Hercai hercai


Download 1.36 Mb.
Pdf ko'rish
bet53/66
Sana05.01.2022
Hajmi1.36 Mb.
#215141
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   66
Bog'liq
Sümeyye Koç - Hercai

Bir hafta sonra…
Okyanus  bakışlı  adam,  birkaç  adım  uzağında  oturuyor,  yılgın  bakışlarını
çehresinde  büyük  bir  hasretle  gezdiriyordu.  Aşka  susamış  yanlarına  azap
veren bu bakışlar dinmek bilmeyen öfkesini de harlıyordu aynı zamanda.
Aşkı  da  birdi  nefreti  de.  Bu  adamı  nefret  ede  ede  seviyor,  severken  acıdan
bin parçaya bölünüyordu. Bir kural gibi, sarsılmaz bir bütün halini almıştı bu
durum. Reyyan kaçıyor, Miran kovalıyordu.
Hayat her insana aynı muameleyi yapmıyordu. Yazgıyı belirleyen kader adil


olmuyordu  her  zaman.  Kimi  insanlar  gülmekten  yorulurken,  kimileri
ağlamaktan  dermansız  kalıyordu.  Miran  kadar  Reyyan  da  nasibini  almıştı
hayatın acımasız yüzünden. Güldürmeyen bahtı hep ağlatıyordu. Mutluluk bir
nefes kadar yakınken hiç olmadığı kadar da uzaktı. Ha deyince gülünmüyor,
ha deyince unutulmuyordu yaşananlar. Ve kimse anlamıyordu onları, kendileri
bile.
Azat’ın  bir  fırtına  misali  eserek  her  şeyi  daha  da  içinden  çıkılamaz  bir
duruma  soktuğu  günden  beri  Miran,  kendisini  eskisinden  daha  suçlu
hissediyordu. Çünkü hiçbir soruna yer vermeyip, en ince detayına kadar kafa
patlattığı intikam planında atladığı ayrıntı, kendi kalesine gol attırdı. Sorusuna
bir  yanıt  alamayacağını  bilse  de  bir  kez  daha  sormak  istedi.  Reyyan
pencerenin dibine, buğulanan cama bir şeyler çiziyordu parmaklarıyla.
“Neden bana söylemedin?”
Camın  üzerinde  titreyen  parmaklarını  usulca  çekti  Reyyan.  Arkasını
dönmeden,  sessizce  konuştu.  Siyah  dalgalı  saçları  yüzünü  gizliyordu.
“Söylesem ne değişecekti? Vazgeçecek miydin oynayacağın oyundan?”
“Evet,” diye mırıldandı Miran, her ne kadar Reyyan ona inanmıyor olsa da.
“Eğer o adamın öz kızı olmadığını bana daha önceden söylemiş olsaydın, ben
böyle  bir  işe  hiç  kalkışmazdım.”  Hâlâ  inanamıyordu.  Bunu  neden
gizlemişlerdi?  Reyyan  neden  hiç  bahsetmemişti?  Oturduğu  koltuktan  kalkıp
Reyyan’ın yanına yürüdü.
“Nasıl  bir  işe?”  Reyyan  umursamaz  gibi  görünse  de,  Miran’ın  ağzından
çıkan her söz onda merak uyandırıyordu. Paslanmış kin duygularının üzerine
örtülen  sevda  nakış  gibi  işliyordu  içine  günden  güne.  “Karşıma  çıkmaz
mıydın? Ne yapardın?”
“Seni  bırakmazdım,”  dedi  sesli  bir  nefes  bırakarak.  “Bu  intikam  oyununda
sadece  sen  ve  ben  yandık.  Asıl  vurmak  istediğim  oydu  ama  ona  bir  şey
olmadı.”
Reyyan  usul  usul  gezdirdi  parmaklarını  camın  buğusunda.  Konuşmak
istemiyordu.  Akşam  vakti  olduğu  için  cama  yansıyan  siluetini  görüyordu
Miran’ın.
Gölgesini
gördüğü
adama
parmaklarını
dokunduruyordu
yaramazca.
“Kafamda  birbirinden  deli  sorular  var,”  dedi  Miran.  Meraklı  mavilerini
Reyyan’ın üzerinde gezdirdi. “Ama sen sadece susuyorsun.”
Omuz silkti Reyyan, gözleri yere çevrilirken. “Olanla ölene çare yok. Senin
bana  öyle  bir  kötülük  yapacağını  bilemezdim.  Ne  kadar  yalancı  olduğun,


