiyesi 49 219 1 600 1 819
- - 657 5 087 5 744
Toplam 366
6 071 10 307
16 378 - 1 047 11 755 25 517
38 319 Canik sancağı Kaza ve nahiye adı Köy
sayısı Hane
(gm) Hane
(m) Hane
yekûn Erkek
nüfus Katolik
Ermeni Rum
İslâm Yekûn
Maden-i Kâbi ile birlikte Samsun kazası 100 2 910
2 220 5 130
- 61 12 677 6 379 19 117
Kavak nahiyesi 77 116 1 840 1 956
- 10 562 5 609 6 181
Ünye kazası 71 880 3 324 4 203
- 1 253
1 501 10 972
13 726 Fatsa nahiyesi 87 142
2 912 3 054
- 292
284 10 717
11 293 Bolaman nahiyesi 42 136
1 144 1 280
- 164
400 3 940
45 041 Karakuş nahiyesi 35 -
758 - - - 3 509
3 509 Niksar nahiyesi 116 295
2 020 2 315
- 665
648 6 637
7 950 Bafra kazası 119 1 559
3 010 4 569
- 243
6 731 10 774
17 748 Alaçam nahiyesi 41 361
1 386 1 747
- - 853 4 564 5 417
Çarşamba kazası 119
1 586 7 614
9 200 - 4 034 1 356 26 763
32 153 Terme nahiyesi 55 149
2 940 3 085
- 669
107 9 681
10 457 Toplam
862 8 134
29 167 37 301
- 7 391
25 119 99 545
132 055 Lazistan sancağı Kaza ve nahiye adı Köy
sayısı Hane
(gm) Hane
(m) Hane
yekûn Erkek
nüfus Katolik
Ermeni Rum
İslâm Yekûn
Batum kazası 26 50 1 370 1 420
- - 41 4 206 4 247
Çürüksu nahiyesi 16 - 1 382 1 382
- - - 3 518 3 518
122 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER Acara-i Sufl a nahiyesi 34 - 1 926 1 926
- - - 5 131 5 131
Acara-i Ulyâ nahiyesi 20 - 1 827 1 827
- - - 5 799 5 799
Livana kazası 73 378 4 689 5 067
1 261 308
- 16 373
17 942 Maçahel nahiyesi 26 -
1 309 - - - 2 955
2 955 Arhavi nahiyesi 34 -
2 288 - - - 6 521
6 521 Hopa nahiyesi 23 -
1 261 - - - 4 496
4 496 Gönye nahiyesi 20 -
1 533 - - - 5 547
5 547 Atina nahiyesi 26 -
2 346 - - - 4 119
4 119 Hemşin nahiyesi 32 24
1 567 - 88 - 5 869
5 957 Toplam
330 452
21 474 21 926
1 261 396
41 64 534
66 232 GENEL TOPLAM 2 640 25 176
113 794 138 970
1 658 16 399
63 438 365 260
446 755 Kaynak: Trabzon Vilâyet Sâlnamesi, 1286, s.64-67. Bu noktada tartışılması gereken ilk husus devletin resmî kayıtlarının güvenilirlik derecesidir. Resmî kayıtlara mutlak surette güvenmemizi en- gelleyen teknik hususlar bulunmaktadır. Özellikle isimlerinin resmî ka- yıtlara geçmesini engellemek maksadıyla ahali arasında bazı gayrikanunî yollara başvuranlar bulunmaktaydı. Devletin temel politikası da kayıtlara geçmeyen tek bir ferdin kalmaması idi. Nitekim Evail-i Rebiülahir 1250 (Temmuz 1834 ortaları) tarihinde yollanan nüfus sayımı ile ilgili fermanda tek bir ferdin dahi gizletilmemesi, bu konuda ihmalkârlığı olanların şid- detle cezalandırılacakları ifade edilmekteydi. Resmî politikanın bu derece titizlikle ifade edilmesine rağmen, bazı kişilerin yerini yurdunu terk etmek, rüşvet veya iltimas gibi yollarla böyle bir kanunsuzluğu gerçekleştirmiş olabileceği her zaman ileri sürülebilir. Yalnız burada devletin herhangi bir cemaatin nüfusunu gizletmeye yönelik bilinçli ve farklı niyetlere dayalı bir politikası olmadığını açıklıkla söyleyebiliriz. Zira Müslümanlar için askerlik ve vergi, gayrimüslimler