Hazirlayanlar
Download 3.23 Mb. Pdf ko'rish
|
Özet Türk-Ermeni ilişkileri daha önce birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur. Bu çalışmalarda daha çok ilişkilerin askerî ve siyasî yönü üzerinde durulmuştur. Şu ana kadar farklı kültürlere mensup iki milletin uzun süre nasıl bir arada ve huzur içinde yaşama imkânı bulduğu sistemli bir şekilde incelenmemiştir. Bu sebeple biz tebliğimizde bir arada yaşayan iki milletin günlük hayatta birbirleriyle olan iliş- kilerini sosyal, kültürel, ekonomik ve hukukî açılardan ele alacağız. Günlük hayattaki ilişkiler hakkında en sistemli bilgiler şer’iye sicillerinde bulunmaktadır. Ancak Türklerle Ermeni- ler geniş bir coğrafyada asırlarca bir arada yaşadıklarından dolayı Türk-Ermeni ilişkilerini yansıtan binlerce sayfalık sicil bulunmaktadır. Bu nedenle biz araştırmamızı hem zaman, hem de mekân olarak sınırlandırma gereği duyuyoruz. Bu çerçevede tebliğimizin konusu XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’ta Türk-Ermeni ilişkileri olacaktır. Bu döneme ait Tarsus şer’iye sicillerinde Türklerle Ermenilerin günlük ha- yatta birçok iyi ilişkiler geliştirdiklerini gösteren belgelere rastlanması, Osmanlıların güç kaybettiği bir dönemde bile günlük hayattaki ilişkilerin normal seyrinde devam ettiğini göstermesi bakımından önemlidir.
103 Abdullah POŞ Giriş Osmanlılar, idareleri altındaki Ermenilere uzun süre rahat ve sakin bir hayat yaşama imkânı sunmuşlardır. Onlara baştan itibaren önemli mevki- lerde görevler verilmesi, Ermenilerin Osmanlı idarî ve malî yapısında özel bir konuma gelmelerini sağlamıştır. XVI. yüzyılda vezir Mehmet Paşa, XVII. yüzyılda Kaptan-ı Derya ve sadrazam olan Halil Paşa Müslüman olan Ermeni asıllı yöneticilerdendir. Diğer taraftan XVIII. asırda Divri- ğili Düzyan ailesinden Saray kuyumcuları ve darphane nazırları, Şaşyan ailesinden saray hekimleri, XIX. yüzyılda Dadyan ailesinden baruthane nazırları, Bezciyan ailesinden darphane müdürleri, Balyan ailesinden mi- marbaşılar vardır. II. Abdülhamit devri ile Balkan Harbi esnasında Ermeni hariciyeciler mevcuttur. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde birçok dev- let adamının danışmanları da yine Ermenilerdendir 1 . Osmanlı idaresinde önemli imkânlardan istifade etme sadece başkent- teki önde gelen Ermenilere has bir uygulama değildir. Devlet, taşradaki Er- menilere de önemli görevler vermekte ve bunun karşılığında onları birçok vergiden muaf tutmaktadır. Nitekim İç Anadolu’yu Çukurova ve Suriye’ye 1 Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul 1983, s.49-56; Abdülhamit Kırmızı, “Son Dönemde Osmanlı Bürokrasisinde Akraba Erme- niler”, Ermeni Araştırmaları, Kış 2003, C.II, Sayı 8, s.137-152; Burhan Göksel, “Meşruti- yet Öncesi ve Sonrasına Ait Resmî Devlet Yayınlarına Göre Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri’’, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985, s.159-165. 104 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER bağlayan stratejik, ticarî ve askerî yönden oldukça önemli bir yerde bulu- nan Tarsus’un Külek Kalesi’nde 1519’da