alnında  da  yazmıyordu  gözlerinden  de  okunmuyordu.  Tam  tersi,”  diyerek
bakışlarını,  gardını  düşüren  adama  çevirdi.  “Gözlerinde  gördüğüm  tek  şey
güvendi. Kimsesizliğime çare olursun sanmıştım.” Kafasını yavaşça sallarken
dudakları sağa doğru kıvrıldı. “Yanılmışım.”
Miran,  Reyyan’ın  kollarından  tutup  onu  kendisine  çevirdi.  “Ben  hâlâ  o
adamım,”  dedi  medet  umarcasına.  Gözleri  cennet  bildiği  diyarın  ötesine
geçmek için çırpınıyor ama yaralı kadın buna izin vermiyordu.
Reyyan,  Miran’ın  sözlerinden  ziyade,  kollarından  tutuyor  oluşuna  kızdı.
Aralarında  bir  mesafe  olmasına  dikkat  ediyor,  ona  yaklaşmasına  müsaade
etmiyordu.  Aksi  halde  ona  kapılıp  gideceğinden  endişe  duyuyordu.  “Bana
dokunmaz  mısın  lütfen?”  Geriye  çekilip  kızgın  gözlerle  Miran’a  baktığında
genç adam münasebetsizce sırıttı.
“Bu elimde olan bir şey değil,” dedi muzdarip bir ses tonuyla. “Sorularıma
hâlâ yanıt vermiyorsun.”
Reyyan  bıkkınca  devirdi  gözlerini.  “Babam  ben  daha  doğmadan  ölmüş.
Annem de o adamla evlenmiş. Ben o evde doğdum, o evde büyüdüm. Babam
olarak  onu  bildim.”  Suratı  nedensizce  asıldı.  Çünkü  birazdan  söyleyeceği
şeylere kendisi de akıl sır erdiremiyordu. “Neden bilmiyorum ama annem sıkı
sıkı  tembihlerdi  beni.  Onu  babam  olarak  bilmemi  söyler,  babam  olmadığını
kimseye  söylememem  konusunda  uyarırdı.  Bu  bizim  ailemizin  sırrı.  Bunu
kabul  ederek  büyüdüm  ben.  Kimse  de  yüzüme  o  aileye  ait  olmadığımı
vurmadı bugüne kadar.” Sözlerini tamamlar tamamlamaz gözlerini Miran’dan
çekti.
Bu  zamana  kadar  yüzüne  vurulmayan  gerçeği  Azat  o  gün  pervasızca
haykırmıştı. Bundan dolayıydı Reyyan’ın günlerdir çektiği sancı.
“Anlamıyorum,”  dedi  Miran.  Kafası  karışmıştı.  “Annen  dul  bir  kadındı
madem, neden o adam annenle evlenmeyi kabul etti ki? Çok mu âşıktı?”
Reyyan  annesiyle  babasının  arasında  bir  gönül  bağının  olmadığını  iyi
biliyordu. Bu evliliğin altında yatan nedeni bilmiyordu ama âşık olmadıkları
kesindi. Çünkü birçok kez bir masal gibi fısıldamıştı kızının kulağına. Aslında
hâlâ ilk kocasını, Reyyan’ın gerçek babasını sevdiğini.
“Bilmiyorum,”  diye  uzaklaştı  bağırırken.  Pencereden  birkaç  adım  geriye
gitmiş,  uzaktan  dikmişti  gözlerini  Miran’a.  “Sen  bu  konularda  usta  değil
misin? Araştırıp öğrensene! Bana da daha fazla soru sorma!”
Reyyan’ın  onu  azarlar  gibi  konuşması  Miran’ı  ciddi  ciddi  sinirlendirse  de
sustu.  Onun  karşısında  insanlar  el  pençe  dururken,  Reyyan  böyle  meydan