için de vergi meseleleri açısından gerçek nüfus bilgilerinin bilinmesi daima büyük önem taşımaktaydı. Devrin gözlemcileri de Trabzon’daki nüfusun ezici ölçüde Müslü- man çoğunluğuna dayandığını belirtmektedirler. Nitekim Fallmerayer, 1840’larda gördüğü Trabzon’u koyu Türk şehri olarak nitelendirdikten sonra, ziyaret ettiği din adamlarından aldığı bilgiye göre şehrin nüfusu 123 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM hakkında bazı bilgiler vermektedir. Verdiği bilgilerin özellikle Hıristiyan- lar ile ilgili kısmının güvenilir olduğunu onun şu ifadeleri göstermektedir: Metropoldeki her ‘Romalı’ evin nereli olduğunu, gücünün ne kadar oldu- ğunu, zenginlik derecesinin, mesleğinin ne olduğunu ve kiliseye ne derece sıcak baktığını Trabzon’daki başpiskopos da kesin olarak belirtebilecek durumdaydı. Hıristiyan Trabzon’un Türklerden önceki sakinlerinden bir aile bile kalmadığını söylüyor, şimdiki 400 aileyse Akçaabat, Sürmene, Of, Rize, Tirebolu, Giresun gibi komşu yerlerden ve özellikle de dağlarda bü- yük ölçüde Hıristiyan kalmış olan Kaldiya’dan peyderpey şehre gelmiş. Bu aileler göç zamanına ilişkin anıları gibi ilk memleketlerine ait anılarını da babadan oğula aktararak her yerde muhafaza etmişlermiş; her aile nere- den geldiğini biliyormuş, ancak hiçbiri Trabzon’da kaldığı iki yüzyıldan daha gerilere gitmiyormuş 5 . Devletin temel politikası; Müslüman ya da gayrimüslim olsun nüfusun artışını sağlamak ve mümkün olduğu kadar nüfusun yerinde kalmasına, yatay hareketliliğin olabildiğince sınırlı düzeyde olmasına önem vermek idi. Zira büyük ölçüde kırsal kesimlerde oturan nüfusun, göçler sebebiyle belli bölgelerde toplanması göç alan merkezlerde işsizlik, iaşenin teminin- de zorluk, barınma problemleri ve asayiş meselelerini beraberinde getir- mekteydi. Belli köy veya kasabaların boşalması halinde oralardaki üretim kapasitesi düşeceği gibi hem de bölgenin harabiyeti gibi bir sonuç ortaya çıkacaktı. Bu açıklamalar ile şu hususlara açıklık getirmek istemekteyiz: 1-Ermeni nüfusun sayısının tam olarak gösterilmesini engelleyen bir devlet politikası yoktu. Şayet bu konuda bir takım yanlışlıklar var ise bu tamamen idarenin nüfus sayımındaki veya tespitindeki teknik yetersizlik- lerinden kaynaklanmaktaydı. Üstelik bu durum sadece gayrimüslimler ile ilgili olmayıp Müslümanlar için de söz konusu idi. Hatta denebilir ki, Müs- lümanların nüfusu konusundaki eksiklikler veya yanlışlıklar gayrimüslim- lerinkinden daha fazlaydı. Zira gayrimüslim çocukların doğdukları andan itibaren kayda geçirilmesi ve kilisede vaftiz edilmeleri, kilise defterlerine dayalı nüfus istatistiklerini daha sağlıklı kılabilmekteydi. Hâlbuki Müs- lüman çocuklarının mutlaka kaydedilmelerini gerektiren dinî bir hüküm mevcut değildi. 2-Osmanlı Devleti’nin temel politikası nüfusun çoğaltılması idi. Bu konuda Müslim-gayrimüslim nüfus ayrımı yapılmadığını söylemek müm- 5 Jakop Philip Fallmerayer, Doğu’dan Fragmanlar, Çeviren Hüseyin Salihoğlu, Ankara 2002, s.42, 57-58. 