183 hane ve 39 bekâr Ermeni, kale hizmetlerinde çalıştıkları için çeşitli şer’î ve örfî vergilerden muaf tutulmuşlardır 2 . Bu konuda daha birçok örneğe rastlamak mümkündür. Ermenilere uzun süre huzur ve güven içinde yaşama imkânı sağlama- da devlet idaresinin yanında Müslüman Türk milletinin de önemli katkıları olmuştur. Türkler hiçbir zaman Ermenilere yabancı gibi davranmamışlar- dır. Ne zaman ki kendi soydaşlarından veya diğer gayrimüslim unsurlar- dan birisi Ermenilere haksızlık yapmaya kalksa karşılarında hakkaniyetle davranan Müslüman Türk milletini bulmuştur. Nitekim 1689’da Konya şer’iye sicillerindeki bir belge Türk milletinin Ermenilere karşı yaklaşımı- nı açıkça ortaya koymaktadır. Söz konusu kayda göre iki Türk, kendi ma- hallelerinde oturan Ermenileri mahkemeye şikâyet etmiştir. Bunun üzerine diğer Müslümanlar derhal kadının huzuruna gelerek Ermenilerin komşu- luklarından memnun olduklarını, onlardan hiçbir zarar görmediklerini ve asla şikâyetçi olacak bir durumlarının bulunmadığını beyan ederek kendi soydaşları tarafından şikâyet edilen Ermenilere sahip çıkmışlardır 3 . Aynı muamelenin diğer gayrimüslim unsurlar için de geçerli olduğu bilinmekte- dir
4 . Binlerce sayfalık şer’iye sicillerinde buna benzer çok sayıda belgeye rastlamak mümkündür 5 . Osmanlılar döneminde XIX. asrın ortalarına kadar birkaç olumsuz gelişme dışında 6 Türk-Ermeni ilişkilerinde sorun yaşanmamıştır. XIX. yüzyılın ortalarından itibaren milliyetçilik akımının Ermenileri etkileme- ye başlamasıyla içte ve dışta bazı sorunlarla karşı karşıya kalınmıştır. Bu 2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Tapu Tahrir Defteri, No: 69, s.515-518. Sonraki yıl- larda kale nüfusundaki değişiklikler için bkz. Ali Sinan Bilgili, Osmanlı Döneminde Tarsus Sancağı ve Tarsus Türkmenleri, Ankara 2001, s.397-398. 3 Yusuf
Oğuzoğlu, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu İle İlişkileri Sempozyumu, Ankara 1985, s.269. 4 Bkz. Osman Çetin, Osmanlı, Yeni Türkiye, C. IV, Ankara 1999, s.274. 5 Tarsus Şer’iye Sicilleri, Defter No: 331, s.27/Belge No: 30 (TŞS, 331, 27/30). Ayrıca bu konuda benzer örnekler için bkz. Oğuzoğlu, a.g.m., s.265-270. 6 Bu olumsuz gelişmelerden biri Van’da yaşanmıştır. 1566’da bin kadar Ermeni bir araya ge- lerek fesat çıkarmaya çalışmışlardır. Bu olay Van beylerbeyi tarafından Divan-ı Hümayun’a bildirilmiştir. Bkz. BOA, Mühimme Defteri, No: 5, s.123. İkinci olay ise 1780’de Zeytun’da başlamış ve birkaç kez tekrar etmiştir. Bkz. Erdal İlter, Ermeni Meselesi’nin Perspektifi ve Zeytun İsyanları (1780-1915), Ankara 1995.
105 Abdullah POŞ dönemde bir yandan kilisenin 7 , diğer yandan da misyonerlerin 8 ve büyük devletlerin politikaları sonucunda bazı milliyetçi Ermeniler bağımsızlık fi krine kapılmışlardır 9 . Milliyetçi Ermenilerin bağımsızlık hayallerini ger- çekleştirebilmek için XIX. yüzyılın sonlarından itibaren çeşitli faaliyetlere başladıkları görülmektedir. Nitekim Mıgırdıç Portakalyan genç yaştan iti- baren hem yurt içinde hem de yurt dışında bağımsızlık hareketlerine katıl- mış ve bu yöndeki çalışmalarını duyurmak amacıyla 1885’te Marsilya’da Armenia gazetesini çıkarmıştır. Bu gazetedeki beyannameler, Çukurova ve Maraş’ta gizlice dağıtılarak oralardaki zekî Ermeni gençlerinin seçilerek Avrupa’ya eğitim için gönderilmesi istenmiştir. Böylece bağımsızlık için ihtilâlci Ermeni gençlerin yetiştirilmesi amaçlanmaktadır 10 .