okumuyor muydu, deliriyordu. Fakat bir yandan da hoşuna gitmiyor değildi,
en çok böyle asi tavırlarını seviyordu.
“Benimle  konuşurken,”  dedi  uyarır  bir  sesle.  “Ses  tonuna  dikkat  edersen
sevinirim.”
Reyyan’ın kaşları inatla dikildi havaya. “Etmezsem ne olur?”
“Bir şey olmaz,” diyerek dudak büktü Miran. “Ne olabilir ki?” Anında suya
indirdi  yelkenleri.  Aşk  denilen  illet  nasıl  güçlü  bir  şeydi  ki  sesini  dahi
çıkaramaz  olmuştu  koskoca  Miran  Karaman?  Düştüğü  duruma  gülse  mi,
ağlasa mı bilmiyordu. Küçük bir kızın karşısında böyle savunmasız kalacağını
söyleseler  asla  inanmazdı  herhalde.  Tek  derdi  affedilmek  olan  bir  adam
olarak,  her  şeyini  sineye  çekiyordu.  Bunca  susmalarının  sonu  selamete
varacak mıydı peki?
Reyyan salondan çıkıp giderken, “Nereye gidiyorsun?” diye sorsa da yanıt
alamadı.  Madem  Reyyan  sürekli  kendisinden  kaçmayı  seçiyordu,  Miran  da
kovalardı. Başka bir işi yoktu ki. Varı yoğu Reyyan, baktığı gördüğü Reyyan,
aldığı nefes Reyyan’dı. Elini uzatıp kollarına sarabilecek kadar yakınındayken
aralarına kilometrelerce mesafe katmasına dayanamıyordu.
Burnunda tütüyordu, burnunun ucundaki kadın.
Reyyan,  Miran’ın  da  peşinden  merdivenleri  çıktığını  görünce  kaşlarını
çatarak adımlarını hızlandırdı. Günlerdir böyle yapıyordu Miran. Nereye gitse
oraya geliyor, bir dakika nefes aldırmıyordu Reyyan’a. Reyyan merdivenleri
çıkıp  odaya  girdi,  Miran  gelmeden  önce  kapıyı  örtüp  kilitlemekti  niyeti  ama
başaramadı.  Miran  son  anda  yetişmiş,  kapıyı  örtmesine  izin  vermeden  geri
açmıştı. Burnundan soluya soluya baktı Miran’ın gözlerine.
“Bir rahat ver artık!”
“Neden  Reyyan?”  diye  sordu  Miran  çaresizce.  Bu  ayrılığa  dayanamıyordu
artık. “Neden sürekli kaçıyorsun benden?”
Reyyan  parmağını  kaldırıp  Miran’ın  suratına  dikti.  “Yüzünü  görmek
istemediğim için olabilir mi?”
“O  zaman  neden  kaldın  lan  benimle?”  Miran  kendisini  kaybedip  tutarsız
sözler sarf etmeye başladı. Reyyan’da da ipler kopmuştu zaten. Doğru düzgün
konuşamıyorlardı.  Bir  anda  kavgaya  tutuşurlarken  buluyorlardı  kendilerini.
Yine öyle bir andı.
“Mecburum,  anladın  mı  mecburum!  Denize  düştüm  sana  sarıldım  ben!”
Reyyan’ın  damarlarında  gezinen  öfkesi  doruklara  ulaşıp  patlamıştı  en