124 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER kündür. Bundan dolayıdır ki, Osmanlı Devleti’ne iltica eden her dinden veya mezhepten insana ya da topluluklara hiç tereddüt etmeksizin gere- ken müsaade verilmiş idi. Dolayısıyla devletin belli bir cemaatin nüfusunu azaltmaya veya az göstermeye dayalı sistematik bir tutumu bulunmamak- taydı. 3-Trabzon’daki nüfusun dönemlere göre değişmesinde en önemli et- ken tamamen bireysel veya ailevî tercihler idi. Dışarıdan gelip Trabzon’da yerleşen veya Trabzon’dan başka yerlere gidip yerleşenlerin bu tercihle- rinde çoğunlukla ekonomik sebepler başta gelmekteydi. Toplu göçler daha çok kıtlık, iç isyan, savaş gibi olağanüstü olaylardan kaynaklanmaktaydı. Böyle durumlarda göç edenlerin sadece gayrimüslim olmadıklarını da ifa- de etmek gerekir. Osmanlı tarihinin değişik dönemlerinde bu tür yer değiş- tirmelere yer yer rastlanmaktaydı. İster Müslüman ister gayrimüslim olsun devlet, bu şekilde göç edenleri yurtlarına geri döndürmek için öncelikle gönüllülüğe dayalı teşvikler icra etmekte, gerektiğinde de zecrî tedbirlere başvurmaktaydı. Osmanlı şehirlerinde halkın mahallelere yerleşimi söz konusu oldu- ğunda, Avrupa şehirlerinde görüldüğü şekilde azınlıkta olanların gettolara hapsedilmesi gibi bir uygulama söz konusu değildi. Şüphesiz Müslümanla- rın veya gayrimüslimlerin çoğunlukta olduğu mahalleler vardı. XIX. yüz- yılın ilk yarısında Trabzon’da sayıları 30-32 arasında değişen mahallelerin bir kısmı tümüyle Müslümanlarla meskûn iken büyük çoğunluğu karma idi. Türk mahalleleri olarak bilinen Ortahisar, Şirin Hatun, Pazarkapı, Bay- ram Bey, Muhyiddin mahallelerinde Ermeni veya Rum evlerinin olduğunu görmekteyiz. Bir Müslümanın evinin bir tarafında Rum kilisesi, diğer ta- rafında bir Ermeninin evi, üçüncü tarafında bir Müslümanın evi, dördüncü tarafında da bir Rumun evinin bulunması istisnai bir özellik sayılmazdı 6 . 6 Meselâ Kemerkaya mahallesinde bulunan Dimitri veledi Todor’un bir komşusu Molla Ömer idi. Dimitri bir gün gelip de mülkünü sattığında müşteri olarak bir Müslümanı ter- cih etmiştir. TŞS, 1946, 16/b-17/a. Kemerkaya mahallesinde bulunan bir Müslüman evinin bir tarafında Dimitri adlı bir gayrimüslim, diğer tarafında ise kilise bulunmaktaydı. TŞS, 1947, 20/b. Muhyiddin mahallesindeki bir Müslümanın iki komşusu Müslüman diğeri ise Hıristiyan idi. TŞS, 1947, 23/a. Müslüman mahallesi olarak bilinen Ortahisar ve Amasya mahallelerinde de bazı zımmî ailelerin kiracı olarak oturdukları görülmektedir. TŞS, 1947, 24/a. Müslüman bir iş adamının kuyumcular çarşısında bulunan dükkânının bir tarafında şehrin ileri gelen ailelerinden biri olan Şatırzadeler’in dükkânı, diğer tarafında ise kuyumcu Lazar’a ait işyeri bulunmaktaydı. TŞS, 1949, 24/a. Rastgele olarak verdiğimiz bu birkaç misâle benzer çok sayıda örnek bulunmaktadır.