ilişkiler içinde olan Ermeni gençleri ihtilâl komiteleri kurmaya başladılar. 1885’te Portakalyan’ın talebelerinden 9’u Armenekan partisini kurdular. Yine Paris’e tahsil için gelen Ermeni gençlerinden 3’ü Cenevre’ye giderek orada 1887’de Hınçak cemiyetinin temelini attılar. 1890’da ise Rusya’daki Ermeniler Taşnak komitesini kurdular 11 . Özellikle Hınçak ve Taşnak örgü- tü mensupları, Osmanlı topraklarında hücre teşkilâtları kurarak propagan- da, kışkırtma ve tedhiş hareketlerine başladılar 12 .
le Ermeniler arasındaki iyi ilişkilerin devam etmesi halinde herhangi bir isyan ve ihtilâlin başarılı olamayacağını biliyorlardı. Bu sebeple âsiler, iki millet arasındaki köklü ilişkilerin bozulması yönündeki faaliyetlere önce- lik verdiler. Bu amaçla devlete sadık Ermenileri hain emellerine iştirak et- meye çağırıyorlar, ret cevabı aldıklarında da Müslüman elbiseleri giyerek onları öldürüyorlardı. Hüseyin Nazım Paşa tarafından derlenen Osmanlı istihbarat raporlarında özellikle 1890’lı yıllarda bu tür hadiselerin sıkça yaşandığı görülmektedir 13 . Nitekim Tokat ihtilâl cemiyetine mensup 14 7 Bkz. Abdurrahman Küçük, Ermeni Kilisesi ve Türkler, Ankara 1997, s.108-115; Erdal İlter, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.854-893. 8 Bkz. Necmettin Tozlu, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.920-934; Erdal Açıkses, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart- Nisan 2001, s.935-947; Ayten Sezer, Yeni Türkiye Ermeni Sorunu Özel Sayısı II, Sayı 38, Mart-Nisan 2001, s.948-960. 9 Bkz. Yusuf
Sarınay, Ermeni Araştırmaları, Sonbahar 2002, C.II, Sayı 7, s.55-70. 10 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi, C.I, Ankara 1998, s.167-174. 11 Bkz. Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, TTK Yayınları, Ankara 1985, s.128-134. 12 Esat Uras, The Armenians in History and The Armanian Question, İstanbul 1988, s.109- 110. 13 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I-II. 106 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER caninin Müslümanları töhmet altında bırakmak için Gürcü elbiseleri giye- rek Ermeni Katolik cemaatinden doktor Jozef’i devlete olan sadakatinden dolayı öldürdükleri 14 , yine Vanlı bir grup âsinin, Kürtleri töhmet altında bırakmak için Kürt elbisesi giyerek hain hareketlerine kapılıp kendilerini desteklemediği için sadık Ermenilerden Çoç Ağa ile meclis-i idare azasın- dan Artin Efendi’yi vahşice katletmeleri bu amaçla gerçekleştirilen cina- yetlerden sadece ikisidir 15 .