sonunda.  “Dayanamıyorum  anlıyor  musun?  Yüzüne  hayallerimi  sakladığım
bir
adamın
gözlerine
her
bakışımda,
yitirdiklerimi
görmeye
dayanamıyorum…”  Sustu  ve  soluklandı.  Yine  midesi  bulanıyordu.  Yüzünü
acıyla buruşturdu. “Senin yüzünden bir ailem kalmadı be!”
Sessiz kaldı Miran. Dudakları milim oynamadı.
Parmağını göğüs boşluğuna bastırdı Reyyan. “Senin yanında olmak demek,
beni ben yapan her şeye sırtımı dönmem demek! Üstelik beni ne zaman başka
bir  darbeyle  altüst  edeceğini  bile  bilmiyorum.  Uçurumun  kenarında
sallanıyorum. Sanki çaresizce, öleceğim anı bekliyorum.”
Miran,  Reyyan’a  doğru  bir  adım  attı  ancak  Reyyan  iki  adım  uzaklaşınca
duraksadı.
Uzattığı
elleri,
kavuşmuyordu
genç
kadının
ellerine.
“Ölmeyeceksin.”  Harfleri  dudaklarından  paramparça  döküldü.  Bu  kaçıncı
çaresizlik,  kaçıncı  boyun  eğişti  ayrılığa?  Dayanamıyordu  daha  fazla  Miran.
“Seni yaşatmak için ne denli çırpındığımı görmeyecek kadar kör müsün?”
“Ben  seni  tanıdığımda  kördüm,”  dedi  Reyyan  bastıra  bastıra.  “Artık  açıldı
gözlerim. Güven cam gibidir, bir kere kırıldı mı asla eski haline dönemez.”
Miran ellerini yüzüne kapatıp derin bir nefesle inledi. Sanki Reyyan her an
gidecekmiş  gibi  hissediyordu.  Bu  sözlerin  sonu,  bir  vedaya  dayanacak
gibiydi.  Sanki  Reyyan  bir  gün  bu  evden  çıkacak  ve  bir  daha  dönmeyecek
gibi…
“Bana bel bağlama,” dediğinde gözlerini Miran’ın üzerinden çekti. “Dipsiz
bir  kuyudayım  ben,  bir  ışık  arıyorum  kendime.  Yahut  çıkmaz  bir
sokaktayım…  Doğru  yolu  bulduğum  zaman,  ne  bu  ev,  ne  sen,  ne  kapıdaki
adamların… Beni hiçbir şey tutamayacak!”
Reyyan’ın  sözleri  karşısında  Miran  korkuya  kapılıp  çıldırma  noktasına
geldi. Bir iki adım gerisinde duran konsolun üzerindeki her şeyi yerle bir etti.
Parfüm  şişeleri  büyük  bir  gürültüyle  yere  saçılırken  Reyyan  korkusuzdu.
Gözlerini  bile  kırpmıyordu.  Kaybedecek  neyi  kalmıştı  ki?  İçindeki  can
olmasa, boyun eğer miydi bu kirlenmiş sevdaya?
Buğulanan  mavi  gözleri,  aynanın  aksinden  bakıyordu  Reyyan’a.  “Ben,”
derken  sesi  titredi  adamın.  Konuşamadı,  gönlüne  çöken  karanlıkta
boğulurken. “Sen gidersen eğer, çok kötü bir adam olurum!”
Reyyan  olduğu  yerden  kıpırdamaksızın  kafasını  çevirdi.  Kinayeli  bir  gülüş
sergiledi Miran’ın sözlerine. “Önceden çok mu iyiydin sahi?”
“Ben kötü biri değilim!” Odanın duvarlarına çarpıp Reyyan’ın kulaklarında
parçalanan  bu  yüksek  sesli  haykırış,  aslında  yılların  çaresizliği  ve