125 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM Beş-altı mahallenin (Aya Gorgor, Aya Vasil, Ayor, Aya Yorgi, Frenkhisarı) ise özellikle gayrimüslimlere ait olduğu anlaşılmaktadır. Ermeniler ya da genel olarak zımmîler, Müslüman mahallesi sayılan bir alanda değilse ev inşası konusunda hiçbir sıkıntı veya kısıtlama ile kar- şılaşmazdı. Bununla beraber özellikle Müslümanların aleyhine olabilecek durumlarda bazı kısıtlamaların teorik olarak var olduğunu söyleyebiliriz. Meselâ bir Müslüman evini satmak istediğinde, şayet buna bir gayrimüs- lim talipli ise, mahalle imamının veya diğer Müslüman komşularının du- ruma müdahale ederek, öncelikle o evi satın alabilme yetkisi vardı. Yine belde hakiminin ev sahibini, mülkünü gayrimüslime satmaması konusunda icbar edebilme yetkisi şer’an mevcuttu. Bu uygulamanın pratikte ne derece dikkate değer olduğunu bilemiyor isek de, kayıtlarda Müslüman mahallesi diye bilinen alanlarda gayrimüslimlerin mülk sahibi olmalarından hare- ketle söz konusu kısıtlamanın pek de dikkate alınmadığı söylenebilir. Bu tür satış işlemlerinde ihtilafl ar görülmekteyse de Müslümanların itirazları çoğunlukla evin bir gayrimüslime satılmasına değil, o mülke ait verginin Müslümanlarla birlikte mi, yoksa gayrimüslimler ile birlikte mi ödeneceği konusundan kaynaklanmaktaydı. Meselâ 5 Recep 1258 (12 Ağustos 1842) tarihli bir kayıtta, Muhyiddin mahallesinden bir grup mahkemeye müracaat ederek, mahallede bulunan ve Muratbeyzade evi olarak tanınan mülkün sahibi olan Ermeni Makar veledi İstefan ve kahyası Babi Avanes adlı kimselerin emlâk vergisini Müslümanlarla birlikte ödemeleri gerekirken bundan kaçındıklarını ifade edip dava açmışlardır. Davacı Müslümanlar bu evin eskiden beri bir İslâm hanesi olduğunu, hatta 50-60 sene önce Karaağaçlı Osman Efendi adlı bi- rinin burada oturduğunu, bu yüzden haneye ait vergi hissesinin adı geçen Ermeninin kendileriyle birlikte ödemesi gerektiğini iddia etmişlerdir. Er- meni İstefan ise bu evi Dimitri adlı bir zımmîden aldığını belirterek talebi reddetmiştir. Şahitleri dinleyen hâkim, bu evin eskiden beri İslâm hanesi olduğuna hükmederek usûl-u belde üzere be-kadim ehl-i İslâm hanesi olup muahharan reaya yedine geçen menzillerin hisse-i tekâlifi İslâm tarafına verilmek mutad-ı kadim idüğüne binaen hane-i mezbûrenin hisse-i tekâlifi mahalle-i mezkûre İslâm tarafına verilmesi iktiza eder diye karar vermiş- tir
7 . Buradaki ihtilaf bir Ermeninin Müslüman mahallesinde ev satın alma- sı veya Müslümandan ev alması değildir. Zaten örnek olarak verdiğimiz 7 TŞS, 1959, 24/b. 126 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER evi bir Müslümandan, önce bir Rum, Rumdan da bir Ermeni satın almıştır. Burada konunun mahkemeye intikal ediş sebebi tamamen vergi ile ilgi- li bir durumdur. Bu yıllardaki uygulamaya göre bir mahalle halkına tarh edilecek vergi toptan belirlenir ve mahalle sakinleri kendi cemaatleriyle birlikte bu vergiyi öderdi. Eskiden kaydedilen defterlerdeki bilgiler nadi- ren güncellendiğinden bir ev hangi cemaat adına kayıtlı ise vergi o cemaat hesabına yazılırdı. Dolayısıyla örneğimizde olduğu üzere bir Müslümanın evini bir Hıristiyan satın aldığı zaman, toplu vergi Müslüman cemaat adı- na çıkacak, dinî sebeplerle evin gayrimüslim sahibi bunu ödemediğinde Müslüman tarafında haksızlık olacaktı. İşte verdiğimiz örnekteki itiraz bu noktada yoğunlaşmaktaydı. Zımmîlerin Müslüman mahallesinde daha yüksek ev yapmaları du- rumunda, şikâyet olduğu taktirde, bu evin yüksek olan kısmı mahkeme kararıyla yıktırılabilir ya da Müslümanlara satılırdı 8 . Benzer şekilde Müs- lümanların iş yerlerinden daha yüksek olarak inşa edilen dükkânların da Müslüman esnaf tarafından şikâyet edilerek engellendiğini görmekteyiz 9 .