yerlerden biri de Çukurova bölgesidir. Hüseyin Nazım Paşa’nın raporlarına göre 9 Ağustos 1892 tarihinde Londra ve Marsilya Ermeni komitelerinden Adana Ermeni murahhaslığına Çukurova’daki isyanın nasıl yapılacağını belirten bir mektup gönderilmiştir. Bu mektuba göre bölgede gerekli ha- zırlıklara başlanması, ihtilâlin yapılacağı gecenin akşamı ihtilâle dair ha- berlerin Kıbrıs’taki İngiliz komitesi vasıtasıyla Avrupa’ya telgraf çekilerek bildirilmesi istenmektedir. Mektupta ayrıca Batılı devletlerden gelerek ih- tilâle katılacak yardımcı kuvvetlerin de olacağı haber verilmektedir. Dışa- rıdan gelecek yardımcıların bu bölgedeki çeşitli unsurların kıyafetinde ola- cağı da açıkça bildirilmektedir. Buna göre Amerika’dan gelecekler derviş kıyafetinde, Atina’dan gelecekler köylü kisvesinde, Fransa’dan gelecek- ler Kürt çobanlar kıyafetinde, İngiltere’den gelecekler suhte kıyafetinde, İsviçre’den gelecekler deveci kıyafetinde, İtalya’dan gelecekler Arnavut kıyafetinde ve Almanya’dan gelecekler fellah kisvesinde olacaktır 16 .
Türklerle Ermeniler arasındaki asırlardan beri devam ede gelen iyi iliş- kileri bozmak ve bu iki milleti birbirine düşürmektir. Bu amaçla tebaa-i sâdıkadan olan Ermenileri o yöredeki Müslümanların kıyafetini giyerek öldürüyorlardı. Böylece hem kendilerini desteklemeyen Ermeniler ceza- landırılıyor, hem de bu cinayetlerin Müslümanlar tarafından işlendiği süsü veriliyordu. Avrupalı devletlerin İstanbul’daki elçileri ile çeşitli illerdeki konsolos- ları da ihtilâl komiteleriyle aynı istikâmette bu sürece dâhil oldular. Yaban- cı elçi ve konsoloslar bir taraftan Hınçak ve Taşnak çetelerinin çıkardığı ayaklanmaları, Türkler, Ermenileri kesiyor 17 şeklinde çarpıtarak iç ve dış 14 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.18-19. 15 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.23. 16 Hüseyin Nazım Paşa, a.g.e., C.I, s.70-73. 17 Bkz. Serpil Sürmeli, Ermeni Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildiriler, C.I, Ankara 2003, s.317-327.
107 Abdullah POŞ kamuoyuna servis yapıyorlar, bir taraftan da hiç olay yaşanmayan yerlerde şiddetli karışıklıklar çıktığına dair asılsız haberler yayarak asırlardır huzur içinde yaşayan iki millet arasında panik havası oluşturuyorlardı 18 . Ülke genelinde bu tür sinsi faaliyetler devam ederken bu dönemde Tarsus’taki Ermenilerin durumu nasıldı? Genel gidişat göz önüne alınarak Tarsus Ermenilerinin gerek devletle ilişkileri gerekse Müslüman Türk mil- letiyle olan münasebetlerinde daha önce mevcut olan durumda bir değişik- lik olmuş muydu? Ermenilerin din ve vicdan hürriyetlerini, ticarî hayatla- rını ve gündelik yaşamlarını kısıtlayan her hangi bir uygulama söz konusu mudur? Yukarıdaki genel bilgilerden sonra burada tebliğimizin başlığında da belirttiğimiz üzere XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus Ermenilerinin duru- munu inceleyeceğiz. Bilindiği üzere Türkler, fethettiği yerlerdeki çeşitli dinlerin ibadetha- nelerine dokunmamıştır. Hatta herkesin dinî faaliyetlerini serbestçe yap- malarına izin vermiştir. XIX. asrın sonlarında Tarsus’taki Ermenilere ait kiliselerin varlığı da bu durumun bir kanıtıdır 19 . Bunların en önemlisi Mer- yem Ana Kilisesi’dir. Ermeniler, 6 Nisan 1861 tarihinde bu kilisenin harap bir vaziyette bulunması sebebiyle tamir edilmesi için devlet idaresinden izin istemişler, yönetim de bu konudaki kurallara bağlı kalınmak kaydıyla istenilen izni vermiştir 20 .