kimsesizliğiydi.  Derdini  kimselere  anlatamayan  adam,  bu  hayatta  tutunacağı
tek dalı kırmıştı. Çareler, çaresizdi.
İçli  bir  nefes  alarak  ağlamaya  meyilli  gözlerini  yumdu  Reyyan.  “İyi  bir
insan da olamadın ama…”
“İyi bir insan olmak istiyorum Reyyan,” diye mırıldandı Miran. Ağlamaklı
ses  tonu,  ağlamaya  yüz  tutan  gözleri  ve  yürek  parçalayan  bir  çift  mahzun
bakış  Reyyan’ı  en  derinden  dağladı.  “Giderim  diyorsun,  öldürürüm  seni  der
gibi. Allah aşkına, ben nasıl yaşayacağım?”
Reyyan’ın  çocuksu  gülüşü,  dünlerinden  kalan  bir  yara  gibi  kanattı  içini.
Güçsüz  bedenini  konsola  yaslayarak,  Reyyan’a  döndü  yüzünü.  “Tamam,
nefret  et,  affetme,  yüzüme  bakma…  Ama  gitmekten  bahsetme,  yalvarırım
gitmeyi  düşünme.  Beni…”  Elleri  sol  göğsünü  bulmuş,  ağrısı  varmış  gibi
bastırmıştı.  Reyyan’a  bakamıyordu.  Sanki  baksa  çocukluğuna  dönüp
çaresizce ağlayan o küçük adam olacaktı. “Bu adamı terk etme. Kötü bir insan
olmak istemiyorum!”
Buraya  kadardı.  Reyyan’ın  güçlü  duruşu,  korkusuz  gözlerinin  ona  verdiği
engin  cesareti  son  bulmuştu.  Duygularının  önüne  çektiği  katran  karası  perde
alevlenerek  yenilginin  önünde  diz  çöktü.  Büyük  bir  savaş  veren  hıçkırıkları
boğazını yırtarcasına patladı. Bu adamı dinlerken yıkıldı ona karşı ördüğü tüm
duvarları. Dizleri yerle temas ederken, güçsüzlüğü hat safhadaydı.
“Senden  nefret  ediyorum!”  diye  bağırdı  var  gücüyle.  Hıçkırıklarını,  aldığı
kesik  kesik  nefesler  bölerken,  gözleri  sicim  gibi  yağan  yağmurları
andırıyordu.  “Gözyaşlarına  tutsak  ettin  beni,  acılara  boyun  eğdirdin…”
Ellerini yüzüne bastırdığında tamamen kuvvetsizdi Reyyan.
Kaçmaya  çalıştığı  aşkın  pençesine  takılmıştı.  Delicesine  seviyordu.  Daha
fazla inkâra gerek var mıydı?
Derdini anlatamıyordu, anlatsa da Miran anlamıyordu. Kırgınlığı boyundan
büyük,  acısı  haddinden  fazlaydı.  Miran  dizlerinin  dibine  usulca  çöküp
kollarının  arasına  sardığında  dahi  itiraz  edecek  gücü  yoktu  Reyyan’ın.  Tam
tersi, bu kollara ihtiyacı vardı. “Bırak, sarılma…”
Miran daha çok kavradı narin bedenini. Bir eli omuzlarını sararken diğer eli
kafasından  tutup  göğsüne  hapsetmişti.  “Çünkü,”  dedi  sessizce  Miran.  “Beni
çok seviyorsun!” Reyyan’ın saçlarına derin bir öpücük kondurdu.
“Aptal  adam!  Neyini  seveyim  ben  senin?”  Hıçkırmaya  devam  ediyordu
Reyyan.  Miran’ın  yakasından  tutup  siyah  kazağını  parmaklarına  sıkıştırdı.
Onu itecek gücü bulamıyordu kendisinde.


“Gözlerin öyle söylemiyor be güzelim,” diye iç çekti Miran. Şu an o kadar
mutluydu ki, öyle güçlüydü ki… Reyyan kollarının arasındayken tüm dünya
dizilse karşısına, yine yıkılmazdı Miran. “Sen benim, canımın içisin.”
Bir  kere  daha  tekrarladı  Reyyan.  Çünkü  reddedemiyordu  bu  gerçeği.
“Senden nefret ediyorum!”
Nefret  aşkın  kördüğümle  bağlanmış,  efsunlu  bağlarla  kuvvetlendirilmiş
halidir.  Eğer  bir  insandan  nefret  ediyorsanız,  o  insan  yüreğinize  imzasını
çoktan atmış demektir.
Canı  yana  yana  gülümsedi  Miran.  “İçindeki  nefreti  söke  söke  alacağım.”
Burnunu  Reyyan’ın  saçlarına  gömdü.  Ona  güç  veren  kokuyla  sevindirdi
ciğerlerini.
Reyyan  bu  büyülü  anı  bozdu.  Kendisini  Miran’ın  kollarından  ayırırken
sürünerek geriye gitti. Bahsettiği nefret, gözlerinde dalgalanıyordu şimdi. “O
dediğin,  hiçbir  zaman  olmayacak.  Ben  seni  unutsam  da,  yaptıklarını  asla
unutmayacağım. Aklımın köşesinde hep kazılı kalacak.”
Miran dudaklarını birbirine bastırdı. Yıkıldı direnişi, büküldü boynu. “Hani
demiştin  ya,  Allah  hiç  kimseyi  senin  gibi  bir  adamın  eline  de,  aşkına  da
düşürmesin  diye.”  Bakışlarını  yere  indirdi.  Yüzüne  düşen  kirpiklerinin
gölgesi  dahi  titriyordu.  Bir  kez  daha  kapanmıştı  yüzüne  sevdanın  kapıları.
“Eğer bir dua hakkım varsa hâlâ, şunu söylerim yana yana.”
Sağ eli kazağının üzerine vardı. Yakasını çırptı.
“Allah hiç kimseyi, aşka dilendirmesin!



Download 1.36 Mb.

Do'stlaringiz bilan baham:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   66




Ma'lumotlar bazasi mualliflik huquqi bilan himoyalangan ©fayllar.org 2024
ma'muriyatiga murojaat qiling