ziyade komşuluk çekişmesi, kıskançlık, ihtiras gibi beşeri duygularla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Zira şikâyetlerin olmadığı hallerde yerel yönetim- lerin bu işlere pek müdahaleci olmadığını görmekteyiz. Osmanlı Devleti’nde her bir cemaat, kendilerini devlet nezdinde tem- sil ve idare eden liderlerini usûllerince seçmekte, Padişah da tayin etmek- teydi. Seçilen bu kişiler cemaatin hem dinî, hem de idarî lideri olarak dev- lete karşı sorumlu idi ve kendileri milletbaşı diye anılmaktaydı. Taşrada da milletbaşına bağlı olmak üzere yönetici kadrolar bulunmakta olup meselâ Trabzon’daki, Ermenilerin ve Katoliklerin cemaat reisi murahhasa (pisko-
10 . Bu cemaatlerin idarî işlerini de kethüda denilen biri yürütmekteydi. Trabzon’daki gayrimüslimlerin işleriyle ilgilenmek, çeşitli meseleleri- ni çözmek, devlet tarafından kendilerine bildirilen emir ve yükümlülükleri iletmek üzere, şehrin ileri gelenlerinden biri subaşı unvanıyla görevlendi- rilirdi. Reaya subaşısı valilikçe tayin olunmaktaydı. İki örnek verelim: Vali Yusuf Paşa, 15 Şevval 1210 (23 Nisan 1796) tarihli buyrultusuyla Şatırza- de Osman Ağa’yı, Trabzon Ayânlığı görevine ilâve olarak reaya subaşılı- 8 TŞS, 1972, 78/b (13 Ramazan 1261). 9 TŞS, 1972, 80/b (27 Ramazan 1261). 10 Belgelerde geçen murahhasa kelimesinin murahhas olabileceği düşünülmüş ise de, bir ya- zım yanlışı olmadığını gösterecek biçimde pek çok yerde murahhasa tabiri geçmektedir.
127 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM ğına tayin etmiş ve olageldiği üzere reayanın yönetilmesini emretmiştir 11 . Yine Trabzon eyaleti Mütesellimi Mehmed Emin tarafından Trabzon’daki Rum ve Ermeni kethüdalarına yazılan bir buyrultuda; 3 Cemaziyelevvel 1215 (22 Eylül 1800) Pazartesi gününden itibaren üzerlerine subaşı olarak Hacı Kahramanzade Ahmet Ağa’nın tayin edildiği ifade edilerek, mutad-ı kadim üzere adı geçen marifetiyle idare olunacakları kendilerine bildiril- miştir
12 . Vilâyetteki Ermeni veya Katolik cemaatin idarî ve kazaî bakımdan sahip oldukları haklar ülke genelindeki uygulamayla eş düzeyde idi. Vilâ- yetteki cemaat sorumlularına verilen yetkilerde dikkat edilen esas nokta; her türlü faaliyet, karar ve uygulamalarda kendi âyinlerinin gereğine göre
kurallarına uygun olan doğru sözlerine itaat edeceklerdi. Cemaatin so- rumlusu olan kişi, dinî-mezhebî kuralları tümüyle uygulamakla görevli idi. Aynı zamanda cemaatlerinin devlet ile ilgili işlerinde, meselâ vergile- rin toplanmasında, kiliselere ödenmesi gereken aidatların tahsilinde esas yetkili idi. Görevlerini yaparken kendisine herhangi bir şekilde kanunsuz olarak yapılacak müdahaleler yasaklanmakta, Osmanlı memurlarının türlü bahanelerle onlardan maddî çıkar sağlamaları, birilerini kayırmaları, dinî törenlerin yapılış şekline çeşitli mülahazalarla müdahale etmeleri önlen- mekteydi. Kadıların önemli görevlerinden biri de bu konularda cemaat idarecilerinin faaliyetlerini kolaylaştırıcı tedbirler almaktı. Gayrimüslim- lerin tâbi oldukları statü, devletçe tanınan hak ve imtiyazlar, ölüm, istifa veya azil gibi sebeplerle metropolit ya da murahhasa değişiminde tekrar- lanmaktaydı. Devletin resmî uygulamasında bu konuların