ninin verildiği ve herhangi bir usûlsüzlük olmadığı müddetçe de müda- hale edilmediği bilinmektedir. Şer’iye sicillerinde bazı Ermenilerin mal varlığını Tarsus’ta bulunan Meryem Ana Kilisesi’ne vakfettiklerine şahit olunmaktadır 21 .
le kalmamış aynı zamanda onların sosyal yaşantılarına da müdahale etme- miştir. Patrikhaneleri kendi mahkemelerini ve hapishanelerini kurmuştur. Ancak gayrimüslimlerin her türlü anlaşmazlıkların çözümü için Osmanlı kadı mahkemesine gitmelerinde de her hangi bir engel yoktur. Nitekim 1890’lı yıllara ait Tarsus şer’iye sicillerinde Ermenilerin, günlük hayatta Türklerle ve diğer gayrimüslim unsurlarla ilgili sorunların yanında kendi 18 Bkz. Sarınay, a.g.m., s.65. 19 TŞS, 330, 43/85. 20 BOA, İrade-Hariciye, Belge No: 10262. Ayrıca bkz. Ahmet Akgündüz -Yaşar Baş-Rahmi Tekin-Osman Kaşıkcı, Arşiv Belgeleri Işığında Tarsus Tarihi ve Eshâb-ı Kehf, İstanbul 1993, s.498-499. 21 TŞS, 330, 43/85. 108 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER aralarındaki çok sayıda problemin çözümü için de Tarsus kadı mahkemesi- ne başvurdukları görülmektedir. 17 Eylül 1889’da Makineci Bağus adında bir Ermeni, zevcesi Manuk kızı Hatun’u hanesinden tard edip infak etme- mesi sebebiyle hanımı tarafından mahkemeye verilmiştir 22 . Yine 6 Ocak 1890 tarihinde iki Ermeni arasındaki borç anlaşmazlığı şer’î mahkemede çözülmeye çalışılmıştır 23 .
turan bir kurum değil, aynı zamanda noterlik hizmetlerinin de yapıldığı bir müessesedir 24 . Şer’iye sicillerinde Ermenilere ait tereke kayıtları 25 ile
Meryem Ana Kilisesi vakfına bağışlanan çeşitli gayrimenkûl kayıtlarının bulunması 26 kadı mahkemelerinin Ermeniler tarafından daima başvurulan ve güvenilen bir kurum olduğunu göstermektedir. Bu örnekler XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’taki Ermenilerin devlet yönetimi ile olan ilişkilerinde yukarıda bahsedilen olumsuz gelişmelerden etkilenerek her hangi bir kesintinin olmadığını göstermektedir. Tarsus’ta iki milletin günlük hayatta birbirleriyle olan ilişkilerinin de normal bir seyir izlediği şer’iye sicillerinden anlaşılmaktadır. Tarsus eko- nomisinin vazgeçilmez kaynaklarından biri küçükbaş hayvancılığıdır. Ko- yun ve keçi yörede yetiştirilen en önemli küçükbaş hayvandır 27 . Tarsus’ta yetiştirilen koyunların bir kısmı ile şehrin et ihtiyacı karşılanıyor, geri kalan kısmı da İstanbul’a satılıyordu 28 . Bu sebeple Türklerle Ermeniler arasında koyun yetiştirip satmada ortaklık ilişkileri gelişmiştir. Nitekim 11 Nisan 1890 tarihli bir kayda göre Ermeni milletinden Kirkor, Adanalı Kasap Ga- rabet oğlu Bağya, Berber oğlu Serkis, Artin oğlu Garabet ve Urfalı Kasap Serkis ile kasap başı Süleyman Ağa; 17 hissesi ismi geçen Ermenilere ve 1 hissesi de Süleyman Ağa’ya ait olmak kaydıyla 84 koyun satın almışlar ve otlatması için Ali Ağa köyünden Numan isminde birine Bağus oğlu Ga- rabet Ağa huzurunda teslim etmişlerdir. İki yıl sonra Süleyman Ağa vefat edince varisleri, koyunların hepsini babalarına ait zannederek paylaşmış- lardır. Bunun üzerine yukarıda isimleri kaydedilen Ermeniler, koyunları teslim ederken orada hazır bulunan Garabet Ağa’yı vekil tayin etmişlerdir. 22 TŞS, 319, 89/263. 23 TŞS, 330, 68/147. 24 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilâtı, Ankara 1965, s.109. 25 TŞS, 330, 6-7/9. 26 TŞS, 330, 43/85. 27 TŞS, 330, 97/233; 331, 27/30. 28 Bkz. Bilgili, a.g.e., s.445.