nasıl yer aldığına dair ör- nek olmak üzere Trabzon Ermeni cemaati yönetiminde yapılan değişiklikle ilgili iki fermanı özetlemekte yarar bulunmaktadır. Birinci fermanın tarihi 6 Safer 1250 (14 Haziran 1834)’dir 13 . Ferman; murahhasa atanmasının usûl ve esasları, murahhasaların cemaati temsil yeterliliği, bu şahısların hak ve yetkileri hakkında ayrıntılı bilgilere yer vermesi sebebiyle önemli bir belge durumundadır. Bahsedilen ferman İstanbul ve Tevâbi-i Ermeniyân Patriği
üzerine hazırlanmıştır. Patrik İsteban’ın mektubunun içeriğinde, Patrikli- ğe bağlı olan Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhasası Kirkor’un ölümü 11 TŞS, 1945, 50/a. 12 TŞS, 1947, 82/a. 13 TŞS, 1963, 30/a-b. 128 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER üzerine yerine yine Ermeni rahiplerinden olan Avanes’in atanması isten- mektedir. İsteban Efendi, Avanes’i murahhasalık ile ilgili işleri ve reayanın meselelerini halletmekteki yeterliliği dolayısıyla teklif ettiğini belirterek kendisine verilecek beratta göreviyle ilgili ayrıntıların da yazılmasını talep etmektedir. Bu mektup üzerine hükümet görevlileri tarafından, hazine-i âmirede muhafaza edilen piskopos mukataası defterlerinde yapılan araş- tırma neticesinde, Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhasalığının Kirkor’a fermanla ve on iki bin akçe resm-i peşkeş ile verildiği tespit edilmiştir. Fermanda belirtildiğine göre, bu tür murahhasalıklara tahammül edecek- leri miktarda peşkeşin ödenmesinden sonra beratın verilmesi devrin usûlü gereği idi. Nihayet belirtilen resm-i peşkeşin nakit olarak hazine-i âmireye teslim olunduğuna dair ruznamçe kaleminden suret verilmesinden sonra, 1 Safer 1250 (9 Haziran 1834) tarihinden geçerli olmak kaydıyla, Rahip Avanes, Trabzon ve Tevâbi-i Ermeni murahhası olarak atanmıştır. İkinci ferman ise 2 Cemaziyelevvel 1252 (15 Ağustos 1836) tarihli olup İstanbul ve Tevâbi-i Katolikân Patriği Karabet tarafından Divan-ı Hümayun’a takdim edilen mühürlü bir arzuhal üzerine, Patrikliğe bağlı olan Trabzon ve Gümüşhane civarı Katolik murahhasası Ohannes oğlu Körh (Kirk?) adlı rahibin görülen lüzum üzerine azlolunup yerine yine Katolik rahiplerinden Ohannes oğlu Sihak (İshak?)’ın atanması talebi üze- rine hazırlanmıştır 14 . İçerik olarak birbiriyle ilgili olan bu iki fermandan hareketle hem Gregorian hem de Katolik Ermenilerinin başına murahhasa olarak atanan rahiplerin görev ve yetkileri ile cemaatlerinin hakları şu şe- kilde sıralanabilir: 1- Murahhasalığa tâbi yerlerdeki büyük-küçük bütün Ermeniler tayin edilen şahsı murahhasa olarak tanıyacaklardır. 2- Bölgedeki bütün Ermeniler âyinleriyle ilgili konularda murahhasa- nın doğru olmak kaydıyla verdiği emirlere itaat edeceklerdir. 3- Murahhasalığa tâbi yerlerde azil ve tayini gereken papazları, yine âyinlerine uygun olmak şartıyla kendisi tayin ve azl edecek, başkaları tara- fından müdahale olunmayacaktır. 4- Köy papazları Ermeni geleneğine aykırı nikâh kıyamayacaklardır. 5- Bir Ermeni kadın kocasından kaçsa veya bir erkek evlenmek istese ya da evli ise karısından boşanmak istese, murahhasadan veya onu tayin ettiği vekillerinden başka kimse karışmayacaktır. 14 TŞS, 1964, 19/b.
129 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM 6- Nikâh kıyılması veya fesh edilmesi gibi tartışmalı konularda iki zımmînin arasını düzeltmek üzere âyinlerine göre kiliselerinde yemin ver- dirilmesi gibi durumlarda ehl-i örf taifesi tarafl arından müdahale olunma- yacaktır. 7- Murahhasalığa tâbi yerlerde varis bırakmadan ölen karabaşların, papazların ve keşişlerin patriğe ait terekelerine, eskiden olageldiği üzere murahhasa Patrik namına el koyduğunda, beytülmal ve kassam görevlileri ve diğer ehl-i örf tarafl arından müdahale olunmayacaktır. 8- Ölen Ermeni karabaşları, keşişeleri ve sair Ermenilerin kendi âyin- leri üzere kiliseleri fukarasına, patriğe ve murahhasaya her ne vasiyet eder- ler ise makbuldür. 9- Ermeni ruhbanlarından bazıları mahalle mahalle gezip fesada yol açtıklarından, bunlar murahhasa marifetiyle engellenecektir. 10- Eskiden beri kendi âyinleri üzere kiliselerine ait bağ, bahçe, çift- lik, değirmen, ayazma, tarla, manastır ve sair bunun emsali kiliselere ait vakıf eşya ve davarlara, bundan evvelki murahhasa olan kişiler ne şekilde tasarruf ede gelmişler ise yeni tayin edilen murahhasa da o şekilde tasarruf edip başka hiçbir fert müdahale etmeyecektir. 11- Murahhasanın evinde ve diğer evlerde İncil okunması âyinlerine aykırı değildir. Çeşitli bahaneler ileri sürülerek âyinlerine müdahale ve ta- ciz yasaktır. Rüşvet almak amacıyla vali ve diğer görevliler tarafından bu tarz müdahaleler şeriata ve hakka aykırı olup kendilerine bağırılması ve küfredilmesi yasaktır. 12- Kendilerine tahsis kılınan kilise ve manastırlar, cemaatin zapt ve tasarrufunda olacak; yöneticiler teftiş gerekçesiyle cemaati rencide etmeye ve cezalandırmaya teşebbüs etmeyeceklerdir. 13- Zımmî taifesinden bazıları âyinleri üzere nikâh kıyılmasını istedik- lerinde, başka yerlere vardıklarında ayrıca nikâh kıyılmayacaktır. Zengin olan kimseler, mezhebin prensiplerine aykırı olarak şu avreti şu zımmîye
14- Murahhasalık tarafından dinî kurallara uymadıkları gerekçesiyle bazı kimselere âyinlerden uzaklaştırma cezası verildiğinde, buna kadılar, naipler ya da başkaları tarafından müdahale ve taarruz olunmayacaktır. Fermanda eskiden müdahalenin olduğu belirtilerek, artık böyle davranış- ların yasak olduğu ifade edilmektedir. 130 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER 15- Âyinlerine muhalif harekette bulunan ve böyle iken ölen zımmî- lerin, cenaze törenlerini papazların yapmamalarının dinî bir ilke olduğu hatırlatılarak böyle durumlarda kadılar, naipler ve diğer zabıtlarla zengin kimselerin papazlara siz kaldırın diye zorlamalarda bulunmaları yasaktır. 16- Başkasının borcu için kilise ve manastırların eşyasına hiçbir taraf- tan el konulmayacak ve rehin alınmayacaktır. Şayet alınmışsa mahkeme marifetiyle geri verilecektir. 