109 Abdullah POŞ O da Süleyman Ağa’nın büyük oğlu İsmail Efendi ile çoban Numan’dan yukarıda isimleri zikredilen Ermenilere ait olan koyunların alınması için mahkemeye başvurmuştur 29 . Yine sicillerde Ermeni mahallesinden Serkis veled-i Bedros’un, Çam- tepe köyünden Mehmet bin Ali’ye kendisi adına davar satın alması için 60 adet sîm-i mecîdiye verdiğine dair bir kaydın bulunması Mehmet’in küçükbaş hayvan ticareti yapmada Serkis’e yardımcı olduğunu düşündür- mektedir 30 . Tarsus’ta küçükbaş hayvancılığının yanında tarıma dayalı büyükbaş hayvancılık da gelişmiştir. Özellikle gücünden yararlanmak üzere at 31 ve
sığır 32 yetiştirilmektedir. İncelenen sicillerde Türklerle Ermeniler arasın- da büyükbaş hayvan alım-satımı yapıldığına dair belgeler görülmektedir. Nitekim 14 Mayıs 1891’de Ermeni mahallesinde sakin Abraham Ağa’nın, Tarsus’un Abacı Hanı’nda Sadık Efendi’den bir doru beygir satın aldığına rastlanmaktadır 33 . Bu belgeler XIX. asrın sonlarında Tarsus’ta Türklerle Ermenilerin hayvancılık sektöründe sıkı bir ilişki içinde olduklarını gös- termektedir. Bu dönemde Türklerle Ermeniler arasında yaşanan diğer bir ilişki de borç alıp vermedir. Borç alıp vermeler genellikle mahkeme huzurunda se- netle gerçekleştirilmekteydi. Senede borcun miktarı, süresi ve ödenmediği takdirde nasıl tahsil edileceği açık bir şekilde kaydedilmekteydi. Nitekim 5 Şubat 1889 tarihindeki bir belgede bu detaylar göze çarpmaktadır. Bu belgeye göre Bahirli köyünden Bayram oğlu Osman, Garabet’ten 150 adet sîm-i mecîdiye borç almış ve buna karşılık aynı köydeki 150 dönüm ara- zisini 10 ay müddetle Garabet’e rehin olarak vermiştir. Paranın zamanında ödenmemesi durumunda tarlanın gerçek değeriyle satılarak borcun bu şe- kilde tahsil edileceği, artan kısmın da mal sahibine verileceği şart koşul- muştur 34
veya inkâr etmesi ihtimalinin önüne geçiyor, diğer taraftan da alacaklının rehin olarak tasarrufunda olan tarlaya düşük bir fi yat vererek borçluya hak- sızlık etmesini önlüyordu. İncelediğimiz defterlerde iki Ermeni arasında borç anlaşmazlığı çıktığına ve borçlunun borcunu ödediğini iddia ettiğine 29 TŞS, 330, 97/233. 30 TŞS, 331, 27/30. 31 TŞS, 330, 86/195, 91/206, 92/210, 98/235; 331, 8/12, 13/16, 23/26, 24, 29. 32 TŞS, 330, 54/107, 66/139, 69/148, 101/243; 331, 41/46. 33 TŞS, 322, 12/44. 34 TŞS, 330, 44/85. 110 HOŞGÖRÜ TOPLUMUNDA ERMENİLER dair bir belge bulunması, bu tür önlemlerin ne kadar gerekli olduğunu gös- termektedir 35 .