17- Murahhasanın yetkisine bazı zengin kimselerin müdahale ederek şu papazı falan mahalle gönder veyahut şu kiliseyi şu papaza ver diye baskı yapmaları yasaktır. Murahhasa işleri sebebiyle İstanbul’a geldiğinde yerine vekil bırakacağı rahibe ehl-i örf taifesi tarafl arından kesinlikle ka- rışılmayacaktır. 18- Murahhasanın, hazine için gerekli vergileri tahsili etmek ama- cıyla yolladığı adamlarına, gezdikleri sırada kıyafet değiştirmelerine ve eşkıyadan korunmak maksadıyla silâhlanmalarına, yöneticiler tarafından müdahale olunmayacak, aidat ve hediye namıyla kanunlara aykırı bir şey istenmeyecektir. 19- Murahhasanın, papazların, vekil ve adamlarının şer’-i şerîfl e ilgili her ne çeşit davaları olur ise Divan-ı Hümayun’dan başka yerlerde gö- rüşülmeyecektir. Mahkeme kararıyla zabıt tarafından alıkonulması lâzım gelen papazlar, keşişler ve keşişeler murahhasa tarafından alıkonacaktır. 20- Bir zımmînin kendi rızası yok iken, kimse cebren Müslüman et- meyecektir. 21- Kiliseye ait eşyalardan gümrük kapılarında ve iskelelerde vergi istenmeyecektir. 22- Murahhasanın kendi geçimi için hasıl olan bağların mahsulleri ile sadaka maksadıyla zımmîlerin vere geldikleri şıra, yağ, bal ve diğer eş- yalar getirildiğinde, iskele ve gümrük kapılarındaki eminler ve adamları, gümrük vergisi, baç vesaire istemeyeceklerdir. 23- Zımmî tâifesinin senelik olarak ödemeleri lâzım gelen vergilerinin ödenmesinde tereddüt ettirilmeyecektir. 24- Murahhasanın ve papazların azl ve sürgün edilmesini isteyen, mü- şir paşalardan, kadılardan ve naiplerden yazı geldiğinde işin içyüzü açığa çıkıp doğruluğu kesinleşmedikçe dinlenmeyecek; bu hususta ferman dahi çıkmış olsa itibar ve icrâ olunmayacaktır.
131 Doç. Dr. Abdullah SAYDAM 25- Murahhasalığa tâbi yerlerdeki kilise, manastır ve ziyaretgâhlarda âyin icrasına ve ölülerinizi siz şöyle kaldırırsız, böyle okursuz gibi bahane- lerle kimse müdahale etmeyecektir. 26- Murahhasa ile adamlarının bindikleri beygir ve katırları, ulak, as- ker ve diğerleri tarafından alınmayacaktır. 27- Oturduğu konağa, yöneticiler tarafından misafi r konulması için konak teklifi yapılmayacaktır. 28- Elbise ve kıyafetine kimse karışmayacak, kendilerine mahsus olan asasını elinde taşımasına vali, mütesellim, voyvoda, nazır, mütevelli, suba- şı ve köy zabıtları tarafl arından engel olunmayacaktır. 29-Murahhasa, fermanda belirtilen şartlar doğrultusunda cemaatini serbestçe idare edecek, bu hususta hiçbir sebeple kendisine engel çıkarıl- mayacaktır 15 . Burada belirtilen hükümlere riayet konusunda devletin yerel birimlere sık sık uyarıcı yazılar gönderdiğini ve gayrimüslimlere verilen hakların zayi edilmemesi konusunda yetkilileri titiz davranmaya sevk ettiği görül- mektedir. Öte yandan genel politikaya paralel olarak Trabzon’da Erme- nilerin yeteri kadar mektep, kilise gibi eğitim ve kültür kurumuna sahip oldukları, bu kurumların kendi vakıf kaynaklarına dayanarak ihtiyaç ölçü- sünde rahip istihdam ettikleri söylenebilir (Tablo-3).
Download 3.23 Mb. Do'stlaringiz bilan baham: |
ma'muriyatiga murojaat qiling