kiler içerisinde olduklarını gösteren birçok belge bulunmaktadır. Hukukî münasebetlerin bir boyutunu vekâlet konusu oluşturmaktaydı. Ermeniler hem kendi aralarında, hem de Türklerle olan ilişkilerinde mahkemelik iş- lerini takip etmesi için rahatlıkla Türklerden birini vekil tayin edebiliyor- lardı. Nitekim 6 Ocak 1890 tarihinde iki Ermeni, aralarındaki borç anlaş- mazlığını çözemeyince konuyu mahkemeye intikal ettirmişlerdir. Borcunu ödememekle suçlanan şahıs, söz konusu borcun ödendiğini iddia ederek Ahmet oğlu Hasan’ı kendi adına mahkemedeki işlemlerini takip etmesi için vekil tayin etmiştir 36 . Buna mukabil bazı Türklerin de zaman zaman Ermenileri vekil ta- yin ettiklerine şahit olmaktayız. Şubat 1889 tarihli bir kayıtta bu durumun örneği görülmektedir. Bu belgeye göre Bahirli köyünden Bayram oğlu Osman, Garabet’e olan 150 adet sîm-i mecîdiyye borcuna karşılık aynı köydeki 150 dönüm arazisini 10 ay müddetle rehin olarak vermiştir. Eğer borcunu zamanında ödeyemezse tarlasının gerçek değeriyle başka birine satılarak borcun ödenmesi ve fazla kalırsa da kendisine iade edilmesi için Serkis isminde bir Ermeniyi vekil tayin etmiştir 37 .
taydı. Yukarıda da bahsedildiği gibi Türkler hiçbir zaman Ermenilere ya- bancı gibi davranmamışlardır. Diğer gayrimüslim unsurların onlara zarar vermesi bir yana, kendi soydaşlarından birinin dahi Ermenilere haksızlık yapmasına izin vermemişlerdir. Nitekim Tarsus şer’iye sicillerinde de bu durumu destekleyen kayıtlara rastlanmaktadır. 11 Eylül 1896’da Ermeni mahallesinden Serkis veled-i Bedros ile Çam Tepe köyünden Mehmet bin Ali arasında küçükbaş hayvan alım satımıyla ilgili bir anlaşmazlık yaşan- mıştır. Bu yüzden Serkis, mahkemeye giderek Mehmet’i şikâyet etmiştir. Kürt Ahmet bin Ali bin Ahmet Ağa’nın Mehmet aleyhine şahitlik yapma- sıyla dava Serkis lehine sonuçlanmıştır 38 .
lerle Ermeniler arasında daha önce olduğu gibi bu dönemde de sıkı ve yakın ilişkilerin yaşandığını göstermektedir. 35 TŞS, 330, 68/147. 36 TŞS, 330, 68/147. 37 TŞS, 330, 44/85. 38 TŞS, 331, 27/30. 111 Abdullah POŞ Sonuç olarak kısaca belirtmek gerekirse hem Ermeni ihtilâl komitele- ri, hem de Batılı devletler tarafından Türklerle Ermeniler arasında asırlarca devam eden iyi ilişkileri bozma çabalarının yoğun bir şekilde yapıldığı XIX. yüzyılın sonlarında Tarsus’taki Ermenilerin hem devlet yönetimi ile olan ilişkilerinde, hem de günlük hayatın her alanında Türk milleti ile mü- nasebetlerinde samimi ilişkiler geliştirebildikleri ve karşılıklı dayanışma içinde oldukları görülmektedir. Bu dönemde İstanbul Kumkapı, Sasun ve Zeytun gibi yerlerde isyan hareketleri yaşansa da Tarsus’taki Türk-Ermeni ilişkilerinde her hangi bir kesintinin olmadığı anlaşılmaktadır.
|
ma'muriyatiga murojaat qiling